Lenin’in Rusya’daki Ulusal Sorunlar Üzerine 10 Tezi
Deniz Kızılçeç

Ulusal sorunlar her durumda “Somut Olarak” ve İlgili ulusların İşçi sınıflarının politik çıkarları açısından değerlendirilmelidir. Lenin, bu sorunu şöyle tartışmıştı: “Sosyal-demokrat partinin, Rusya’daki tüm ulusal toplulukların kendi kaderlerini tayin hakkını tanıması, kuşkusuz, sosyal-demokratların, her durumda, bir ulusun ana devletten ayrılmayı uygun ve tavsiye edilmesi gereken bir politik seçenek olup olmadığını, bağımsız bir durum olarak ele alıp somut bir değerlendirmeyi gerektirdiğini reddettikleri anlamına gelmez.
Tam tersine, sosyal-demokrasi, a) kapitalist gelişmenin koşullarını ve aynı devletin toprakları altında yaşayan farklı uluslara mensup olan proleterlerin tüm ulusal-topluluklardan birleşik burjuvazi (Türk, Kürt ve diğer milletten burjuvalar) tarafından baskı altında tutulup ezilmelerini, b) demokrasinin genel görevlerini ve c) “her şeyin üstünde ve ötesinde”, proletaryanın sosyalizm için verdiği sınıf savaşımının çıkarlarını dikkate alarak kendisi için bağımsız bir değerlendirme yapmalıdır.
Rusya’da, bazı tarihsel ve toplumsal koşullar nedeniyle görece daha çok uygar konuma gelmiş ve bazı tarihsel ve toplumsal koşullar nedeniyle daha tecrit olmuş (ayrı düşmüş) ayrılma haklarını en kolay ve en “doğal” biçimde gerçeğe dönüştürebilecek iki ulus vardır. Bunlar Finlandiya ve Polonya halklarıdır”.
Yazı hakkında:
Lenin, bu tezleri ulusal sorun üzerine 9, 10, 11 ve 12 Temmuz 1913 günlerinde İsviçre Zürih, Cenevre, Lozan ve Bern’de verdiği konferanslar için hazırlamıştır.Yazı 1913 Haziran’da yazıldı. İlk kez 1925’te Lenin Miscellany III kitabı içinde yayınlandı. Lenin, Toplu Eserler, Cilt. 19, s. 243-251. Yazının Türkçe çevirisi, Yurdakul Fincancı tarafından yapılmış ve “Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları” içinde [s: 80-88] yayınlanmıştır. Sol Yayınları, İkinci Baskı, Ekim 1993 -Birinci Baskı, Ağustos 1979]
Tezler
1. Programımızın ulusların kendi kaderlerini tayin etmelerine ilişkin maddesi, siyasal bakımdan kaderi tayinden, yani ayrılma ve ayrı bir devlet kurma hakkından başka anlama gelecek biçimde yorumlanamaz.
2. Sosyal-demokrat programın bu maddesi, Rusya’nın sosyal-demokratları için şu bakımlardan mutlak olarak önemlidir:
a) genel olarak demokrasinin temel ilkeleri açısından,
b) Rusya’nın sınırları içinde ve ondan da önemlisi, sınır bölgelerinde, birbirinden keskin biçimde değişik ekonomik, toplumsal ve benzer koşullarla ayrılmış birçok ulus bulunduğu ve bu uluslar (Büyük-Ruslar haricinde kalanlar yani Rusya’nın bütün öteki ulusları gibi) çarlık monarşisi tarafından inanılmaz ölçüde ezildiği için,
c) son olarak, dünyanın başka yerlerinde değişik ölçülerde de olsa, bağımsız ulusal devletler ya da birbiriyle yakın ilişkisi bulunan ulusal bileşimlere ulaşmış devletler yaratan burjuva demokratik reform süreci, artık tüm Doğu Avrupa’da (Avusturya ve Balkanlar) ve Asya’da —yani Rusya’yla sınırdaş olan ülkelerde— henüz ya tamamlanmamış durumda olduğu ya da daha yeni başlamış olduğu için,
d) bugün için, Rusya, —Batıda— siyasal özgürlüğün temel ilkelerinin ve anayasal rejimin 1867’de sağlamlaştırıldığı ve şimdi genel oy hakkının getirildiği Avusturya’dan tutun, —Doğuda— Çin Cumhuriyetine kadar, kendisine sınırdaş olan ülkelerinkinden daha geri ve daha gerici bir devlet sistemine sahip bir ülkedir.
Bu nedenle Rusya’nın sosyal-demokratları, bütün propagandalarında, bütün ulusal-toplulukların ayrı devlet kurma ya da parçası olmak istedikleri başka bir devleti özgürce seçme hakkı üzerinde ısrar etmelidirler.
3. Sosyal-demokrat parti, bütün ulusların kendi kaderlerini tayin etmeleri hakkını tanıdığına göre, sosyal demokratlar,
a) egemen ulusun (ya da nüfusun çoğunluğunu oluşturan ulusun) siyasal yönden ayrılma isteğini ortaya koyan bir ulusa karşı hangi biçimde olursa olsun kuvvet kullanmasına, koşulsuz olarak karşı çıkmalıdırlar;
b) böyle bir ayrılma sorununun, söz konusu topraklarda yaşayan nüfus tarafından genel, dolaysız ve eşit oy hakkı temeline dayalı olarak gizli oyla kararlaştırılmasını istemelidirler.
e) gerek en gerici kanat olan kara-100’ler oktobristleri, gerekse liberal burjuva partileri (İlericiler, Kadetler partisi, vb.,) her ne zaman genel olarak ulusal-topluluklara baskı yapılmasını savunur ya da onaylarlarsa veya özel olarak ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını ret ederlerse onlara karşı amansız bir savaş vermelidirler.
4. Sosyal-demokrat partinin, Rusya’daki tüm ulusal toplulukların kendi kaderlerini tayin hakkını tanıması, kuşkusuz, ve kesinlikle sosyal-demokratların, her durumda, bir ulusun ana devletten ayrılmasının tavsiye edilebilecek bir seçenek olup olmadığını, bağımsız bir durum olarak ele alıp somut bir değerlendirmeyi gerektirdiğini reddettikleri anlamına gelmez.
Tam tersine, sosyal-demokrasi, a) kapitalist gelişmenin koşullarını ve aynı devletin toprakları altında yaşayan farklı uluslara mensup olan proleterlerin tüm ulusal-topluluklardan birleşik burjuvazi (farklı uluslardan burjuvalar) tarafından baskı altında tutulup ezilmelerini,
b) demokrasinin genel görevlerini ve c) “her şeyin üstünde ve ötesinde”, proletaryanın sosyalizm için verdiği sınıf savaşımının çıkarlarını dikkate alarak kendisi için bağımsız bir değerlendirme yapmalıdır.
Bu açıdan, aşağıdaki durumlara özel bir dikkat gösterilmelidir: Rusya’da, bazı tarihsel ve toplumsal koşullar nedeniyle daha çok uygarlaşmış ve bazı tarihsel ve toplumsal koşullar nedeniyle daha tecrit olmuş (ayrı düşmüş) ayrılma haklarını en kolay, ve en “doğal” biçimde gerçeğe dönüştürebilecek iki ulus vardır. Bunlar Finlandiya ve Polonya halklarıdır.
Fakat, 1905 devrim deneyimi göstermiştir ki, Finlandiya ve Polonya ulusları içinde bile, egemen sınıflar, toprak sahipleri ve burjuvazi, (cem ulusal) özgürlük için devrimci mücadeleyi reddetmekte, Finlandiya ve Polonya’nın devrimci proletaryasından korktukları için, Rusya’nın egemen sınıflarıyla ve çarlık monarşisiyle uzlaşma ve işbirliği yollarını aramaktadırlar.
Bu nedenle sosyal-demokrasi, Rusya’daki tüm ulusal-toplulukların proletaryası ile bu ulusal-toplulukların emekçi halklarının “kendi” burjuvazilerinin milliyetçi sloganlarıyla aldatılmasına karşı en güçlü uyarıda bulunmalıdır.
Bu nedenle sosyal-demokrasi onların “kendi” burjuvazilerinin, bir yandan Rusya’daki diğer ulusların burjuvazisiyle ve çarlık monarşisiyle ekonomik ve siyasal ittifaklara girerken, bir yandan da “doğup büyüdüğümüz ( milli) topraklar” hakkındaki tatlı ya da ateşli kışkırtıcı konuşmalarıyla proletaryayı bölmeye çalıştığını ve proletaryanın dikkatini burjuva entrikalarıyla saptırmaya çalıştığını güçlü bir şekilde ortaya koymalıdır.
Proletarya, tüm farklı ulusal-toplulukların işçileriyle, istisnasız bütün işçi sınıfı örgütleri içinde tam ve çok sıkı bir ittifak içinde olmadıkça, sosyalizm savaşımını sürdüremez ve işçi sınıfının gündelik ekonomik çıkarlarını savunamaz.
Proletarya, Rus Çarlık monarşisini devirmeyi ve onun yerine demokratik bir cumhuriyet getirmeyi amaçlayan devrimci bir savaşımın dışında özgürlüğünü elde edemez.
Çarlık monarşisi, ulusal-topluluklar için özgürlük ve eşit haklar tanınmasını engelliyor, üstelik, Çarlık hem Avrupa’da, hem Asya’da barbarlığın, hunharlığın ve gericiliğin kalesidir.
Çarlık monarşisi ancak, Rusya’daki bütün ulusların birleşik proletaryası tarafından, bütün ulusların çalışan yığınları arasında bulunan, devrimci savaşım gücüne sahip, tutarlı demokratik öğelere önderlik eden tüm halkaların birleşik proletaryası tarafından devrilebilir.
Bundan çıkan sonuç şudur: “kendi” burjuvazisiyle siyasal ittifakı, tüm diğer ulusların proletaryasıyla ittifakın üstünde tutan işçiler yanlış yoldadır ve kendi çıkarlarına, sosyalizmin çıkarlarına ve demokrasinin çıkarlarına karşıt davranıyorlar demektir.
5. A’sından Z’sine kadar tam demokratik bir devlet sistemini yüce hedef olarak gören sosyal-demokratlar, bütün ulusal-topluluklar için koşulsuz eşitlik isterler ve bir ya da birkaç ulusa ayrıcalık verilmesine karşı kesin bir tutumla savaşırlar.
Sosyal-demokratlar, özellikle bir “devlet” dili (resmi dil) olmasını reddederler.
Bu, özellikle Rusya için gereksizdir. Çünkü Rus nüfusunun onda-yediden çoğu, birbiriyle bağlantılı Slav uluslarındandır. Bu uluslar, özgür bir okul ve özgür bir devlet olması koşuluyla, ekonomik ilişkilerin gerekleri sonucu, herhangi bir dile “devlet” dili ayrıcalığını sağlamaya gerek olmaksızın, birbirleriyle kolayca anlaşabilirler.
Sosyal-demokratlar, Rusya’da, otokratik feodal devletin memurlarıyla feodal toprak beyleri tarafından biçimlendirilmiş, eski yönetim birimlerinin kaldırılmasını, onların yerine, bugünkü ekonomik yaşamın gereklerine uygun ve ayrıca, olabildiği ölçüde, nüfusun yapısı ile uyumlu birimler konmasını isterler.
Devlet (ülke) içinde, toplumsal özellikleri bakımından ayrı yapıda olan veya da nüfusun etnik-ulusal yapısı bakımından diğerlerinden ayrı yapıda olan bütün bölgeler, kendi özyönetimlerine ve özerkliğe, genel, eşit ve gizli oya dayalı kendi kurumlarına sahip olmalıdır.
6. Sosyal-demokratlar, devletin (ülkenin) hangi bölgesinde olursa olsun, ülkedeki tüm ulusal azınlıkların haklarını koruyan, devletin (ülkenin) her yöresinde geçerli bir yasanın çıkarılmasını isterler. Bu yasa, etnik-ulusal çoğunluk konumundaki ulusun kendisi için ayrıcalıklar tanımasına ya da ulusal bir azınlığın (eğitim alanında, özel bir dil kullanılmasında, bütçe işlerinde, vb.) haklarını kısmasına olanak sağlayabilecek tüm esasları yürürlükten kaldırdığını ilan etmeli ve bu tür ilkelerin getirilmesini suç sayarak yasaklamalıdır.
KÜLTÜREL ULUSAL ÖZERKLİK SORUNU ÜZERİNE
7. Sosyal-demokratların, “kültürde ulusal (ya da basitçe “ulusal”) özerklik” sloganı karşısında, veya böyle bir sloganın gerçekleştirilmesi tasarımları karşısındaki görüş ve tutumları olumsuzdur.
Çünkü bu slogan:
(1) hiç kuşku yok ki, proletaryanın sınıf savaşımının içerdiği enternasyonalist nitelik ile çelişir.
(2) proletaryanın ve emekçi halk yığınlarının, burjuva milliyetçiliğinin etkisi altına girmesini kolaylaştırır
(3) bu slogan dikkatleri bir bütün olarak devletin, A’sından Z’sine tam bir demokratik dönüşümden geçirilmesi hedefimizden uzaklaştırır. Oysa ulusal-topluluklar arasında (kapitalizm altında olabildiği ölçüde) barışı yalnızca bu köklü demokratik dönüşüm güvence altına alabilir.
Sosyal-demokratlar arasında “kültür alanında ulusal özerklik” sorunu çok hassas bir sorun olduğu için, durum hakkında bazı açıklamalar yapmak istiyoruz:
a) Sosyal-demokrasi açısından, ulusal kültür sloganının doğrudan ya da dolaylı biçimde ortaya atılmasına izin verilemez.
Bu slogan doğru değildir, çünkü kapitalizm altında tüm ekonomik, siyasal, manevi-entelektüel yaşam esasen giderek uluslararası hale geliyor. Sosyalizm, bu yaşamları tam anlamıyla uluslararası hale getirecektir.
Bütün ülkelerin proletaryası tarafından zaten sistemli olarak yaratılmakta olan uluslararası kültür (hangi ulusal-topluluk söz konusu olursa olsun) tek bir ulusal topluluğun, “ulusal kültürünü” bütün olarak içermeyecektir, bunun yerine bu uluslararası kültür her bir ulusal kültürün, özellikle tam anlamıyla demokratik ve sosyalist olan öğelerini içerecektir.
b) Sosyal-demokrat programlardaki ulusal kültür sloganına, her ne kadar çekingen bir örnek olmasına karşın yaklaşık doğru olan bir örnek verebiliriz: Bu örnek Avusturya sosyal-demokratlarının Brünn programının 3. maddesidir.
Bu 3. madde şöyle demektedir: “özyönetimle yönetim hakkına sahip olan ve farklı bölgelerde yaşayan aynı ulusal topluluktan olan halklar, aralarında tek bir ulusal ittifak kurarlar ve bu ittifakla kendi ulusal meselelerini tam bir özerkliğe sahip olarak çözmelidirler.”
Burada ifade edilen görüş, çok zararlı ve uçuk olan ulusal bölgeleri aşan (kişisel) ulusal özerklik yaklaşımını benimsemediği için orta yolcu, uzlaşmacı bir slogan olarak görülebilir. Ama bu orta yolcu görüş de hatalı ve zararlıdır, çünkü Lodz’daki (Polonya), Riga’daki (Letonya), St. Petersburg (Rusya) ve Hazar denizine yakın Saratov’daki (Rusya) Almanları tek bir devlet altında birleştirmek Rus sosyal-demokratlarının üstüne görev olan bir şey değildir.
Bizim üstümüze düşen görev, tam demokrasi için, tüm ulusal ayrıcalıkların ortadan kaldırılması için savaşmak ve Rusya’daki Alman işçileri, öteki ulusların işçileriyle, sosyalizmin enternasyonal kültürünü geliştirip yüksekte tutmada birleşmektir.
Daha da hatalı olan şey, ulusal bölgeleri aşan (kişisel) ulusal özerklik sloganıdır. Bu sloganın kararlı destekçileri tarafından ( bunlar Avusturya’dan Otto Bauer ve Karl Renner’in görüşleri) hazırlanmış bir plana göre ulusal parlamentolar kurulmalı ve ulusal devlet sekreterleri olmalıdır. (DK tek tek kişilerin ulusal özerkliğinden söz ediliyor)
Aslında bu tür kurumlar, kapitalist ülkelerin ekonomik koşullarıyla çelişir; dünyanın demokratik ülkelerinden hiçbirinde denenmemiştir; bu insanların gerçekten demokratik kurumlar inşa etmek konusunda umutsuz olduklarını görüyoruz ve bu insanlar bir dizi (“kültürel”) sorunda bir ulusun proletaryası ile burjuvazisini yapay olarak birbirinden ayırarak böylece çözüm arıyorlar, tüm bunlar burjuvaziler arası ulusal kavgalardan kaçıp kurtulmaya çalışan kişilerin oportünist rüya ve hayallerden başka bir şey değildir.
Zaman zaman koşullar sosyal-demokratları, belli bir süre için bir tür orta yolcu, uzlaşmacı kararlara boyun eğmeğe zorlayabilir, ama biz öteki ülkelerden böyle uzlaşmacı, orta yolcu kararları değil, tutarlı sosyal-demokrat kararları örnek almalıyız.
Avusturya’nın, bu ülkede tümden başarısızlığa uğramış ve Çek sosyal-demokratlarının ayrılıkçılığına ve kopmasına neden olmuş talihsiz ve uzlaşmacı olan bu kararını, bugün Rusya’da bizim benimsememiz, hiç de akıllıca olmaz.
c) “Kültürde ulusal özerklik” sloganının Rusya’daki tarihsel geçmişine bakarsak, bu sloganın bütün Yahudi burjuva partileri tarafından ve yalnızca Yahudi burjuva partileri tarafından benimsendiğini görürüz. Bu burjuva partileri Sejm adı verilen ulusal Yahudi parlamentosu ile ulusal Yahudi devlet sekreterleri görüşünü savunmuşlardır. Bund siyasi grubu ise burjuva partilerinin bu görüşlerini sadece tutarsız bir biçimde eleştirebiliyorlar, bunun dışında reddeden bu burjuva partilerini hiçbir eleştiri süzgecinden geçirmeksizin peşlerinden gidiyorlar.
Yeri gelmişken söyleyelim, kültür alanında ulusal özerklik şeklindeki uzlaşmacı sloganı kabul eden ya da savunmuş olan Avrupalı sosyal-demokratlar bile, bu sloganın Yahudiler için gerçekleştirilmesi oldukça güç bir slogan olduğunu itiraf etmişlerdir. (Bakınız Otto Bauer ve Karl Kautsky). Zaman zaman koşullar sosyal-demokratları, belli bir süre için bir tür orta yolcu, uzlaşmacı kararlara boyun eğmeğe zorlayabilir, ama biz öteki ülkelerden böyle uzlaşmacı, orta yolcu kararları değil, tutarlı sosyal-demokrat kararları örnek almalıyız.
Karl Kautsky’nin haklı olarak belirttiği gibi: “Galiçya ve Rusya’daki Yahudiler, bir ulus olmaktan çok bir kasttır. Yahudileri bir ulus olarak ortaya çıkarma çabaları, bir kastı ayakta tutma çabasıdır.”
d) Uygar ülkelerde, kapitalizm altında ulusal (farklı milletler arasında ülke içi) barışa, ancak ve ancak demokrasinin tüm devlet ve yönetim sistemi içinde azami ölçüde uygulandığı koşullarda oldukça tam (göreceli olarak) yaklaşıldığını görüyoruz (İsviçre).
Bizim tutarlı ve tam bir demokrasiye ilişkin demokratik cumhuriyet, bir milis gücü, memurların halk tarafından seçilmesi ve benzeri sloganlarımız proletarya ile emekçi halkı ve genel olarak ülkede yaşayan tüm uluslara mensup olan ilerici öğeleri, tüm bu kesimleri en küçük bir ulusal ayrıcalığı bile reddeden koşullar için mücadelede birleştirecektir.
Buna karşılık kültürde ulusal özerklik sloganı, aynı devlet sınırları içinde yaşayan farklı ulusal-toplulukların proletaryasını böler ve proletaryaları “kendi uluslarının” gerici ve burjuva öğeleriyle birleştirir.
Tutarlı bir demokrasiye ilişkin bu sloganlarımız, bütün ulusal-toplulukların gericilerine ve karşı-devrimci burjuvazisine amansızca düşman olan sloganlardır.
Buna karşılık kültürde ulusal özerklik sloganı, bazı ulusların gericileri ve karşı-devrimci burjuvazisi tarafından oldukça kabul edilebilir bir slogandır.
8. Bu durumda, Rusya’daki tüm ve bütünsel ekonomik ve siyasal koşullar, sosyal-demokrasinin, bütün ulusal-toplulukların işçilerini, koşulsuz olarak, herhangi bir ayrım yapmaksızın bütün proleter örgütlerinde (siyasal örgütler, işçi birlikleri, kooperatifler, eğitim örgütleri, vb.) birleştirmesini gerektirir. Partimiz, federatif bir yapıda olmamalı, ulusal kökenlere göre ayrı sosyal-demokrat gruplar kurmamalıdır.
Sosyal-demokrat partimiz belli bir bölgede her türlü farklı ulusal-topluluktan olan proleterleri birleştirmeli, propaganda ve ajitasyon çalışmalarını, yerel proletaryanın kullandığı tüm dillerde yürütmelidir; tüm ulusal-topluluklardan olan işçilerinin her türlü ulusal ayrıcalığa karşı ortak savaşımını ileri götürmeli, yerel ve bölgesel düzeyde parti örgütlerinin özerkliğini tanımalıdır.
9. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin on yılı aşkın bir süre içinde kazandığı deneyim, yukardaki tezlerin doğruluğunu ortaya koymuştur.
Partimiz, 1898’de tüm Rusya’yı kapsayan bir parti olarak, yani Rusya topraklarında yaşayan bütün ulusal-toplulukların proletaryasının partisi olarak kurulmuştur. 1903’te parti kurultayı, Bund siyasi grubunu Yahudi proletaryasının tek temsilcisi olarak tanımayı kabul etmeyince, Bund partiden ayrılmış, bunun üzerine parti sözde “Rus” olarak kalmıştır.
Devrim sürecinde 1906’nın ve 1907’nin olayları, böyle bir ayrıcalık talep etmek için hiçbir neden olmadığını inandırıcı bir biçimde göstermiş, Yahudi proleterlerin büyük bir bölümü, birçok yerel örgütte, ortak sosyal-demokratik çalışmaya katkıda bulunmayı sürdürmüş, bunun üzerine Bund siyasi grubu da yeniden partiye girmiştir.
Partimizin (1906) Stokholm kurultayı, bölgesel özerklikten yana olan Polonya ve Letonya sosyal-demokratlarını partiye getirmiştir. Kurultay, orada da federatif örgütlenme ilkesini kabul etmemiş, Rusya topraklarının tüm bölgelerinde farklı ulusal-topluluklardan olan sosyal-demokratların birleşmesi kararını kabul etmiştir.
Zaten bu ilke yıllardan beri Kafkasya’da uygulanmaktaydı. Bu birlik ilkesi Halen Varşova’da (Polonyalı işçilerle Rus askerler), Vilna’da (Polonyalı, Letonyalı, Yahudi ve Lituvanyalı işçiler) ve Riga’da yürürlüktedir, işlemektedir; adı anılan son üç yerde bu ilke ayrılıkçı Bund siyasi grubuna rağmen başarıyla gerçekleştirilmiştir.
Partimizin 1908 Aralık ayındaki konferansı, Rusya topraklarındaki farklı ulusal-topluluklardan tüm işçilerin federalizm ilkesi yerine ortak bir ilke üzerinde birliğine ilişkin önergeyi onaylayan özel bir karar kabul etmiştir.
Bund ayrılıkçılarının, partinin kararını yerine getirmemeyi amaçlayan bölücü çalışmaları, o “kötünün kötüsü federasyo çabalarının” çökmesine yol açmış ve onların bu tutumu ayrılıkçı Bund grubu ile sosyal demokrat Çek ayrılıkçılar arasında bir ittifak yaratmıştır (Naşa Zarya’da Kosovski’ye ve Çek ayrılıkçıların yayın organı Der Çek Sozial demokrat’ın 1913, No 3’teki Kosovski’nin yazısına bakınız).
Son olarak partimizde ortaya çıkan tasfiyecilerin Ağustos (1912) konferansında, Bund ayrılıkçıları + tasfiyeciler ve Kafkasyalı tasfiyecilerin bir bölüğü, “kültürel ulusal özerklik”, görüşlerini örtülü bir biçimde özüne ilişkin herhangi bir savunma öne sürmeksizin, parti programına sokuşturmaya çalışmışlardır.
Polonya’daki devrimci işçi sosyal-demokratlar, Latvia (Letonya) bölgesindeki ve Kafkasya’daki devrimci işçi sosyal-demokratlar, hâlâ bölgesel özerklikten ve Rusya topraklarındaki bütün farklı ulusal-topluluklardan olan işçi sosyal-demokratların birliğinden yanadırlar.
Bund grubu + tasfiyecilerin Partiden kopması ve Bund siyasi grubunun Polonya Varşova’daki sosyal-demokrat olmayanlarla kurduğu ittifakın ortaya çıkardığı olumsuz durum, ulusal sorunu, hem teorik açıdan, hem parti yapısı bakımından, bütün sosyal-demokratların gündemine sokmuştur.
Uzlaşmacı, orta yolcu kararlar, bizzat o kararları partinin iradesine karşı gelerek ortaya atanlar tarafından bozulmuştur; bu durumda Rusya topraklarındaki bütün farklı ulusal-topluluklardan olan işçi sosyal-demokratların birliği talebi bu durumda her zamankinden daha yüksek sesle öne sürülmektedir ve öne sürülmelidir.
10. Çarlık monarşisinin kaba, savaşkan, militan ve kara-100’ler türünden milliyetçiliği (DK büyük ulus milliyetçiliği) bu büyük ulus milliyetçiliğinin yanı sıra burjuva ulusalcılığının yeniden canlanması — Büyük Rusya (Bay Struve, Russkaya Molva gibi ideologlar, ilericiler ve benzeri Partiler ), Ukrayna, Polonya Gürcü, Ermeni, vb., milliyetçiliği… (Polonya’da Narodowa “Demokracja”nın Yahudi düşmanlığı…
İşte bütün bu karşıt siyasi akımlar, Rusya’nın her yanındaki sosyal-demokrat örgütlerin ulusal sorunlara eskisinden daha fazla dikkat göstermelerini, bu konuda, enternasyonalizm anlayışına ve Rusya’daki tüm farklı uluslardan proleterlerin birliği anlayışına uygun tutarlı Marksist kararlarla öne atılmalarını özellikle acil hale getiriyor.
Tezlere ek notlar:
a) Ulusal kültür sloganı doğru değildir, bu ulusal sorun üzerine dar ve sınırlı burjuva bakış açısını ifade eder. Biz Enternasyonal bir kültürden yanayız.
b) İki karşıt tutum var, birincisi ulusal bölünmelerin sürdürülmesi ve arınmacı bir milliyetçiliğin teşvik edilmesi — ikincisi ise birleştirme, yakınlaştırma ve kaynaştırma, ulusların birbirleriyle içiçe geçip kaynaşmaları ve farklılıkları içeren enternasyonal bir kültürün ilkelerinin savunulması.. (DK çeşitlilik ve birliğin diyalektiği)
c) İki karşıt tutum var, birincisi küçük-burjuvazinin karamsar çaresiz umutsuz tutumu (ulusal çekişmelere karşı çıkışsız çaresiz bir savaşım tutumu), radikal demokratik türden reformlara ve sosyalist harekete karşı duyulan korku ikincisi bizim tutumumuz, kapitalist ülkelerde ulusal (ülke içi farklı uluslar arsındaki barışı) barışı yalnızca radikal demokratik reformlar sağlayabilir ve farklı uluslar arasındaki bu tür ulusal çekişmeleri yalnızca sosyalizm sona erdirebilir.
d) Eğitim işlerinde ayrı ulusal okullar-Bu, burjuva-milliyetçi “kültürel-ulusal özerklik” programının temel taleplerinden biri olan, okulların milliyete göre ayrılması anlamına gelmektedir
e) Yahudiler.
Dipnotlar ve ek bilgiler
1)Partimizin Prag Konferansı (1912) kararları, çeşitli yerel sosyal-demokrat örgütlerin Parti ile 1907’den 1911’e kadar sürdürdükleri ilişkileri “en kötü türden bir federasyon tarzı örgütlenme” olarak değerlendirmişti. Polonya, Litvanya ve Letonya Bölgelerindeki sosyal-demokrat örgütler ve Yahudilerin Bund siyasi grubu, Partiye üye olmalarına rağmen, aslında Partiden uzak durmaktaydılar. Bu örgütlerin temsilcileri, Rusya çapındaki Parti çalışmalarının rehberliğine katılım göstermediler; doğrudan ya da dolaylı olarak parti içinden çıkan tasfiyeci grubun Parti karşıtı faaliyetlerini desteklediler. (Bkz. Cilt 17, s. 464-65 ve Cilt 18, s. 411-12.)
2) Russkaya Molva (“Rus Haberleri”) – 1912’de kurulan İlericiler Partisinin organı olan bir liberal burjuva gazetesi. Lenin bu partiyi monarşist Oktobristler ve Kadetlerin bir karışımı olarak adlandırıyordu. Gazete 1912 ve 1913’te St. Petersburg’da yayınlandı.
3) Narodowa Demokracja (Ulusal Demokrasi) – 1897’de kurulan Polonya burjuvazisinin gerici, şovenist partisi. Rusya genelinde büyüyen devrimci hareketten korkan bu parti, başlangıçta savunduğu Polonya’nın bağımsızlığı talebini geri çekerek Çarlık otokrasisi çerçevesi içinde sınırlı bir özerklik talebinde bulundu. Bu parti 1905-07 Devrimi sırasında Polonya karşı devriminin, Lenin’in deyimiyle Polonya Kara Yüzleri’nin ana partisiydi. Rus Duma’sında Oktobristleri desteklediler. Bu Parti 1919’da adını Zwiazek Ludowo-Narodowy ( Milli-Halk Birliği) olarak değiştirdi ve 1928’den itibaren yine adını değiştirip Stronnictwo Narodowe (Milli Parti) oldu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu partiden bireyler, artık partileri dağıldığı için Mikolajczyk’in gerici partisi Polske Stronnictwo Ludowo’ya (Polonya Halk Partisi) katıldılar.