Hu Fuming: Pratik Doğrunun Biricik Ölçütüdür

1978’de Sosyalist Çin’i Sarsan Felsefi Makale

Çeviren: Ali Elik, Kemal Okur

Mao Zedung’un Doğru Araştırma İlkesini Savunan Komünist Liderler

Türkçeye Çevirenin Notu: Makalenin Tarihsel ve Politik Arka Planı

Mao Zedung’un ölümünden sonra Mao’nun “tavsiyesi ile” Çin Komünist Partisi’nin önderliğine getirilen Hua Guofeng, Mao Zedung’un yaşamının geç döneminde Kültür Devrimi’ni başlatarak ve sorunları ortaya çıkmış olmasına karşın onu sürdürme konusunda ısrar ederek yaptığı hataların dürüstçe ortaya konmasını ve bu hataların düzeltilmesi gerektiğini göremiyordu. Hua Guofeng’a göre Mao Zedung’un olumlu mirasını savunmak için onun Kültür Devrimi döneminde verdiği önemli talimatların ve onun çeşitli vesilelerle ortaya koyduğu düşüncelerinin inkâr edilmesine izin verilmemeliydi.

Bu hatalı konumda ısrar eden Hua Guofeng, “Dörtlü Çete”nin tasfiyesinden sonraki dönemde dahi “sınıf mücadelesini kavranacak en önemli halka olarak ele almak” ve “proletarya diktatörlüğü altında devrimi sürdürmek” düşüncesini teşvik etmeye kısmen devam etmişti.

Onun ayak diremesi nedeniyle işlerin olumlu yönde ilerlemesi yavaşlamıştı ve daha ileri gidilemiyordu. Onun bu tutumu nedeniyle 1976 yılı Nisan ayındaki Tiananmen Olayı’nın da aralarında bulunduğu geçmişteki birçok olayla ilgili olarak alınan hatalı kararların düzeltilmesi ve emektar kadroların durumlarının düzeltilmesi konularında ilerlemeler sağlamak gittikçe güçleşiyordu.

Deng Xiaoping, göreve geri dönmeden önce 10 Nisan 1977’de Parti Merkez Komitesine yazdığı bir mektupta Mao Zedung Düşüncesi’nin tam ve doğru bir biçimde kavranmasının çok temel bir gereksinim olduğunu yazmış ve bu Düşünce’nin asıl bakış açısının Hua Guofeng’in gelişmeye direnen “İki Daima” yaklaşımı ile çeliştiğine vurgu yapmıştı.

Deng Xiaoping, 1977 Mayıs ayında yaptığı bir konuşmada: Mao Zedung Düşüncesi’nin Mao’nun tek tek cümleleri ya da ifadelerinden alıntılara saplanarak yorumlanmasına karşı uyarıda bulunmuş Mao Zedung Düşüncesi’nin bütünsel sistemini kavramak ve onu bilimsel olarak incelemek ve onu tüm alanlardaki çalışmalarımızda bir yönlendirici olarak kullanmak gereğine vurgu yapmıştı. “Yalnız ve yalnızca bu yolla Mao Zedung Düşüncesi’nin çeşitli önermelerinin tarihsel ortamından kopartılarak ele alınmasını veya çarpıtılmasını” önleyebiliriz ifadesini kullanmıştı.

En üst düzeydeki liderlerden en alttaki üyelere kadar yayılan Parti içindeki “sol” hatalı ideolojik çizginin sürdürülmesini protesto eden ve bundan rahatsızlık duyan eğilim en yoğun ifadesini Mayıs 1978’de başlayan “Doğrunun Ölçütü Nedir?” teması üzerinde yapılan büyük bir felsefi tartışma ile ortaya çıkmıştı.

11 Mayıs’ta Guangming Günlüğü gazetesi, “Pratik Doğrunun Biricik Ölçütüdür” başlıklı Özel Yorumcu imzalı bir makale yayınlamıştı. Aslında Nanjing kentinden bir felsefeci olan Hu Fuming’in kaleme aldığı bu makale, doğrunun yegâne ölçütünün pratik olduğunu savunan -bilgi teorisiyle- ilgili temel Marksist ilkeyi savunuyordu.

Aşağıdaki bu makale, “Dörtlü Çete” tarafından insanlara dayatılan zihinsel prangaların bütünüyle kırılmadığını, insanların daha ileriye gitme cesaretini göstermelerini, “Dörtlü Çete” tarafından oluşturulmuş olan “yasak bölgeye” girmelerini, doğru ile yanlışı ortaya koymaya cüret etmelerini, hazır formüllerin ve kalıpların sonsuz zenginliği olan ve hızla gelişip derinleşen devrimci pratiği sınırlamasına, kötüye kullanmasına ve iptal etmesine izin vermemeleri gerektiğini savunuyordu. Felsefeci yazar halkı güncel pratik içinde ortaya çıkan yeni sorunları incelemede cesur davranmaya çağırıyordu. Bu makale, temel Marksist teorinin bakış açısından yola çıkarak Parti genel sekreteri Hua Guofeng’in “İki Daima” şeklinde ifade edilen hatalı yaklaşımına karşı çıktığı için kamuoyunun büyük ilgisini çekmiş ve adım adım bir tartışmanın oluşmasına öncülük etmişti.

Hua Guofeng, bu yazıdan sonra Parti Merkez Komitesi’ne bağlı propaganda bölümlerine bu tartışmaya karışmama ve herhangi bir yorumda bulunmama talimatı verdi. Wang Dongxing, birkaç vesileyle bu makaleye eleştiriler yapmıştı. Ancak bu tartışmanın artık onların çabası ile yatıştırılmasına olanak yoktu. Haziran başlarında merkezi düzeydeki Parti, ordu ve hükümet bölümleri ile merkezi hükümet bağlı eyaletlerin, özerk bölgelerin, belediyeliklerin çoğunun liderleri, büyük askeri bölgelerin komutanları, bu makaleyle ilgili görüşlerle uyuşup uyuşmadıklarını ya da destekleyip desteklemediklerini belirten açık konuşmalar yaptılar ya da yazılar yazdılar ve yayınlattılar.

Deng Xiaoping, Ye Jianying, Chen Yun, Li Xiannian, Hu Yaobang, Nie Rongzhen, Xu Xiannian ve Luo Ruiqing’un aralarında bulunduğu emektar devrimciler, bu makalenin açtığı tartışmanın gelişmesini desteklediler. Bu liderler, farklı vesilelerle bizzat Mao’nun Yenan’da savunduğu “hakikati olgulara dayanarak inceleme” ilkesini vurgulayarak; Parti’nin güzel geleneklerinin yeniden canlandırılması ihtiyacını dile getirdiler. Ekonomik inşada da Çin’in kendi kaynakları ışığında hareket etmesi ilkesini savunarak, varlığını hala sürdüren “sol” eğilime karşı çıkılması ve aşılması gerektiğini açıkladılar.

Deng Xiaoping ve diğer eski emektar devrimcilerin önderliğinde ve Partili ve partisiz geniş halk kitlelerinin desteğiyle 1978’in sonunda nihayet iki yıllık tereddütlü ilerleme dönemi geride bırakıldı, Hua Guofeng Kasım ayında yapılan toplantıda özeleştiri yaptı ve bu dönüm noktasından sonra çözülemeyen sorunların çözülmesine tam olarak girişildi.

Bkz. Çin Komünist Partisi Tarihi, Cilt 1, (İstanbul: Canut Yayınevi, 2012), s. 534-536.

Bkz. Xu Zhihong ve Qin Xuan, Çin’e Özgü Sosyalizmin Teorik Sisteminin Ana Hatları (İstanbul: Canut Yayınevi, 2021), s. 46-48.


Marx, 1845 yılında kendisine ait yeni bir dünya görüşü geliştirirken, pratiği doğrunun ölçütü olarak ortaya koymuştur: “İnsanın düşüncesine nesnel doğruluk atfedilip atfedilemeyeceği sorunu teorik değil pratik bir sorundur. İnsan, kendi düşüncesinin doğruluğunu – yani bir düşüncenin gerçekliğini ve gücünü, bu dünyaya aitliğini pratikte kanıtlamalıdır. Düşüncenin doğruluğu gerçekliği ya da gerçek dışılığı üzerine pratikten yalıtık bir tartışma sadece skolastik bir tutumdur.” (Marx, Feuerbach Üzerine tezler, 1845) Bir teorinin, ilgilenmekte olduğu nesneleri ve nesnel olarak var olan nesneleri doğru bir şekilde ifade edip etmediği ve doğru olup olmadığı, düşünce alanı içinde ya da teorik tartışma ve teorik tezler yoluyla belirlenemez, ancak bu teorinin toplumsal pratikte sınanması temelinde belirlenebilir. Bu, Marksist felsefenin temel bir ilkesi ve Marksist felsefenin en karakteristik özelliğidir.

Bölüm 1

Doğrunun pratik ölçütüyle sınanması, nesnel olarak var olan şeyleri dönüştürmeye yönelik pratiğe rehberlik etmede –o maddi şeylere ilişkin bir teorinin kullanılması meselesidir. Genel olarak, eğer bir kişi pratikte muzaffer olur ve öngördüğü hedefe ulaşırsa, bu durum onun teorisinin nesnel yasalara uygun ve doğru olduğunu kanıtlar. Öte yandan, eğer bir kişi pratikte yenilgiye uğrar ve öngördüğü hedefe ulaşamazsa, bu da onun teorisinin nesnel yasalara uymadığını ve hatalı bir teori olduğunu kanıtlar. Pratik ölçütü doğrunun yanlıştan ayırt edilmesine, doğrunun ispatlanmasına ve yanlışın çürütülmesine olanak verir. Doğal olarak, pratik ölçütü de diyalektiktir.

Lenin diyor ki: “Yaşama ilişkin duruş noktası, pratik duruş noktası, bilgi teorisinin ilk ve temel görüşü olmalıdır. Ve bu duruş, profesörce skolastikliğin sonu gelmez uydurmaları bir kenara iterek, kaçınılmaz bir biçimde materyalizme varır. Kuşkusuz, unutmamalı ki, pratik ölçütü, aslında, insanın herhangi bir fikrini tümüyle hiçbir zaman, tümüyle ne doğrulayabilir, ne de çürütebilir. Pratik ölçütü de, insanın bilgisinin ‘mutlak’ bilgi olmasına izin veremeyecek kadar ‘kesin olmaktan uzaktır’; bununla birlikte idealizmin ve bilinemezciliğin bütün çeşitlerine karşı acımasız bir mücadeleye elverecek kadar da kesinlik içerir.’’[1]

Pratik sürekli gelişim içindedir. Tarih her bir çağın toplumsal pratiğine sınırlamalar dayatır ve bu nedenle her çağın kendine ait, bugünkü pratiğin çözemediği, yani ne doğrulayabildiği ne de çürütebildiği bazı teorik sorular ve sorunlar vardır. Ancak bugünün pratiğinin cevap veremediği sorunlara, gelecekteki bazı pratikler kesinlikle yanıt vermeyi başaracaktır. Bir teorinin doğru mu yoksa yanlış mı olduğu nihai olarak son kertede pratikte sınanmalıdır. Toplumsal pratik, doğruyu yanlıştan ayırt etmemizi sağlayan ölçüttür, denek taşıdır. Yalnızca toplumsal pratik idealizmi, agnostisizmi ve her türlü hatalı düşünceleri tamamen parçalayabilir. Sadece toplumsal pratik doğrunun gücünü ve otoritesini ortaya koyabilir; çünkü sadece pratik bize teorimizi nesnel olarak var olan şeylere karşı doğrulama ve teorimizin nesnel olarak var olan şeylerin özüne uygun olup olmadığını belirleme imkânı verir.

 Başkan Mao şöyle yazıyor: “Tek bir hakikat vardır ve insanın o hakikate varıp varmadığı, öznelci bir şekilde böbürlenmeye bağlı değil, nesnel pratiğe bağlıdır. Hakikatin biricik ölçütü, milyonlarca insanın devrimci pratiğidir.”[2]

Başkan Mao, burada bize kişinin kendi reklamını yapmasının, bir başlık üzerine yapılan kapsamlı bir propagandanın, çok sayıda insanın o fikri onaylamasının ve kaba kuvvete dayanmanın doğruyu kanıtlayamayacağını söylemektedir. Tüm nesnel maddi şeyler kendi içlerinde evrensel ve tikel nitelikleri birlikte barındırdığı için, insanın geçmişteki pratiklerinin kanıtlamış olduğu hakikat bugünkü koşullardaki doğrunun ölçütü olarak kullanılamaz.

Farklı maddi şeyler ve verili maddi şeyin gelişimindeki farklı aşamalar, kendi tikel çelişmelerini barındırır. Her bilim dalının kendi inceleme nesneleri vardır ve bilim bu farklı nesneleri yöneten tikel yasaları kavramaya çalışır. Doğru somuttur ve doğru araştırma nesnelerinin bütünselliğinin (totality), özünün ve yasallığı içinde gelişen doğasının doğru bir şekilde yansıtılmasından, kavranmasından oluşur. Nesnel dünyayı yöneten genel yasalarla ilgili olan bir öğreti, tikel ve somut teorileri doğrulamak için kullanılamaz, çünkü evrensel doğru her bir somut maddi şeyi yöneten özel yasaları vermez.

Diyalektik materyalizm, doğanın, toplumun ve düşüncenin en genel yasaları ile ilgili olan bir bilimdir. Diyalektik materyalizm, nesnel şeyleri araştırmamızda bize rehberlik eden dünya görüşü ve yöntemdir. Ancak diyalektik materyalizm hiçbir anlamda bir doğrulama aracı değildir. Somut bir maddi şey hakkındaki doğru veya hakikat, başka bir somut maddi şey hakkındaki bir teoriyi doğrulayamaz, çünkü tüm maddi şeyler tikel yasalar ile yönetilir.

Riemann geometrisini doğrulamak için düzlem geometrisi kullanılamaz, zira bunların araştırma nesneleri farklıdır. Kuantum mekaniğinin doğruluğunu sınamak için Newton mekaniğinin teorileri kullanılamaz, çünkü araştırma alanları aynı değildir. Doğa bilimleri ile özdeş olmasa da çeşitli farklı sosyal bilimlerin doğruları için de benzer şeyi söyleyebiliriz, bir sosyal bilimin teorisi tüm doğruları içermez.  

Örneğin, saldırıya ve zulme maruz kalan ülkelerin işçi sınıfı için anavatanın savunulması doğrudur. Öte yandan, saldırgan bir emperyalist ülkenin işçi sınıfı için doğru olan, işçilerin anavatanı olmadığı tezidir. Bu iki tezden birini diğerini doğrulamak için kullanmak imkansızdır, çünkü pratikte sınanmaları gerekir. Günümüz dünyasında proletarya devriminin önce tek bir ülkede zafere ulaşabileceği yönündeki Marksist yargı iki açıdan doğrudur: birincisi kapitalist ülkelerin birbirleriyle rekabet ettiği bir dönem içinde bulunduğumuz açısından doğrudur ve ikincisi emperyalizm ve proleter devrimler çağı içinde bulunduğumuz için doğrudur.

Koşullar farklı olduğunda ve yargılar da farklı olmalıdır. Birinci yargı, ikinci yargıyı doğrulamak için kullanılamaz. Pratik her ikisini ayrı ayrı doğrulamalıdır. Ekim Devrimi’nin zaferi büyük şehirlerde silahlı ayaklanmalar yoluyla elde edilmişti ve Çin’deki oportünistler bu doğruya dayanarak Çin’de de büyük şehirlerde silahlı ayaklanmalar gerçekleştirmemiz gerektiğini savundular. Sonuç hep yenilgi oldu. Birinci yargı ikinci yargıyı doğrulamıyordu. Bu sorunun cevabı ancak pratikte bulunabilirdi.

Maddi şeyler gelişim ve değişim geçirir ve bu şeylerin doğası değiştiğinde, teori de buna uygun olarak değişmelidir. Her şey zamana, mekâna ve koşullara bağlı olduğundan, geçmişteki bazı bilimsel yargılar bugünkü yargıları doğrulamada yetmezlik gösterecektir.

Teorinin alanı içinde kaldıkları için çeşitli bilimsel ilkeler hakikatin, doğrunun ölçütü değildir, bu nedenle ilkeler bir teorinin nesnel olarak var olan nesnelerle ve bir teorinin uğraştığı nesnelerle uyumlu olup olmadığı sorusuna yanıt veremezler.

Bilimsel ilkeleri doğrunun ölçütü olarak kullanılabileceğini iddia etmek, basitçe, tüm maddi şeyler hakkındaki doğrunun halihazırda bildiğimiz bilimsel ilkeler içinde halihazırda var olduğunu iddia etmektir ki, bu metafizik düşüncedir. Bu iddia, pratiğin ölçüt olarak kullanılmasının “çağ dışı” olduğunu iddia etmek demektir ve bizi sadece idealizme götürür.

Başkan Mao şöyle diyor: “Teoriyle pratik birleştirilmelidir. Teori ile pratiğin birleştirilmesi Marksizmin temel ilkelerinden biridir. Diyalektik materyalizme göre, düşünce, nesnel gerçeği yansıtmalıdır, düşünce ancak ve ancak nesnel pratik tarafından sınanıp doğrulandıktan sonra doğru, hakikat olarak kabul edilmelidir, aksi takdirde kabul edilemez.”[3]

Doğa bilimlerinde olduğu gibi sosyal bilimlerde de teorilerin doğru ve bilimsel sayılabilmesi için pratikte doğrulanması gerekir. Eğer doğrulanmazlarsa, doğru sayılmazlar. Doğa bilimlerinden bir örnek vermek gerekirse, Kopernik’in güneş sistemi teorisi üç yüzyıl boyunca sadece bir tür hipotez niteliğindeydi. Kopernik’in hipotezi onlarca hipotezden biriydi. Kopernik’in bu hipotezinin yüzde 99, yüzde 99,9 veya yüzde 99,99 oranında geçerli olmasına dayanarak, insanlar bu hipotezin doğru olduğunu güvenle varsaymışlardır. Fakat pratikte kanıtlanana kadar bu sadece bir hipotezdi ve doğru/hakikat değildi.

Leverrier bu hipotezden yola çıkarak henüz keşfedilmemiş başka bir gezegenin kesin varlığını hesaplamakla kalmayıp, aynı zamanda bu gezegenin konumunu da hesapladığında ve 1846’da Galle Neptün gezegenini gerçekten keşfettiğinde, ancak ve ancak o zaman Kopernik’in güneş sistemi teorisi hakikat olarak doğrulanmış oldu.

Doğa bilimlerinin hakikati, pratik içinde kanıtlamaya tabidir. O halde Marksizm de pratikte doğrulamaya tabi tutulmalı mıdır? Marksizm de benzer şekilde geniş kitleler tarafından, milyonlar tarafından pratikte sınanmalıdır.

Başkan Mao şöyle der: “Marksizm-Leninizmi doğru kabul etmemizin nedeni, sadece Marx, Engels, Lenin ve Stalin tarafından bilimsel olarak formüle edildiği zaman doğru sayılması değil aynı zamanda daha sonraki devrimci sınıf mücadelesinin ve ulusal devrimci mücadelenin pratiği içinde doğrulanmış olmasıdır: Diyalektik materyalizm evrensel olarak doğrudur, çünkü pratiğin içinde olan hiçbir kimse diyalektik materyalizmin etki alanının dışında kalamaz.”[4]

Marksizm yalnızca kendisini öyle “ilan ettiği” için doğru değildir. Başlangıçta, Marksizm işçi hareketi içinde yalnızca bir fraksiyonu temsil ediyordu ve ne gücü ne de etkisi vardı. Hatta ilk zamanlarda neredeyse hiç üne sahip değildir. Gericiler onu kuşatmıştı, burjuvazinin akademisyenleri ona karşı çıkmıştı ve diğer sosyalist akımlar da ona hücüm etmişti.

Fakat, uzun bir dönemde üç düzeydeki devrimci pratik boyunca [sınıf mücadelesinde, üretim pratiğinde ve bilimsel deneyler pratiği içinde] Marksizmin doğru olduğu kanıtlandı ve sonunda Marksizm uluslararası komünist hareketin yol gösterici ideolojisi haline geldi.  

Yirminci yüzyılın başında İkinci Enternasyonal’in en önde gelen ismi Kautsky’ydi. Leninistler azınlıktaydı.

Ancak Ekim Devrimi ve çeşitli ülkelerdeki proleter devrimler pratiği Leninizmin doğru olduğunu kanıtladığında, bu pratikler İkinci Enternasyonal revizyonizminin sonunu getirdi. Geçtiğimiz on yıllar boyunca Çin devriminin pratiği Mao Zedung Düşüncesi’nin doğru olduğunu kanıtlamış ve Partimiz içindeki burjuva teorilerini ve oportünizmi paramparça etmiştir. Tarih bize Marksizmin gelişimi sırasında ortaya çıkan her bir yeni düşüncenin, her bir yeni yargının ve her bir yeni bakış açısının doğru konumuna yükselmesi için öncelikle toplumsal pratik içinde kanıtlanması gerektiğini söylemektedir. Bu kayıtsız şartsız böyledir. Geçmişte de böyleydi, şimdi de böyledir ve gelecekte de böyle olacaktır.

Bölüm 2

Marksizmin kurucu öncüleri pratiği doğruluğun ölçütü olarak ortaya koymuşlar ve dahası bilinçli olarak kendi teorilerini sınamak, geliştirmek ve belirli yargıları tekrar gözden geçirmek için pratik ölçütünü kullanmayı savunmuşlardır.

Marksizmin gelişim tarihi, teoriyi pratikten türetmenin, teoriyi pratikte sınamanın ve teoriyi pratiğe rehberlik etmek için kullanmanın tarihidir.  Şimdi Marx ve Engels’in toplumsal pratik temelinde Komünist Manifesto’yu nasıl sınadıklarına bir göz atalım. 1848’de yayınlanmasından sonra, kırk beş yıl boyunca Manifesto’yu sürekli olarak pratik içinde sınamaya tabi tuttular. Komünist Manifesto’ya yazdıkları daha sonraki yedi yeni önsöz bunu canlı bir şekilde göstermektedir.

1872’de Marx ve Engels Almanca baskının önsözünde şunları belirtmişlerdir:

“Son yirmi beş yıl içinde durumlar ne kadar değişmiş olursa olsun, bu Manifesto’da ortaya konan genel ilkeler bugün de her zaman olduğu gibi doğrudur.”[5]

Bu yargı, yirmi beş yıllık pratik sınıf mücadelesine dayanan bir sonuçtu. Komünist Manifesto’nun uluslararası komünist hareketin gelişimi temelinde yazılan yedi yeni “Önsözünde”, bir dizi yeni deneyim teorik düzeye yükseltilmiştir. Özellikle proleter devrimin pratiği ve yeni olgusal veriler temelinde, bazı spesifik yargıları gözden geçirmişlerdir. İşte bir örnek: Manifesto’nun birinci bölümünün ilk cümlesi şöyledir: “Şimdiye kadar var olan tüm toplumların tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir.”

Manifesto’nun 1888 tarihli İngilizce baskısına Engels şöyle bir açıklayıcı not eklemişti:

‘‘Şimdi yazılı tarih demek gerekiyor.  1847’de, toplumun tarih-öncesi çağları, yani yazıya kaydedilmiş tarih-öncesinde var olan toplumsal örgütlenme henüz tamamıyla bilinmiyordu.

O tarihten bu yana, Haxthausen, Rusya’da, ortaklaşa toprak mülkiyetini keşfetti. Maurer bunun, tarihte bütün Cermen ırklarının geldikleri toplumsal temel olduğunu kanıtladı ve giderek köy topluluklarının [Almanca baskılarda “ortak toprak mülkiyetine dayanan köy topluluklarının” deniliyor. -ç.] Hindistan’dan İrlanda’ya kadar her yerde toplumun ilkel biçimi oldukları görüldü. Bu ilkel komünist toplumun iç örgütlenmesi tipik biçimiyle Morgan’in gens’in gerçek niteliğini ve aşiret ile olan ilişkisini ortaya koyan büyük keşfiyle açığa çıktı.

Bu ilkel toplulukların çözülüp dağılmalarıyla, toplumun ayrı ayrı ve nihayet uzlaşmaz çelişme içinde sınıflar olarak farklılaşması başlar. Ben bu çözülüp dağılma sürecini 1886’da Ailenin Özel Mülkıyetin ve Devletin Kökeni adlı kitabımda işlemeye çalıştım. (2. baskı, Stuttgart 1886)[6]

Daha sonra Engels tarafından birçok kez açıklanan bu önemli yeni yargı, bir milyon yılı aşkın süren sınıfsız toplumlar ile sadece binlerce yıllık tarihi olan sınıflı toplumlar arasında ayrım yapıyor ve sınıfların belirli tarihsel aşamaların ürünü olarak ortaya çıktığını açıklıyordu. Marx ve Engels’in Manifesto karşısındaki bu tutumları, kendi öğretilerine ne kadar ciddiyetle yaklaştıklarını gösteriyordu.

Marx ve Engels, Manifesto’nun ilk yazılmış halinin mükemmel olduğu görüşünde değillerdi ve Manifesto’yu hiçbir şekilde “mutlak doğru” olarak görmüyorlardı. Başından sonuna kadar kendi öğretilerine diyalektiğin duruş noktasından yaklaştılar ve kendi teorilerini pratikte sınadılar. Burjuva akademisyenler tarafından sunulan olgusal materyaller de dahil olmak üzere, başkalarının bilimsel başarılarından büyük bir alçakgönüllülükle yararlandılar. Tamamen önyargısızdılar ve onların tutumları yalnızca pratiğe saygı, gerçeklere saygı ve bilime saygıdan ibaretti.

Marksizm her şeyden önce bir bilimdir ve bu nedenle dünyayı dönüştürmek için proletaryanın güçlü bir ideolojik silahı olmayı başarmıştır. Bilim, doğruyu olguların ardında arama tutumunu benimser. Marksizm her türlü körü körüne bağlılık ve batıl inançla tamamen uyumsuzdur. Körü körüne bağlılığın ve batıl inançların olduğu yerde bilim de yoktur, Marksizm de yoktur. Marksizm doğrunun ölçütünün pratik olduğunu vurgular ve bu görüşlerimizde pratik temelinde düzeltilecek hatalar olabileceğini kabul eder. Eğer bizler görüşlerimizde hatalar olmadığımıza inanırsak, aslında pratik ölçütünü bir kenara bırakmışız demektir.

 Başkan Mao’nun işaret ettiği gibi:

‘‘İnsan bilgisinin tarihi, bize, birçok teorinin doğrularının tam olmadığını ve bu eksikliğin pratiğin sınamaları içinde giderildiğini öğretiyor. Birçok teoride hatalar vardır ve bu hatalar ancak pratiğin sınaması içinde düzeltilebilir. İşte bu yüzdendir ki, doğrunun ölçütü pratiktir.’’[7]

Oportünizmin niteliği, teori ve pratiği bölmesidir. Partimizin tarihinde bu durum Wang Ming, Lin Biao ve “Dörtlü Çete” (Wang-Zhang-Jiang-Yao) örneklerinde özellikle belirgindi. Bu gruplar aslında Marksizme şiddetle karşı çıkarken, herkesten daha fazla içi boş Marksist gürültü sarf etmişlerdi.

Teolog din adamları açıkça dini dogmaların propagandasını yaparlar; Wang Ming, Lin Biao ve “Dörtlü Çete” ise Marksist kisveye bürünerek bir tür dini dogmatik propaganda yaptılar. Marksizmin pratikten beslendiğini, Marksizmin pratikte sınanması ve pratik içinde zenginleştirilip geliştirilmesi gerektiğini reddettiler. Wang Ming hakikatin olguların ardında aramaya, inceleme ve araştırmaya karşı çıktı; teori ve pratiğin diyalektik birliğini reddetti ve bazı klasik Marksistlerden aldığı alıntıları kendi dogmalarına dayanak olarak kullandı.

 Başkan Mao şu sözleriyle ne kadar doğru bir noktaya parmak basıyor:

“Yoldaşlarımız, Marksizm-Leninizmi gösteriş olsun diye ya da gizemli bir yanı olduğu için değil, sadece ve sadece proletaryanın devrimci davasını zafere götüren bilim olduğu için incelediğimizi kavramalıdır. Bugün bile, Marksist-Leninist eserlerden yapılan gelişigüzel alıntıları, bir kere elde edildi mi her hastalığı kolayca iyileştirecek hazır reçeteler olarak gören birçok kişi vardır. Bunlar çocukça bir cehalet içindedir: onları aydınlatmamız gerekir. Marksizm-Leninizmi dini bir dogma olarak kabul edenler, işte bu tip cahil kişilerdir. Onlara açıkça, ‘sizin dogmanız değersizdir’ demeliyiz.’’[8]

Wang Ming, yerli yersiz klasik Marksist yazarlardan aldığı alıntıları her derde deva ve dini bir dogma olarak kabul etti ve bu da devrimci üs bölgelerinin yüzde 90’ının ve biriktirdiğimiz devrimci güçlerimizin yüzde 90’ından fazlasının kaybedilmesiyle sonuçlandı. Çin devrimini altından kalkılması zor bir duruma soktu. Wang Ming’in oportünist çizgisi işte bu hataların açığa çıkarılmasıyla aşıldı.

 Wang Ming’den otuz yıl sonra, Lin Biao’nun başını çektiği Parti karşıtı klik ve Wang-Zhang-Jiang-Yao “Dörtlü Çete” kliği Wang Ming’in yaptığından daha da yüzsüzce hareket etti. Hain Lin Biao, doğuştan gelen büyük deha sözde teorisini savundu ve Marksizm-Leninizm Mao Zedung Düşüncesinin kaynağının üç düzlemdeki devrimci pratiğin içinde bulunduğunu reddetti. “[Başkan Mao’nun] her cümlesinin doğru olduğunu ve [Başkan Mao’nun] tek bir cümlesinin [başkalarının] on bin cümlesine bedel olduğunu” iddia etti.  

Başkan Mao’nun verdiği talimatların pratikte sınanması, zenginleştirilmesi ve geliştirilmesi gerektiğini reddetti.  Pratik ölçütüne karşı çıktı. Başkan Mao, Lin Biao’nun bu idealizmini ve formel mantığını şiddetle mahkûm etti. Lin Biao kliğinin ortağı “Dörtlü Çete” kliği de idealizmden yanaydı. Diyalektik materyalizme ve tarihsel materyalizme karşı çılgınca muhalefet ettiler ve pratik ölçütünü tamamen reddettiler. “Dörtlü Çete” kliğinin elebaşılarından Yao Wenyuan “varlık birincil, düşünce ikincildir; nesnel olan birincil, öznel olan ikincildir” formülüne saldırmış ve bunu “gerici metafizik” olarak nitelendirmişti. Tinsel olanın önceliğini idealist bir şekilde savunmuş ve teorinin kaynağının pratikte olduğunu ve teorinin pratikte sınanması gerektiğini tamamen reddetmişti.

Ayrıca, “güzellik (estetik) kavramı yoksa, güzel olanla çirkin olan arasındaki ayrım da yoktur” gibi saçma bir iddiada bulunmuş ve güzelin çirkinden ayırt edilmesi için temel alınması gereken ölçütün öznel bilinç olduğunu savunmuştur. Dörtlü Çete’nin önde gelen üyelerinden Zhang Chunqiao bir toplantıda açıkça gerici olan “bilgi-pratik-bilgi” ve “teori-pratik-teori” formüllerini sözde savunmuştu. Zhang Chunqiao, pratiğin teorinin temelini oluşturduğu gerçeğine daha da açık bir şekilde karşı çıkmıştı.

“Sözde ampirizme karşı çıkmayı kilit sorun olarak görmek gerektiğini” savunan “Dörtlü Çete”, pratik deneyimin önemli konumunu reddetti ve kadroların ve geniş kitlelerin pratik deneyimini “eskimiş kalıplar ve eski alışkanlıklar” olarak nitelendirerek karaladı. Kısacası, “Dörtlü Çete”, öznel idealizmi vaaz etti, pratiği temel alan Marksist bilgi teorisine karşı çıktı ve doğrunun belirlenmesinde pratik ölçütünü reddetti. Özellikle “Dörtlü Çete”de, gerici olan şey, Mao Zedung Düşüncesini ahlaksızca çarpıtmaları ve tahrif etmeleriydi; Başkan Mao’nun bir sözünü oradan, bir sözünü buradan alıp, bu alıntıları Mao Zedung Düşüncesi’nin bütünsel sisteminden bağımsız olarak kendilerine dayanak olarak kullanmaya çalışmaları ve Mao Zedung Düşüncesi’nin bütünsel sistemini bir kenara atıp Mao Zedung’dan belirli cümleleri alarak bu cümleleri dini bir dogma olarak sopa olarak insanlara saldırmaları ve onları yıldırmaya çalışmalarıydı.

Marksizm-Leninizm ve Mao Zedung Düşüncesi’nin devrimin bilimi olduğu görüşünde olanlar ile onu din benzeri bir dogma olarak kabul edenler arasında temel bir fark vardır.

“Dörtlü Çete” Marksizm-Leninizm ve Mao Zedung Düşüncesi’ni, Wang Ming’in Marksizm-Leninizmi din benzeri bir dogma olarak kabul etmesi gibi din benzeri bir dogma olarak kabul etmiştir. “Dörtlü Çete” pratik ölçütüne sırtını dönmüş ve “güç/iktidar doğrudur” ve “bin kez tekrarlanan bir söz doğrudur” şeklinde faşist felsefeye körü körüne tapınmıştır. Kontrol ettikleri propaganda aygıtını büyük ölçekte karşıdevrimci kamuoyu oluşturmak için kullanmışlar, pratikte kanıtlanmış doğruları revizyonizm olarak karalamışlar ve pratikte başarısız olmuş görüşleri ve şeyleri doğru olarak övmüşlerdi.

Dörtlü Çete’nin teorisyenleri, kurtuluştan sonraki on yedi yıl boyunca yürütülen sosyalist devrim ve sosyalist inşanın büyük pratiğini tamamen inkâr ettiler, Çin Komünist Partisi’nin bizzat Başkan Mao tarafından kurulmasından sonraki elli yılı aşkın süre içindeki büyük pratiğini tamamen yok saydılar. Dörtlü Çete’nin teorisyenleri tarihi tahrif ettiler, her şeyle ilgili gerçekleri ters yüz ettiler, uydurma suçlamalar yaptılar, dedikodular ve söylentiler yaydılar ve Başbakan Çu Enlay’a ve diğer kıdemli proleter devrimcilere ve yoldaşlara eziyet ettiler.

“Dörtlü Çete” için doğrunun ölçütü, Parti ve devletin iktidarını ele geçirme hırslarıydı.  Ancak, pratik ölçütü nesnel bir ölçüttür ve geniş halk kitlelerinin ve milyonlarca insanın pratiği yalnızca hakikati doğrulamak için en güçlü araç değil, aynı zamanda revizyonizmin ve her türlü yanlışın ölüm fermanını ilan eden nihai otoritedir. Halkın yüz milyonlarca ferdinin devrimci pratiği karşısında, “Dörtlü Çete”’nin karşıdevrimci revizyonizmi tamamen iflas etmiş ve tarihin çöp yığınına atılmıştır.

Hu Fuming’in makalesinin bu versiyonu Guangming Daily tarafından 14 Ocak 1978 tarihinde yayınlanmıştır.


[1] Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm, s. 134-135.

[2] Mao Zedung, “Yeni Demokrasi Üzerine”, Seçme Eserler, 2, (İstanbul: Kaynak Yayınları 1992), s.343.

[3] Mao Zedung, “Partinin Birliğini Sağlamlaştıralım ve Partinin Geleneklerini İleri Götürelim”, Seçme Eserler, 5, (İstanbul: Kaynak Yayınları 1993), s. 341.

[4] Mao Zedung , “Pratik Üzerine”, Seçme Eserler, 1, (İstanbul: Kaynak Yayınları 2000), s. 409.

[5] Komünist Manifesto

[6] Komünist Manifesto

[7] Mao Zedung, “Pratik Üzerine”, Seçme Eserler, 1, (İstanbul: Kaynak Yayınları 2000), s. 409.

[8] Mao Zedung, “Partinin Çalışma Tarzını Düzeltelim”, Seçme Eserler, 3, (İstanbul: Kaynak Yayınları 2012), s. 44.

Paylaş

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir