Deng Xiaoping Bürokratizmin Çin’de Sosyalist Demokrasi Siyasi Sistemini ve Komünist Partisi’ni Zehirlemesine Karşı Hangi Önlemleri Tartıştı?
Çeviren: Ali Elik

Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Siyasi Bürosu’nun 18 Ağustos 1980 tarihli genişletilmiş toplantısında yapılan bu konuşma, 12 gün sonra Siyasi Büro tarafından tartışılarak onaylanmıştır. Ara başlıklar tarafımızdan eklenmiştir. — Çeviren.
Yoldaşlar,
Bu geniş katılımlı toplantının ana hedefi, Parti ve devlet işlerinde önderlik sisteminin reforma tabi tutulması ve bununla ilgili bazı sorunları tartışmak olacaktır.
Birincisi, iktidarın aşırı düzeyde merkezileşmesi ve yoğunlaşması iyi değildir. Çünkü ülkede sosyalist demokrasinin ve Parti’de demokratik merkeziyetçilik pratiğinin uygulanmasını engellemekte, sosyalist inşanın ilerlemesini sekteye uğratmakta ve Partimizin kolektif bilgelikten tam olarak yararlanmasını engellemektedir.
Gücün/yetkilerin aşırı merkezileşmesi ve yoğunlaşması, kolektif liderlik aleyhine olacak şekilde bireylerin keyfi yönetimine yol açar ve bugünkü mevcut koşullar altında bürokrasinin önemli bir nedenidir.
Sosyalizmin üstünlüklerinden tam olarak faydalanmak için, şimdi ve önümüzdeki bir süre boyunca aşağıdaki üç ana hedefe ulaşmak için çok çalışmalıyız:
Siyasi alanda halk demokrasisini tam anlamıyla uygulamak, çeşitli etkili biçimler aracılığıyla tüm halkın devlet işlerini ve özellikle de taban-düzeyindeki devlet organlarını yönetme ve yönetme hakkından gerçekten yararlanmasını sağlamasını güvence altına almalıyız, ve halk diğer tüm vatandaşlık haklarını gerçekten kullanmalıdır. Bunlara ek olarak devrimci hukuk sistemini mükemmelleştirmeliyiz […] halkın coşkusunu uyandırmalı ve istikrar, birlik ve canlılığın damgasını vurduğu bir siyasi durumu pekiştirmeli ve geliştirmeliyiz.
Sosyalist modernleşme yolunda hedeflerimiz şunlardır: ekonomik olarak gelişmiş kapitalist ülkelere yetişmek; ve siyasi olarak, kapitalist ülkelerinkinden daha yüksek düzeyde bir içeriğe sahip olan bir demokrasi yaratmaktır.
Partimizin ve devletimizin önderlik sistemi ve kadro sisteminde başlıca sorunlar bürokrasi, yetki ve iktidarın aşırı merkezileşmesi ve yoğunlaşması, ataerkil yöntemler, liderlik görevlerinde ömür boyu kalma ve çeşitli türden ayrıcalıkların varlığıdır.
Bürokrasi, Partimizin ve devletimizin siyasi yaşamında büyük ve yaygın bir sorun olmaya devam etmektedir.
Bürokrasinin zararlı etkileri arasında aşağıdakiler yer almaktadır: kitlelerin üzerinde durmak; gücü/yetkileri kötüye kullanmak; kendini gerçeklikten ve kitlelerden soyutlamak; etkileyici bir görüntü sergilemek için çok fazla zaman ve çaba harcamak; boş laflar etmeye kapılmak; rijit ve esnekliği olmayan bir düşünce tarzına bağlı kalmak; düşünme ve davranışta geleneksel olan şeylere takılmak; idari organlarda aşırı personel istihdam etmek; oyalayıcı, verimsiz ve sorumsuz olmak; sözünde durmamak; sorunları çözmek yerine sürekli talimatname belgeleri yayınlayıp bunları dolaşıma sokmak; sorumluluğu başkalarına atmak; ve hatta bir Mandarin zabıta havasına bürünmek, her fırsatta başkalarını azarlamak, kindarca başkalarına saldırmak, demokrasiyi bastırmak, üstleri ve astları kandırmak, keyfi ve despot tutumlar içinde olmak, kayırmacılık yapmak, rüşvet teklif etmek, yasaları ihlal eden yolsuzluk uygulamalarına katılmak vb. Bu tür şeyler hem iç işlerimizde hem de diğer ülkelerle olan ilişkilerimizde tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır.
Bürokrasi çok eskilere dayanan ve karmaşık bir tarihsel olgudur. Geçmişteki bürokrasi türleriyle bazı ortak özellikleri paylaşmakla birlikte, bugünkü haliyle Çin bürokrasisinin kendine özgü özellikleri vardır.
Yani, bizdeki bugünkü bürokrasi hem eski Çin’in bürokrasisinden hem de kapitalist ülkelerde hüküm süren bürokrasiden farklıdır. Bu bürokrasi, sosyalist sistem ve sosyalist planlama için öteden beri gerekli gördüğümüz ekonomik, siyasi, kültürel ve sosyal alanlardaki aşırı merkeziyetçi yönetim yapımızla yakından bağlantılıdır.
Çeşitli düzeylerdeki yetkili organlarımız, ele almamaları gereken, yapamayacakları ya da etkin bir şekilde çözemeyecekleri pek çok meseleyi üstlenmiş durumdadır. Bu meseleler, uygun yönetmelik ve kurallara sahip olmamız halinde ve organların demokratik merkeziyetçilik ilkelerine göre hareket etmeleri koşuluyla, işletmeler, kurumlar ve tabandaki topluluklar tarafından kolaylıkla halledilebilir.
Tüm bu işleri Parti ve hükümetin önde gelen organlarına ve merkezi departmanlarına havale etme alışkanlık geleneğinden kaynaklanan zorluklar ortaya çıkmıştır: hiç kimse çok sayıda karmaşık ve alışılmadık işleri üstlenebilecek kadar becerikli değildir. Bugün bize özgü bürokrasinin temel kaynaklarından birinin de bu olduğu söylenebilir.
Bürokrasimizin bir diğer nedeni de, uzun bir süredir Parti ve hükümet örgütlerimizin, işletmelerimizin ve kurumlarımızın yönetici organlarında katı idari kural ve düzenlemelerin bulunmaması ve birçok işte yukarıda ve aşağılarda kişisel sorumluluk sisteminin bulunmamasıdır.
Ayrıca her bir kurum ve her bir görev için katı ve açık görev tanımlarımız olmadığından, uyulması gereken hiçbir kural bulunmamakta ve çoğu insan, ele almaları gereken büyük ya da küçük meseleleri çoğunlukla sorumlu ve bağımsız bir şekilde ele alamamaktadır. Gün boyu sadece üst kademelere rapor vermekle, onlardan talimat almakla, belgeler üzerine yorumlar yazmakla ve bunları elden ele dolaştırmakla meşgul oluyorlar.
Bazı insanlar ciddi şekilde çıkarcı bir kendi departmanını kayırma hastalığına yakalanmış durumda: sorumluluktan kaçıyorlar, yetki ve güç için yarışıyorlar ve başkalarıyla çekişiyorlar, sadece kendi departmanlarının çıkarlarını düşünüyorlar.
Dahası, memur kadroların işe alınması, ödüllendirilmesi ve cezalandırılması ya da emeklilikleri, istifaları veya görevden alınmaları için düzenli işleyen kural ve yöntemlerimiz yok. İşlerini iyi ya da kötü yapsınlar, “bir şeyler edinebildikleri maaşları” var. İşe alınabilirler ama işten çıkarılamazlar, terfi ettirilebilirler ama rütbeleri düşürülemez. Tüm bunlar kaçınılmaz olarak aşırı personel istihdamına ve çok sayıda idari kademe ile yardımcı görevlere ve göstermelik görevlere yol açmakta, tüm bunlar da bürokrasinin yaygınlaşmasını beslemektedir.
Dolayısıyla bu sistemlerde köklü bir reform yapılması gerekmektedir
Elbette bürokrasi aynı zamanda düşünce tarzlarıyla da bağlantılıdır, ancak bu düşünceler ilgili sistemlerde reform yapılmadan değiştirilemez. Bürokrasiyi azaltmaya yönelik tekrarlanan girişimlerimizde bu kadar az ilerleme kaydetmemizin nedeni budur.
Çeşitli sistemlerde bahsettiğim bu tür sorunları çözmek için eğitim ve ideolojik mücadele de dahil olmak üzere pek çok çalışma yapılması gerekiyor. Bunlar yapılmalıdır, aksi takdirde ekonomik ve diğer çalışmalarımızda önemli ilerlemeler kaydetmemiz mümkün olmayacaktır.
Gücün/yetkinin aşırı yoğunlaşması, merkezi Parti önderliğini güçlendirmek adına tüm gücün uygunsuz ve gelişigüzel bir şekilde Parti komitelerinin elinde toplanmasıdır.
Dahası, Parti komitelerinin gücü genellikle her şeyi yöneten ve karar veren birkaç sekreterin, özellikle de birinci sekreterlerin elindedir. Böylece “merkezi Parti önderliği” çoğu zaman bireylerin liderliğine dönüşmektedir.
Bu sorun, ülke çapında her düzeydeki liderlik organlarında değişik derecelerde mevcuttur. Gücün bir ya da birkaç kişinin elinde aşırı yoğunlaşması, çoğu görevlinin hiçbir karar alma gücüne sahip olmaması, karar alma gücüne sahip olan az sayıda kişinin ise aşırı ölçüde zorlanması ve fazladan yük üstlenmesi anlamına gelir.
Bu durum kaçınılmaz olarak bürokratizme ve çeşitli hatalara yol açmakta, Parti ve her düzeydeki hükümet örgütlerinde demokratik yaşama, kolektif liderliğe, demokratik merkeziyetçiliğe ve iş bölümüne ve bireysel sorumluluğa zarar vermektedir.
Bu olgu, Çin’in kendi tarihindeki feodal otokrasinin etkisi ile ve Üçüncü Komünist Enternasyonal döneminde çeşitli ülkelerin Komünist Partilerinin liderlerinin ellerinde yüksek derecede güç/yetki sahip olması geleneği ile bağlantılıdır.
Tarihsel olarak bizler, tekrar, tekrar Parti merkezi etrafında merkeziyetçiliğe ve Partinin merkezi önderliği etrafında birleşmeyi güvence altına almaya çok fazla vurgu yaptık ve ademi-merkeziyetçiliğe ve her türlü özerklik iddiasına karşı mücadeleye çok fazla önem verdik. Ve gerekli düzeyde bir ademi-merkeziyetçiliği güvence altına almaya çok az vurgu yaptık, gerekli karar alma yetkisini alt örgütlere devretmeye ve güç ve yetkilerin bireylerin elinde aşırı ölçüde toplanmasına karşı çıkmaya çok az önem verdik.
Birçok kez yetkileri ve İktidarı merkezi ve yerel otoriteler arasında bölüştürmeyi denedik, fakat denemediğimiz bir şey var: Parti örgütlerinin işlev ve yetkilerinin kapsamı ile hükümetin, ekonomik örgütlerin (işletmeler dahil) ve kitle örgütlerinin işlev ve yetkilerinin kapsamı arasında bir farklılaşma tanımlamaya hiçbir zaman odaklanmadık.
Bunları söylerken Parti merkezi etrafında merkeziyetçiliğe ve Partinin merkezi önderliği etrafında birleşmeye vurgu yapmaya gerek olmadığını söylemiyorum; veya da bunları vurgulamanın her koşulda yanlış olduğunu; veya da ademi-merkeziyetçiliğe ve her türlü özerklik iddiasına karşı mücadeleye hiçbir zaman gerek olmadığını söylemiyorum.
Sorun şu ki, bu konularda çok ileri gittik ve hatta en önemlisi ademi-merkeziyetçilik ve her türlü özerklik iddiası derken neyi kastettiğimizi bile açıklığa kavuşturamadık.
Şimdi partimiz tüm ülke çapında iktidar partisi olduğuna göre ve özellikle de üretim araçlarının mülkiyetinin sosyalist dönüşümünü temelde tamamladığımıza göre (1956), Partimizin merkezi görevi geçmişte olduğundan farklıdır. Artık sosyalist inşanın son derece zor ve karmaşık görevleriyle meşgul olduğumuz için, iktidarın aşırı derecede merkezileşmesi ve yoğunlaşması sosyalist davamızın gelişimiyle giderek daha fazla uyumsuz hale gelmektedir. Bu sorunu yeterince anlayamamak “Kültür” Devriminin önemli nedenlerinden biriydi ve bunun bedelini çok ağır ödedik.
Bu soruna çözüm bulmakta artık daha fazla gecikmemeliyiz.
Devrimci saflardaki ataerkil/patriarkal yöntemler, gücün/yetkilerin bireylerin elinde aşırı ölçüde yoğunlaşmasına yol açmanın yanı sıra, bu yöntemler bireyleri örgütün üzerine yerleştirir ve böylece örgüt onların elinde bir alet haline gelmektedir. Ataerkil/patriarkal yöntemler, çok çok eski zamanlardan beri var olan ve Parti üzerinde çok zararlı bir etkiye sahip olan eski bir sosyal olgudur.
1920lerde 1930larda Chen Duxiu, Wang Ming ve Zhang Guotao’nun hepsi de ataerkil yöntemlere sahipti. 1935’teki Merkez Komite Siyasi Bürosu’nun Zunyi Toplantısı’ndan sosyalist dönüşüme, yani 1956 ya kadar geçen süre boyunca, Merkez Komitemiz ve Mao Zedung Yoldaş kolektif önderliğe ve demokratik merkeziyetçiliğe her zaman gereken özeni gösterdi, böylece Partimiz içinde demokratik siyasi yaşam oldukça normaldi.
Ne yazık ki bu güzel gelenek sürdürülemediği gibi, bu güzel geleneğimiz kesin sınırlara sahip olan ve mükemmel bir sistem haline de getirilememiştir. Örneğin, Parti içinde önemli konular tartışıldığında, çoğu zaman yeterli demokratik danışma ve müzakere yapılmamaktadır. Bir kişi ya da birkaç kişi tarafından alel acele kararlar alınmakta ve nadiren oylama yapılmakta, oysa kararlar çoğunluk ilkesi ile bağlanmalıdır. Bu da Partimizde demokratik merkeziyetçiliğin henüz tam anlamıyla uygulanan bir sistem haline gelmediğini göstermektedir.
1958’de muhalefetin aceleci davranmakla eleştirilmesinden sonra ve 1959’da “sağ sapmaya” karşı başlatılan mücadele kampanyasından sonra, Parti ve devlet içindeki demokratik yaşam yavaş yavaş normal işleyişini yitirdi.
Tek bir kişinin söz sahibi olması ve önemli kararlar alması, kişi kültünün uygulanması ve bireylerin örgütün üstünde tutulması gibi ataerkil yöntemler sürekli olarak gelişti ve güçlendi. Lin Biao, Başkan Mao’nun sözlerinin en yüce talimatlar olduğunu söyleyerek “zirve teorisinin” propagandasını yaptı. Bu teori Parti, ordu ve devlet genelinde yaygındı. (Mao’nun görüşlerinin zirve olduğu fikri)
Dörtlü Çete’nin çökertilmesinden sonra kişi kültü bir süre daha devam etti. Diğer bazı liderlerin onuruna düzenlenen anma etkinlikleri de zaman zaman kişi kültünün izlerini taşıyordu. Kısa bir süre önce Merkez Komitemiz, şahıslar üzerinden daha az propaganda yapılması gerektiği konusunda bir talimat yayınladı.
Bu talimat, diğer hususların yanı sıra, uygunsuz anma yöntemlerinin sadece savurganlık ve israf anlamına gelmediğini ve kitlelerden uzaklaşmaya yol açmadığını, aynı zamanda tarihin birkaç kişi tarafından yapıldığı imasını da taşıdığına işaret etmişti; ki tarihin birkaç kişi tarafından yapıldığı kavramı, Parti içinde ve dışında Marksizm eğitimine ve feodal ve burjuva ideolojik etkilerin ortadan kaldırılması görevimize zarar veren bir düşüncedir. İstenmeyen uygulamaları düzeltmeye yönelik bazı düzenlemeler içeren bu Talimat çok önemli bir belgedir.
Burada ayrıca 1958’den sonra Mao Zedung Yoldaş ve Merkez Komite’deki diğer bazı yoldaşlar için Zhongnanhai’de (Yasak şehir içinde Üst düzey liderlerin çalıştığı ve ikamet ettiği alan) birçok yerde konutlar inşa edildiğini ve Dörtlü Çete’nin çöküşünden sonra da bu tür bazı inşaat projelerinin devam ettiğini belirtmeliyim.
Tüm bunların çok kötü bir etkisi oldu ve çok fazla israfa yol açtı. Dahası, bugün hala bazı yüksek rütbeli kadrolara karşılama ve veda ziyafetleri verilmekte, gittikleri her yerde trafik durdurulmakta ve gittikleri yerlerde büyük propaganda yapılmaktadır. Bu çok yanlış bir uygulama. Bahsettiğim ve bizi kitlelerden ciddi şekilde uzaklaştıran tüm bu uygulamalar en tepeden aşağıya kadar her düzeyde yasaklanmalıdır.
Birçok yerde ve birçok birimde sınırsız güç ve yetkiye sahip olan ataerkil kişiler vardır. Diğer herkes onlara kesinlikle itaat etmek ve hatta kişisel olarak bağlı olmak zorundadır. Örgütsel ilkelerimizden biri, alt Parti örgütlerinin üst örgütlere tabi olmasıdır; bu da alt örgütün bir üst örgütün karar ve talimatlarını uygulaması gerektiği anlamına gelir.
Ancak bu, Parti üyesi yoldaşlar arasındaki eşitlik ilişkisi ile karşı karşıya getiremez. Tüm Parti üyeleri, önderlik görevini üstlenenler ve tabandan gelenler, birbirlerine eşit davranmalı, sahip oldukları tüm haklardan eşit olarak yararlanmalı ve kendilerinden beklenen tüm görevleri yerine getirmelidirler.
Üst kademelerdeki yoldaşlar alt kademelerdekilere buyurgan bir şekilde emir vermemeli ve kesinlikle alt kademelerdekilere Parti program/Tüzüğü ya da ülke yasalarını ihlal edecek hiçbir şey yaptırmamalıdır.
Hiç kimse üstlerine yaltaklanmamalı ya da ilkesiz bir şekilde onlara itaatkar ve “sadık” olmamalıdır.
Bir üst ile bir ast arasındaki ilişki, Mao Zedung Yoldaş tarafından bir çok kez eleştirilen kedi-fare ilişkisi gibi olmamalıdır.
Bu ilişki eski toplumlardaki hükümdar ile tebaa, baba ile oğul ya da bir hizip lideri ile hizbin yandaşları arasındaki ilişkiler gibi de olmamalıdır.
Tarif ettiğim bu ataerkil yöntemler, kimi yoldaşların yaptığı vahim hataların kısmen kaynağıdır. Lin Biao ve Jiang Qing’in karşı-devrimci kliklerinin oluşması bile Parti içinde varlığını sürdüren ataerkil yöntemlerden ayrı düşünülemez. Kısacası, bu tür ataerkil yöntemler tamamen ortadan kaldırılmadıkça, özel olarak Parti içi demokrasi ve genel olarak ülkemizde sosyalist demokrasi uygulaması kesinlikle söz konusu olamaz.
Önde gelen parti ve devlet görevlerinde iş göremez hale gelinceye kadar ömür boyu kalma pratiği hem feodal etkilerle bağlantılıdır hem de Parti’de kadroların emekliliği ve görevden alınması için uygun düzenlemelerin bulunmamasıyla bağlantılıdır.
Emeklilik sorunu ne hepimizin henüz genç olduğu devrimci savaşlar döneminde ne de hepimizin hayatının baharında olduğu 1950li yıllarda ortaya çıkmamıştı, ancak sorunu daha sonraki yıllarda çözmemiş olmamız akıllıca değildi. Yine de kabul etmek gerekir ki, o zaman geçerli olan koşullar altında bu sorun çözülemezdi ya da en azından tamamen çözülemezdi.
!978’deki On Birinci Merkez Komitesinin Beşinci Genel Kurulunda görüşülen revize edilmiş Parti program/Tüzüğü taslak belgesinde, önde gelen parti görevlerinde ömür boyu görev yapma pratiğinin kaldırılması önerilmişti.
Şu anda ulaştığımız görüşe göre, bu kuralın daha ileri düzeyde gözden geçirilmesi ve tamamlanması gerekmektedir. Esas önemli olan, kadroların seçilmesi, görevlendirilmesi, atanması, görevden alınması, kadroların sicil değerlendirilmesi, suçlanması ve rotasyonu sistemlerinin iyileştirilmesi ve özel koşullar ışığında, her türden ve her düzeyden lider kadroların (seçilenler, atananlar veya davet edilen kadrolar dahil) görev süreleri ve emeklilikleri için uygun ve açık kurallar getirilmesidir. Hiçbir önder kadro sonsuz olarak herhangi bir görevde kalmamalıdır.
”Kültür Devrimi” sırasında Lin Biao ve Dörtlü Çete kendilerine ayrıcalıklı bir yaşam tarzı sağlamak için her şeyi yapmış ve kitlelere büyük acılar çektirmiştir. Günümüzde de kendilerini halkın hizmetkarı değil efendisi olarak gören ve konumlarını kişisel ayrıcalıklar elde etmek için kullanan bazı kadrolar vardır. Bu uygulamalar kitlelerde güçlü bir kızgınlık uyandırmış ve Parti’nin prestijini zedelemiştir.
Bunlar kesin bir şekilde düzeltilmediği takdirde, kadrolarımızı yozlaştırması ve çürütmesi kaçınılmazdır. Bugün karşı çıktığımız bu ayrıcalıklar, yasalarda ya da mevcut yönetmeliklerde öngörülmeyen siyasi ve ekonomik ayrıcalıklardır.
Kişisel ayrıcalıklara iştah duyulması, feodal etkilerin hala devam ettiğini göstermektedir. Eski Çin’den bize güçlü bir feodal otokrasi geleneği ve zayıf bir demokratik yasalara uygun davranma geleneği miras kalmıştır. Dahası, 1949 kurtuluş sonrası yıllarda halkın demokratik haklarını korumak için bilinçli bir şekilde sistematik kurallar ve düzenlemeler oluşturmadık.
Mevcut hukuk sistemimiz mükemmel olmaktan uzaktır ve hak ettiği dikkati görmemiştir. Ayrıcalıklar bazen kısıtlanmakta, eleştirilmekte ve saldırıya uğramakta ancak başka zamanlarda yeniden yaygınlaşmalarına izin verilmektedir. Ayrıcalıkları ortadan kaldırmak için hem bunlarla ilgili ideolojik sorunları hem de kurallar ve düzenlemeler getirmekle ilgili sorunları çözmeliyiz.
Tüm vatandaşlar yasalar ve mevcut kurallar ve düzenlemeler önünde eşittir ve tüm Parti üyeleri Parti program/Tüzüğü ve Parti disiplinine ilişkin düzenlemeler önünde eşittir. Herkes yasaların öngördüğü eşit hak ve ödevlere sahiptir ve hiç kimse başkalarının zararına olacak şekilde avantaj elde edemez veya da yasaları ihlal edemez. Her kim yasaları ihlal ederse, kamu güvenlik organları tarafından soruşturmaya tabi tutulmalı ve yasalara göre yargı organları tarafından adalete teslim edilmelidir.
Hiç kimse yasaların uygulanmasına müdahale edemez ve kanunları çiğneyen hiç kimse cezasız kalmamalıdır. Hiç kimse Parti program/Tüzüğünü veya disiplinini ihlal edemez ve edenlere disiplin cezası verilmelidir.
Hiç kimsenin Parti disiplininin uygulanmasına müdahale etmesine ve bunu yapan hiç kimsenin disiplin yaptırımlarından kaçmasına izin verilmemelidir. Ancak bu ilkeler kararlılıkla uygulandığında ayrıcalık peşinde koşma, ülke yasalarını ve disiplini ihlal etme gibi sorunlar temelli olarak ortadan kaldırılabilir. Kitlesel bir denetim/gözetim sistemi olmalıdır, böylece kitleler ve Partililer kadroları, özellikle de lider kadroları denetleyebilmelidir.
Halk, kişisel ayrıcalıklar peşinde koşan ve eleştiriye ve eğitime rağmen tutumlarını değiştirmeyi reddeden herkesi ifşa etme, suçlama, görevden alma, değiştirme ve yasalara göre geri çağırma hakkına sahiptir. Halk, bu kişilerin hukuka aykırı olarak elde ettiklerinin bedelini ödemelerini ve yasalara göre ya da disiplin tedbirleri yoluyla cezalandırılmalarını talep etme hakkına sahiptir. Belirli makamlara verilen yetkilerin kapsamını tanımlayan ve her düzeydeki kadroların siyasi kıdem düzeylerini ve maddi/parasal haklarını düzenleyen yönetmelikler hazırlanmalıdır.
Burada en önemli husus, tarafsız denetim/gözetim uygulayacak belirli örgütlere sahip olmaktır.
Geçmişte yaptığımız hataların kısmen bazı liderlerin düşünce tarzından ve çalışma tarzından kaynaklandığı doğrudur. Ancak bu hatalar daha çok örgütsel ve çalışma sistemlerimizdeki sorunlardan kaynaklanıyordu.
Örgütsel ve çalışma sistemlerimiz doğru ve sağlamsa, bu kötü insanların eylemlerini kısıtlayabilir; doğru ve sağlam değilse, iyi insanların çabalarını engelleyebilir veya hatta bazı durumlarda onları yanlış yöne itebilir.
Mao Zedung Yoldaş gibi büyük bir insan bile, Parti için, devlet ve kendisi için ciddi talihsizliklerle sonuçlanan bazı doğru ve sağlam olmayan sistem ve kurumlardan ciddi ölçüde etkilenmiştir.
Stalin ve Mao’nun Ciddi Hataları
Eğer şu anda bile hâlâ sosyalist sistemimizin işleyiş biçimini iyileştiremez isek, halk kapitalist sistemin çözebildiği bazı sorunları bizim neden çözemediğini soracaktır. Bu tür karşılaştırmalar tek yanlı olabilir, ancak bu nedenle karşılaştırma yapmayı bir kenara atmamalıyız. Stalin sosyalist yasal düzene ciddi zarar vermiştir, Mao Zedung Yoldaş’ın da söylediği gibi İngiltere, Fransa ve ABD gibi Batı ülkelerinde yapmanın imkansız olduğu şeyler yapmıştır.
Ancak Mao Yoldaş bu durumun farkında olmasına rağmen, pratikte liderlik sistemimizde var olan sorunları çözmedi. Diğer etkenlerle birlikte bu durum, “Kültür Devrimi” olarak bilinen on yıllık felakete yol açtı.
Bundan çıkarılması gereken çok derin bir ders var. Burada kastettiğim, ilgili bireylerin—-sistemlerin zayıflığını bahane ederek—- yapılan hatalarda kendi paylarına düşen sorumluluğu üstlenmekten kaçınmaları değildir, burada kastettiğim şey liderlik ve örgütlenme sistemlerimizdeki sorunların daha temel, daha yaygın ve daha uzun süreli olduğu ve ülkemizin genel çıkarları üzerinde daha büyük bir olumsuz etkiye sahip olduğudur. Bu, Partimizin ve devletimizin siyasi rengini değiştirip değiştirmeyeceğini yakından ilgilendiren bir sorundur ve bu nedenle tüm Partinin dikkatini üzerine çekmelidir.