Xi Jinping: Çin’e Özgü Sosyalizmin Bayrağını Yüksekte Tutma ve Geliştirme ile İlgili Çeşitli Meseleler

Çeviren: Deniz Kızılçeç

Aşağıda çevirisini sunduğumuz konuşma bu çabanın bir parçasıdır. Konuşma ilk olarak Xi Jinping’in Genel Sekreter olmasından kısa bir süre sonra, 5 Ocak 2013 tarihinde, Parti’nin 2012 yılında yeni seçilen Merkez Komitesi asil ve yedek üyelerine hitaben düzenlenen bir seminerde yapılmıştır. Bu konuşma daha sonra 2019 Mart’ta Parti’nin önde gelen teorik dergisi Qiushi (Hakikati Keşfetmek)de yayınlandı.

Birinci olarak: Çin’e Özgü Sosyalizm, sosyalizmdir. Başka bir “izm” değildir. Sosyalizmin temel ilkeleri, bilimsel ilkeleri terk edilemez, zira bunlar terk edilirse sistemimiz sosyalist olmaktan çıkar. Partimiz başından beri “Çin’e Özgü Sosyalizm”in bilimsel sosyalizmin temel ilkeleri ile ve zamanın koşulları ile uyumlu olduğunu ve Çin’e özgü koşullar içinde şekillendiğini vurgulamıştır. Çin’e Özgü Sosyalizm, sosyalizmdir. Başka bir “izm” değildir.

Bir ülkenin hangi ideolojik sistemi uygulayacağı çok önemli bir hususa bağlıdır: Bu ideoloji ülkenin yüzleştiği tarihsel sorunları çözebilir mi? Çin halkının yoksul, zayıf ve başkalarının merhametine muhtaç olduğu günlerde, Çin’in kurtuluşu için her türlü ideoloji ve teori denenmiştir. Kapitalist yol denendi ve yetersiz bulundu. Reformizm, liberalizm, sosyal Darvinizm, anarşizm, pragmatizm, popülizm, sendikalizm –hepsi sırası geldiğinde kendine sahnede yer buldu. Hepsi de Çin’in gelecekteki kaderine ilişkin sorunları çözmekte başarısız oldu. Çin halkını o uzun gecenin karanlığından çıkaran ve Yeni Çin’i kuran Marksizm-Leninizm ve Mao Zedung Düşüncesi oldu; Çin’in bu denli hızlı gelişmesi Çin’e özgü sosyalizm sayesinde gerçekleşmiştir.

Çin’in dışa açılma ve reform süreci başladığı andan itibaren –özellikle de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından ve Doğu Avrupa’daki büyük değişimlerden sonra– uluslararası kamuoyu sürekli olarak Çin’e hücum etti. “Çin’in çöküşü” teorisinin farklı versiyonlarının sonu gelmedi. Ancak Çin çökmüş değil. Aksine, kapsamlı ulusal gücümüz her geçen gün artmaktadır. Halkın yaşam standartları sürekli olarak gelişmektedir. “Önümüzdeki manzara eşsizdir.”

Hem tarih hem de mevcut gerçekliğimiz bize Çin’i sadece sosyalizmin kurtarabileceğini ve Çin’i sadece Çin’e özgü sosyalizmin kalkındırabileceğini söylemektedir. Tarihin vardığı sonuç ve halkımızın tercihi budur.

Son yıllarda hem yurtiçinde hem de yurtdışında birkaç yorumcu bugünkü çağdaş Çin’in yaptıklarının gerçekten sosyalizm olarak adlandırılıp adlandırılamayacağını sordu. Bazıları bir tür “sermaye sosyalizmi” uyguladığımızı söylerken, diğerleri daha açık sözlü davranarak sistemimize “devlet kapitalizmi” ya da “bürokratik kapitalizm” adını verdiler. Bu etiketler tamamıyla yanlıştır. Çin’e özgü sosyalizmin sosyalizm olduğunu söylüyoruz. Ne reformlar yapar ve nasıl dışarı açılırsak açılalım, Çin’e özgü sosyalizm her daim sosyalist yola, Çin’e özgü sosyalizmin teorik sistemlerine, sosyalist kurumsal sisteme ve Çin Komünist Partisi On Sekizinci Ulusal Kongresi’nde (2012) karar altına aldığımız sosyalizmin ulaşacağı yeni bir zaferleri kazanmak için ortaya konan temel gerekliliklere bağlı kalmalıyız.

Bu gereklilikler: Çin Komünist Partisi’nin mutlak liderliği, politikanın ulusal koşullara dayandırılması, ekonomik inşanın merkeze alınması, “Dört Temel İlke” ile reform ve dışa açılma programına bağlı kalınması, toplumsal üretici güçlerin özgürleştirilmesi ve geliştirilmesi, sosyalist bir Pazar ekonomisi, sosyalist demokratik siyaset, ileri bir sosyalist kültür, uyumlu bir sosyalist toplum ve ekolojik bir sosyalist uygarlık inşa edilmesidir.

Halkın çok yönlü kapsamlı gelişimini teşvik etmeyi, tüm halkın ortaklaşa refahını adım adım gerçekleştirmeyi ve modern, müreffeh, güçlü, demokratik, uygar ve uyumlu bir sosyalist ülke inşa etmeyi içerir –Halk Kongreleri* temel politik sistemine, Komünist Parti önderliğinde çok partili işbirliği ve politik danışma sistemine*, bölgesel etnik özerklik sistemine, Çin’e özgü bir hukuk sistemine ve kamu mülkiyetindeki işletmelerin hakim konumda olduğu, bununla birlikte farklı mülkiyet biçimlerine dayalı ekonomik sektörlerin yan yana geliştiği bir ekonomik sisteme bağlı kalmak da tüm bunlara dahildir. Bu özellikler, yeni tarihsel koşullarımız altında bilimsel sosyalizmin temel ilkelerini oluşturmaktadır. Bunları kaybedersek, sosyalizmi de kaybederiz.

*Halk Kongreleri sistemi Çin’deki aşağıdan yukarı 5 kademeli kongrelerin temel siyasi organlar olmasını kastediyor, ilçe Kongrelerinden başlar ve en üstte Pekin’deki Ulusal Halk Kongresi bulunur.

* Komünist Parti önderliğinde çok partili işbirliği ve politik danışma sistemi, Komünist partisi ile işbirliği içinde çalışan birleşik cephe içeresindeki sosyalist sistemi destekleyen 8 yurtsever-demokrat siyasi partiyi kastediyor.

Yoldaş Deng Xiaoping bir keresinde derin bir gözlemde bulunmuştu: “Modernleşmemiz Çin gerçeklerinden kaynaklanmalıdır. [Adı] İster devrim ister inşa olsun, yabancı deneyimlere dikkat etmeli, onlardan öğrenmeli ve ödünç almalıyız. Ancak başka ülkelerin deneyimlerini ve modellerini kopyalamak hiçbir zaman başarılı olmamıştır. Biz bugüne değin bu konuda çok şey öğrendik.”

Geçmişte Sovyet sistemini topyekûn bir biçimde ithal etmek imkânsızdı; bugün de Batı sistemini topyekûn bir biçimde ithal etmemiz aynı şekilde imkânsızdır. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından birçok gelişmekte olan ülke Batı modelini benimseye zorlanmıştır. Bunun sonucunda parti kavgaları, toplumsal huzursuzluk, evsiz kalan ve başıboş dolaşan halklar ortaya çıkmıştır ve tüm bunların istikrara kavuşturulması için çok uğraşılmıştır.

Zhuangzi’nin “Sonbahar Selleri” kitabında anlatılan bir hikâyeyi anımsıyorum:

“Belki de Hangan Yürüyüşü’nü öğrenmeye giden Shoulingli genç çocuğu hiç duymadınız? Eski yürüme şeklini unuttuğunda Handan halkının ona öğretmek zorunda olduğu şeyde ustalaşamamıştı, bu yüzden eve kadar sürünerek dönmek zorunda kaldı.”

Hiçbir zaman “yürümeyi öğrenmek için Handan’a gitmemeli ve kendi adımlarımızı unutmamalıyız”. Bunun yerine, Marksizmi aldık ve Çinlileştirdik. İşte bu, Çin’e özgü sosyalizmdir.

Son yıllarda, Çin’in kapsamlı ulusal gücünün ve uluslararası statüsünün yükselmesiyle birlikte, “Pekin Mutabakatı”, “Çin Modeli” ve “Çin Yolu” üzerine çok sayıda uluslararası tartışma ve çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar epey bir övgü dolu. Bazı yabancı akademisyenler, Çin’in kalkınma hızının Batılı teorileri sorgulanır hâle getirdiğine inanıyor. Marksist teorinin yeni biçimi Batı’nın geleneksel teorilerini altüst ediyor!

Ancak başından beri, her ülkenin kalkınmaya giden yolunun o ülkenin insanları tarafından belirlenmesi gerektiğini savunduk. “Çin modeli” olarak adlandırılan Çin’e özgü sosyalizm yolu, Çin halkının mücadeleleriyle yaratılmıştır. Çin’e özgü sosyalizm daha da geliştikçe, sistemimizin kaçınılmaz olarak olgunlaşacağına inanıyoruz; aynı şekilde sosyalist sistemimizin üstünlüğünün giderek daha belirgin hâle gelmesi de kaçınılmazdır. Kaçınılmaz olarak yolumuz daha da genişleyecek; kaçınılmaz olarak ülkemizin kalkınma yolu dünya üzerinde giderek daha büyük bir etkiye sahip olacaktır. Tam da bu tür bir özgüvene ihtiyacımız var; teorilerimize, sistemimize ve yolumuza güvenmeliyiz. Gerçekten de şairlerin dediği gibi “uçurum kenarındaki bambular gibi, sayısız zorluğa rağmen güçlü duracağız, her yandan gelen fırtınalarla pekişecek ve dövüleceğiz”.

İkinci olarak: Partimiz, sosyalizmin inşasında iki tarihsel dönemde halka önderlik etmiştir: “reform ve dışa açılma” döneminin öncesi ve sonrası. Bu iki dönem birbiriyle ilişkilidir. Aralarında önemli farklılıklar olsa da özünde her ikisi de Partimizin sosyalist inşada halka önderlik etmek için yaptığı pratik keşiflerdir. Çin’e özgü sosyalizm ilk olarak reform ve dışa açılma döneminde başlatılmıştır. Bununla birlikte, ülkemizin temel sosyalist sistemi Yeni Çin döneminde inşa edilmiştir (1956-1976) ve daha sonraki Çin’e özgü sosyalizm ancak bu yirmi yıllık sosyalist inşa temeli üzerinde [tam olarak] başlatılabilirdi.

Bu konuyu doğru anlamak için üç hususu kavramamız gerekir. Birincisi, eğer partimiz 1978 yılında reform ve dışa açılmayı uygulamaya kesin bir şekilde karar vermeseydi, reform ve dışa açılmayı tereddütsüz bir şekilde teşvik etmeseydi ve reform ve dışa açılmanın doğru istikametini sadık bir şekilde kavramasaydı, sosyalist Çin bugün olduğu gibi sevindirici bir durumda olmayabilirdi. Ciddi krizlerle –hatta belki de Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerinin karşılaştığı ve parti ve devletlerinin ölümüne yol açan türden krizlerle– karşılaşabilirdi. Ancak Yeni Çin 1949’da hiç kurulmasaydı ve o dönemde sosyalist devrim ve inşayı sürdürmeseydik, reform ve dışa açılmayı sorunsuz bir şekilde uygulamak için gereken ön koşul, ideolojik, maddi ve kurumsal birikim asla oluşmazdı. Hem olumlu hem de olumsuz bu deneyimlere ihtiyacımız vardı.

İkincisi, bu iki farklı tarihsel dönemde sosyalizmin inşasına yönelik rehberlik, politika ve pratik çalışma büyük farklılıklar gösterse de bunlar hiçbir şekilde birbirlerinden kopuk, hatta birbirlerine karşıt değildir. Sosyalizmin inşası pratiğimiz sürecinde Partimiz birçok doğru önerme ortaya koymuştur. Ancak o dönemde bu öneriler uygulanmadı. Bunlar tam olarak reform ve dışa açılma döneminde hayata geçirilebildi. Gelecekte bu kavramlara hem bağlı kalınması hem de daha da geliştirilmesi gerekecektir. Marx’ın uzun zaman önce söylediği gibi: “İnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar, fakat bunu kendi diledikleri gibi, kendi tercih ettikleri koşullar altında yapmazlar, doğrudan karşı karşıya kaldıkları, verili olan ve geçmişten aktarılan koşullar altında yaparlar.”

Üçüncüsü, reform ve dışa açılmadan önceki tarihsel dönemi doğru değerlendirmeliyiz. Reform sonrası dönemi, reform öncesi dönemi reddetmek için kullanamayız. Reform öncesi dönemin tarihi ile reform sonrası dönemi de reddedemeyiz. Reform ve dışa açılmadan önceki dönemde sosyalist keşif pratiğimiz, reform ve dışa açılımdan sonraki dönemdeki sosyalist keşif pratiğimiz için gerekli koşulları yaratmıştır. Reform sonrası dönemde sosyalist pratiğe ilişkin teorik ve pratik araştırmalarımız, daha önce yapılanların bir devamı ve geliştirilmesidir. Dolayısıyla, reform ve dışa açılmadan önceki dönemin sosyalist pratiğini araştırılması ve değerlendirilmesi konusunda, olgulardan gerçeğe ulaşma, gerekli ve başat konumda olanı gerekli ve başat konumda olmayandan açıkça ayırma, gerçeklere bağlı kalma, hataları düzeltme, deneyimlerimizi geliştirme ve bunlardan dersler çıkarma ideolojik çizgimize bağlı kalmalıyız. Partinin ve halkın davasını bu temel üzerinde ilerletmeye devam edebiliriz.

Bu sorunun üzerinde durma sebebim, bunun önemli bir politik mesele olmasıdır. İyi ele alınmazsa ciddi politik sonuçları olacaktır. Eskilerin dediği gibi: “Bir halkı yok etmek için önce tarihini yok etmelisiniz.”[10] Yurtiçi ve yurtdışındaki düşman güçler sık sık Çin devriminin ya da Yeni Çin’in tarihi üzerine makaleler yazarak o dönemi karalamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Temel amaçları insanların kalplerini kirletmektir. Onları hem Çin Komünist Partisi’nin önderliğini hem de ülkemizin sosyalist sistemini devirmeye teşvik etmeyi amaçlıyorlar.

Sovyetler Birliği neden dağıldı? Sovyetler Birliği Komünist Partisi neden paramparça oldu? Temel nedenlerinden biri, ideolojik alanda çok şiddetli bir rekabetle karşı karşıya olmasıdır! Sovyetler Birliği’ni tarihsel deneyimi ve SBKP tarihi tamamen reddedildi, Lenin reddedildi, Stalin reddedildi, bu tarihsel nihilizm demekti ve Sovyetler Birliği’nin ideolojisinde kargaşaya yol açtı, bu gelişmeler karşısında çeşitli düzeydeki Parti örgütleri neredeyse işlevsiz kaldılar, direnmediler, Parti’nin ordu üzerindeki önderliği elden çıktı. Sonunda SBKP –şanlı, büyük bir parti olmasına karşın dağıldı! Sovyetler Birliği –haşmetli bir sosyalist ülke olmasına karşın– bir düzine parçaya bölündü. Bu geçmişten almamız gereken bir derstir!

Yoldaş Deng Xiapong’in işaret ettiği gibi: “Mao Zedong Düşüncesi’nin bayrağı bir kenara atılamaz. Bu bayrağı bir kenara atmak Partimizin şanlı tarihini yadsımak anlamına gelir. Genel olarak konuşmak gerekirse, Partimizin tarihi hâlâ görkemli bir tarihtir. Partimiz, Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana geçen 30 yıl da dahil olmak üzere, tarihinde bazı büyük hatalar, hatta Kültür Devrimi kadar büyük hatalar yapmış da olsa, sonuçta devrimi başarıya ulaştıran Partimiz olmuştur. Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra Çin’in dünyadaki statüsü önemli ölçüde iyileşmiştir. Sadece Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşu [dahi], nüfusu dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturan ülkemizin ayağa kalkmasını ve güçlü durmasını sağladı.”

Yoldaş Deng Xiapong şunu da vurgulamıştır: “Mao Zedung yoldaşın değerlendirilmesi ve Mao Zedung Düşüncesi’nin açığa çıkarılıp yerli yerine oturtulması meselesi sadece Yoldaş Mao’nun şahsiyeti ile ilgili kişisel bir mesele değil, fakat aynı zamanda partimizin ve bütünsel olarak ülkemizin tarihini ilgilendirmektedir. Bunu kavramak her şeyi kavramaktır. Bu sadece teorik bir mesele değildir, aynı zamanda ve özellikle iç ve dış uluslararası ağırlığı olan politik bir meseledir.” Bu büyük bir Marksist politikacının vizyonudur. Bir düşünün: Eğer reform döneminde Yoldaş Mao tamamen inkâr edilmiş olsaydı Partimiz hâlâ ayakta olur muydu? Ülkemizin sosyalizm sistemi hâlâ ayakta olur muydu? Ve eğer hâlâ ayakta olmasaydı elimizde ne kalırdı? Kaosla dolu bir dünya.

Dolayısıyla hem reform ve dışa açılım dönemi öncesinde hem de sonrasındaki dönemdeki—her iki dönemdeki– sosyalist pratik-keşif arasındaki ilişkiyi doğru bir şekilde ele almak yalnızca tarihsel bir mesele olarak görülemez. Bu politik bir meseledir. Bu hususu daha iyi anlamak için hepinizin zaman ayırıp “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kuruluşundan Bu Yana Partimizin Tarihindeki Bazı Meselelere İlişkin Karar” belgemizi okumanızı tavsiye ederim.

Üçüncü husus: Marksizm her zaman zamanın toplumsal gerçekleri ve teknolojisiyle birlikte gelişmek zorundadır. Marksizm statik kalamaz. Reform ve Dışa açılımın başlamasından sonra sosyalizm durmaksızın ilerlemiştir. Çin’e özgü sosyalizmi yüksekte yutmak ve geliştirmek büyük bir kitaptır. Yoldaş Deng Xiaoping, Çin’e özgü sosyalizmin temel ilkelerini ve fikirleri oluşturmak için kendi payına düşeni yaptı. Bu kitabın diğer parlak bölümleri yazıldı. Bugün bizim kuşağımızı oluşturan Komünist Parti üyelerinin sorumluluğu, bu büyük eserin sonraki bölümlerini yazmaya devam etmektir.

Çin’e özgü sosyalizmin başlangıcından bu yana 30 yıldan fazla süre geçti; bu süre zarfında birçok büyük girişimde başarılı olundu: Bu, Yeni Çin’in kuruluşunda elde edilen başarıların yanı sıra, Çin’in dimdik ayakta durmasını ve uzaklara adım atmasını sağlayan bir temeldir. Sosyalizm anlayışımız ve Çin’e özgü sosyalizmi yöneten yasaları kavrayışımız daha önce görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. Bu kuşkusuz doğrudur. Ancak aynı zamanda, ülkemizdeki sosyalizmin henüz emekleme aşamasında olduğunu da kabul etmeliyiz. Hâlâ net olarak kavrayamadığımız pek çok sorunla ve çözüme kavuşturulmamış ikilemlerle karşı karşıyayız. Pek çok önemli meseleye ilişkin anlayış ve yaklaşımımızın derinleşmeye devam ettiği de tartışmasız bir gerçektir. Herhangi bir şeyi anlamak bir süreç gerektirir. Sosyalizmle sadece birkaç on yıldır uğraşıyoruz. Bu hususlardaki kavrayışımız hâlâ çok sınırlı; kavrayışımızı pratik içinde sürekli olarak geliştirmeliyiz.

(Çin’de) Marksizmi ve sosyalizmi yüksekte tutmak kalkınmanın her şeyden daha öncelikli olduğu perspektifini benimsemeliyiz. Çin’in modernleşmesi ve reformun pratik sorunlarını ele almalı ve bunları vizyonumuzun merkezine koymalıyız. O hâlde bu meselelere ilişkin bakışımızı Marksist teori perspektifinden, pratik sorunları ele alan teorik düşünce türünden ve bunun sonucunda ortaya çıkan yeni pratikler ve gelişim biçimleri üzerinden odaklamalıyız. Tüm dünya için her ülkeye uyabilecek tek bir kalkınma yolu olmadığını söylemiştik. Değişimi gerektirmeyen bir kalkınma yolu da yoktur. Teori ve pratikteki geçmiş başarılarımız, ileriye doğru yürüyüşümüzün sorunlarıyla daha iyi yüzleşmemize yardımcı olacaktır. Ancak bunların kibir ve rehavet için bir bahane ya da daha da kötüsü bu yürüyüşü aşağı çeken bir ağırlık olmasına izin veremeyiz. Davamız ilerledikçe ve geliştikçe, karşılaştığımız durumlar bize yabancılaşacak, karşılaştığımız zorluklar ve riskler artacak ve şu anda öngörülemeyen daha fazla sayıda olayla karşılaşacağız. Potansiyel felaketlere karşı daha uyanık olmalıyız. Barış zamanında tehlikeye karşı hazırlıklı olmalıyız.

Zihninizi özgürleştirin. Gerçeği olguların ardında arayın. Zamana ayak uydurun. Marksizmin yaşayan özü budur. Bunlar, yeni araziye uyum sağlamak, yeni şeyleri anlamak ve yeni görevleri başarmak için temel ideolojik silahlardır. Yine de her şeyden önce, her düzeydeki Parti kadroları Marksizmin gelişme (kalkınma) bakış açısına bağlı kalmalı, pratiğin hakikatin sınandığı tek ölçüt olduğunda ısrar etmeli, tarihsel inisiyatif ve yaratıcılığı devreye sokmalı ve Parti, ülke ve dünyadaki hem sürekliliği hem de değişimi net bir şekilde algılamalıdır. Her zaman “dağlarla karşılaştığımızda yollar açma ve nehirlerle buluştuğumuz yerde köprü kurma” ruhuna sahip olmalıyız. Gerçek hayatın acil sorunlarını ve kitle ideolojisi meselelerini analiz ederken ve cevaplarken girişimci, cesur ve cüretkâr olmalıyız. Reform ve dışa açılımı derinleştirmeye, keşfetmeye, yaratmaya ve ilerletmeye devam edecek ve kurumsal, teorik ve pratik yenilikleri teşvik etmeyi sürdüreceğiz.

Dördüncü olarak: Partimiz başından beri komünizmin yüce ideallerine bağlı kalmıştır. Parti üyeleri, özellikle de önder kadrolar, yüce komünizm idealinin ve Çin’e özgü sosyalizmin ortak ideallerinin inançlı ve sadık uygulayıcıları olmalıdır. Sosyalist ve komünist bir inanç olan Marksizme inanç, [her bir] Komünist Parti üyesinin politik ruhudur. Bunlar, ona her türlü sınavdan geçme gücü veren manevi sütunlardır. Partimizin program ve tüzüğü, Parti’nin en yüksek idealinin ve nihaî hedefinin komünizme ulaşmak olduğunu açıkça belirtmektedir. Aynı zamanda program ve tüzüğü, yüksek komünizm idealinin ancak son derece gelişmiş bir sosyalist toplum tarafından gerçekleştirilebileceğini de açıkça belirtmektedir. Bir iki dakika duraklayıp sonra birdenbire aniden komünizmi gerçekleştirdiğimizi iddia etmek gerçekçi değildir.

Yoldaş Deng Xiaoping, sosyalist sistemin sağlamlaştırılması ve geliştirilmesinin kendisinin uzun bir tarihi süreci gerektireceğini söylemiştir. Bunun için kuşakların, on kuşağın, hatta belki de onlarca kuşak komünistin yorulmak bilmeden mücadele etmesi gerekeceğini söyledi. Onlarca kuşak… Bu çok uzun bir süre! Konfüçyüs’ten bu yana ancak yetmiş kuşak geçmiştir. Soruna bu şekilde bakmak, Çin Komünist Partisi’nin ciddiyetinin gerçek bir göstergesidir.

Bugün bizim ve gelecekteki pek çok kuşağın ortak çabasının nihai komünizm hedefine doğru ilerlemek olduğunu kabul etmeliyiz. Komünist Partimizin yüce ideallerini bir kenara atarsak yönümüzü kaybeder ve umursamaz birer faydacı oluruz. Aynı zamanda, komünizmin gerçekleşmesinin çok uzun bir tarihsel süreç olduğunu kabul etmeliyiz. Kendimizi içinde bulunduğumuz anın mücadelelerine dayandırmalı ve çalışmalarımızı ayakları yere basan bir şekilde sürdürmeliyiz.

Çin’e özgü sosyalizm Partimizin en temel ve birleştirici programıdır. Çin’e özgü sosyalizm programı, özetle müreffeh, güçlü, demokratik, uygar, modern ve uyumlu bir sosyalist ülke inşa etmektir. Bu program, ülkemizin şu anda içinde bulunduğu temel ulusal koşullara ve toplumumuzun uzun bir süre içinde kalması gereken sosyalizmin başlangıç aşamasının koşullarına dayanmakla kalmamakta, aynı zamanda Partinin en yüksek ideallerinden de ayrılmamaktadır.

Bu nedenle Çin’e özgü sosyalizm yolunda kararlılıkla yürümeliyiz. Komünizmin yüce ideallerini kalplerimizde yaşatmalı ve Parti’nin sosyalizmin başlangıç aşaması için belirlediği  temel çizgisini ve programını sarsılmaz bir inançla uygulamalıyız. Yaptığımız her işi layıkıyla yapmalıyız.

Devrimci idealler göklerden daha yükseklere ulaşır. Yüce idealler olmadan, bir Komünist Parti üyesinin sahip olması gereken ölçütlere ulaşamazsınız. Ancak bu tür idealleri kendini beğenmiş bir biçimde vaaz etmek için gerçek dünyadaki işlerini terk edenler de bu ölçüte ulaşamazlar. Partimizin doksan yıllık tarihinde, birbiri ardına gelen Komünist kuşaklar, halkın bağımsızlığı ve kurtuluşu için kanlarını dökmekten ve hayatlarını ortaya koymaktan çekinmediler. Bunu inançlarına ve ideallerine dayanarak yaptılar. İdeallerinin kendi elleriyle gerçekleşmeyeceğini bilseler de, gelecek kuşaklar emek vermeye devam ettikçe, gelecek kuşaklar bu amaç uğruna fedakârlık yaptıkça, yüce ideallerinin gerçekleşeceğine yürekten inanıyorlardı.

Bugün, bir Komünist Parti üyesinin ya da lider kadronun komünizmin yüce ideallerine talip olup olmadığını ölçmek için nesnel kriterler vardır. Tüm kalbini ve azmini halka hizmet amacına adayacak mı? Önce zorluklara katlanıp, cefa çekip sefa sürmeyi sonraya bırakacak mı? Özenle ve titizlikle çalışacak ve görevlerini dürüstçe yerine getirecek mi? Tehlikeye aldırmadan ileri atılmaya, savaşmaya ve tüm ruhunu, hayatını bu idealler uğruna adamaya istekli mi? Tereddütlü, kararsız kanaatler, zevke düşkün hedonist düşünce tarzları, çıkarcı davranışlar ve eylemsizlik tarzları bu ideallerle bağdaşmaz.

Komünizmin ulaşılamaz bir umut, hatta umut etmenin ötesinde bir şey, komünizmin bir yanılsama olduğuna inanan insanlar var. Bu, tarihsel materyalizmin mi yoksa tarihsel idealizmin mi dünya meselelerine bakmak için uygun çerçeve olduğu ile ilgili bir tartışmadır. Bazı yoldaşlarımızın zayıf ideallere ve bocalayan inançlara sahip olmasının temel nedeni görüşlerinin sağlam bir tarihsel materyalist temele dayanmamasıdır. Kadroları ve Parti üyelerini eğitmeli ve yönlendirmeliyiz ki Çin’e özgü sosyalizmi uygulamaya yönelik ortak idealimiz ile Komünizmi güvence altına almaya ilişkin yüce idealimizi birleştirebilelim. Eylemlerimiz içten, ciddi ve coşkulu olmalıdır. Sağlam idealler ve inançlarla daha dik duracağız, vizyonumuz genişleyecek ve zihnimiz gelişecek. Doğru politik yönelime bağlı kalabilecek, zaferde kibirlenmeden, zorlukta umutsuzluğa kapılmadan, her türlü risk ve sıkıntıya göğüs gererek, çürümüş felsefelerin saldırılarına bilinçli bir şekilde direnerek, bir Komünistin politik özünü sonsuza dek besleyebileceğiz.

Gerçekler bize defalarca Marx ve Engels’in kapitalist toplumdaki temel çelişkilere ilişkin analizleri ile kapitalizmin yok olmaya ve sosyalizmin kazanmaya mahkûm olduğuna ilişkin tarihsel materyalist görüşün de modasının geçmediğini göstermiştir. Bu, toplumsal ve tarihsel gelişimde kaçınılmaz bir eğilimdir. Ancak bu yol dolambaçlıdır. Kapitalizmin nihaî çöküşünün ve sosyalizmin nihaî zaferinin tamamlanması için uzun bir tarihsel süreç gerekecektir. Bu arada, kapitalizmin kendi kendini restore etme kabiliyetine derin bir takdir duymalı ve gelişmiş Batılı ulusların ekonomik, teknolojik ve askeri alanlarda sahip olduğu gerçek uzun vadeli avantajların tam ve nesnel bir değerlendirmesini yapmalıyız. O hâlde bu alanların her birinde bu iki toplumsal sistem arasında uzun bir işbirliği ve çatışma dönemine özenle hazırlanmalıyız.

Oldukça uzun bir süre daha, henüz emekleme aşamasındaki sosyalizm, daha üretken olan ve daha gelişkin kapitalist sistemle birlikte var olacaktır. Bu uzun işbirliği ve çatışma dönemindeki sosyalizm, kapitalizmin uygarlığa sağladığı nimetlerden ders çıkarmalıdır. İnsanların gelişmiş Batılı ülkelerin sahip olduğu bu güçlere işaret ederek ülkemizin sosyalist gelişimini karalamaya çalışacakları gerçeğiyle yüzleşmeliyiz. Burada, sosyalizmden vazgeçmemiz gerektiğine dair tüm yanlış argümanları kararlılıkla reddederek büyük bir stratejik kararlılığa sahip olmalıyız. İçinde bulunduğumuz sosyalizmin başlangıç aşamasıyla uyuşmayan çeşitli fikirleri bilinçli bir şekilde düzeltmeliyiz. En önemlisi de çabalarımızı kendi işlerimizi iyileştirmeye, kapsamlı ulusal gücümüzü sürekli genişletmeye, insanlarımızın yaşamlarını iyileştirmeye, kapitalizmden daha üstün bir politik sistem (sosyalizm) inşa etmeye ve inisiyatifi ele geçireceğimiz, kapitalizm karşısında hâkim konumda olacağımız bir geleceğin temelini atmak üzerinde yoğunlaştırmalıyız.

Yukarıdaki bu analizle, izlemeyi seçtiğimiz ideolojik yolun, Partimizin çabalarının zaferle veyahut yenilgiyle sonuçlanmasını belirleyecek olan ve Partinin kendi kaderini belirleyecek olan merkezi sorun olduğu gerçeğini daha derin bir şekilde kavrıyoruz. Yoldaş Mao Zedong’un bir zamanlar dediği gibi: “Devrimci bir parti kitlelerin rehberidir. Halkını yanlış yola sürükleyen devrimci bir partinin devrim yolunda başarısızlığa uğraması kaçınılmazdır.”

Partimiz, devrim, inşa ve reform döneminde, ülkemizin ulusal koşullarına bağlı kalmış, yeni bir demokratik devrimci yol, sosyalist dönüşüm ve inşa yolu keşfetmiş ve oluşturmuştur. Bu, Çin’e özgü sosyalizmin yoludur. Bu keşif ruhu, yürüdüğümüz yoldan ayrılmama kararlılığı, Partimizin gerilemelerden sonra her daim daldığı derin uykulardan uyanabilmesinin ve zaferden zafere koşabilmesinin gerçek koşuludur.

Büyük yazarımız Lu Xun’un ünlü bir sözü vardır: “Yol olmasa bile, yeterince insan yürüdüğünde, bir yol açılacaktır.” Çin’e özgü sosyalizm, bilimsel sosyalizmin teorik mantığı ile Çin’in toplumsal gelişiminin tarihsel mantığının diyalektik birliğidir. Çin’in topraklarında kök salmış Çin halkının özlemlerini yansıtan ve çağımızın ilerleme koşullarına uyarlanmış bilimsel bir sosyalizmdir. Kapsamlı bir şekilde müreffeh bir toplum inşa etmenin, sosyalist modernleşmeyi hızlandırmanın ve Çin ulusunun büyük modernleşmesini gerçekleştirmenin tek yolu budur. Kendi yolumuza sadık kaldığımız ve Çin’e özgü sosyalizme sarsılmaz bir şekilde bağlı kaldığımız ve onu geliştirdiğimiz sürece, Çin Komünist Partisi’nin kuruluşunun 100. yıldönümünde orta derecede müreffeh bir toplumu ve Yeni Çin’in kuruluşunun 100. yıldönümünde müreffeh, demokratik, uygar, modern ve uyumlu bir sosyalist ülkeyi kapsamlı bir şekilde inşa edebileceğimiz kesindir.

Paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir