Büyük Marksizm Sözlüğü: Üretici Güçler Kavramı
[Büyük Marksizm Sözlüğü, Marx’ın 200. Doğum Gününü anmak amacıyla 2018 yılında Wuhan/Çin’de yayınlanmıştır. Sözlük 5 Milyon sözcükten ve 4 Bölümden oluşmaktadır: Marksizm, Leninizm, Mao Zedung Düşüncesi ve dördüncüsü Çine Özgü Sosyalizm İnşa Teorisi. Sözlük 2012’de başlayan Xi Jinping Dönemini de kapsıyor.]

Üretici güçler Kavramı
Üretici güçler “insanın toplumsal üretici güçleri” olarak da bilinir, maddi üretici güçleri ve manevi-entelektüel üretici güçleri içerir. Şüphesiz üretici güçler toplumsal insanın tarih içinde biriktirdiği ve bugüne devraldığı maddi üretici güçleridir. Ülkeler arasında farklılıklar gösterir.Üretici güçler, doğayı insan ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde dönüştürmek için emek ve üretimde kullanılan nesnel olan maddi güçlerdir. Üretici güçler, üretim sürecinde insan ve doğa arasındaki ilişkiyi somutlaştırır ve insanın doğayı dönüştürme konusundaki gerçek fiili yeteneğini ve düzeyini ortaya koyar. Marx ve Engels, üretici güçler kavramının ve üretici güçlerin içerdiği unsurların bilimsel açıklamasını ilk kez “Alman İdeolojisi” eserinde ortaya koymuş ve üretici güçlerin tarihsel gelişimin temel itici gücü olduğunu söylemiştir.
Marx, “Kapital “de üretici güçlerin nesnel maddi güçlerini oluşturan unsurları insanın “doğal güçleri”, toplumsal emeğin “doğal güçleri” ve doğanın “doğal güçleri” olarak özetler ve “yaşayan doğal bir varlık olarak” insanın “doğal güçlere, yaşamsal güçlere” sahip olduğunu, “bu güçlerin onda eğilimler ve yetenekler olarak, içgüdüler olarak var olduğunu” ve ” Faaliyet halindeki organların çabalan dışında, kendisini dikkat olarak gösteren belli bir amaca yönelik iradenin, işin yapıldığı bütün süre boyunca gerektiğini” vurgular. Üretici güçler nesnel olan maddi unsurlardan oluşan karmaşık bir sistem oluşturur ve bu yapının temel unsurları arasında emekçiler, emek araçları ve emek nesneleri yer alır.
Marx, emek sürecinin en basit temel unsurlarının şunlar olduğunu söylemiştir: insanın amaçlı faaliyetleri ya da emeğin kendisi, emeğin nesnesi ve emek araçları. İşçiler, belirli bir üretim tecrübesi, iş becerisi ve bilimsel bilgi birikimi ile üretim faaliyetlerinde bulunan kişiler olup, üretici güçlerin en önemli ve en aktif unsurlarıdır. Emeğin araçları ve emeğin nesneleri ancak emekçilerin faaliyetleriyle birleştiği takdirde gerçek üretici güçlere dönüştürülebilir.
Lenin, “toplumunun baş üretici gücünün toplumsal üretime katılan halk olduğunu, veya genel olarak işçiler ve emekçi kitleler” olduğunu söylemişti. İşgücü hem kol hem de kafa işçilerini içerir. Günümüzün dünyasındaki üretim sürecinde, kafa işçilerinin niteliği ve sayısal niceliği giderek daha belirleyici hale gelmektedir. Yüksek ve yeni teknolojiler alanında, kafa ve kol emeği giderek daha fazla aynılaşma eğilimindedir.
Deng Xiaoping, artık ülkede kol ve kafa emeğiyle çalışan herkesin sosyalizmin inşacısı işçiler olduğuna dikkat çekmiştir. Ülkede modern bilim ve teknolojinin gelişmesi ve dört modernleşme çabalarının başarıları ile birlikte, çok sayıda ağır el emeğinin yerini yavaş yavaş makineler alacak ve doğrudan üretimle uğraşan işçiler için kol emeği azalmaya, kafa emeği ise artmaya devam edecektir.
Emek araçları (aletler/ iş robotları)
Emek araçları olarak da adlandırılan iş aletleri, insanların emek sürecinde emek nesnesini değiştirmek ve dönüştürmek için kullandıkları tüm maddi araç-gereçleri ifade eder. Emek araçları işçi ile emeğin nesnesi arasında bağlantı/aracı konumundadırlar. En önemli emek aracı üretim aracıdır. Üretim araçları, emeğin (işçinin) üretim sürecinde emek nesneleri üzerinde çalışmak için kullanılan, insanın rolünü doğrudan doğaya aktaran tek tek ve birleşik şeylerdir. Üretim araçları aynı zamanda mevcut üretici güçlerin doğasını ve gelişim düzeyini yansıtırlar ve aynı zamanda üretim araçları çeşitli ekonomik çağları birbirinden ayıran işarettir.
Marx bir yazısında emek araçlarını kemik ve kas sistemlerine benzeterek, bunların yalnızca insan emeğinin ulaştığı gelişme derecesini yansıtmakla kalmayıp, aynı zamanda bu emeğin sürdürüldüğü toplumsal koşulların da göstergeleri olduğunu söylemiştir. Marx buhar enerjisiyle çalışan motorların olduğu fabrikanın bize sanayici kapitalistinin olduğu toplumu verdiğini yazmıştı. Çeşitli ekonomik çağlar arasındaki fark, neyin üretildiği değil, nasıl üretildiği ve hangi emek araçlarıyla üretildiğidir. Emek araçları yalnızca insan işgücünün gelişim düzeyinin bir ölçüsü değil, aynı zamanda emeğin/çalışmanın hangi toplumsal ilişkiler aracılığıyla gerçekleştirildiğinin de bir göstergesidir.
Emeğin Nesnesi (İşlediği malzeme)
Emeğin nesnesi de, emek araçları ile ilişkili olarak– doğada var olan şeyler ve insan emeği tarafından işlenen doğadan elde edilen fiziksel malzemeler de dahil olmak üzere, emek sürecinde işçi tarafından işlenen nesnelerdir. Emeğin nesneleri (malzeme) ve emek araçları (aletler) birlikte üretim araçları olarak adlandırılır. Üretim araçları üretici güçlerin maddi unsurlarıdır ve toplumsal üretimin maddi ve teknolojik temelini oluştururlar.
Üretici güçlerin üç başlıca unsuru birbirinden hem farklı ve birbiriyle ilişkili olup, bu üçü içinde çalışan işçiler merkezi bir konumdadır ve öncü bir rol oynarlar. Bu üç başlıca unsur, toplumsal işbölümü, işbirliği mekanizmaları ve ekonomik yönetim mekanizmaları aracılığıyla, belirli bir yapıya göre belirli bir üretici güçler sistemi oluştururlar ve bu sistem içinde entegre bir biçimde işlevler görürler.
Bilim ve Teknoloji
Üretici güçlerin gelişim seviyesini etkileyen unsurlar arasında bilim ve teknoloji önemlidir, yani insanın toplumsal üretici güçleri bilim ve teknolojiyi de içerir. Marx şöyle yazmıştı: “Bilim de bu üretici güçler arasında sayılabilir, ” Marx 1973, s. 699.
Bilim gerçek anlamda yalnızca kapitalizm çağının bir ürünüdür. Marx şöyle yazmıştı: “kapitalizm çağı öncesinde, deney, tecrübe ve bilginin ölçeğinin sınırlılığı emek ile doğrudan bağlantılıdır ve bu dönemlerdeki bu sınırlılık nedeniyle emekten ayrı bir özerk güç ortaya çıkarmazlar.” Marx, Engels Toplu Eserler, Cilt 34, s. 33.
Sadece kapitalizm çağında toplumsal üretim, birinci kez geniş düzeyde doğa bilimlerinin gerektirdiği inceleme ve araştırma ve gözlem yapma olanaklarını ve deneyler yapma olanaklarını ortaya çıkarabilmiştir. Ve sadece kapitalizm çağında maddi üretim süreci bilimin uygulanabildiği bir özellik kazanmıştır. Bilim kendi başına gerçek anlamda bir tür üretici güç değildir. Fakat bilim üretici güce dönüştürülebilir. Bilim ve teknoloji üretim sürecine uygulandığında, üretici güçlerin temel unsurlarına nüfuz eder ve böylece bilim ve teknoloji insanların gerçek üretim kapasitesine etki eder ve katılır. Bilimsel bilginin maddi üretim sürecinde kullanılan beyinsel yeteneklere ilave edilip dahil olabilmesi için bazen uzun bazen de kısa bir süreç gerekli olmaktadır. 21.yüzyılda bu süreç oldukça kısalmıştır. Bilim ve teknolojinin geliştirilmesi ve uygulanması, işçilerin vasıflarında, emek araçlarında (aletler) ve emek nesnelerinde köklü değişiklikleri teşvik etmekte ve toplumsal üretici güçleri büyük ölçüde geliştirmektedir.
Çağımızda hızlı gelişim içinde olan bilim ve teknolojinin durumu, insanlığın ileri gelişkin üretici güçlere sahip olduğunu ve toplumsal üretici güçlerin gelişkinlik düzeyini yansıtmaktadır. Deng Xiaoping şöyle belirtmişti: “Marx bilim ve teknolojinin üretici güçlerin bir parçası olduğunu söylemişti. Gerçekler Marx’ın haklı olduğunu gösteriyor. Bana göre bilim ve teknoloji başlıca üretici güçtür.” Deng Xiaoping’in sosyalizmin inşasında bilim ve teknolojinin konumu konusundaki görüşleri için, Bkz https://sosyalistbirlik.com/buyuk-marksizm-sozlugu-bilim-ve-teknoloji-uretici-gucler-icinde-baslica-konuma-gelmistir/
İnsanlık Tarihi ve Üretici Güçler
Üretici güçler, toplumsal üretimin maddi içeriğini ve toplumsal gelişmenin maddi kaynağını oluşturur. Dolayısıyla, insanlık tarihi nihai olarak üretici güçlerin gelişiminin bir ürünüdür. Üretici güçler, insan iradesine bağlı olmayan nesnel ve çağlar boyunca biriktirilerek edinilmiş maddi güçlerdir. İnsanlar özgürce kendi sahip olacakları üretici güçlerini seçemezler. Her dönemin üretici güçleri, önceki nesillerin üretim faaliyetlerinin nesnel sonucudur ve bugünkü mevcut üretim faaliyetlerinin maddi temelini oluşturur. Üretici güçler doğası gereği tarihseldir ve üretici güçlerin gelişimi daha düşük seviyelerden daha yüksek seviyelere doğru dinamik bir gelişim süreci içerir.
Kullanılan farklı üretim araçlarına göre, insanlık tarihinde üretici güçlerin gelişimi Taş Çağı, Bronz Çağı, Demir Çağı, Buhar (Enerjisi) Çağı, Elektrik (Enerjisi) Çağı ve Elektronik Bilgi Çağı gibi çeşitli aşamalara ayrılabilir. Üretici güçlerin gelişmesiyle birlikte toplum kaçınılmaz olarak ileriye doğru hareket etmektedir.
Üretici Güçler-Üretim İlişkileri ve Sosyalizm
Üretici güçler üretim ilişkilerinden ayrı ve bağımsız olarak var olamazlar ve üretici güçler ile üretim ilişkilerinin birliği toplumsal üretim biçimini oluşturur. Genel ilke olarak üretici güçler üretim ilişkilerini belirler. Aynı zamanda üretici güçlerin niteliği üretim ilişkilerinin niteliğini belirler. Var olan belirli tipte bir toplumsal üretim ilişkisi, var olmasının zorunlu bir koşulu olarak belirli tipte üretici güçlere sahip olmak zorundadır. Marx şöyle yazmıştı: “İnsanlar yeni üretici güçler edindiklerinde üretim biçimlerini değiştirirler; ve üretim biçimlerini değiştirirken, hayatlarını kazanma yollarını değiştirirlerken, tüm toplumsal ilişkilerini de değiştirirler.” Doğadaki akarsu ve rüzgar gücünün kullanıldığı “el aletleri ile çalışan atölye size feodal toprak sahibinin olduğu toplumu verir; buharla çalışan fabrika ise sanayici kapitalistin olduğu toplumu verir”. Üretici güçler, toplumsal üretimin en dinamik ve en devrimci faktörüdür ve genel olarak toplumun gelişim sürecinde başlıca belirleyici role sahiptir. Farklı toplumsal biçimlerin (prekapitalizm/kapitalizm/komünizm) birbirini izleyen değişimleri, üretici güçlerin gelişiminin nesnel gereksinimlerini yansıtır. Aynı toplumsal formasyon (örneğin kapitalizm) içindeki farklı aşamalar ve bu farklı aşamalar arasındaki sınırlar da üretici güçlerin gelişim düzeyi tarafından belirlenir. Üretim ilişkilerindeki değişimler insan iradesi ile değil, üretici güçlerin gelişimi tarafından belirlenir. İşçi sınıfının iktidarı altında sosyalizmin temel görevi üretici güçleri geliştirmektir.
Engels üretici güçler üzerinde sahiplikten söz etmiştir: Sosyalist yolu izleyen ülkelerin üretici güçleri sosyalizmin sahip olduğu üretici güçleridir, aynı şekilde Küresel Güney’in sahip olduğu ve kontrol ettiği üretici güçler vardır. Bilim ve teknolojinin üretken işlevlerinden tam olarak yararlanmak, bilim ve teknolojiye dayanarak ekonomik kalkınmayı teşvik etmek, böylece ülkelerinin genel ulusal gücünü arttırmak ve gelişmiş ülkelerle aradaki önemli gelişme farkını kapatmak, bugün dünyadaki tüm gelişmekte olan ülkelerin karşı karşıya olduğu temel sorunlardır.
Bilim ve Teknoloji Üretici Güçler İçinde Başlıca Konuma Gelmiştir
Bu görüş, Deng Xiaoping’in günümüz dünyasında bilim ve teknolojinin hızlı gelişimi ve bunun sosyalizm altında toplumsal ve ekonomik gelişmeyi desteklemedeki büyük önem kazanan rolü hakkındaki düşünce ve teorilerini içerir.
Yüz yıl kadar önce Marx, “Bilim ve teknolojideki sürekli ilerlemeyle birlikte emek üretkenliği de sürekli gelişiyor”; “Sabit sermayenin olağanüstü gelişimi, genel toplumsal bilginin ne ölçüde doğrudan üretici güçler haline geldiğini gösteriyor ve bu gelişim toplumsal yaşam sürecindeki koşulların ne ölçüde genel entelektüel bilgi tarafından kontrol altına alındığını ve toplumsal yaşam sürecinin bu entelektüel bilgiye göre dönüştüğünü gösteriyor” demişti. İnsanlık tarihi boyunca, bilim ve teknolojideki ilerleme ve gelişme kaçınılmaz olarak ekonomik sıçramalara yol açmıştır.
Daha Mao’nun sağlığında, 1975’de Deng Xiaoping merkezi hükümetin günlük işlerini yönettiği günlerde ve aksayan işlerin arkasındaki sorunları düzeltmek için kapsamlı bir çabaya girişiğinde, “Dörtlü Çete” grubunun doğru ve yanlışı baş aşağı çeviren açıklamalarına yanıt olarak şu ifadeleri kullanmıştı “bilim ve teknoloji üretici güçler içindedir, bilimsel ve teknik alanda çalışan personel de işçi olarak görülmelidir” ve böylece daha o dönemde Deng Xiaoping bilim ve teknoloji alanındaki çalışmalar ve ekonomik çalışmalardaki hataların düzeltilmesine rehberlik etmek için önemli bir teorik temel oluşturmuştur.
Mart 1978’de Deng Xiaoping, Ulusal Bilim Konferansı’nın açılış töreninde bir konuşma yaparak “bilim ve teknolojinin üretici güçler içinde olduğu” görüşünü yineledi ve sistematik bir şekilde açıkladı. Konuşmasında şuna dikkat çekti: “Çağdaş doğa bilimleri daha önce görülmemiş bir ölçek ve hızda üretime uygulanmakta ve toplumsal maddi üretimin tüm alanlarında yeniliklere yol açmaktadır”. “Özellikle elektronik bilgisayarların, sibernetik ve otomasyon teknolojisinin gelişimi, üretim otomasyonunun derecesini hızla artırmaktadır. Aynı miktarda işgücü, aynı çalışma saatleri içerisinde onlarca ve yüzlerce kat daha fazla ürün üretebilmektedir. Toplumsal üretici güçlerde böylesine muazzam bir gelişmeye ve emeğin üretkenliğinde böylesine büyük bir artışa ivme kazandıran nedir? Bunun yanıtı, bilim ve teknolojinin gücüdür”.
1980’lerin sonu ve 1990’ların başında Deng Xiaoping, “bilim ve teknolojinin başlıca üretici güçler” olduğuna dair birçok yeni görüş ortaya attı.
Eylül 1988’de Deng Xiaoping yabancı konuklarla yaptığı bir konuşmada şunları söyledi: “Marx “bilimin de üretici güçler içinde görülebileceğini” söylemişti. Marx 1973, s. 699
Gerçekler bu görüşün doğru olduğunu kanıtlamıştır”. “Ancak çağımızdaki değişimler sonucunda Marx’ın bu ifadesi yeterli ve tam olmayabilir. “.
“Bana göre bilim ve teknoloji başlıca üretici güçler haline gelmiş olabilir”. 1992 Güney Teftiş Gezisinde Deng Xiaoping bir kez daha şöyle vurguladı: “Daha hızlı ekonomik kalkınma bilim ve teknolojiye ve aynı zamanda eğitime dayanır. Bilim ve teknolojinin başlıca üretici güçler olduğunu söyledim”.
“Son 10 ya da 20 yılda dünyada bilim ve teknoloji ne kadar hızlı gelişti! Yüksek teknoloji alanındaki atılımlar bir dizi yeni sektörün ortaya çıkmasını ve gelişmesini sağladı. Son birkaç yılda, bilim ve teknoloji olmadan bu kadar hızlı büyüyebilir miydik? Bilimi teşvik etmeliyiz, çünkü umudumuz burada yatıyor”.
“Bilim ve teknoloji başlıca üretici güçlerdir” görüşü sadece günümüz dünyasındaki bilimsel ve teknolojik gelişmenin yeni durumunu ve yeni trendi yansıtmakla kalmıyor, aynı zamanda çok zengin ve derin çağrışımlarla partimizin modernleşme, reform ve dışa açılma konusundaki yeni kavrayış düzeyini ve bu konularda üstlendiği yeni misyonları de göstermektedir.
Birincisi, günümüz dünyasındaki yeni bilimsel ve teknolojik devrimler, endüstriyel yapıda ve işgücünün yapısında büyük değişikliklere neden olmuş ve üretimin gelişiminin yönünü belirlemiştir.
İkincisi, günümüz dünyasındaki yeni bilimsel ve teknolojik devrimler, çalışma araçlarının otomasyonunu ve insan emeğinin akıllılaştırılmasını teşvik etmiş, aynı zamanda üretici güçlerin gelişiminde niteliksel değişime neden olmuş ve giderek ulusal ekonominin büyümesi açısından birincil faktör haline gelmiştir.
Üçüncüsü, günümüz dünyasındaki yeni bilimsel ve teknolojik devrimler, bilgi ekonomisi çağının ortaya çıkmasını ve gelişimini teşvik etmiştir.
Barış ve kalkınmanın çağımızın başlıca temaları ve çağın ruhu haline geldiği tarihsel koşullar altında, ülkeler arasındaki rekabet giderek artan oranda ülkelerin toplam ulusal güçleri arasındaki rekabet biçimini almaktadır ve ülkelerin bilimsel ve teknolojik alanda gelişme düzeyi ve bilim ve teknoloji alanındaki rekabet bu uluslararası rekabetin en önemli unsuru haline gelmiştir. Engels üretici güçler üzerinde sahiplikten söz etmiştir: Sosyalist yolu izleyen ülkelerin üretici güçleri sosyalizmin sahip olduğu üretici güçleridir, aynı şekilde Küresel Güney’in sahip olduğu ve kontrol ettiği üretici güçler vardır. Bilim ve teknolojinin üretken işlevlerinden tam olarak yararlanmak, bilim ve teknolojiye dayanarak ekonomik kalkınmayı teşvik etmek, böylece ülkelerinin genel ulusal gücünü arttırmak ve gelişmiş ülkelerle aradaki önemli gelişme farkını kapatmak, bugün dünyadaki tüm gelişmekte olan ülkelerin karşı karşıya olduğu temel sorunlardır.
Eğitim-Aydınlar ve Bilim & Teknoloji
Deng Xiaoping 1988 yılında sosyalist Çekoslavakya’nın lideri Husak ile görüşmesinde eğitim, teknoloji ve aydınların yeni konumu üzerine stratejik görüşler getirdi. Bilim ve teknolojinin öneminin tam olarak anlaşılması ihtiyacını vurguladı. “Teknolojinin gelişmesi eğitimin gelişmesini temel almalı, dolayısıyla kalkınma hızından biraz fedakarlık yapmak pahasına da olsa eğitim meselesi çok iyi çözülmelidir. Artık bizde aydınlar işçi sınıfının bir parçasıdır ve eğitim ve teknolojinin gelişmesi onların rollerini tam anlamıyla güçlendirmelidir. Sadece az sayıda üst düzey aydınlara değil bunun yanı sıra, öğretmenlere yönelik yaklaşımın iyileştirilmesi, onlara iyi çalışma koşullarının oluşturulması ve rollerini tam olarak oynamalarını sağlamalıyız.”
Üretici güçler üzerine bu yeni görüşlerin ortaya atılmasından bu yana beri Çin Komünist Partisi, bilim ve teknolojinin “gelişmiş üretici güçlerin yoğunlaşmış ifadesi ve ana belirtisi olduğu”, bilim ve teknolojinin “insan uygarlığının ilerlemesini teşvik eden devrimci güçler olduğu” ve “Bilim ve teknoloji geliştiğinde ulusun gelişeceği ve bilim ve teknolojinin güçlü bir ülkeye yol açacağı” gibi önemli görüşler geliştirerek bilim ve teknolojinin hızla geliştirilmesinin son derece önemli olduğunu vurgulamıştır. Bilim ve teknolojinin başlıca üretici güçler olduğu görüşü, bilim ve teknolojinin sosyalist toplumun gelişiminde itici güç olduğunu vurgulamakta, Marx’ın bilim ve teknolojinin üretici güçler içinde olduğu fikrini miras almakta ve derinleştirmekte ve Marksist teorinin Çin’de yerelleştirilmesinde önemli bileşenlerden biridir.
