Sözlük: Doğa Bilimlerinin Gelişimi ile Marksist Diyalektik Materyalizmin Gelişimi Arasındaki İlişkiler
Derleyen: Sahir Yolcu, Temmuz 2024

Marx’ın Doğa Bilimlerine Bakışı
Marx, Engels ve Lenin, diyalektik materyalist doğa bilimi görüşünün çeşitli sorunlarını kapsamlı bir şekilde ortaya koymuş, bu sorunların çözümüne yönelik yönü işaret etmiş ve temel ilkeleri formüle ederek Marksist doğa bilimi görüşünün kurulmasının temelini atmışlardır.
Marx, Engels ve Lenin hem bilimsel hakikati a priori bir şey olarak gören idealist görüşe hem de bilimsel hakikati mutlak ve nihai hakikat olarak gören metafizik görüşe karşı çıkmışlardır. Tarihte ilk kez doğa bilimlerini toplumsal bir olgu olarak ele almışlar ve doğa bilimlerinin oluşum ve gelişimini belirli toplumsal ve tarihsel koşullar içinde ele alan bir yaklaşımla incelemişlerdir.
Marx, Engels ve Lenin doğa bilimleri bilgisinin sosyal pratikten geldiğini, bilimsel kavramların, yasaların ve ilkelerin insanların zihinlerindeki nesnel yasaların doğru yansıması olduğunu, bilimsel bilişin pratiğin gelişmesiyle derinleşmeye devam ettiğini ve bilimsel gelişmenin itici gücünün toplumsal pratiğin ihtiyaçlarında yattığını savundular.
Ayrıca, Marx, Engels doğa bilimlerinin gelişiminin görece bağımsız olduğunu, fakat doğa bilimlerinin gelişiminin toplumsal sosyal sistemler, sınıflar ve sınıfların ideolojilerinden de etkilendiğini belirtmişlerdir. Marx, Engels ve Lenin özellikle doğa biliminin devrimci rolünü vurgulamışlardır. Marx ve Engels doğa bilimlerinin araştırma alanından geçip insanın kullandığı doğrudan üretici güçlere dönüştürülmesi ilkesini ortaya koymuş ve savunmuşlardır. Marx ve Engels doğa bilimlerinin, tarihin ilerlemesini sağlayan büyük bir kaldıraç olduğunu savunmuş ve doğa bilimlerinde çığır açan başarılara ve buluşlara imza atan bilim adamlarını en büyük devrimciler olarak tanımlamışlardı.
Marx, Engels ve Lenin doğa bilimlerinin materyalist felsefenin temeli olduğunu ve diyalektik materyalizmin bilime rehberlik etmek için doğru dünya görüşü ve metodoloji olduğunu ifade ederek, doğa bilimleri ile felsefe arasındaki ilişkiyi kapsamlı bir biçimde açıkladılar. Doğa bilimlerine dair Marksist diyalektik materyalist görüş, doğanın diyalektiğinin ve doğal bilimlerin teorik temellerinin önemli bir parçasıdır.
Marksizmin İki Tür Doğa Görüşü
İnsanın toplumsal pratik faaliyetlerinin derinleşmesiyle birlikte, doğanın belirli bölümleri sürekli olarak insanlar tarafından tanınmış ve dönüştürülmüş, böylece insan faaliyetlerinin dışında kalan “saf işlenmemiş dokunulmamış henüz nesnemiz olmamış doğadan” farklı, yeni niteliklere sahip bir “insanileşmiş doğa” ortaya çıkmıştır. Bu insanileşmiş doğa, insan kültürünün veya insan uygarlığının dokunuşuna ve etkisine girmiş olan doğadır ve insanın gerçek doğasıdır. (Marx humanized nature)
Diyalektik Materyalist Doğa Görüşünün Başlıca Önemi
Birinci olarak, diyalektik materyalist doğa görüşünün Marx ve Engels tarafından yaratılması, insanlık tarihinde doğa üzerine görüşlerin gelişim tarihinde devrim niteliğinde bir değişim sağlamıştır.
İkinci olarak, diyalektik materyalist doğa görüşünün yaratılması, Marksist bilim görüşü, bilimsel metodoloji ve bilim ve toplum çalışmaları için güçlü ve yeni teorik bir temel oluşturmuştur.
Üçüncü olarak, diyalektik materyalist doğa görüşünün oluşturulması, bilim ve teknoloji alanındaki araştırmalara dünya görüşü, epistemoloji, metodoloji ve değer teorisi gibi teorik öncülleri sağlamıştır.
Dördüncüsü, diyalektik materyalist doğa görüşünün oluşturulması, doğa bilimi ve insani bilimler araştırmalarının (humanities science) birleştirilmesi için önemli bir teorik bir temel sağlamıştır.
Marksist Diyalektik Materyalizmin Diyalektik Materyalist Doğa Görüşünün Oluşum ve Gelişimindeki Rolü
Diyalektik materyalist felsefe, insanlığın doğa görüşünün gelişim tarihinde devrim niteliğinde değişiklikler gerçekleştirmiş, Marksist doğa görüşünün oluşumu için teorik temeli oluşturmuş, doğa bilimlerinin gelişimi için metodolojik bir temel sağlamıştır. Aynı zamanda diyalektik materyalist felsefe, sistemsel doğa görüşü, yapay doğa görüşü ve ekolojik doğa görüşünün oluşumu için ideolojik-düşünsel kaynakları sunmuştur.
Diyalektik materyalist doğa görüşü, diyalektik materyalist felsefenin önemli bir parçasıdır ve diyalektik materyalist doğa görüşü Marksizmin insan da dahil olmak üzere (insan doğal bir varlıktır) doğaya ilişkin genel görüşünü ifade eder. Diyalektik materyalist doğa görüşü, Marx ve Engels tarafından 19. yüzyılın ortalarında doğa bilimlerinde yaşanan devrim niteliğindeki değişimlerin ortaya çıktığı koşullarda oluşturulmuştur.
Diyalektik materyalist doğa görüşü, diyalektik materyalist tarih görüşüyle birlikte Marksist felsefeyi teşkil eder. Marksist felsefe, insanlık tarihinde ilk kez materyalist doğa görüşü ile materyalist tarih görüşünün birliğini, yani diyalektik materyalizm ile tarihsel materyalizmin birliğini gerçekleştirmiştir.
Diyalektik materyalist doğa görüşü, materyalizm, epistemoloji ve diyalektiği içerir.
Bu yeni doğa görüşünün —- diyalektik materyalist doğa görüşünün– 18. Yüzyıl Fransız materyalistlerinin görüşlerini aşıp aşamayacağı ve 19. yüzyılın başlarının Hegel felsefesinin sınırlılıklarının üstesinden gelip gelemeyeceği sadece doğa bilimlerinin gelişiminin kazanımlarının içselleştirilmesine değil, aynı zamanda bilimsel dünya görüşü ve metodolojisini teorik bir temel olarak kullanıp kullanamayacağına da bağlıydı. Başka bir deyişle, doğa görüşünde yapılacak devrim ancak diyalektik materyalist felsefenin rehberliğinde gerçekleştirilebilirdi. Bu sorunu ilk kavrayan ve çözen Engels olmuştur.
Engels, 1875 gibi erken bir tarihte, doğanın diyalektiği üzerine yazdığı bir yazıda, diyalektik materyalist doğa görüşünün insanlığın bu gelişim aşamasına en uygun tek düşünce biçimi olduğuna işaret etmiştir.
Diyalektik materyalizmin içeriği tarihsel materyalizmin ilkeleri ile özdeş değildir, diyalektik materyalist felsefe sadece diyalektik materyalist doğa görüşünün inşası için teorik bir temel oluşturmuştur.
Diyalektik materyalist felsefe, sadece ve sadece diyalektik materyalist doğa görüşünün yol gösterici düşüncesini ve diyalektik materyalist doğa görüşünün araştırma yöntemini sunar, bizzat diyalektik materyalist doğa görüşünün kendisinin içeriği değildir.
Fakat, ancak ve ancak diyalektik materyalizmden yararlanarak, diyalektik materyalist doğa görüşünün özünü doğru ve güçlü bir şekilde kavrayabiliriz, böylece diyalektik materyalizmden yararlanarak tüm tarihteki eski doğa görüşlerinin eksik ve zaaflarını kavrayabilir ve eleştirebiliriz.
Diyalektik Materyalist Doğa Görüşünün Amacı ve Görevi Üzerine
Diyalektik materyalist doğa görüşünün araştırma nesnelerini ve görevlerini doğru bir biçimde belirlemek, yalnızca doğa kavramının kapsamını ve temel içeriğini değil, aynı zamanda tüm Marksist felsefi sistemin çeşitli parçaları arasındaki ilişki sorununu da içerir.
Doğanın Evriminin Genel Yasaları Üzerine
Özelden genele doğru yükselen araştırma yolu, sadece Marx’ın insan toplumunun gelişim yasalarını ortaya çıkarmada kullandığı bir bilimsel araştırma yolu değil, aynı zamanda Engels’in doğanın gelişim yasalarını açığa çıkaran bilimsel araştırma yoludur.
Evrenin (uzayın) evrimci gelişiminin genel yasaları, insanların kısa süreli ve sınırlı uzamında deneysel/ampirik yöntemlerle elde edilemez.
Bu nedenle, evrenin evrimci gelişiminin yasaları dünyamızın içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisi’nin evrim süreci üzerinden yola çıkarak—teorik düşünme yöntemiyle– genelleme yaparak- soyutlama yaparak— evrenin (uzayın) evrimci gelişiminin genel yasalarını keşfetmeye girişebiliriz. Engels bu görüşü, Doğanın Diyalektiği adlı eserinin Önsöz bölümünde tartışmıştı.
Marksist Diyalektik Materyalizmin Doğa Bilimleri Görüşü Nedir?
Doğa Bilimleri Görüşü, doğa üzerine, onun teorik yapısı üzerine, doğa bilimlerinin yöntemleri, temel kavramları, doğa bilimlerinin güçlenme koşulları, doğa bilimlerinin gelişim yasaları, doğa biliminin sosyal ve tarihsel rolü ile doğal bilimlerinin toplumsal bilincin diğer formları ile (özellikle felsefe bilimi ile) ilişkisine dair görüşlerin toplamıdır.
Farklı felsefi okullarının bu sorulara farklı yanıtları verdiğini biliyoruz. Doğa bilimleri üzerine görüş ile doğa üzerine görüş yakından bağlantılıdır. Doğa bilimleri üzerine diyalektik materyalist görüş, doğa bilimlerinin toplumsal pratikten kaynaklandığını ve doğa bilimlerinin toplumsal pratiğin gelişmesiyle birlikte oluştuğunu ve geliştiğini savunur.
Bilimsel kavramlar, yasalar ve ilkeler, nesnel yasaların insanların zihninde oluşan doğru yansımalarıdır, insanların zihninde doğru kavranmasıdır. Doğa Bilimlerinin gelişimi ülkelerin toplumsal sistemlerinden, sınıflardan ve onların ideolojik sistemlerinden etkilenir, ancak aynı zamanda bilimin gelişimi göreceli olarak bağımsızdır. İnsanlar doğa bilimlerini doğrudan toplumsal gelişmeyi ilerleten üretici güçlere dönüştürebilirler ve tarihi ileriye götüren devrimci bir güç haline getirebilirler. Doğa bilimleri materyalist felsefenin temelidir ve diyalektik materyalizm doğa biliminin gelişimine rehberlik edebilecek doğru dünya görüşünü ve metodolojiyi sağlar.
Antik eski çağlarda doğa bilimleri bilgisi henüz felsefeden ayrışmamıştı. Antik eski çağların felsefecileri bilimsel görüşlere ve doğal görüşlere dair bilgileri, doğa bilimlerinin bilgisine entegre etmişlerdi. Ünlü filozof Platon, evreni matematiksel-geometrik bir yapı olarak tanımlıyordu ve bilimsel teorileri oluşturmanın ideal hedefi olan doğal olguların zenginliğini ve çeşitliliğini açıklamak için belirli elementleri (toprak, hava, ateş, su ve kozmos) kullanmıştı. M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış olan Yunan filozof Eflatun (Plato), evrenin beş tür maddeden oluştuğuna inanıyordu: toprak, hava, ateş, su ve kozmos. Eflatun’a göre bu biçimlerin her biri belirli bir geometrik biçim ile tanımlanıyordu. Dünya için bu biçim geometrideki küptü. Aristo (Aristotales), tümevarım-tümdengelim bilimsel araştırma modelini açıklamış ve ampirik bilimin sınırlarının çizilmesi konusunu gündeme getirmişti. Bilimsel yöntemin uzun bir oluşum geçmişi vardır. Bilim öncesi dönemde veya bilimin çocukluk döneminde, Aristoteles’in “Organon” eseri, antik çağın mantıksal yöntemi üzerine kapsamlı bir çalışmaydı. Öklid’in geometrisi ve Arşimet’in statiği bu mantıksal yöntemin seçkin uygulamaları ve örnekleriydi.
Orta Çağ’da süren uzun bir yolculuk ve zorlu bir birikimin ardından, Rönesans rüzgarının da yardımıyla, bilimsel yöntemin iki ebedi anıtı olan iki kitap nihayet modern bilim çağının doğuşunun arifesinde yükseldi: ampirist düşünür ve bilim araştırmacısı F. Bacon’ın “Yeni Araçlar” (1620) ve rasyonalist Descartes’ın “Yöntem Üzerine” (1637). Bu iki büyük eser bilimsel yöntemin uçması ve ilerlemesi için gereken iki kanadını sunar: deneysel tümevarım ve varsayımsal tümdengelim yöntemleri. Bu iki büyük eser bilimsel yöntemin örüntüsünü veya şemasını oluşturmuştur. 16. yüzyılda modern deneysel doğa biliminin oluşması ve gelişmesiyle birlikte, doğa bilimlerine daha sistematik ve net bir bakış açısı yavaş yavaş yerleşmiştir.
Francis Bacon (1561-1626), sadece modern deneysel bilimin gerçek atası değil, aynı zamanda modern doğa biliminin de kurucusudur. Deneysel niteliksel analiz ve tümevarıma dayalı bilimsel bir yöntem önermiş ve doğanın bilimsel olarak anlaşılması ile doğanın teknik olarak kontrol edilmesinin birbirini tamamladığını savunmuştur.. Francis Bacon Akademik bilimsel araştırma geleneği ile zanaatkar manüfaktür üretim geleneğinin ampirik yöntemlerini birleştirmeyi şiddetle savunmuştu. Bilimsel bilginin büyük toplumsal işlevini açıklayan, bilimin sanayiye uygulanmasını vurgulayan ve insanın doğa üzerindeki egemenliğini yeniden tesis etmenin ancak işbirliğine dayalı araştırmalarla mümkün olduğuna inanan ilk kişi Francis Bacon idi. Ayrıca Francis Bacon skolastik felsefenin bilimin gelişmesinin önünde bir engel olduğuna inanmış ve “biz ve diğer canlılar neden yaratıldık sorusuna yanıt arayan nihai neden” sorusunun doğa bilimlerinin dışında tutulmasını savunmuştur. Bilimsel sınıflandırmaya dair bir girişimde bulunmuştur.
Descartes’ın bilim görüşü, bilimin tümdengelimli önermelerden oluşan hiyerarşik bir sistem olduğuna savunur ve bilimsel bilişte matematiksel yöntemlerin rolünü vurgulamıştır. Descartes’ın görüşünden farklı olarak modern bilimin kurucuları olan Galileo ve Newton, modern bilimsel yöntemlerin de kurucularıdır.
Galileo ve Newton, klasik mekanik ile ilgili teorik yapıyı inşa ederken matematik ile deneyi, hipotez ile doğrulamayı, tümevarım ile tümdengelimi, analiz ile sentezi başarıyla birleştirmişler ve aslında araştırmalarında birbirlerini tamamlamışlardır. Darwin’in biyolojik evrim teorisi 19. yüzyılın en büyük bilimsel başarılarından biriydi. Darwin’in biyolojik evrim teorisi içerdiği bilimsel düşünme yöntemleri, felsefe ve sosyal bilimler araştırma alanlarını geniş ölçüde etkilemiş, insanların sorunları gözlemlemesi ve ele alması için benzersiz bir boyut veya bakış açısı sunmuştur.
Locke, Leibniz ve Hume’dan Kant’a kadar doğa bilimi görüşünün gelişimi temel olarak bilimsel yöntemler, bilimsel bilişin doğası ve bilişsel yetenek gibi konular etrafında dönmüştür. Sosyalist Saint-Simon ve filozof Hegel de bilimsel bilginin sınıflandırılmasına ve tanımlanmasına önemli katkıda bulunmuşlardır.
İngiliz Felsefeci Whewell (1794-1866), 19. yüzyılda bilimsel gelişimin tarihini incelemek için yeni bir yol açtı ve bilim tarihinin kapsamlı incelenmesi temelinde kendi bilim felsefesini oluşturdu. Whewell bilimsel ilerlemenin morfolojik konularını araştırmış ve bilimsel araştırmaları geliştirme modelini giriş, başlangıç ve bitişten oluşan üç vuruşlu bir ilerleme süreci olarak özetlemiştir. Darwin’in biyolojik evrim teorisi 19. yüzyılın en büyük bilimsel başarılarından biridir. Darwin’in biyolojik evrim teorisinin içerdiği bilimsel düşünme yöntemleri, felsefe ve sosyal bilimler alanlarına geniş ölçüde etkide bulunmuş sızmış, insanların doğa bilimlerinin gelişmesinin sorunlarını ve insanlığın sorunlarını gözlemlemesi ve ele alması için benzersiz bir boyut veya perspektif sunmuştur.
Doğa Bilimlerine Batılı Bakış
Batı ülkelerindeki çeşitli felsefi okullar arasında, mantıksal pozitivizm, işlemselcilik, mantıksal pragmatizm ve eleştirel rasyonalizm dahil olmak üzere pozitivizm akımına dahil olan çeşitli felsefi okullar,—bu akım doğa bilimlerinin sorunlarına görece sistematik bir şekilde, ancak ve ancak yalnızca bilgi kapsamında daha fazla önem vermekte ve araştırmaktadır.
Not: işlemselcilik o kavram için bir ölçüm yöntemimiz olmadığı sürece bir kavramın anlamını bilemeyeceğimiz sezgisine dayanır.
Bilim felsefesi ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1950’lerde bağımsız bir bilim branşı olarak ele alınmaktadır. Bilim felsefesi bilimle ilgili epistemolojik ve metodolojik meselelere odaklanır fakat bilim felsefesi doğa biliminin ontolojik meselelerini tartışmaya karşı ya olumsuz bir tavır alır ya da bunları tartışmaktan kaçınır. Çağdaş Batı bilim felsefesinde doğa bilimine bakışın araştırılması temel olarak iki yönde gelişmiştir.
Birinci yön Hansen, Toulmin, D. Shapiro ve diğerleri tarafından temsil edilmektedir. Bilimsel tarihsel olayları inceleyerek bilimin ne olduğunu açıklamaya çalışırlar.
İkinci yön ise C.G Hempel, R. Carnap ve Quine ve diğerleri tarafından temsil edilmektedir. Çalışmalarında bilimle ilgili tarihsel olaylar üzerine hiçbir araştırma yoktur, sadece “rasyonel yeniden düzenleme” ve “ince analize” odaklanırlar. Cevap aradıkları soru, bilimin ne söylemesi gerektiğidir.
Tarihselcilik Okulu
1960’lardan itibaren, bilim felsefesinde tarihselcilik ekolü, başlıca temsilcileri Kuhn’un “Bilimsel Devrimlerin Yapısı” teorisi ve Lakatos’un “Bilimsel Araştırma Programı Metodolojisi” olmak üzere yükselmeye başlamıştır.
1980’lerden bu yana ise, doğa bilimleri üzerine sosyolojik araştırmalara yönelik bir eğilim söz konusudur. Genel olarak, söylersek çağdaş Batı’da bilim felsefesi yalnızca doğa biliminin epistemolojik ve metodolojik meselelerini keşfetmeye odaklanmış, doğa bilimini kapsamlı bir şekilde incelememiş ve doğa bilimine dair eksiksiz ve sistematik bir görüş oluşturmamıştır. Bunun yerine, doğa biliminin sosyolojik meselelerini bilim sosyolojisine bırakmıştır. Doğa bilimlerinin toplumsal ve tarihsel rolü söz konusu olduğunda, Batılı bilim felsefecileri genellikle modern bilim ve teknolojinin gelişiminden yola çıkarak kapitalist toplum için bir çıkış yolu aramaya çalışırlar ve bu da iki bakış açısı olarak kendisini gösterir: bilimsel ve teknolojik gelişmeye kötümser bakış ve bilimsel ve teknolojik gelişmeye iyimser bakış.
Diyalektik Materyalist Doğa Görüşünün Doğa Bilimleri Alanındaki Temelleri Nelerdir?
1. Hücre teorisi: hücre teorisinin ana içeriği, hücrelerin hayvan ve bitki organizmalarının temel yapısal birimleri olduğu ve aynı zamanda hücrelerin hayvan ve bitki organizmalarının yaşam faaliyetlerinin temel birimleri olduğudur. Hücre teorisi ile, tüm biyolojik dünyanın yapısal birliği ortaya konmaktadır. Hücreler biyolojik dünyadaki tüm türleri birbirine bağlar ve organizmalar arasında bir akrabalık ilişkisi olduğunu ortaya koyar. Hücre teorisi böylece biyolojik evrim teorisine büyük bir destek sunar.
Hücre teorisinin kurulması biyolojinin gelişimini güçlü bir şekilde desteklemiş ve diyalektik materyalist felsefe için önemli bir doğa bilimi temeli sağlamıştır. Engels, bu teoriden övgüyle bahsetmiş ve hücre teorisini 19. yüzyılda doğa bilimlerindeki üç büyük keşiften biri olarak övmüştür. Hücre teorisi ilk olarak 1838-1839 yıllarında Alman botanikçi Schleiden ve Alman zoolog Schwann tarafından ortaya atılmıştır. Ancak 1858 yılında Alman bilim adamı R. Virchow (1821-1902), hücrelerin bölünme yoluyla yeni hücreler ürettiği fikrini ortaya atmış ve hücre teorisini daha mükemmel bir tarzda açıklamıştır.
2. Biyolojik evrim teorisi: biyolojik evrim teorisi, 1859’da İngiliz biyolog ve biyolojik evrimin kurucusu Darwin, başyapıtı “Türlerin Kökeni” adlı eserinde biyolojik evrimin doğal seçilim (seleksiyon) teorisini öne sürmüştür. Bu teorinin kilit noktası, bir gruptaki bir canlının farklı özelliklere sahip olması ve her bir canlının doğal çevrelerine farklı biçimlerde uyum sağlamasıdır. Sınırlı alan ve sınırlı yiyecek/gıda nedeniyle, canlılar arasında hayatta ayakta kalmak için rekabet vardır. Sonuç olarak, olumlu özelliklere sahip canlılar ve türler hayatta ayakta kalır ve bu olumlu özelliklerini üreme yoluyla yavrularına aktarırken, olumsuz özelliklere sahip canlılar ve türler tedrici olarak doğa tarafından elenecektir. Darwin, doğada en iyinin tutunması ve en kötünün elenmesine doğal seçilim adını vermiştir. Darwin’e göre doğal seçilimin uzun vadeli etkisi nedeniyle, farklı bölgelere dağılmış aynı türden canlılar farklı özelliklere sahip olabilir ve yeni türlerin oluşmasına yol açabilir.
3. Enerjinin korunumu ve enerji formlarının bir diğerine dönüşümü yasası. Enerjinin korunumu ve dönüşümü yasası, 19. yüzyılın doğa bilimlerinin önemli bir teorik köşe taşıdır. Bu yasayı ilk kez Alman Mayer (1814-1878) kapsamlı olarak açıklamıştır. Enerjinin korunumu yasası, doğanın ve fizik biliminin evrensel temel yasalarından biridir. Genel olarak enerjinin ne yaratılabileceği ne de yok edilebileceğini, enerjinin sadece enerjinin bir biçiminden diğer bir biçimine dönüştürülebileceği veya enerjinin bir nesneden diğer bir nesneye aktarılabileceğini, bu süreçlerde toplam enerji miktarının değişmeden kalacağını savunur. Farklı enerji türleri arasında termal enerji, radyant (elektromanyetik ışınım) enerjisi, kimyasal enerji, nükleer enerji, elektrik enerjisi, hareket enerjisi, ses enerjisi, elastik enerji (esneklik enerjisi) ve yerçekimi enerjisi bulunmaktadır.
Enerjinin korunumu ve dönüşümü yasasının önemi şuradadır, Enerjinin korunumu ve dönüşümü yasası bize her şeyden önce, maddi hareket ve değişim sürecinde belirli fiziksel büyüklükler arasında eşdeğer bir ilişki kurmamız gerektiğini anlatır.
Bunun için maddeler arasındaki gerçek etkileşim sürecini bilmemize gerek yoktur, aynı şekilde maddenin hareket ve değişimi sürecinde enerji biçimleri arasındaki dönüşümlerin yolunu bilmemize de gerek yoktur.
Aksine enerji ile maddenin hareket durumuna karşılık gelen fiziksel nicelikler arasındaki ilişkiyi kurduğumuz takdirde, maddenin hareketi ve değişimi sürecinde ilk durum ile son durum arasında eşdeğer bir ilişki kurabiliriz, bu da bize maddenin hareketi ve değişimi sürecinin niceliğini çözme olanağını verir. Genel olarak, enerjinin korunumu yasası bize sorunlara gelişimsel bir perspektiften bakmamıza destek olur, insanların kendi öznel inisiyatiflerini tam anlamıyla kullanmaları gerektiğini vurgular ve insanlara gelişmelerde niteliksel değişime neden olmak için niceliği nasıl değiştireceklerini öğrenmeye yönlendirir.
