Savaş: Dünya Savaşı Ne Kadar Yakın?
Tayvan Sorunu ve ABD’nin Çin’e Karşı Caydırıcılık Politikası
Liao Zhengrong, Barış ve Kalkınma Enstitüsü Direktörü, Çin Sosyal Bilimler Akademisi
Çeviren: Gülizar Özkaya
Bu makale ilk olarak 15 Ağustos 2023 tarihinde “Çin-ABD Odak” dergisinde yayınlanmıştır.

Soğuk Savaş sonrası dönemde Çin-ABD ilişkileri dünyanın en önemli ve en karmaşık ikili ilişkisi haline gelmiştir. Derin ekonomik bağımlılık, yüksek stratejik rekabet ve şiddetli güvenlik çatışması durumu Çin-ABD ilişkilerinin ana içeriğini oluşturmaktadır.
Ancak yukarıdaki içerik durağan değil, aksine hızla değişiyor. ABD, Çin ile olan ekonomik karşılıklı bağımlılığını zayıflatmaya çalışıyor. ABD’nin Çin’den ithalatı azalmaya devam ediyor ve ABD Çin’den gelen yatırımları ve Çin’deki yatırımlarını azaltmaya çalışıyor. Bir dönem Çin-ABD ilişkilerinin stratejik rekabet yönü öne çıkmıyordu, ancak 2016 Trump yönetimi bir ticaret savaşı başlattı ve Çin-ABD ilişkilerini rekabetçi bir yola soktu.
Çin-ABD rekabetinin mevcut tonu işbirliğini tamamen aşağı bastırıyor. Çin ise ekonomik karşılıklı bağımlılığı ikili ilişkilerin stratejik temeli haline getirmeyi umuyor ancak ABD bunu reddediyor.
ABD, rekabetin ilişkinin ana ekseni olduğunu ve ekonomik karşılıklı bağımlılığın ABD’nin ulusal güvenlik ihtiyaçlarına tabi olması gerektiğini vurguluyor. Çin-ABD ilişkilerinin güvenlik çatışması boyutu uzun zamandır zaten mevcuttur. Oysa Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından büyük güçler arasındaki ilişkiler tamamen yumuşamış, barışçıl kalkınma ve küreselleşme ana akım haline gelmişti.
Amerika Birleşik Devletleri Asya-Pasifik bölgesindeki ittifak sistemini sürdürmeye devam etmektedir.
İki taraf arasında Kuzey Kore’nin nükleer füzeleri, Tayvan ve Güney Çin Denizi gibi konularda güvenlik politikaları farklılıkları olsa da bu genellikle sadece bir “soğuk” çatışma düzeyindedir.
Güvenlik alanındaki çatışma Çin-ABD arasındaki ilişkilerin gelişmesi için olumsuz bir arka plan oluşturmuş, ancak ilişkilerin gelişmesine büyük bir engel teşkil etmemiştir. Ancak Çin ve Amerika Birleşik Devletleri stratejik rekabet ilişkisine doğru ilerledikçe, güvenlik çatışmaları da soğuktan sıcağa dönüştü.
ABD, Çin’in yükselişinin bölgesel askeri dengeyi değiştireceğinden endişe duyuyor ve Çin’i caydırmak için bölgesel ittifak sistemini aktif bir şekilde yeniliyor, ortaklar ağını genişletiyor ve güçlendiriyor ve Çin’i caydırmak için ABD ile Tayvan arasındaki önemli ilişkiyi geliştiriyor.
Çin, ulusal savunmasını modernleştirmeyi aktif bir şekilde teşvik etmekte ve Tayvan meselesinin çözümünde daha fazla seçenek sahibi ve inisiyatif sahibi olmaya çalışmaktadır. Bu nedenle, Çin ve ABD henüz askeri açıdan eşit olmasalar bile ve nükleer güç açısından aralarında büyük bir fark olsa da, aralarında giderek daha şiddetli bir güvenlik çatışması yaşanmaktadırlar.
Çin ve ABD arasındaki güvenlik çatışması esas olarak ABD’nin Çin’i caydırmak için bölgesel ittifakları kullanmasından kaynaklanmaktadır. Çin, ABD’nin olası müdahalelerine karşı “bölgesel inkar” politikası doğrultusunda yeteneklerini geliştirerek ABD’ye ve Tayvan yetkililerine karşı bir tür karşı caydırıcılık politikası oluşturmuştur.
Ukrayna krizinden bu yana Çin ve ABD arasında Tayvan meselesi üzerinden karşılıklı caydırıcılık tırmanıyor ve hatta tarafların kontrolü kaybetme ihtimali bile var. Şu anda Çin-ABD ilişkileri aşağı yönlü bir sarmal içinde gelişiyor. Son zamanlarda bazı ısınma işaretleri olsa da, ilişkilerin istikrarlı bir yola dönmesi çok uzak görünüyor. Bununla birlikte Çin ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki normal iletişim ve diyalog kanalları hala onarılmakta ve inşa edilmektedir.
Çin ve ABD medyada birbirlerini suçlamanın yanı sıra caydırıcılık politikası bir diyalog yöntemi haline geldi. ABD’li üst düzey askeri yetkililer sık sık caydırıcı bilgiler vermek için havaya bağırırken, Çinli askeri sözcüler de Tayvan için savaşma kararlılıklarını sık sık yinelemeye devam ediyorlar. Bu durumda, yanlışlıkla ateş etmekten kaçınmak ve kriz yönetimini etkin bir şekilde uygulamak için Soğuk Savaş deneyimini ciddi bir şekilde özetlemek ve caydırıcılığın anlamını netleştirmek kesinlikle gerekiyor.
ABD’nin Çin’e karşı caydırıcılık politikası çeşitli seviyelere ayrılmıştır.
Birinci ve en üst seviye, merkezi politika olarak nükleer ve konvansiyonel askeri avantajları, destek olarak ittifaklar sistemini ve ana uygulama aracı olarak ekonomik diplomasiyi içeren kapsamlı ve çok yönlü bir caydırıcılıktır.
Biden yönetiminin Savunma Bakanı Austin, bu tür bir caydırıcılığı uygulamak için yeni bir yöntem olan “entegre caydırıcılık” (veya “hibrit savaş”) stratejisini önermiştir. Bu strateji Ukrayna krizinde denenmiştir ve genellikle “hibrit savaş” ve “topyekûn savaş” olarak adlandırılmaktadır.
Adından da anlaşılacağı üzere, bu strateji askeri güç kullanımıyla sınırlı olmayıp, müttefik ve ortakların katılımını ve eşgüdüm içinde hareket etmesini sağlamak için ekonomi, finans, enerji ve siyasi diplomasi gibi çeşitli kaynak ve araçların kapsamlı bir şekilde kullanılmasıdır.
Bu, söz konusu caydırıcılık stratejisinin değişmez arka planını oluşturuyor. Çin-ABD ilişkilerinin iyileşip iyileşmediğine bakılmaksızın ABD, Amerikan dünya düzenini korumanın temel taşı olan “entegre caydırıcılık” stratejisini sürdürmeye devam edecektir.
ABD’nin Çin’e karşı caydırıcılık politikasının ikinci düzeyi ise Tayvan meselesi gibi belirli potansiyel çatışmalar için özel olarak tasarlanmış spesifik caydırıcılık stratejileridir.
Bu konuyu açmak için ABD’nin Tayvan konusundaki iki yönlü caydırıcılık politikasını açıklamamız gerekiyor. Şöyle açalım:Amerika Birleşik Devletleri Tayvan konusunda uzun süredir “stratejik belirsizlik” politik stratejisini sürdürmektedir.
ABD strateji çevrelerine göre bu, hem anakara Çin’i Tayvan’a karşı güç kullanmaktan caydırmayı (kapsamlı caydırıcılık yoluyla) hem de Çin’in Tayvan tarafından kışkırtılan çatışmalara pasif bir şekilde girmesini (Tayvan’ı savunmak için doğrudan asker gönderip göndermeyeceğine dair belirsiz taahhütler vermek yoluyla) ve Tayvan yetkilileri tarafından suya sürüklenmesini önlemeyi amaçlayan ikili bir caydırıcılıktır.
Tayvan Boğazı’nın iki yakası arasındaki askeri güç dengesi Çin anakarasına doğru kaydıkça, ABD “stratejik belirsizlik” politikasının Tayvan Boğazı’ndaki statükoyu koruyamayacağından ve “entegre caydırıcılık” politikasının Çin’in Tayvan’ı güç kullanarak geri alma kararlılığını caydırmaya yetmeyeceğinden giderek daha fazla endişe duymaktadır.
ABD uzmanları, stratejik belirsizlikten stratejik netliğe geçip geçmemeyi değerlendiriyor; bu da ABD’nin Tayvan’ı savunmak için asker gönderme koşullarını açıkça ilan edeceği anlamına geliyor.
Çin anakarasının Tayvan Boğazı’nda hızla askeri avantajlar elde ettiği düşünüldüğünde, ABD’nin sadece asker gönderme sözü vermesi muhtemelen yeterli olmayacaktır.
ABD’nin yeni caydırıcılık politikası, Çin’in yalnızca kazanma şansının olmadığını değil, aynı zamanda maliyetinin de katlanabileceğinden fazla olduğunu hissetmesini sağlayacak şekilde olmalıdır. Bu nedenle ABD liderleri, cezalandırıcı caydırıcılık ya da inkarcı caydırıcılık olmak üzere iki tür politikayı ve hangisinin daha etkili olduğunu tartışmaktadır.
Cezalandırıcı caydırıcılık aynı zamanda misilleme caydırıcılığı olarak da adlandırılıyor ve, Çin anakarasının Tayvan’ı zorla ele geçirmesi halinde misilleme yapılacağı ve Çin’i yıkıma uğratacağı anlamına gelmektedir. ABD’nin üst düzey askeri yetkilileri son zamanlarda sık sık bu yönde açıklamalar yapıyor. Örneğin, Mayıs 2023’ün sonlarında ABD Hint-Pasifik Komutanlığı Komutanı Aquilino yaptığı konuşmada şunları iddia etti: “Hızlı zafer diye bir şey yok. Eğer bu savaşa (Tayvan Boğazı çatışması) biz ABD olarak girmeye karar verirsek, ABD ordusu Çin mülklerine ve sivillere yıkıcı saldırılar düzenleyecektir.”
Bir başka örnek olarak, Haziran 2023’ün sonunda ABD Genelkurmay Başkanı Amiral Mark Milley, Tayvan konusunda ABD’nin caydırıcılığı kullanarak “Çinlilerin her gün uyandıklarında bugün Tayvan’a saldırma günü değil demelerini ve bu kararın asla verilmemesini sağlamayı umduğunu” iddia etmiştir.
ABD’nin bu tür bir caydırıcılık politikası aslında “topyekün nihai” bir caydırıcılıktır, güçlüdür ancak riskler çok yüksek olduğu için fiili uygulama olasılığı nispeten düşüktür, dolayısıyla inandırıcılığı azalmaktadır.
Eğer Çin yeterli nükleer sürdürülebilir koruma gücü ve karşı saldırı kabiliyetine sahip olur ve Çin ABD ile rekabette “karşılıklı imha gücünü sağlayabilirse”, cezalandırıcı caydırıcılığın inandırıcılığı sıfır düzeyine inecektir.
TAMAMINI OKUMAK İÇİN İNDİRİNİZ
