Kitap: Erkin Özalp, 21.Yüzyılda Marksizm ve Sosyalizm

Elinizdeki kitabın ilk bölümünde, Marx’ın devrimcileşmesinin tarihini kısaca ele alıyorum. Ona göre, bir komünist, yani işçi sınıfı devrimcisi olabilmenin koşulları arasında, “teorisyen ve filozof olmaktan vazgeçmek” de bulunuyordu.

Marx, kapitalizmi yıkacak olan gücün işçi sınıfı olduğunu savundu. Sıkça dile getirilen bir iddiaya göre, bunun nedeni, onun yaşadığı dönemde işçilerin çok daha örgütlü ve sınıf bilinçli olmasıydı. Oysa Marksizmin işçi sınıfını temel alması, bu sınıfın her dönemde devrim için mücadele edeceği beklentisinden değil, bazı tarihsel dönemeç noktalarında devrime öncülük edebilecek olmasından kaynaklanır. Uzunca bir parantez sayılabilecek olan ikinci bölümde, bugün kapitalist ülkelerin büyük bölümünde toplumun çoğunluğunu oluşturan işçilerin olağan dönemlerde devrimci bir sınıf olarak hareket etmelerinin neden mümkün olmadığını tartışıyorum.

Marx, “devrim” derken, kapitalizmin yıkılması yoluyla yeni bir toplum düzeninin kurulmasını kastediyordu. Kitlelerin eseri olacak “ toplumsal devrim”lerin yolunu açmaya çalışıyordu. Ama ona göre, toplumsal devrimlerin gerçekleşebilmesi için, öncelikle, her ülkenin işçi sınıfının kendi ülkesinde iktidarı alması, yani “siyasal devrim”lerin gerçekleşmesi gerekiyordu. Yaşamı boyunca, işçi sınıfının siyasal iktidar mücadelelerini güçlendirmek için çaba harcadı. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde, Marx’ın ilk devrim modelini ve Avrupa’daki devrimci mücadele deneyimlerinden hareketle bu modelde yaptığı değişiklikleri ele alıyorum. Bu bölümlerdeki amacım, Marx’ın devrim mücadeleleri hakkındaki değerlendirmelerinin bir derlemesini yapmaktan çok, 21. yüzyılda devrim mücadelesi yürütenler açısından önem taşıyan noktaları vurgulamak.

Beşinci bölüm, Marx’ın en önemli eserlerinden biri olan Kapital’in güncel gelişmelerle bağlantılı çok kısa bir özetini içeriyor. Marx, Kapital’de, kapitalizmin yıkılmasının neden gerekli ve kaçınılmaz olduğunu göstermeye çalışmıştı. Geçmişte olduğu gibi bugün de, kapitalizmin yol açtığı sorunlarla mücadele etmeye çalışanların önemli bir bölümü, bu düzenin yıkılmasını gerektirmeyecek çözüm yolları arıyor. Üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmesi yerine, en büyük şirketlerin devlet yönetimi üzerindeki ağırlıklarının sınırlandırılmasını, devletlerin sosyal politikalara öncelik vermesini istiyorlar. Kapital ise, kapitalist üretim tarzının işleyiş yasalarını ve bunların kaçınılmaz sonuçlarını tarif ederken, kapitalizmin reformlar yoluyla toplumsal çıkarlara uygun bir düzen haline getirilemeyeceğini de açıklığa kavuşturmuştu.

Kuşkusuz, kapitalizmin toplumsal çıkarlara aykırı bir düzen olması, ondan daha iyi bir düzenin kurulabileceğini kanıtlamaz. Kapitalizm savunucuları, son noktada, “insan doğası” türü gerekçeler ileri sürerek, kapitalizmin “kötü ama alternatifsiz” olduğunu ileri sürer. Buna karşın, başta Sovyetler Birliği olmak üzere 20. yüzyılın sosyalizm deneyimleri var elimizde. Sosyalist ülkelerin emperyalist saldırılar karşısında yenik düşmüş olması, bu deneyimlerin baştan aşağı yanlış sayılmasını haklı çıkarır mı? Altıncı bölümde, 21. yüzyılda devrim mücadelesi yürütenlerin Sovyetler Birliği’ne nasıl yaklaşması gerektiği ele alınıyor.

21. yüzyılın devrimlerinin, 20. yüzyıldakilerin birer tekrarı olamayacağı ise açık. Her şey bir yana, insanlığın elindeki yeni olanaklar, üretim süreçlerinin toplumsal çıkarlar doğrultusunda örgütlenmesi ve halkın devlet yönetimine katılımı konularında, geçmiştekilere göre çok daha ileri hedeflerin belirlenmesini mümkün kılıyor. Bu yeni olanakları, yedinci bölümde, somut örnekler üzerinden değerlendiriyorum.

Peki ama, 21. yüzyılın olası siyasal devrimleri, somut olarak ne şekilde gerçekleşebilir? Son bölümde, bugüne kadar yaşanmış deneyimlerden hareketle, kapitalizmi yıkmak isteyen güçlerin iktidara nasıl gelebileceği üzerinde duruyorum. Kuşkusuz, her ülkenin devrimcileri, öncelikle, kendi ülkelerinde iktidara nasıl gelebileceklerini tartışmak zorunda. Bu nedenle, kitabın son alt başlığı, “Türkiye solunun mücadele gündemi” şeklinde.

Tek cümleyle özetlemek gerekirse, 21. yüzyılda, Marx’ın öngördüğü gibi kitlelerin eseri olacak ve insanların kendi kendilerini yönetmelerini sağlayacak olan devrimlerin yolunun nasıl açılabileceği tartışmasına katkıda bulunmayı hedefliyorum. Bu tartışmanın merkezinde, somut ve gerçekçi mücadele hedeflerinin bulunması gerektiği kanısındayım. Eğer elinizdeki çalışma, daha ikna edici, daha ilerletici, bizi devrime daha hızlı şekilde yaklaştıracak mücadele hedeflerinin belirlenmesinin vesilelerinden biri olursa, amacıma ulaşmış olacağım.

TAMAMINI OKUMAK İÇİN İNDİRİNİZ

Paylaş

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir