Sovyetler Birliği’nde Çöküşe Giden Sürecin Dört Boyutu
Bir Zamanlar Güçlü Olan Sovyetler Birliği Neden Çöktü?
Chen Diaou
Mayıs 2024

1991 yılı, 25 Aralık akşamı… Kremlin’in üzerinde neredeyse 70 yıl boyunca dalgalanan kızıl Sovyet bayrağı yavaşça indirildi. Bu, bir devrin kapanışı ve yeni bir çağın başlangıcıydı. 20. yüzyıl dünya tarihinin en önemli bileşenlerinden biri olan Sovyetler Birliği, kuruluşundan çöküşüne kadar dünya üzerinde devasa bir etki yaratmıştı. Dünyanın ilk sosyalist devleti olan bu ülke, uluslararası düzenin şekillenmesinde derin izler bıraktı.
Elbette her olay, içsel ve dışsal nedenlerin ortak etkisiyle gerçekleşir. Tarihsel materyalist bir bakışla, biz burada ağırlıklı olarak Sovyetler Birliği’nin çöküşünde iç nedenlerine odaklanacağız. Ancak iç nedenlerin de çok boyutlu ve katmanlı olduğunu unutmamak gerek.
Yoğun kaynak taramaları sonucunda bu nedenleri dört temel başlıkta özetledim.
1. Siyasal Nedenler
Lenin’in ölümünün ardından liderliği devralan Stalin, iktidarın istikrarını sağlamak adına kendisi etrafında kişisel güç merkezileştirmesini esas aldı. Sovyetler Birliği’nde her şey Stalin’in şahsi iradesine bağlandı; bu durum, zamanla “Stalin modeli” olarak anılan siyasal yapıyı ortaya çıkardı. Kruşçev, bu yapıyı değiştirmek istese de, bu yerleşik düzeni bozacak gücü kendinde bulamadı. Çıkar grupları birleşerek onu devirme yolunu seçti. Sonrasında gelen Brejnev ise Kruşçev’in reformlarını tamamen tersine çevirerek Stalin döneminin sistemine geri döndü. Sovyetler’in kaderine boyun eğen, Brejnev liderlerin ömür boyu görevde kalma sistemini benimsedi ve nepotizmin ve adam kayırmacılığın önünü açtı, liyakat sistemi iyice zayıfladı.
Yeni Bir Siyasi Sınıfın Ortaya Çıkışı
Stalin döneminden itibaren Sovyet toplumunda ayrıcalıklı bir sınıf yavaş yavaş oluşmaya başladı ve bu sınıf, Brejnev döneminde hızla genişledi. Üst düzey askeri ve sivil görevlilerin istikrarını korumak adına ömür boyu görevde kalma sistemi uygulanıyordu. Önceleri bir görevde üç-dört yıl kalan yetkililer, artık yirmi yıla kadar aynı pozisyonda kalabiliyordu.
1956’daki 20. Parti Kongresi’nde, Merkez Komite üyelerinin yeniden seçilme oranı inanılmaz bir şekilde %91’e ulaşmıştı. Erken ölen birkaç üye dışında neredeyse tümü yerini korumaya başlamıştı. Bu sistem, daha fazla insanı devlet memuriyeti hayatına yöneltti; “imparatorluk makarnası” olarak anılan ayrıcalıklardan yararlanma isteği, bu yönelimin ana motivasyonuydu.
Bu devlet ve parti görevlileri sınıfı hızla büyüdü; boyutu beş katına çıktı. Sanayi Bakanlığı bile bir bakanın yanı sıra 18 yardımcısıyla donatılmıştı. 1980’e gelindiğinde, 220 milyon nüfusa sahip Sovyetler Birliği’nde yaklaşık 18 milyon devlet ve parti görevlileri bulunuyordu.
Bu ayrıcalıklı sınıf, Sovyetler Birliği’nin yönetim kaynaklarını tekeline almıştı.
Bu ayrıcalıklı sınıf, siyaset ve ekonomi alanda can damarları, kamuoyu araçlarını, propaganda aygıtlarını ellerinde tutuyor; parti, hükümet, ordu, işletmeler ve sosyal kuruluşlarda kadro tayinlerinde belirleyici rol oynuyorlardı. Bunlar Gorbaçov’un reformlarını fırsat bilerek devlet mülklerini hoyratça iç ettiler, kamu mallarını özelleştirdiler, kişisel servetlerini hızla artırdılar. Hatta yasa dışı kazançlarını meşrulaştırmak için özelleştirme reformlarının en ateşli savunucuları haline geldiler.
Ünlü Sovyet Tarihçisi Prof. Chen Zhihua, Sovyetler Birliği’nin Yükseliş ve Çöküş Tarihi adlı eserinde Sovyetler’in çöküşüne giden en kök nedenleri derinlemesine analiz eder. Sovyetler’in uyguladığı ileri düzeyde merkezîyetçi yönetim modeli, yerel örgütleri uzun süre pasif kılmıştı; biçimcilik ve dogmatizm alıp başını gitmişti. Yüksek memurların atama sisteminde kayırmacılık ve yolsuzluk yapısal hâle gelmişti. Gorbacev döneminde Sovyetler ekonomik reformdan siyasal sistem reformuna geçerken, geçmiş düzene yönelik kapsamlı bir sorgulama ve inkâr süreci başladı. Parti taban örgütleri ve halk kitle örgütleri iyice zayıfladı, felce uğradı. Artan çelişkiler ve iç mücadeleler, sonunda 19 Ağustos 1991 darbesiyle doruğa ulaştı ve ardından daha sonra Sovyetler Birliği’nin çöküşü ilan edildi.
2. Ekonomik Nedenler
Daha 1925’te, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 14. Kongresi sanayileşmenin partinin merkezi görevi olduğunu ilan etmiş, bu hedefi genel çizgi olarak benimsemişti. Ancak bu süreçte köylülerin çıkarları göz ardı edildi ve bu da tarım ile hafif sanayi ekonomisinin ciddi biçimde geri kalmasına yol açtı. Sovyetler, meta-para ilişkilerini dışlayan bir planlı ekonomi uygulamıştı. Üretim, merkezî kurumlardan gelen direktiflere bağlıydı; Pazar mekanizmasına başvurma neredeyse tümden devre dışı bırakılmıştı. Bu yapı kaynak israfına, düşük üretim verimliliğine ve halkın temel ihtiyaçlarının karşılanamamasına yol açtı.
Sovyet ekonomisinin yapısı ağır sanayine öncelik vermeye dayanıyordu; halkın yaşamıyla doğrudan ilişkili olan hafif sanayi ve tarım ise gereken önem verilmedi. Bu dengesizlik, Sovyet ekonomisinin ilerleyen yıllarda ciddi sorunlarla karşılaşmasına neden oldu. Devlet Planlama Komisyonu, beş yıllık kalkınma planlarını hazırlar ve uygular, üretim ve ekonomik kaynak tahsis süreçlerini merkezî olarak denetlerdi. Tüm üretim araçları ve kaynaklar devlete aitti. Ancak bu sistem, Pazar ekonomisinin temel yasalarına aykırıydı; rekabeti ortadan kaldırıyordu. Pazarın kısıtlanması ve ortadan kaldırılması, üreticilerin inisiyatifini kısıtlıyordu ve bu da sonunda planlı ekonominin çöküşünü beraberinde getirdi.
Sovyet Tarımının Gerileyişi
Sovyet tarımının çöküşü, kökleri 1920’ler ve 1930’lara kadar uzanır. Stalin modeli, tarımda bireysel küçük aile ekonomisini tamamen tasfiye ederek tarımı büyük ölçekli kolektif üretimle geliştirmeyi hedefliyordu. Ancak bu yaklaşım, üreticilerin maddi çıkar duygularını köreltti, onların üretim isteğini kırdı ve tarımı çıkmaza soktu. Tarım üretiminde pazar odaklı reformların yapılmaması, 1990-1991 arasında tarım ürünleri tüketim piyasasının tamamen çökmesine neden oldu. Bu da Sovyetler’in dağılmasında belirleyici bir faktör hâline geldi.
Sonuç olarak;
a) ayrıcalıklı sınıfın oluşumu,
b) merkezîleşmiş yönetim yapısı ve
c) dengesiz ekonomik kalkınma modeli,
Sovyetler Birliği’nin çöküşünü hazırlayan başlıca faktörlerdi.
Bu tarihsel ders bize şunu gösteriyor: Bir ülkenin ve toplumun gelişimi, ancak adalet, eşitlik ve sürdürülebilirlik temelinde, Pazar ekonomisinin gelişme yasalarına saygılı, halkın özgürlüklerini ve haklarını koruyan bir anlayışla mümkün olabilir. Prof. Chen Zhihua’nın belirttiği üzere, Sovyetler Birliği’nin son dönemlerinde ekonomik üretkenlik hızla gerilemiş, pazarlarda mal sıkıntısı derinleşmiş, enflasyon artmış, mali yapı çökmüş, devlet hazinesi adeta boşalmıştı. Ekonomik reform kaçınılmaz hale gelmişti, ama artık düzleme için çok geçti.
Sovyet ekonomisi 1980’lerin başında gerilemeye başladı. 1983’te yaklaşık 1 trilyon dolar olan milli gelir, 1991’de 750 milyar dolara düştü. 1950’lerde ortalama %10,3 olan ulusal gelir artış hızı, 1960’larda %6,8’e, 1970’lerde %4,9’a düştü. 1980’lerde büyüme hızı daha da azaldı ve 1990’lara gelindiğinde eksiye döndü.
3. Askerî Nedenler
Soğuk Savaş’ın 1950’lerde başlamasıyla birlikte, ABD ve Sovyetler Birliği kıyasıya bir silahlanma yarışına girişti. Sadece askeri güç değil, bilim, ekonomi, ideoloji ve kültür gibi pek çok alanda da sert bir mücadele başladı. Her iki taraf da uluslararası alanda müttefikler bulmaya çalışarak karşıt düşman bloklar oluşturdu. Sovyetler, nüfuz alanını genişletmek için dünyaya yayılmış askeri üsler kurdu ve hatta Afganistan’a asker gönderdi. Bu savaş, Sovyet ekonomisinin zaten sallantıda olan yapısını daha da zora soktu. Afgan Savaşı hem Sovyetler’i batağa sürükledi, hem de uluslararası arenada ahlaki itibarını yıprattı. Afgan halkının kararlı direnişi savaşın uzamasına neden oldu ve Sovyet maliyesini tüketerek çöküşü hızlandırdı.
Yıllarca süren silahlanma yarışı, devlet bütçesinin önemli bir bölümünün savunma harcamalarına aktarılmasına yol açtı. Bu durum ulusal ekonomide büyük dengesizlik yarattı. Sovyetler Batı ile giriştiği mücadeleye 700 milyar dolar, Çin’le olan karşıtlaşmaya 200 milyar dolar, diğer askeri harcamalara ise yaklaşık 10 milyar dolar harcadı. Bu devasa harcamalar, Sovyet gücünü içten içe kemirdi.
4. Toplumsal Nedenler
İç yönetim bakımından, Sovyet yönetimi halk nezdinde güçlü bir kamuoyu desteği kuramamıştı. Bu boşluk, Batı liberalizminin yavaş yavaş sosyalist düşünceyi aşındırmasına olanak tanıdı. Gorbaçov’un sosyal reformlara fazla hızlı girişmesi ters tepti. Planlı ekonomiyi 500 gün içinde Pazar ekonomisine dönüştürmek istemesi sonuçsuz kaldı. İdeolojik ve kültürel cephedeki yenilgi, Sovyet ideolojisinin çöküşünü beraberinde getirdi. Sovyet toplumu artık komünizme inanmıyordu; halkın reformların başarısızlığıyla sarsılan inancı tamamen çöktü.
Milliyetler, Milliyetçilik ve Bağlı Cumhuriyetlerle Rusya İlişkisi
Sovyetler Birliği’nin Yükseliş ve Çöküş Tarihi adlı eserde ( Prof. Chen Zhihua) belirtildiği gibi, merkezîleşmiş sistem altında kurulan federal devlet yapısı ciddi biçimde bozulmuş, Büyük Rus milliyetçiliği azıtmış, uluslar ve bağlı cumhuriyetler arasında eşitsizlik derinleşmişti. Rus olmayan azınlıkların hakları sık sık çiğneniyordu. Örneğin Stalin, Tatarlar da dâhil olmak üzere onlarca etnik grubu zorla yerlerinden sürerek Sibirya’ya, Uzak Doğu’ya ve Orta Asya’ya yerleştirdi. Gorbaçov, Kazakların başına Rus liderler atadı. Kafkasya, Orta Asya ve Moldova’daki etnik-milli sorun ve çatışmalar çözülemedi. 1990’da Baltık ülkeleri ilk olarak Sovyetler’den koparak bağımsızlıklarını ilan ettiler; bu da diğer cumhuriyetler için bir dalga ve domino etkisi yarattı.
Sovyetler Birliği’nin çözülüşünün temel nedeni, köklerinden koparak, ters yönde ilerlemiş olmasıdır: Başlangıçta proletaryanın iktidarı olarak kurulan bu yapı, halktan koptukça bir iktidar ve bürokrasi soyluluğuna dönüştü. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin ve dolayısıyla Sovyetler’in yükselişi ve düşüşü, insanlık tarihine nadir rastlanan bir örnek bıraktı.
