Kılavuz Dergisi’nden Burak Çetiner’in Sosyalist Akımlar Üzerine Görüşleri

Kemal Okur

9 Mayıs 2025

Ön not: TİP’den kopan Kılavuz çevresi Kızıl Parti adıyla partileşti ve yeni bir siyasal strateji inşa etmeye çalışıyor. Aşağıdaki yazının temel sorunu, siyasal strateji (taktik) meselesi ile izlenecek mücadele biçimi meselesini birbirine karıştırmasıdır. Bize göre siyasal taktik, bir sosyalist partinin belirli bir dönemde en fazla hangi siyasi güçleri hedef alacağı, buna karşı hangi siyasi güçlerle uzlaşma ve işbirliği yapacağı; üçüncüsü ve en önemlisi kendi özgüçlerini hangi toplumsal güçler içinde inşa etmeye odaklanacağı ve bu aşamada bunu nasıl yapacağı sorusuna verilen cevaplardır.

Bununla birlikte izlenecek mücadele biçimleri ve kullanılacak araçlar ayrıca ele alınmalıdır. Lenin’e göre bir komünist akımın “gerçekten komünist olup olmadığını belirleyen en önemli şey dönemin siyasal taktiği üzerine görüş ve pratiğidir”. Bolşevikler ile Menşevikler arasında siyasal taktik alanında genel olarak en önemli fark, liberal burjuvaziye karşı alınacak tutum olarak ortaya çıkmıştır. Bolşevikler Rusya’da liberal burjuvaziyi tecrit etmeyi ve onun işçi sınıfı içindeki ideolojik ve siyasi etkisini kırmayı siyasal taktiğin önemli bir bileşeni haline getirirken, Menşevikler liberal burjuvazi ile uzlaşma ve işbirliği çizgisini benimsediler; liberal burjuvazinin partisi Kadetlerin işçi sınıfı üzerindeki etkisini kırmaya ve bağımsız bir sosyalist akım inşa etmeye çalışmadılar. Bu yazıda kısaca ifade edersek Türkiye’de sosyalist akımın bugünkü siyasi taktiğinde bir dış düşman ve iki iç düşman göze çarpmaktadır. Birincisi, ABD ve onun önderliğindeki Batılı kapitalist güçler, içerdekiler ise AKP önderliğindeki islamcı-milliyetçi sağ blok siyasi güç ve neoliberal-laik-Batıcı olan CHP önderliğindeki muhalif karma siyasi güç… İçerdeki bu iki güç iktidar için sert bir mücadele içinde bulunuyor. AKP’nin burjuvazinin sağ kanadı, CHP’nin ise burjuvazinin “sol” kanadı olduğunu da söyleyebiliriz. 

Bu iki bloka mensup siyasi güçler, İslamcılık, milliyetçilik, Türkçü milliyetçilik, liberalizm, cumhuriyetçilik, laiklik, Atatürkçülük veya halkçılık v.b  çeşitli ana ve alt ideolojilerle işçi sınıfının bilincini zehirlemekte ve işçi sınıfının saflarını bölmektedirler. Her bir tarihsel dönemde bu ideolojilerin içeriklerini kendi çıkar ve gereksinimlerine göre düzenlemektedirler. Bizim temel ideolojilerimiz ise sosyalizm, anti-emperyalizm, işçi sınıfı enternasyonalizmi ve kolektivizmdir.  

Aşağıda Burak Çetiner’in yazısından bazı değerlendirmeleri aktaracağız. Değerlendirmeyi okura bırakıyoruz. Yazı için Bkz. Sosyalist Solda Üç Eğilim ve Birlik Tartışması

Sosyalist solda birinci eğilim üye sayısı ve görünürlüğüyle sol hareket içinde ciddi bir yer kaplayan; temsiliyeti TİP, EMEP ve Sol Parti tarafından üstlenilen sol reformist/parlamentarist çizgidir.  

Bu partiler sosyalist hareketi düzen muhalefetinin, yani CHP’nin açtığı siyasal alan içinde devindirerek ve sosyalist hareketi bu alana angaje ederek büyüme ve siyasal söylem geliştirme yöntemini benimsiyor. Bu örgütlerin her biri bu siyasal alanda özgün yöntemlere sahip olsa da ortaklaştıkları noktanın temelini bu strateji oluşturuyor.

“Büyük siyaset” iddialarıyla düzen siyasetinden pay kapmaya çalışan bu reformist çizginin, başta cumhuriyetçilik olmak üzere, birçok başlıkta kendisini gösterdiğini ifade etmiştik. Bu siyasal yönelim, CHP’nin sol kanadını oluşturacak şekilde pozisyon almaktadır.

Saraçhane eylemlerinde de görüldü ki bu reformist çizginin, toplumsal muhalefete önderlik etmek gibi bir hedefi olmadığı gibi böyle bir niyetinin olup olmadığı da tartışılmalıdır.

Evet, toplumsal hareketin içinde olmak, bazen toplumsal hareketle sadece dayanışmak, biz devrimcilerin sorumluluğudur. Ancak, yalnızca yelkene dolan rüzgârı düşünerek dümeni boşta bırakmak, neticede sizi hedefinize ulaştırmayacaktır.

Bu reformist siyasal çizgiye teslim olan bir sosyalist hareketin (TİP, SOL ve EMEP)  günümüzün devrimci siyasetini yeniden üretmesi artık mümkün değildir.

TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın hukuksuz ve geniş halk kesimleri tarafından da gayrimeşru kabul edilen tutukluluğuna karşı izlenen politik mücadele yöntemlerinde görebiliyoruz. Salt hukuki yollara ve parlamentoya başvurularak sürdürülen bu mücadele sosyalist devrimci siyaset çizgisinden uzaktır.

Bu stratejinin temelinde, iktidarın çizdiği kırmızı çizgileri aşmadan, yeri geldiğinde meclis siyaseti, yeri geldiğinde sosyal medya ve benzeri araçlarla salt niceliksel büyümeye odaklanan bir siyaset yer alıyor. Bu yönelimin en önemli sonucu ise sosyalist harekete dahil olan insanları özneleşmekten uzaklaştırarak, mücadele ufkunu seçimlere sıkıştıran bir bakış açısını güçlendirmek oluyor. Seçimler, meclis, temsil siyaseti gibi araçların taktiksel işlevini yitirip, bu partilerde stratejik bir yönelime evrildiğini görüyoruz. Bu siyasetler, kendilerini gitgide burjuva hukukunun sınırlarında konumlandırıyor.

TKP Üzerine Görüşler

TKP çizgisinin de temelde aynı eğilime (sol reformist çizgiye) dahil olduğu söylenebilir. Yayınlanan yazı ve videolarla “büyük siyasette” rol kapmaya çalışan bu çizgi, meseleyi aşırılığa vardırdığı için diğer reformist sol partilerden (TİP, SOL ve EMEP) ayrı bir değerlendirmeyi hak ediyor. TKP’nin devletin içindeki kanatlara da göz kırparak “ulusalcı sosyalist” bir çizgiye evrildiğini görüyoruz.

BİZİM (KIZIL PARTİ’NİN) DE İÇİNDE OLDUĞU ÜÇÜNCÜ EĞİLİM

Nüve olan bu eğilimin sol reformist çizgiyi karşısına aldığını belirterek söze başlamalıyız. Bu eğilim, ülkenin çeşitli yerlerinde işçi sınıfıyla organik bağlar kurmaya çalışan, kendisini toplumsal mücadele alanları içerisinde gelişmek isteyen ve sosyalist devrimci siyasetin nüfuz alanını fiili meşru mücadeleyle büyütmeye çalışan bir eğilimdir.

Paylaş

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir