Sosyalist Evrensel Gazetesinde Bir “Reel Sosyalizm” Eleştirisi

Sovyet Modeli Neden Çöktü? Çin Modeli Ne Vaat Ediyor?

Yazar: Haldun Çubukçu

Ağustos 2025

Evrensel gazetesinde Ümit Akçay’ın “Reel Sosyalizm Neden Çöktü” başlıklı yazısının “reel sosyalizm”in neden çöktüğüne ilişkin saptamaların yanı sıra ve ama daha çok bugün Çin’in yolunu anlamak için de yararlı bir yazı olarak okunmasının önemli olduğu kanısındayım.
Bkz.

Yazı Neden okunmalı?

Çünkü bize göre Çin Komünist Partisi önderleri Sovyetler Birliği ve bağlılarındaki çöküş üzerine çok kapsamlı, derinlemesine incelemeler yaptılar ve bunu muhakkak kapitalizmlerin görece üstünlüğünün başarısıyla da karşılaştırarak Çin’i bugüne getiren yeni bir yol  belirlediler. Kendi önlerine koydukları temel sorun apaçık, sosyalist bir Çin var olacaksa, SSCB gibi yıkılıp çökmeyecekse ne yapılacağı ile ilişkindi ve kuşkusuz temel sorun ekonomikti.

Ne Yapmalı?

Akçay’ın yazısında sergilediği ve kaynaklarınca baz alınan her sorunun kaçınılmaz olarak Çin’in bugünkü politik – ekonomik tutumunun da verilerini oluşturuyor. Böyleyse, bu okumayı daha da ilginç kılıyor ( her ne kadar yazarı Çin’i yazıya dahil etmiyorsa da, görünmeyen Çin’in yazıya tüm gövdesiyle abandığını hissetmek mümkün ve hissettiğim için de kayıtsız kalamıyorum)

Akçay, “sosyalizmin çöküşünün nedenlerini, Viyana Uluslararası Ekonomik Araştırmalar Enstitüsünün (WIIW) yakın zamanda yayımladığı COMECON veri seti ve değerlendirme raporuna dayanarak ele” alıyor ve aktarıyor: “WIIW  araştırmacıları, sosyalist sistemin çöküşünü üç düzeyde inceliyor: Yapısal zayıflıklar, dışsal şoklar ve politika tercihleri.”

Yıkılan Sosyalizmle Neyi Başaramadı ya da Çin Neleri Başardı

Bu kapsamda “WIIW  araştırmacıları ilk olarak sosyalist ülkelerin 1960’lar ve ‘70’lerde yüzde 5’in üzerinde büyüme gösterdiği vurguluyorlar. Ancak bu büyüme, düşük iç tüketim düzeyine, içe kapalı ticaret yapısına ve ağır sanayi önceliğine dayanan büyüme modelinin bir sonucuydu. Yüksek büyüme oranlarının temel dinamosu olan yatırımlar 1980’lerle birlikte belirgin biçimde yavaşladı.” Büyüme oranı tek başına bile önemli olsa da içeriğinin ögeleri geleceğe de işaret ediyor. Yüzde 5 büyüme bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin hedefi ve en gelişmiş ekonomiler içinde de yine en yüksek hedefi içeriyor.
Neye dikkat etmek gerekiyor? İlkin “iç tüketim düzeyi”
Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa sosyalizmlerinde iç tüketim düzeyinin düşük kaldığı, giderek daha da düştüğü ortada.

Çin’de ise devlet iç tüketimi artırmak için büyük çaba gösteriyor. İç tüketim henüz devletin istediği oranlara ulaşmış değil. Elbette 70’lerin 80’lerin SSCB’si ve D. Avrupa’sıyla Çin’in iç tüketimlerinin karşılaştırmak pek olası değil.

Çin çok modern, büyük bir teknoloji ve bilim ülkesi olarak endüstrisini olağanüstü boyutlarda çeşitlendirmiş ve aynı çeşitlilikte, yüksek kalitede mal arzı yaparken beklediği iç tüketim oranları “reel sosyalizm” bağlamında incelenenlerden çok farklı bir durum içeriyor. Yine de mim konulacak şey, iç tüketim gerekliliği olarak belirlendiğinde bu notu da düşmek gerekiyor.

Belirleyici bir vurgu da SSCB ve D. Avrupa ülkelerinin “içe kapalı ticaret yapısı”na.
“İç ticaret” olmaksızın ülkelerin yaşam damarlarının kuruduğunu, kireçlendiğini söylemek bile gereksiz. Gereksizi söylemenin şöyle bir yararı olduğu kanısındayım; anlamak istemeyenler için bile “ticaret” olgusunun sınıflı, kapitalist ülkelerle ve kapitalizmle soluk alıp veren bir dünyada kaçınılmaz olarak sosyalist ekonomileri de belirleyeceğidir.

En basit düzeyde, halkınıza herhangi bir gelişmiş kapitalist ülkeden daha iyi, daha çok olmasa bile en az onun kadar çeşitlilikte, nitelikte mallar sunamayacaksanız, sunamıyorsanız bütün propaganda araçlarının söylemine karşın halkın refahı gözle görülür bir gerilik, geri kalmışlık ve hatta acınası gerçeklikler sergiliyorsa sosyalizminiz tehlike altındadır ve yıkılması kaçınılmaz oluyor. (Ki, burada bu anlamda Küba zincirin en zayıf halkasını oluşturuyor. Küba’nın ekonomik yoksulluktan, yokluktan ivedilikle kurtulması en büyük beklentimiz oluyor)
Çin’in büyük dışa açılma sürecinden sonra şimdi olağanüstü büyük iç pazarına “iç ticarete” ağırlık vermesi de ÇKP önderliğinin çıkardığı derslerin ne denli akıllıca ve çok iyi etüt edilmiş olduğunu gösteriyor.

Sosyalist ekonomilerin standart “ağır sanayi” hamlesi elbette kaçınılmazlık oluşturuyor. Ancak 21. Yüzyıl dünyasında belirleyicilik ağır sanayinden bilim ve teknoloji endüstrisine kaymış durumda.

 Bilim ve teknolojide; bilişim, uzay, elektronik, robotik, genetik, biyo-mühendislik, eko-tarım vb. alanlarda büyük bile değil olağanüstü rekabetçi bir ekonominiz yoksa, büyük yüzölçümlü ve büyük nüfuslu bir ülkeyi sosyalizmde tutmanız, dahası birinci sınıf bir uygarlık toplumu olarak ayakta kalmasını sağlamanız bile mümkün değildir.
Demek ki Çin Komünist Partisi önderliği WIIW’in yapısal çöküş çözümlemelerini en az 25 yıl önce yapmış ve yapılması gerekenleri de netlikle, cesurca önüne koymuş, dahası; fevkalade başarılı olmuş bir önderlik olarak tarihsel rollerini oynamışlardır.

Sosyalizmde yoksulluk

Ümit Akçay’ın yazısına taşıdığı saptamaların en önemlisi olabilir: “sosyalist bloktaki pek çok ülke, sadece alternatif bir sistem inşasının getirdiği sorunlarla değil, aynı zamanda yoksullukla, altyapı eksiklikleriyle ve Batı’dan gelen rekabetle de boğuşmak zorundaydı. Bu açıdan COMECON ülkelerinin yapısal zayıflıkları, sosyalizmin çöküşündeki nedenlerden biri olarak görülebilir.”

Devasa SSCB bir yana bırakılırsa 2 ila 40 milyon arasındaki nüfuslarıyla sosyalist D. Avrupa ülkelerinin neden “yoksulluk”, “temel gıda maddeleri” açmazından çıkamamaları, hâl böyleyken propagadanlarla “mutluluk” toplumu olarak gösterilmelerinin gerçeğe hiçbir yararı olmaması da bir yana, halklarının bugün sağcılığın, anti-komünizmin zihin dünyasında tarihsizleşmeleri WIIW’dan alıntılanan görüşlerle temellendirilebilir.

Ama buna SSCB’yi de eklediğimiz zaman o ‘koskoca başarısızlık’ın, nomenklatura’nın ayrıcalıkla mağazalarıyla halkın patates, salam, sosis kuyruklarındaki çilesinin fotoğrafları sosyalizmin vaat ettikleri hanesine yazılacak şeyler değildi asla. Endüstri çağına hani neredeyse İngiltere ile birlikte girmiş, 15,5 milyon nüfuslu Çekoslovakya’nın 1980’lerde biraz abartmayla Victoria Çağı sanayisinde kalmasının maliyeti de Comecon endüstrisine çıkarılacak toplam maliyetin içindedir ve Macaristan, Polonya, bütün görece ileriliğine karşın Demokratik Almanya da dahildir. Bu endüstri Batı endüstrileriyle, rekabetleriyle nasıl başa çıkabilirdi ki? Özellikle de kitle iletişim araçlarının artık bir diğer ülke ya da sistemden habersiz kalınmayı ortadan kaldırdıktan sonra, halkların gerçeği ve geri kalmışlıklarını karşılaştırabilme olanaklarını edinmeleriyle…
Halka verdiğiniz kadar sosyalistsinizdir.
Öte yanda ise “mutlak yoksulluğu” topraklarından silmiş 1.5 milyar nüfuslu Çin.

Bir diğer WIIW başlığının “reel” sosyalist ekonomilerdeki devalüasyon ve fiyatlandırma politikaları olduğudur. Uzun zaman reddedilen ama gizlenemeyen enflasyon, zam, pahalılık ve yokluk özellikle 1970 sonrası sosyalist ülkelerin derdi olduğu açıktır.
Fiyatların düşmesi sosyalizmin başarısıydı ( ve genelde piyasaya, yani halkın tüketimine sunulamayan ürünlerde fiyat düşmesi ne kadar anlamlıdır o da başka konu) Ancak bunun tam da öyle olmadığını, yani fiyatların düşmesinin; dezenflasyonun; fiyat artış hızının, yani enflasyon oranın zaman içinde azalmasının her zaman iyi şey anlamına gelmeyeceğini Çin’in yaklaşımından anlamak olanaklı oluyor. Çin’de fiyatlar ya artmıyor ya düşüyor ya da kayda değer olmayacak kadar artıyor. Yüzde 0.2 düzeylerinden bahsediliyor. Ancak devlet ve ÇKP önderliği bundan çok da memnun değil. Gelir arttıkça tüketimin artması bekleniyor ve tüketim planlandığı gibi artmayınca da piyasa koşulları devreye giremiyor ve “makul” oranda enflasyon gerçekleşmiyor. Çin’in tüketici fiyatları Temmuz 2025’te bir önceki yıla göre sabit kalıyor. Ulaşım maliyetleri düşüyor (-3,1). Gıda tarafında ise fiyatlar daha hızlı bir oranda düşüyor (1,6). En yüksek artış (1.7) düzeyinde.

Akçay’ın yazısına dönüldüğünde, WIIW’ın “alt yapı eksiklikleri”ne vurgusu da gözden kaçırılmaması gereken olguyu işaret ediyor. İşte Çin’in şu evrede açık ara dünyanın en büyük, en önemli, en belirleyici alt yapı inşaatçısı ülke olmasının, bunu yaparken de ekolojik duyarlılığı birinci derecede önemsemesini anlamak başarının ögelerinden belirleyici olanı anlamak anlamına gelecek. Burada “inanılmaz” ifadesini kullanmak kaçınılmaz oluyor, derinlemesine değil yüzeysel olarak bile Çin’de neler yapılıyor izleyen biri bu alt yapıdaki inanılmaz mühendisliklere tanıktır.

Bu alt yapı, bu endüstri, bu tarım, bu bilim ve teknoloji sırasıyla eğitim, ulusal savunma alanlarında da belirleyici oluyor ve açlık çekmeyen, hatta hemen her görüntüdeki gibi durmadan yemek yiyen, iyi giyinen, kentlileşen, daha iyi konutlarda oturmaya başlayan, yeşil ve güzel yerleşimlerde oturmaya başlayan bir halkı da işaret ediyor. “Batı’dan gelen rekabet” Çin karşısında etkisizdir, hatta çaresizdir. Batı’da iyi olan ne varsa Çin’de fazlasıyla vardır. Çin halkının bir sistem olarak kapitalizme hayran olması için hiçbir neden kalmamaktadır.

Çin’e Özgü Sosyalizmin Tarihsel Önemi ve Farkı

Ümit Akçay “reel” etiketini iliştirdiği sosyalizmler için neden sonuç ilişkisini kurarken şu belirlemeyi yapıyor: “Düşük kaliteli ürünler ya da teknolojik geri kalmışlık sosyalizme ait bir özellik değildi, bunlar zaten Küresel Güney’de de kapitalizmi tanımlayan temel özelliklerdi. Esas fark, sosyalist sistemin bu sorunlarla başa çıkacak araçlara sahip olmaması değil, bu araçları seferber edecek siyasal iradenin ve sınıfsal yönelimin 1970’ler sonrası çözülmeye başlamasıydı.
İşte Çin Komünist Partisi’nin Çin’in zaferini belirleyen, onu SSCB gibi yıkılmaktan kurtaran iradesini, Akçay’ın “Bu ortamda eğer yeni bir sosyalist proje gündeme gelecekse, bu yalnızca geçmişi nostaljiyle anmakla değil, geçmişin hatalarından öğrenmekle mümkün olacaktır. Bu bağlamda, planlama ile piyasa arasındaki ilişkilerin nasıl kurulacağına ve bunun toplumsal demokrasiyle nasıl şekillendirileceğine dair geliştirilecek yeni perspektifler” bağlamında Çin’i görmezden gelmesine karşın, kendi cümlelerinde görmek mümkündür: Halkı seferber edecek araçlara ve siyasal iradeye sahip olmak!


Çin’i artık eskiden olduğu gibi Hindistan’la karşılaştırmanın belirleyici anlamı kalmadığı kanısındayım, her ne kadar Hindistan dünyanın 5. Büyük ekonomisi bir bilişim ve endüstri devi olsa da asıl olanın ABD ile karşılaştırma olduğunu düşünüyorum, her alanda! Öyle ki 340 milyon nüfusa sahip ABD’de Afrika düzeyinde yoksulluğun en az 30 milyon kişiyi içerdiğini, derin yoksulluğun ise nüfusun yüzde 16’sını geçtiğini; yani aşağı yukarı 50 milyon kişiyi etkilediğini veriler belirtiyor. Oysa Çin’de kimse, Hu Jintao ve özellikle Şi Cinping dönemlerinde sokakta kalan, açlık çeken kimseyi göremiyor. Kuşkusuz büyük zenginler, lüks yaşamlar var ve ama dünyanın herhangi bir metropolünde görünen yoksulluk manzaraları ise asla yok! Sermaye birikiminin özel koşulları ise daha özel çözümlemeler gerektiren bir şey ve bunu sömürgecilikle yapmış, emperyalizmle katlamış Batı’ya göre, bütün bunları yapmaksızın sadece ve sadece dış ticaretle yapabilmiş bir ülkenin politik ekonomisi bambaşka bir kapsamın içinde incelenmeli.

“Çin’e özgü sosyalizm, bilimsel sosyalizmin teorik mantığı ile Çin’in toplumsal gelişiminin tarihsel mantığının diyalektik birliğidir. Çin gerçeklerine dayanan, Çin halkının iradesini yansıtan ve Çin’in ihtiyaçlarına ve koşullarına uyarlanmış bilimsel sosyalizmdir.” Buna burun kıvıran, beğenmeyen, sosyalizm içi görmeyen ultra sol küçük burjuva kibri ve reddiyeciliğinin değeri ancak kendi niceliği ve niteliği kadardır. Bazı Türkiye sosyalistlerinin insanlığın en büyük sosyalist deneyine kayıtsızlığı ülkemizin şanssızlığını göstermekten öte bir anlam taşımıyor.

Ümit Akçay’ın “Reel Sosyalizm Neden Çöktü” başlıklı yazısı: https://www.evrensel.net/yazi/97347/reel-sosyalizm-neden-coktu

Paylaş

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir