Marx’ın “Doğal-Tarihsel Süreç” Kavramının Anlamları
İnsanın Toplumsal Tarihinin Gelişimi Gelecekte de Doğal-Tarihsel Bir Süreç Mi Olacak?[1]
Zhang Yibing
Çeviren: Onur Şahin
Tarihsel materyalizm üzerine çağdaş araştırmalarda nesnel toplumsal tarih üzerine tartışmalar, genel olarak Marx’ın Kapital kitabının önsözündeki şu ünlü önerme ile başlamaktadır: “burada biz toplumun ekonomik formasyonunun evrimini (Alm. Ökonomische Gesellschaftsformation), “doğal-tarihsel bir süreç olarak (böyle bir bakışla) ele almaktayız.”[2]
Aslında bu cümle, Marx’ın kastettiği orijinal anlamda, tam olarak doğru bir şekilde alıntılanmamaktadır, ayrıca bu alıntı toplumsal tarihin tümünün gelişimine ilişkin var olan genel niteliği tanımlamak için—evrensel olarak geçerli bir tanım olarak– kullanıldığında Marx’ın kastettiği asıl orijinal anlamdan daha da sapılmaktadır. Burada birinci olarak, bu sorunla ilgili açık hataları analiz edip, bazı önemli teorik meseleleri açıklığa kavuşturarak, tarihsel materyalizm üzerine daha derin bir yaklaşım sunmaya çalışacağım.
Kanımca, Marksist felsefenin bilimsel bir incelemesini gerçekleştirebilmek için öncelikle Marx’a geri dönüş yapılmalıdır. Bunun için de ilk önce Marx’ın “toplumun ekonomik formasyonu” olarak kavramlaştırdığı ve ifade ettiği tarihsel olarak (spesifik bir tarihsel dönem kastediliyor) tanımın tartışılması gerekir.
Marx’ın “toplumun ekonomik formasyonunun” evrimini doğal tarihin bir süreci olarak” gören görüşümüz” [3]ifadesi Rusça’ya çevrildiğinde orijinal Almanca metindeki “toplumun ekonomik formasyonu” ifadesi “toplumsal ekonomi formu” ifadesine dönüştürülmüştür. Oysa tarihsel materyalizm üzerine yaptığımız bugünkü araştırmalarda, burada belirtilen toplumsal-ekonomik form kavramı, ekonomik temel artı üstyapının toplamı–yani bazen üretici güçleri de içeren bir biçimde–tanımlanmaktadır. Yani bu yeni tanımlama ile genel olarak bir bütün olarak toplumsal formasyon ya da toplumsal yapı kastedilmektedir. Ve Marx’ın yukarıdaki ifadesi mantıksal olarak ele alınarak doğal olarak şu sonuca ulaşılmaktadır: toplumsal tarihin gelişimi, doğal-tarihsel bir süreçtir. Ben, bu yorumun hatalı bir teorik yorum olduğunu düşünmekteyim.
Aslında, bu hatalı yorumla Marx’ın tarihsel gelişimin spesifik bir aşamasına ilişkin açığa çıkardığı yasalar, toplumsal gelişimin evrensel genel yasaları olarak yorumlanmaktadır. Oysa Marx şöyle yazar: “tarih alanında yaşanan çatışmalar –bilinçsiz doğa alanında çok yaygın gördüğümüz (hakim olan)— durumlara tamamen benzeyen durumlar” ortaya çıkarır. [4]
Bu hatalı yorum tarihsel olgularda gördüğümüz, insan toplumunun gelişme yasaları, doğanın yasaları gibi yabancılaştırılır (başkalaştırılır) ve bu yabancılaşmış durum evrenselleştirilir ve ebedileştirilir. Oysa Marx, burada “toplumun ekonomik formasyonundan” söz ederken spesifik bir olguya işaret etmek istemektedir. Tarihsel aşamaların sınıflandırılması ile ilgili olarak Marx’ın “Beş Toplum Biçimi” görüşünü biliyoruz. Bu “Beş Toplum Biçimi” görüşünee göre insan toplumunun gelişimi, insan toplumunun farklı gelişim aşamalarındaki (özellikle Batılı toplumların tarihinde) farklı üretim ilişkilerinin ışığında beş ayrı aşamaya ayrılmaktadır: ilkel toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum ve komünist toplum. Marx’ın bu görüşü, hem tarihsel aşamaların sınıflandırılmasına ilişkin hem de tarihsel materyalizme ilişkin klasik Marksist araştırmalarda hayati önem taşımaktadır.
Diğer yandan Marx, toplumsal tarih incelemesinde daha derinlikli bir teorik tartışma yürütmek için, toplumsal tarihin gelişimindeki özne olarak insanı pratik ve spesifik tarihsel konumlanışı ile birlikte ele alarak— insan toplumunun gelişimini “başlıca üç toplumsal formasyona”* ayırmıştır. Marx’ın yaptığı bu ikinci sınıflandırma, toplumsal tarihin gelişimine ilişkin büyük önem içeren bir öğreti olmasına rağmen genellikle gözden kaçmıştır.
Bu üçlü sınıflandırma, pre-kapitalizm, kapitalizm, sosyalizm dahil komünizmi içerir.
Marx yaptığı bu ikinci analizi (sınıflandırmayı), farklı teorik bakış açılarından hareketle şu şekilde genişletmiştir: Marx, birinci olarak, tarihsel gelişim sürecindeki toplumsal özne’nin konumu bakımından üçlü bir ayrım yapar: bir yanda “nesnel bağımlılık (maddenin tahakkümü) üzerine kurulu bireysel bağımsızlığa” sahip olan toplumsal öznenin olduğu toplumsal formasyonlar (kapitalizm), diğer yandan “bireysel bağımlılık İlişkileri” yaşayan toplumsal öznenin olduğu toplumsal formasyonlar (pre-kapitalist toplumsal formasyonlar) ; üçüncüsü, öte yandan (a)“bireylerin (çok yönlü) evrensel gelişim” üzerinde yükselen ve (b) bu bireylerin, komünal ve toplumsal üretici güçlerini kendi kontrolleri altına almaları üzerinde yükselen özgür bireyselliğin” yaşanacağı toplumsal formasyonlar söz konusu olacaktır. Marx’a göre, üçüncü durumda bireylerin, kendi kontrolleri altına aldıkları komünal ve toplumsal üretici güçler aynı zamanda onların ortak toplumsal zenginlikleridir. [5]
İkinci olarak Marx, yukarıdaki sınıflandırma çerçevesinde, insanların toplumsal ilişkileri bakımından, üçlü bir ayrım yapar: birinci toplumda “bir yandan kan bağını temel alan yerel bağlar diğer yandan ilkel, doğal bağlar ya da efendi-köle ilişkileri”; ikinci toplumda “nesnel (maddi) bağların” yaşandığı ilişkiler; üçüncü toplumda ise “evrensel olarak gelişmiş bireylerin, toplumsal ilişkileri, yani insanın kendi komünal/toplumsal ilişkileri” bulunur ”[6]
Üçüncü olarak, kanımca toplumsal gelişimin nesnel yasaları açısından, şu şekilde bir üçlü sınıflandırma yapılabilir: birincisi, “doğal zorunluluklar toplumu”, ikincisi, “ekonomik zorunluluklar toplumu” ve üçüncüsü “insanın özgür ve bütünsel gelişiminin gerçekleştiği toplum”. Bunlardan ilk ikisi, insan toplumunun gelişiminde “zorunluluklar alanında” bulunurken, üçüncüsü olan “özgür insan gelişiminin toplumu” ise “özgürlükler alanındadır”. (Bkz, Marx’ın zorunluluklar alemi ve özgürlükler alemi düşüncesi)
Kanımca, Marx’ın burada tanımladığı üçlü ayrımda, ikinci büyük toplumsal formasyon aşaması (kapitalist formasyon), tam olarak yukarıdaki ünlü alıntıda sözü edilen toplumun ekonomik formasyonunun gelişiminin yaşandığı aşamadır.
Bu anlamda, Marx’a göre, “toplumun ekonomik formasyonunun” yaşandığı toplumsal aşama insan tarihinin gelişiminin evrensel genel biçimi değildir. Aksine, toplumun ekonomik formasyonu olgusu insanın toplumsal tarihinin gelişiminin spesifik bir aşamasının ürünüdür.
Doğal zorunlulukların hakim olduğu ilkel toplumda, toplumsal varoluşta ve toplumsal gelişimde hakim olan şey, maddi üretim olgusu değil, insanın bizzat kendisinin üretimidir (üreme). Ancak yine de bu, bence maddi üretim olgusunun genel olarak toplumun belirleyici temeli olduğu gerçeğini değiştirmez.
İnsanlık tarihi içerisinde üretici güçler belli bir noktaya ulaştığında, maddi üretim insanın üretiminden bağımsızlaşır ve insanın üretimi üzerinde hakimiyet kurar. Özel bir ekonomik güç olarak ortaya çıkan bu gelişkin üretici güçler ve bu maddi üretim, tarihin öznesi olan insanı zorlayarak dışsal ekonomik zorunluluğun hakimiyetine tabi kılar. İnsan edindiği yeni üretici ve ekonomik güçler ile kazandığı bağımsızlık sonucunda artık doğal zorunlulukların bir kölesi olmaktan kurtulmuş olmasına karşın, bu kez kendisi tarafından yaratılmış olan bu yeni maddi gücün bir kölesi haline gelir (meta ekonomisinin kör gelişme sürecinden kaynaklanan “görünmeyen elin” kölesi). İnsan toplumu doğayı (ya da hayvanımsı konumunu) aşar ve kendi başına tarihi yaratmaya başlar. Fakat bu tarih yaratım işi hala sınırlı, amaçsız ve kendinde bir -faaliyettir. Çünkü insan hala “ekonomik hayvan” (homoeconomics) olarak kalmaya devam eder; tarih –daha önce olduğu gibi- hala insanın ötesinde meydana gelmektedir ve insan toplumunun tarihsel gelişimi hala doğanın gelişimine benzer doğalımsı bir durum arz eder.
Marx, kendisinin erken dönemi olarak nitelendirilen 1844’te (Bkz. 1844 El Yazmaları), bu olguyu tarihin yabancılaşması olarak tanımlar. Marx, tarihsel materyalizmi kurmasından sonra dahi, bu tarihsel yabancılaşmayı/maddileşmeyi, yeni bilimsel tarih görüşüne uygun olarak kabul etmeye devam eder. Marx daha sonra, ekonomik zorunluluğun insan üzerindeki hakimiyetini daha açık bir şekilde tanımlayarak bunun sürekli değil de geçici bir şey olduğunu ve bunun aşılabileceğin söyler. Üretici güçlerin gelişmesi ile birlikte komünizmde kişisel/bireysel üretim yeniden hakim konuma yükseldiğinde, bireyler üzerindeki bu ekonomik tahakküm artık var olmayacaktır. Bu da demek oluyor ki, toplumun ekonomik formasyonunun yaşandığı toplumsal gelişme aşaması insan toplumunun tarih öncesi döneminin sona ermesiyle birlikte aşılmaya mahkumdur. (Marx, bir yazısında, pre-kapitalist ve kapitalist aşamayı, insan toplumunun tarih öncesi dönemi olarak niteler.)
Dikkatli okuyucular, burada, belli bazı Batılı “humanist Marksistler” ile benzer birtakım fikirlerin savunulduğunu düşüneceklerdir. Örneğin, Lukacs’ın “ekonominin önceliği” kavramı ile bundan çıkarılan “ekonomik bireyler” kavramına getirdiği eleştirileri biliyoruz. Lukacs’ın yanı sıra Lefebvre ve Fromm’un aynı yöndeki görüşleri, ekonominin kör (kendiliğinden) yasalarının toplumsal tarihi hakimiyeti altına almasından ve bu durumun aşılması gerektiğinden söz eder.
Diğer bazı görüşler ise, Marx’ın öngördüğü insanın özgürleşmesinin anlamının, evrensel olarak gelişmiş bireylerin gerçekleşmesi ile birlikte tek yanlı ve çarpık gelişen “ekonomik bireylerin (ekonomik hayvanımsı durumun)” aşılması olduğunu ileri sürmektedirler. Böylece, ekonomik zorunluluğun hakim olduğu toplum yerini insan toplumunun gerçek tarihine (gerçek insan toplumuna) bırakacaktır. Bu ve benzer görüşler söz konusudur.
Bu görüşler hakkında daha dikkatli bir analiz yapmak zorundayız. Bir yandan Batı Marksizminin – uzun bir süreç boyunca göz ardı edilmiş olan- tarihsel materyalizm üzerine Marx’ın yaptığı önemli açıklamaları yeniden ortaya çıkartmış olduklarını kabul etmeliyiz. Öte yandan onların bu çalışmalar sonucunda ekonomik zorunluluğun açığa çıkarılması ve eleştirisini maddi üretimin inkarına götürdüklerini ve böylece maddi üretimin genel olarak toplumun belirleyici temeli olduğu gerçeğini inkara yöneldiklerini gözden kaçırmamalıyız. Şimdi burada, Marx’ın önermesinin hakiki anlamına geri dönelim: “toplumun ekonomik formasyonun evrimini doğal tarihsel bir süreç olarak gören bakış açım”.. Marx, bu ifade ile asla tarihteki tüm toplumların “toplumsal ekonomik formasyon” niteliğine sahip olması gerektiği şeklinde bir sonuca vardığını ima etmemektedir.
Bu nedenle, toplumsal tarihin bütün gelişiminin, insandan bağımsız doğal (kör) tarihsel bir süreç olacağı şeklinde bir çıkarsamada bulunamayız. Aksine Marx’ın bu açıklaması, özel mülkiyetin ortaya çıkışından sonraki, uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin bulunduğu toplumun, artık bir “toplumsal ekonomik formasyon” toplumu haline geldiğini açık bir şekilde onaylamaktadır.
Marx yine gayet açık bir şekilde “Asyai, antik, feodal üretim biçimlerinin ve modern burjuva üretim biçimlerinin, toplumun ekonomik gelişmesinde çığır açan” (ve ilerlemeyi ifade eden) ardışık dönemler olarak görülebileceğini söyler.[7] Bu toplumsal formasyonlarda, çeşitli kör dışsal zorunluluklar bulunur ve toplumsal tarihin gelişme yasaları doğanın yasaları olarak yabancılaşmış bir görünüm verir.
Bildiğimiz gibi, Marx, “doğal yasalar” (doğanın gelişme yasaları) konusunda her zaman özenli ve dikkatli ifadeler kullanmıştır. Marx, bir yandan klasik burjuva ekonomistlerinin kapitalist toplumun gelişiminin tarihsel yasalarını “doğal yasalar” olarak ebedileştirmelerine karşı çıkar, diğer yandan bu kavramı (“doğal yasalar”) gerçek insanın toplumsal tarihi kavramına karşıt bir anlam yükleyerek kullanır.[8] Yani “doğal yasaların” bulunduğu tarih yerini karşıtına, diğer deyişle gerçek insanın toplumsal tarihine bırakacaktır. Marx’ın Kapital’in önsözündeki– yukarıdaki ünlü– ifadesinin, ikinci anlamda (karşıt bir anlam yüklenerek) kullanıldığı açıktır. Marx, burada toplumun ekonomik formasyonunun doğanın doğal gelişimine benzer şekilde amaçsız (kör) gelişiminin yaşandığı toplumların (özellikle kapitalist toplumun) bir tarihsel ara aşama—bir geçiş aşaması– olduğunu öne sürer, bu belirli toplumsal gelişme aşamasında, özellikle kapitalizmin gelişmesindeki sınırlılığa ve kendiliğindenliğe (körlüğe) işaret eder.
Komünist Toplum
Üretici güçlerin gelişmesi ve yetkinleşmesi ile birlikte, “doğal yasaların”, körce işlemesi ve uygulanması yerini “toplumsal üretimin gerçek yasalarının” uygulanmasına bırakacaktır. Bu yeni koşullarda, insanın toplumsal tarihinin gelişimi, doğal tarihsel bir süreci olmaktan çıkacak ve insanın toplumsal tarihinin hakiki süreci haline gelecektir. Dahası, tarihin öznesi olarak insanın rolü, artık çok sayıda farklı kuvvetlerin (farklı yönlere doğru ilerleyen) kör hareketinin bileşkesinin bir sonucu olan biçimde gerçekleşmeyecek, bu durum yerini insanlığın birleşik (ortak) bilinçli gücüne bırakacaktır. İnsan toplumu, bu şekilde dışsal ekonomik zorunluluğu diyalektik olarak aşarak zorunluluklar dünyasından özgürlükler dünyasına geçiş yapacaktır.
Şunu da belirtebilirim ki, daha önceki Marksist araştırmalarda Marx’ın zorunluluklar dünyasından özgürlükler dünyasına sıçrama hakkındaki görüşüne sık sık işaret edilmesine ve onun bu görüşüne ilişkin ifadelerinin alıntılanmasına rağmen, bu çok önemli önermenin derin anlamı tam ve doğru bir şekilde kavranamamıştır. Bu araştırmalarda, toplumsal tarihteki dışsal zorunluluk, yani “insan iradesinden bağımsız” olan ekonomik yasalar olgusu genellikle sonsuz ve ebedi tarihi yasalar olarak kabul edilmiş, böylece insanın nesnel dünya tarafından sürekli bir şekilde kısıtlanacağı düşünülmüştür. Ancak bu oldukça hatalı bir anlayıştır.
Genel anlamda ifade etmem gerekirse, tarihin yasalarının doğadaki yasalardan farklı olduğunu söyleyebiliriz. Doğal yasalar, insanlar tarafından yaratılamaz, tarihsel yasalar ise tarih öncesi toplumlarda (kapitalizm ve Pre-kapitalizmde) kendiliğinden ve kördür –Marx birinci ve ikinci büyük toplumsal formları tarih öncesi toplumlar olarak adlandırır— ve aynı şekilde doğal yasalar insan tarafından bilinçli olarak yaratılamaz. Bu anlamda insan, zorunluluklar dünyasına hapsolmuş durumdadır.
Bununla birlikte Marx’ın öngördüğü geleceğin komünist toplumuna ulaşıldığında, yüksek derecede gelişmiş maddi üretime sahip olan ve evrensel bir tarzda kendisini çok yönlü geliştirebilen özgür bireylerden oluşan gerçek insan toplumunda, tarih bu zorunluluğu aşacak, zorunluluğu görüp kavrayacak, böylece tarih, özgürlükler dünyasının eşiğine varmış olacaktır. Bu noktada, insan kendi tarihinin efendisi haline gelecektir. İnsan bu aşamada sadece tarihin yasalarını doğru bir şekilde seçmek ve kavramakla sınırlı kalmayacak, aynı zamanda kendi tarihini, kendi bilimsel iradesi ile ve kendi pratik hedefleri doğrultusunda bilinçli olarak yaratarak ilerlemeye başlayacaktır. İşte bu, tam da komünizmin, daha önceki toplumları radikal bir biçimde aştığı bir özelliğidir. Dolayısıyla Marx’ın “hakiki insan toplumu” (genel bütünsel tarihsel süreç), “İnsan” (tarihin öznesi), “özgürlükler dünyası” (insanın tarihteki konumu ve pozisyonu) ve “özgür bireylerin birliği” olan (toplumsal yapı) şeklindeki kavramlarla yürütmüş olduğu tartışmalarının daha da zenginleştirilmesi, diğer deyişle yeni bir söylem çerçevesinde dikkatli bir araştırma ve incelemeyi gerektirmektedir.
Bu meseleyi derinleştirmek, toplumsal tarihin gelişiminin özünü tarihsel materyalizm temelinde kavramamızda önemli bir teorik sıçramaya yol açabilecektir. Buradan hareketle, bir yandan komünizm ile önceki tüm sınıflı toplumlar arasındaki temel farklılıkları, diğer yandan kapitalist toplumdaki son değişimleri daha derinlemesine kavramak olanaklı hale gelecektir. Bu derinleşme ile birlikte günümüzün sosyalist inşa görevlerinin tarihsel çizgisi ve yönü daha net bir biçimde ortaya koyulabilecek, Çin’deki çok yönlü ve bütünsel (Çin’e özgü) reform çabaları daha bilinçli bir şekilde ilerletilebilecektir.
[1]Bu makale ilk olarak Yeni Fikir dergisinde yayınlanmıştır (1998) Nanjing, ÇHC. Daha sonra bu makale Canut Yayınevi’nin ingilizce dilinde yayınladığı The Sunjective Dimension of Marxist Historical Dialectics kitabında kapsamlı olarak incelenmiştir..
[2] Marx, Kapital: Ekonomi Politiğin Eleştirisi (Cilt.I –Bölüm.I) : Kapitalist Üretin Süreci, New York: Cosimo Inc., 2007, s.15
[3]A.g.e. , s.15
[4]Marx-Engels, Din Üzerine.Moskova; Foreign Languages Press, 1957; s.253.
[5] Marx, Grundrisse, Temel Plan: Ekonomi Politiğin Eleştirisinin Temelleri .Çeviren Martin Nicolaus; Londra; New York; Penguin; 1993; s.158.
[6]A.g.e., s.161
[7]Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, New York: International Publishers, 1979, s.21
[8]Marx, Kapital Cilt I,: Sermayenin Üretim Süreci. C.H. Kerr & Company, 1908; s.533.
