Lenin’in Sovyetler Birliği’nde Demokratik Siyasi Sisteme Komünist Partisi’nin Önderlik Etmesi Gerektiği Düşüncesi

Lenin’in Sovyetler Birliği’nin Demokratik Siyasi Sistemin İnşası Konusundaki Değişen Fikirleri ve Politikaları

Mayıs 2022, Yazar Yu Weiyhau, Wuhan Üniversitesi Marksizm Fakültesi’nde profesör ve doktora danışmanıdır.

Sovyet Rusya’da, Paris Komünü gibi daimi orduyu, polisi ve hakimleri ortadan kaldırmak gerekli miydi?

Ekim Devrimi’nin zaferinden sonra, Lenin ve Rus Komünist Partisi’nin karşılaştığı ilk önemli görev, yeni ve demokratik bir siyasi sistem kurmaktı. Lenin, Pratik içinde özellikle Sovyet demokratik siyasetinin inşası hakkındaki düşünceleri olmak üzere, önemli fikirler ortaya koydu. Lenin’in Sovyetler Birliğin’de demokratik siyasetinin inşası hakkındaki düşünceleri, “Pratiğe dayalı ve pragmatik” bir özelliğe sahipti.

“Pratiğe dayalı ve pragmatik”  özellik, düşüncenin gerçeğe uyarlanmasını ifade eder. Daha spesifik olarak, bu düşüncenin Sovyet Rusya’nın ekonomik ve kültürel temellerine ve halkın pratik kapasitesine uygunluğunu ifade eder. Lenin, o dönemde böyle bir düşünceyi formüle etti ve bu düşünceye dayalı bir pratiği seçti.

Lenin’in Sovyet demokratik siyasetinin inşasına ilişkin “Pratiğe dayalı ve pragmatik” düşüncesinin önemli içeriklerinden biri, Sovyet demokrasisinin inşasında halkı Komünist Partinin yönlendirmesini savunmasıydı. Ekim Devrimi ve zaferin ardından geçen ilk dönemde Lenin, Paris Komünü tarzı bir demokrasinin kurulmasını savunuyordu.

Örneğin, Nisan Tezleri’nde şöyle yazmıştı: “Parlamenter cumhuriyet değil (İşçi Temsilcileri Sovyetlerinden parlamenter cumhuriyete dönmek geriye doğru bir adımdır), ülke çapında, tepeden tırnağa İşçi, Tarım İşçileri ve Köylü Temsilcileri Sovyetleri Cumhuriyeti.” “Polis, ordu ve bürokrasinin kaldırılması.” “Tüm memurların maaşları, hepsi seçilebilir ve herhangi bir zamanda görevden alınabilir, yetkin bir işçinin ortalama ücretini aşmamalıdır.”  [1] 

Bu, Lenin’in Rusya’nın yeni demokratik sisteminin Paris Komünü’nün ilkeleri ve ruhuna göre kurulmasını savunduğunu göstermektedir. Ekim Devrimi’nin zaferinden sonraki ilk dönemde Lenin, yukarıdaki görüşünü Pratiğe koymaya çalıştı. Örneğin, “muhasebe ve kontrol” sisteminin kurulmasını şiddetle destekledi. Bu, işletmelerde üretim ve bölüşüm süreçlerini hesaplamak ve denetlemek için işçi grupları veya işçi örgütleri kurulmasını savunmak ve ülke çapında muhasebe ve kontrol düzenlemek, yani tüm halkı tüm toplumsal üretim ve tüketim alanlarını hesaplamak ve denetlemek için harekete geçirmek anlamına geliyordu.

Ancak Lenin’in bu aşamadaki düşüncesi, Rus gerçekliğine uymuyordu, Lenin Paris Komünü’nün demokratik ilkelerinin Rusya’daki rolünü abartmıştı.

Örneğin, Paris Komünü’nün demokratik ilkeleri sadece kısa bir süre içinde, sadece bir kentin pratiğinde ve sadece Batı ülkesindeki görece küçük bir şehirde şekillenmişti. Koşullar önemli ölçüde farklıydı: kısa bir süre için değil, uzun bir tarihi süreç içinde, tek bir şehirde değil, ülke çapında, kültürlü bir Batı ülkesinde değil, nüfusun çoğunluğunu köylülerin oluşturduğu geniş bir Doğu ülkesinde— Paris Komünü’nün demokratik ilkeleri nasıl uygulanabilirdi ?

Bu, ciddi bir şekilde düşünülmesi gereken bir soruydu. Başka bir deyişle, o dönemdeki Sovyet Rusya’da, Paris Komünü gibi devlet mekanizmasını, özellikle de memurları (proleter devlette çeşitli düzeylerde lider kadrolar), daimi orduyu, polisi ve hakimleri ortadan kaldırmak işe yarar mıydı? Tüm işçiler ve köylülerin devleti doğrudan yönettiği bir sistemi uygulamak işe yarar mıydı?

 Tüm kamu görevlilerinin sıradan işçilerle aynı maaşı aldığı bir sistemi uygulamak işe yarar mıydı? Bu soruların cevabı olumlu olamazdı.

Devrimin zaferinden sonraki ilk dönemde Sovyet Rusya’nın böyle bir sistemi uygulaması imkansızdı, hatta on yıllar sonra Sovyetler Birliği bile böyle bir sistemi uygulayamadı. Buradan, Lenin’in devrimin zaferinden sonra Paris Komünü gibi bir sistemi hemen Pratiğe koyma fikrinin Rus gerçekliğinden uzan bir düşünce olduğu görülebilir.

İç Savaş sırasında Lenin, Sovyet Rusya’da Paris Komünü tarzı demokrasi, yani tüm halkın doğrudan devlet yönetimini kurmanın uygulanamaz olduğunu fark ederek, Rusya’nın özel koşullarını daha da iyi anladı. Lenin, Rusya Komünist Partisi (Bolşevikler) 8. Kongresi’ne sunduğu raporda şöyle demişti: Burjuva devleti, çeşitli yasalarla emekçi halkın yönetime katılımını engelledi. “Tüm bu engelleri ortadan kaldırdık, ancak şu ana kadar emekçi halkın yönetime katılabileceği aşamaya gelemedik, çünkü yasanın yanı sıra halk açısından kültürel bir düzey de gereklidir ve bunu herhangi bir yasaya tabi tutamazsınız. Bu düşük kültürel düzey nedeniyle, programları gereği işçi sınıfının yönetim organları olan Sovyetler, aslında proletaryanın en ileri kesimi tarafından işçi sınıfı için/adına yönetim organlarıdır, ancak Sovyetler işçi kitlelerinin yönetimi değildir.” “Burada karşımızda duran görev, ancak uzun süreli eğitimle çözülebilir. Bu görev şu anda bizim için olağanüstü derecede zordur ve bunun, yönetim yeteneğine sahip işçilerin sayısının inanılmaz derecede az olmasından kaynaklandığını defalarca belirtmişimdir.” [2]

Lenin’in demek istediği, Sovyet Rusya’nın kültürel geri kalmışlığı nedeniyle, yönetime katılabilecek işçi sınıfı mensuplarının sayısının çok az olduğuydu.

Bu nedenle, tüm çalışanların doğrudan yönetimi gerçekleştirilemedi ve yönetim, çalışanlar adına yalnızca proletaryanın ileri kesimi, yani Komünist Parti tarafından yürütülebildi. Dahası, Sovyet Rusya’daki kültür ve eğitimin gelişimi son derece zordu ve çalışanların kültürel seviyesi kısa sürede yükseltilemedi, bu nedenle Komünist Partinin halk adına yönetimde kalacağı süre kısa olmayacaktı. Lenin, Sovyet Rusya’da Sovyet demokrasisinin inşasını Komünist Partinin yönetmesi gerektiği fikrini bu anlayışa dayandırarak ortaya atmıştı.

Lenin, bu düşüncesini “Sol Komünizm: Çocukluk Hastalığı” adlı eserinde sistematik olarak dile getirdi.

Bu eserde Lenin, Komünist Partinin proletarya diktatörlüğü ve proleter demokrasisinin inşasını yönetmesi/önderlik etmesi gerektiğini öne sürmüştü. O dönemde, Rus Komünist Partisi’nin 600.000’den fazla üyesi vardı. Partinin liderliği, İç Savaşın sorunsuz ilerlemesinde ve kademeli zaferinde çok önemli bir rol oynadı. Ancak, devrimci mücadelenin zorlu koşullarından ve sınavlarından geçmemiş bazı Alman komünistler, “solcular”, parti ile sınıf arasındaki ilişki ve liderler ile kitleler arasındaki ilişki hakkında kafa karıştırıcı ifadeler kullandılar, örneğin, “partinin diktatörlüğü mü, sınıfın diktatörlüğü mü?”, “liderlerin diktatörlüğü mü, kitlelerin diktatörlüğü mü?”

 Buna yanıt olarak Lenin, bu eserinde liderler, parti, sınıf ve kitleler arasındaki ilişki üzerine ünlü tezini ortaya attı ve “kitlelerin sınıflara bölündüğünü, sınıfların siyasi partiler tarafından yönetildiğini ve siyasi partilerin, en sorumlu görevleri yerine getirmek üzere seçilen, en otorite sahibi bilgi ve deneyime sahip olan, en etkili, en deneyimli ve en azından nispeten istikrarlı gruplar tarafından yönetildiğini” belirtti. Alman “sollarının” temel hatası, Komünist Partinin rolünü inkar etmeleriydi. Lenin şöyle yazdı: “Komünizm açısından partiyi reddetmek, (Almanya’da) kapitalizmin çöküşü açısından, kapitalizmin çöküşünün arifesinden komünizmin en yüksek aşamasına atlamakla eşdeğer bir adım atmak anlamına gelir, onun alt veya orta aşamalarına değil. Rusya’da (burjuvazinin devrilmesinden sonraki üçüncü yılda) kapitalizmden sosyalizme, komünizmin alt aşamasına geçişte henüz ilk adımları atıyoruz. Sınıflar hala varlığını sürdürüyor ve proletarya iktidarı ele geçirdikten sonra da yıllarca her yerde var olmaya devam edecek.”  [3]

Bunun anlamı, sınıfların ve devletin ortadan kalkmasıyla birlikte Partinin de ancak komünizmin en yüksek aşamasında ortadan kalkacağı görüşüdür. Rusya, kapitalizmden komünizmin alt aşamasına, yani sosyalist topluma geçişin “başlangıç aşamasında” idi ve sınıflar hala var olduğu için, Parti ve Partinin öncü rolü gibi devlet de hala gerekliydi. Özellikle, Lenin proletarya iktidarı ele geçirdikten sonra sınıfların uzun süre her yerde var olmaya devam edeceğini vurguladı, yani Parti ve Partinin öncü rolü uzun süre gerekli olacaktı. Açıkça, Lenin burada proletarya diktatörlüğü ve proleter demokraside Komünist Partinin öncü rolünü vurguluyordu. Bu eserinde Lenin ayrıca şöyle yazmıştı: “Liderler, parti, sınıf ve kitleler arasındaki karşılıklı ilişkiler ile proletarya diktatörlüğü ve Partisinin sendikalarla ilişkisi, mevcut koşullarımızda somut olarak şu şekilde ifade edilir: diktatörlük, Sovyetlerde örgütlenmiş ve Bolşevik Komünist Partisi’nin önderliğindeki proletarya tarafından uygulanır.”  [4]

Burada Lenin temel bir formül önermişti: “Komünist Parti proletaryayı yönetir ve Sovyetler aracılığıyla proletarya diktatörlüğü ve proletarya demokrasisi gerçekleştirilir”.

Lenin ayrıca, Rus Komünist Partisi’nin (Bolşevikler) yılda bir kez kongre düzenlediğini ve kongrenin tüm partiyi yönetecek bir Merkez Komitesi seçtiğini, partinin en üst düzey liderliğinin ise Merkez Komitesi Plenumu tarafından seçilen daha küçük bir organ, yani her biri beş Merkez Komitesi üyesinden oluşan “Örgüt Bürosu” ve “Siyasi Büro” olduğunu söyledi. Parti Merkez Komitesinin liderlik konumunu koruması çok önemliydi: “Cumhuriyetimizdeki hiçbir devlet kurumu, Parti Merkez Komitesinin yol gösterici talimatları olmadan önemli siyasi veya örgütsel konularda karar verme hakkına sahip değildir.” [5]

Yukarıda bahsedilen çalışmada Lenin, Parti liderliğinin çalışma tarzını ele almıştır. Lenin, Parti’nin çalışma tarzının ana bileşenlerinin şunlar olduğunu belirtmiştir: (1) Parti, çalışmalarını yürütmek için sendikalara güvenmektedir.

O dönemde Rusya’da 4 milyon sendika üyesi vardı.  Lenin şöyle demişti: “Sendikalar resmi olarak parti dışı örgütlerdir, ancak aslında sendikaların ezici çoğunluğunun ve elbette öncelikle Tüm Rusya Sendika Konseyi’nin merkezi veya daimi organlarının lider kadroları komünistlerden oluşur ve Partinin tüm talimatlarını yerine getirir.”  [6] ve (2)

Parti, Sovyetler aracılığıyla çalışmalarını yürütür. Sovyetlerdeki işçiler komünisttir ve onlar, tüm Sovyet aygıtı gibi, Partinin liderliğini kabul ederler. Rusya’da her düzeyde Sovyet örgütleri kurulmuştur ve bilinçli işçiler, taban Sovyetlerinden, yani uyezd Sovyetlerinden köylere gönderilerek çeşitli liderlik pozisyonlarına getirilmekte, böylece proletaryanın köylülük üzerindeki liderliği sağlanmakta ve proletarya diktatörlüğü ile proleter demokrasisi gerçekleştirilmektedir. Lenin, Partinin yukarıdaki çalışma tarzının Rusya’daki proletarya diktatörlüğünün ve proleter demokrasisinin “genel yapısını” yansıttığına inanıyordu.

Lenin’in Ekim Devrimi’nin zaferinden sonraki ilk dönemde Paris Komünü tarzı bir demokrasi kurma fikrinden, Sovyet demokrasisinin inşasını Komünist Partinin yöneteceği fikrine geçişinin, demokratik siyasi inşa konusundaki düşüncesinin “Pratiğe dayalı ve pragmatik” bir dönüşüm olduğu sonucuna varılabilir; Sovyet demokrasisinin inşasını Komünist Partinin yöneteceği fikri, demokratik siyasi yapılandırma konusunda “Pratiğe dayalı ve pragmatik” bir düşüncedir.

Lenin’in Sovyet demokratik siyasetinin inşası hakkındaki “Pratiğe dayalı ve pragmatik” düşüncesinin bir diğer önemli içeriği, Rus Komünist Partisi’nin karşı karşıya olduğu siyasi tehlikeleri doğrudan ele alıp kabul etmesini savunmasıydı.

1921’de Sovyet Rusya’da Yeni Ekonomi Politikası’nın (NEP) ilk döneminde, Rus Komünist Partisi birçok siyasi tehlikeyle karşı karşıya kaldı.

Birinci tehlike, savaş, savaş komünizmi ve ekonomik yıkımın getirdiği siyasi tehlikeydi. Dört yıllık emperyalist savaş ve üç yıllık iç savaş nedeniyle Sovyet Rusya’nın ulusal ekonomisi ciddi bir yıkıma uğramıştı.

Ayrıca, Sovyet rejiminin İç Savaş sırasında uyguladığı savaş komünizmi politikası, halkın yaşamını ciddi şekilde olumsuz etkiledi. İç Savaş sona erdiğinde, köylüler ve işçiler, yaşamlarındaki zorluklar nedeniyle Rus Komünist Partisi (Bolşevikler) ve Sovyet rejiminden memnun değillerdi.

Eski sistemin kalıntıları olan gerici unsurlar, bu fırsatı değerlendirerek kışkırtma faaliyetlerinde bulunarak, Rus Komünist Partisi (Bolşevikler) ve Sovyet rejiminin iktidarını devirmeye ve eski sistemi yeniden kurmaya çalıştılar.

Mart 1921’deki Kronstadt isyanı bu arka plan karşısında meydana geldi. Gerçekler, Rus Komünist Partisi’nin ilerleyişinde tehlikelerle karşı karşıya olduğunu gösteriyordu.

Lenin, Rus Komünist Partisi’nden bu tehlikeye çok dikkat etmesini, birliği ve uyumu güçlendirmesini ve bu tehlikeyi aşmak için çaba göstermesini istedi. Lenin, 10. Parti Kongresi’ne sunduğu raporunda şöyle dedi: “Bu siyasi tehlike şu anda var. Birçok devrim açıkça bu yolu izlemiştir ve biz de bu yolun tehlikesini sık sık belirtmişizdir. Bu yol açıkça önümüzde uzanmaktadır. Bu, iktidardaki Komünist Parti ve proletaryanın devrimci liderlerinden, geçtiğimiz yıl boyunca sürekli benimsediğimiz tutumu benimsememelerini talep etmektedir. Bu tehlike, şüphesiz bizden daha fazla birlik, daha fazla disiplin ve daha uyumlu bir çalışma talep etmektedir. Aksi takdirde, kaderin bize getirdiği tehlikeleri aşamayız.”  [7]

 Bu ifade, Lenin’in İç Savaş’ın sona ermesinden ve NEP’in başlamasından önce Parti’nin karşı karşıya olduğu bir tehlikeyi gördüğünü göstermektedir — eski sistemin kalıntıları gerici unsurlar, iç ekonomik zorlukları ve halkın memnuniyetsizliğini istismar ederek yıkıcı faaliyetlerde bulunması tehlikesi.

Lenin’in bu tehlikeye karşı önerdiği önlemler şunlardı: Parti birliğini güçlendirmek, Parti disiplinini sıkı bir şekilde uygulamak ve Partinin mücadele kapasitesini artırmak; aynı zamanda Parti, köylülerin ve işçilerin çıkarlarını ve isteklerini temsil etmeli, ekonomi politikasını değiştirmeli, yani ülkenin kalkınma yolunu Savaş Komünizmi politikasından Yeni Ekonomi Politikasına hızla kaydırmalıydı. Lenin’in fikirleri 10. Parti Kongresi’nde ve sonrasında hayata geçirildi.

İkinci tehlike, NEP’in uygulanmasından sonra kapitalist unsurların büyümesiyle oluşan siyasi tehlikeydi. Kapitalist unsurlar, NEP’in uygulanmasıyla büyüdü. Kapitalist unsurların büyümesi, Sovyet rejimi ve Rus Komünist Partisi (Bolşevikler) için açıkça bir tehlike oluşturuyordu.  Lenin, Partiden bu tehlikeye yüksek öncelik vermesini ve bu tehlikeyi aşmak için çaba göstermesini talep etti. Ekim 1921’de yazdığı bir makalede şunları belirtti: “Kim kazanacak, mevcut durumdan ilk olarak kim yararlanacak: kapıdan, hatta birkaç kapıdan içeri aldığımız kapitalistler mi, yoksa proleter devlet iktidarı mı?” [8]

 “Asıl soru şudur: Kim kimi geride bırakacak? Kapitalistler bizden önce örgütlenmeyi başarırlarsa, komünistleri kovacaklar ve konuşacak başka bir şey kalmayacak. Olaylara soğukkanlılıkla bakmalıyız: Kim kimi geçecek? Proleter devlet iktidarı, köylülüğe dayanarak kapitalist beyleri uygun bir şekilde kontrol altında tutabilir, kapitalizmi devletin kontrolüne sokabilir ve devlete tabi olan ve devlete hizmet eden bir kapitalizm kurabilir mi? Bu soru soğukkanlılıkla sorulmalıdır.” [9]

Burada Lenin’in “kim kimi geçecek” ve “kim kazanacak” konusuna odaklanması, siyasi mücadeleye değil, ekonomik gelişmeye yönelikti.

Siyasi mücadele açısından, Komünist Parti devlet iktidarına sahipti ve rejimin gücüyle burjuvaziyi kolayca yenebilirdi. Ancak ekonomik açıdan bakıldığında, sorun çok daha karmaşıktı. NEP’in uygulanması, Komünist Partinin kapitalizmin yararlı yönlerini kullanması gerektiği anlamına geliyordu. Ancak, Komünist Parti ekonomiyi yönetme konusunda becerikli değilse, gelişen kapitalist ekonomik unsurları kontrol edemiyorsa ve kapitalist ekonomik unsurları proleter devletin çıkarlarına hizmet ettiremiyorsa, ciddi olumsuz sonuçlar doğacaktı. Bu sonuç, ilk olarak Komünist Partinin ekonomik çalışmalarda her yerde pasif kalmasıyla ortaya çıkacaktı; parti kapitalizmi kullanmak yerine, kapitalizm tarafından kullanılacaktı. İktidardaki Komünist Parti için bu, bir tehlike olmaktan başka bir şey olamazdı. Bu nedenle Lenin, “Olayları soğukkanlılıkla değerlendirmeliyiz”, “Bu soru soğukkanlılıkla sorulmalıdır” demişti.

Ekonomik alanda ortaya çıkan tehlikeler, sonunda siyasi tehlikelere dönüşecekti. Yani, kapitalizm ve burjuvazi ekonomik alanda biraz daha uzun süre egemen konumda kalırsa, kaçınılmaz olarak siyasi iktidarı ele geçirmek isteyecek, siyasi alanda Komünist Parti’ye saldırılar düzenleyecek ve Partinin iktidar konumunu tehlikeye atacaktı. Bu nedenle Lenin, “Mücadele, hem şimdi hem de gelecekte, Kolçak ve Denikin ile yapılan savaştan daha şiddetli, daha acımasızdır” demişti.  [10] “Sonuçta, askeri görevleri yerine getirmek, şu anda karşı karşıya olduğumuz görevleri yerine getirmekten daha kolaydı… Halk, bugünkü düşmanı eski toprak sahipleri ve kapitalistler kadar net görmüyor. Halk, düşmanın içimizde olduğunu, bu düşmanın eski düşman olduğunu ve devrimin bir uçurumun eşiğinde olduğunu net olarak görmüyor.” [11]

Burada “devrim bir uçurumun eşiğinde” ifadesi, siyasi mücadele açısından Parti’nin önderliğindeki devrimin ve Parti’nin iktidar konumunun karşı karşıya olduğu tehlikeyi ifade ediyordu. Bu konuda Lenin açıkça şöyle demişti: “Tehlikeyi küçümsemiyoruz. Tehlikeleri açıkça görüyoruz.” “Tehlike çok büyük. Düşman, ekonomik açıdan bizden çok daha güçlü, tıpkı dün askeri açıdan bizden çok daha güçlü oldukları gibi. ”  [12]

Bu tehlikelere yanıt olarak Lenin, “devlet kapitalizminin” uygulanmasını talep ederek kapitalizmin gelişimini “devlet kapitalizmi” yoluna yönlendirdi. Hukuk sisteminin güçlendirilmesini talep ederek, hukuk sisteminin gücünü kullanarak kapitalizmi yasalara uyan bir kapitalizm haline getirmeyi amaçladı.

Üçüncü tehlike, Parti içindeki bürokratik davranışların yol açtığı siyasi tehlikeydi.

NEP’in uygulanması sırasında Rus Komünist Partisi (Bolşevikler) içinde ciddi bir bürokrasi ortaya çıktı. Örneğin, ulusal ekonomiyi yeniden inşa etme ve geliştirme görevi acil hale geldiğinde, bazı parti organı çalışanları ekonomik çalışmalara hizmet etmediler ve pratik işler yapmadılar: ya bitmek bilmeyen toplantılar düzenleyip taban çalışmaları için anlamsız birçok belge yayınladılar; ya da yeni hileler tasarlayıp yeni komiteler kurdular; ya da kendilerini organların içine hapsettiler ve halkın sosyal pratiğine uymayan planlar formüle ettiler. Önemli güce sahip bazı parti ve hükümet liderleri, konumlarını suistimal ederek rüşvet aldılar ve iktidar partisinin itibarını ve imajını zedelediler. Lenin, parti içindeki bürokratları şiddetle eleştirdi.

 Ekim 1921’de yazdığı bir makalede, Parti içinde “üç ana düşman”ın varlığına işaret eden Lenin, bu düşmanlardan birinin “komünistlerin kibri”, diğerinin ise “rüşvet” olduğunu belirtmişti.

Aslında, burada bahsedilen iki düşman da Parti içindeki “bürokratlar”dı. 1922 Mart’ında ilgili bir toplantıda yaptığı konuşmada şöyle dedi: “İçimizdeki en iğrenç düşman bürokrattır… Bu düşmanı ortadan kaldırmalıyız; tüm bilinçli işçileri ve köylüleri kullanarak bu düşmanı ortadan kaldırmalıyız.” [13]

 Lenin, bürokrasiyle mücadele için önlemler önerdi. Örneğin, Parti saflarını temizleyip konsolide ederek bürokratları Partiden temizlemek; proleter hukukun gücünü kullanarak bürokratlarla mücadele etmek; denetim ve teftiş çalışmalarını güçlendirerek bürokratik davranışlara saldırmak ve karşı çıkmak.

________________________________________

Notlar:

[^ [1] ^] Lenin. Lenin’in Toplu Eserleri: Cilt 29. 2. baskı. Pekin: Halk Yayınevi, 1985: 115.

[^ [2] ^] Lenin. Lenin’in Toplu Eserleri: Cilt 36. 2. baskı. Pekin: Halk Yayınevi, 1985: 155.

[^ [3] ^] Lenin. Lenin’in Toplu Eserleri: Cilt 39. 2. baskı. Pekin: Halk Yayınevi, 1986: 24.

[^ [4] ^] [^ [5] ^] A.g.e. [3] 27.

[^ [6] ^] Lenin. Lenin’in Toplu Eserleri: Cilt 39. 2. baskı. Pekin: Halk Yayınevi, 1986: 27-28.

[^ [7] ^] Lenin. Lenin’in Toplu Eserleri: Cilt 41. 2. baskı. Pekin: Halk Yayınevi, 1986: 20.

[^ [8] ^] Lenin. Lenin’in Toplu Eserleri: Cilt 42. 2. baskı. Pekin: Halk Yayınevi, 1987: 185.

[^ [9] ^] A.g.e. [8] 186.

[^ [10] ^] [^ [11] ^] Lenin. Lenin’in Toplu Eserleri: Cilt 42. 2. baskı. Pekin: Halk Yayınevi, 1987: 187.

[^ [12] ^] A.g.e. [10] 110.

[^ [13] ^] Lenin. Lenin’in Toplu Eserleri: Cilt 43. 2. baskı. Pekin: Halk Yayınevi, 1987: 14.

Paylaş

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir