Türkiye İşçi Partisi Nasıl Bir Parti Düşünüyor, Nasıl Bir Örnek Partili Düşünüyor?
Derleyen Ferdi Bekir, Mayıs 2024

Giriş: Türkiye’nin en geniş sosyalist kitleye ulaşan sosyalist partisi olarak TİP’in ideolojik evrimi tüm sosyalistlerin ilgisini çekiyor. Bu yazıda dikkatimizi çeken TİP’in içinden çıktığı akımın “Devrimci Özne Partidir, Devrimci Parti Öznedir” görüşünü korumaya devam etmesi…
Leninizme göre devrimci özne devrimci sınıftan başkası olamaz… Lenin, kitlelerin sınıflara bölündüğüne; çoğu durumda, en azından çağdaş uygar ülkelerde, sınıfların siyasi partiler tarafından yönetildiğine; siyasi partilerin genellikle en fazla prestije, en fazla etkiye ve en fazla deneyime sahip bireylerden oluşan nispeten istikrarlı gruplar tarafından yönetildiğine dikkat çekmişti. Lenin’e göre bu önderler sadece en önemli Parti konumlarına seçilen liderlerdir. (Sol Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı)…
Lenin’e göre proletaryanın devrimci partisinin disiplinini pekiştiren neydi? Lenin’den dinleyelim: “eğer burjuvaziyi iktidardan düşürme ve toplumun yapısını değiştirme görevini yüklenen öncü sınıfın partisi olmaya yetenekli bir devrimci partide bütün bu koşullar birleşmemişse, bu partide, disiplin kurulamaz ve o disiplini yaratmak için gösterilen çabalar boş laflardan ve yapmacıklardan öteye varamaz; ama öte yandan bu koşullar hep birden bir anda fışkıramaz; bu koşullar uzun çalışmalarla, çetin tecrübelerle hazırlanır; hazırlanışı, ancak gerçekten yığınsal ve gerçekten devrimci bir hareketin pratiğiyle sıkı sıkıya bağlı olarak meydana gelen, dogma olmayan doğru bir devrimci teoriyle kolaylaştırılır”.
Utkan Gibi Partili, Utkan’ın Aradığı Gibi Parti Olmak
Doğan Ergün’ün Yazısı
Türkiye İşçi Partisi’nin Komünist adlı ideolojik-teorik dergisinden alınmıştır.
Türkiye İşçi Partisi’nin yeniden kuruluşunun mimarlarından, sevgili yoldaşımız Utkan Adıyaman’ı kaybetmemizin üzerinden üç yıl geçti. Utkan, parti kuruluş çalışmalarında yalnız fiziken çaba harcamadı. TİP, Utkan’ın fikirleriyle de eyledikleriyle de biçimlendi. Utkan, bir parti arayışındaydı. Partimiz o arayışın bir ürünü olarak ortaya çıktı. Utkan aynı zamanda mücadelenin insanıydı, mücadelenin insanını arıyordu. Utkan için partililik, robotlaşmak değil insanca bir düzen için insanca, insana ait tüm duygularla mücadele etmek, değiştirmek, dönüştürmek ve dönüşmekti. Partimiz büyümeye devam ediyor, edecek. Bu yazı, Utkan’ın fikir ve eyleminden yola çıkarak, nasıl bir parti ve nasıl bir partililik sorularına yanıt arayacak.
1.Utkan’ın Partisi
Emeğin partisi: Türkiye İşçi Partisi’nin yeniden kuruluşunda temel atarken üzerinde uzlaştığımız ilk ilke, emekçilerle beraber ve emekçiler için siyaset üreten, işçi sınıfının güncel ve tarihsel haklarını savunan bir hattın öne çıkmasını sağlamaktı. TİP adı bu yüzden yalnız tarihsel bir gönderme, bir dayanak noktası arayışının nişanesi olarak değil, neoliberalizmin yaşadığı krizde açılacağını
öngördüğümüz emek çağına işaret etmesi nedeniyle de gündeme geldi. Türkiye siyasetini ve ideoloji dünyasını sadeleştirecek bir yeni kanal açmak, içinden çıkılması imkansız saflaşmalarda boğulmamak üzere en geniş tanımıyla emeği, emekçileri temsil edecek bir partiye ihtiyaç duyduğumuzda ortaklaşmıştık.
Utkan’ın ölümünden birkaç ay önce İleri Haber’de yayımlanan bir yazısında işte bu kaygı vardı. Cumhuriyetçi hassasiyetlere sahip kesimler, muhafazakâr toplumsallık ve nabzı Kürt hareketinin yönelimleriyle belirlenen kesimler arasında bölünmüş ideolojik haritayı önüne koyan Utkan, yapılması gerekeni “emek politikasıyla yeni bir kanal açmak” olarak tanımlıyordu. Sosyalist partinin, az miktardaki ışığı dağıtan değil, bir noktada toplayan bir mercek işlevi görmesini öneriyordu.
Türkiyeli bir parti: Sosyalizm düşüncesi bu toprakların koparılamaz bir parçasıdır. Türkiye’nin modernleşme sürecini etkileyen, aydın hareketine omurga veren bir dünya görüşü olan sosyalizm aynı zamanda işçi mücadeleleriyle de zeminini genişletmiştir.
Sağ iktidarlar ise yıllar boyu sosyalizmin Türkiye’ye yabancı bir siyasi fikir ve hareket olduğunu empoze etmeye çalışmışlar, sol görüşlü aydınlar ve işçi hareketine dönük sindirme çabalarına bu yalanı alet etmişlerdir. Sol/sosyalist hareket bu sindirme hamlesi karşısında onurlu bir direniş gösterse de kimi dönemlerde ürettiği reflekslerin “memlekete yabancılaşmak” gibi bir sonuç verdiği de söylenebilir. Oysa Türkiye İşçi Partisi, iktidarın ancak Türkiyeli, bu ülkenin zengin kültürel ve tarihsel mirasına sahip çıkan bir hareket tarafından alınacağını bilenlerin partisi. Utkan’ın ortak yazarlarından olduğu bir başka makaledeki şu satırlar Türkiyeli kimliğin önemini sade bir şekilde anlatıyor: “Türkiye’de güçlü bir sosyalist hareket olmanın yolu, ancak Türkiyeli bir sosyalist devrim stratejisine sahip olmaktan geçiyor. Milli olmaktan değil, öznelliğin nesnellikle diyalektik bir ilişki kurması gerektiğinden söz ediyoruz. (…) İçinde yaşadığımız coğrafya, sağ siyasetin bütün gücüne rağmen tekleştirilmesi zor, bilince çıkarılmayı bekleyen tarihsel ve kültürel bir zenginliğin üzerine kurulu.”
Toprağa kök salan bir parti: Siyasi mücadelede iktidarı hedeflemek, bunun için devrimci bir siyaset gütmek, ülkenin nasıl yönetildiğine ve nasıl yönetilmesi gerektiğine ilişkin üretimlerde bulunmak elbette olmazsa olmaz görevler. Toplumsal örgütlenme ise politik üretimin hem test hem de uygulama alanı.
Yani, siyasetinizin etkin olabilmesi için arkasına bir toplumsal güç alabilmesi gerekir ve tersinden ancak toplumsal güç yaratabilen bir siyaset, etkin ve devrimci olarak nitelendirilebilir. Sosyalist hareket, özellikle son 40 yılda işin toplumsal örgütlenme ayağını ya ihmal etti ya da yarattığı örnekleri yaygın hale getirememenin sıkıntısını yaşadı. Yerel örgütlenme deneyimleri, günün sonunda genişlemenin de-ğil sıkışmanın temsilcisi haline geldi. Utkan’ın devrimci siyaset kavrayışında ise esas vurgu hep yerelleş-me üzerinedir.
Gezi Direnişi’nde Taksim’den çok Hatay-Harbiye örneğini, İstanbul Sarıgazi’yi, Ankara Tuzluçayır’ı örnek göstermesinin nedeni de budur belki de… Türkiye İşçi Partisi de bu vurguyu merkezi siyasi üretimin ayrılmaz bir bütünleyicisi olarak görmüştür. Çünkü Utkan’ın sözleriyle söyleyecek olursak: “Ya-kın tarihimize baktığımızda, sosyalist solun birçok örnekte doğru tavır almış ya da öngörülü davranmış olmasının sonuçlar üzerinde önemli bir etkisinin olmadığını görüyoruz. Birçok mekanizmayla kuşatma altına alınmış halk üzerinde sosyalist siyasetin etkisi, ancak kendi sınırlı güç alanında karşılık bulabildi. Bu durumda güç olmak, belirli bir toplumsal ölçekte siyaset yapabilir duruma gelmek öncelikli görev olarak önümüze çıkıyor.”
TİP Gezi’nin partisi: TİP, on milyonlarca yurttaşın katıldığı Gezi Direnişi’ni kendi başına temsil ettiğini tabii ki söylemiyor, söyleyemez. Ancak Gezi’nin oluşturduğu yeni ufkun bugün TİP’i var eden en önemli dinamik, en önemli itki olduğunu söylemek de abartı sayılmamalıdır. Mayıs 2013’ün son günlerinde başlayıp Haziran ayının bütününü kapsayan, Taksim Gezi Parkı’nda başla yıp dalga dalga yayılan direniş dalgası, yakın Türkiye tarihinin hem toplumsal muhalefet hem de iktidar cephesi bakımından en önemli kırılma noktalarından biri olmuştur.
Utkan’ın da aralarında olduğu TİP’in kurucu kadroları için Gezi, umudun yeniden yeşermesidir, siyasi öncülüğe duyulan ihtiyacın yeni bir içerikle güncellenmesidir, siyasette başka değerlerin yanında dayanışma ve katılım gibi kavramların asli unsurlar arasına yerleşmesidir, mahalleyle ve yerellikle kurulan temasın kıymetini görmektir. Tüm bu saydıklarımız Utkan’ın kişiliğinde, eyleminde ve sözünde de yerini almıştır. Utkan da dahil olmak üzere bizler, bu saydığımız yönleriyle Gezi’nin partisini inşa etmek üzere yola çıktık.
Devrimci özne olarak parti: Her ne kadar Utkan’ın yazdıklarında, yaptıklarında ve söylediklerinde katılımın, “birlikte eylemenin”, dayanışmanın altı belirgin şekilde çizilmiş olsa da devrimci özne arayışı esastır. Aslında tüm bu saydığımız vurgular, kendi değerlerinin yanı sıra devrimci öznenin kendisini ve kadrolarını dönüştürmesinin de birer aracı olarak anılmıştır. Bulunduğu alanı tanıyan, onun gerçek insanlarıyla birlikte devinen ama oraya da müdahale eden, dönüştüren ve dönüşen bir devrimci özne olarak partinin inşasını önemsemiştir. Devrimci özne olmadan dayanışma faaliyetlerinde süreklilik sağlamanın güçlüğünü bilir, yerellikle güçlü bağlar kuran partinin ileri unsurlarla temas kurmasının önemini görür, siyasetin merceğini belli alanlara yoğunlaştıracak bir partiye duyulan gereksinimin farkındadır. İhtiyaç listesinin başına da devrimci öznenin (ÇN. partinin) yeniden inşasını yazmıştır.
2.Utkan Gibi Partili
Kaderini halkının kaderine bağlamış bir sosyalist: Türkiye’de sosyalist/ilerici hareketin tarihi açısından “eğitim” alanı hep önemli olmuştur. Sermaye birikimi açısından geç kalmış Türkiye’nin toplumsal yaşantısındaki çarpıklıklar karşısında bütün bir halk umudunu eğitimdeki ilerlemeye, eğitim kurumlarına, öğrencilere, öğretmenlere, akademisyenlere bağlamış gibidir. Üniversite ve liselerin devrimci mücadelede üstlendikleri misyon yalnız gençliğin dinamizmiyle açıklanamaz. AKP iktidarının son dönemine kadar, akademi, Köy Enstitüleri, eğitim enstitüleri ve fakülteleri karanlığı aydınlığa taşıyan birer kale gibi gelenek yaratmışlardır. Utkan, bu geleneğin yarattığı son örneklerden biriydi. İyi bir lise ve üniversite eğitiminin ardından ilkokul öğretmeni olmayı tercih etti. Kendine konforlu bir alan yaratabilecekken, emekçi mahallelerindeki ilkokullarda çocuklarla, onların aileleriyle, on-ların okumalarıyla, eğitimleriyle, sorunlarıyla, gelecekleriyle ilgilenmek bir tercihtir. Utkan, yarı aydın kimliğini kendini halktan kopararak tüketmeyi değil onunla iç içe zenginleştirmeyi seçti. Onun için emekçi halkın derdinden daha mühim bir dert yok-tu. Kaderini halkın kaderine bağlamış bir sosyalistti. Şimdi adı o yüzden son çalıştığı okulun salonunda yaşatılıyor. Ve o yüzden cenazesini yalnız partili dostlarıyla değil, velileri, öğretmen arkadaşları, mahallelileri, hayatına değdiği yüzlerce kişiyle birlikte kaldırdık…
İnatçı, sorgulayan ve fedakar bir partili: Siyasi mücadelede amaçlar ile araçlar arasında kurulan ilişki sorunludur. Neyin amaç, neyin araç olduğu zaman içinde karıştırılır, araçlar amaca dönüşür. Oysa, emekçilerin eşit ve özgür şekilde yaşamaları amaçsa, diğer her şey bu amaç uğruna oluşturulmuş birer araç olarak görülmelidir. Utkan amacına sıkı sıkı bağlı bir devrimciydi ama aracı hep sor-guladı. Enerji kaybı yaratacak her tür tartışma, verimli olmayan her türlü araç, sonuç getirmeyen her türlü yöntem terk edilebilir-di. Gördüğü yanlış karşısında sessiz kalmaz, sonuna kadar tartışır, fikrinde ve çalışmasında inat ederdi. Ama tüm bunlar Utkan’da yıkıcı bir biçim almazdı… Araç son tahlilde bir araçtı ama onsuz da yol alınamayacağını bilirdi.
Onun İnadı, kişisel hırslarından değil, emekçiler için en doğrusunu bulma arayışından, isteğinden kaynaklanıyordu. Kişisel hırslarını bir kenara bırakmayı belki de ona birlikte çalıştığı çocuklar, aileler ve mahallesi öğretmişti. Solcuların solcularla kendi aralarında, kendi alanlarında kurduğu kabuğu kırmak, hakikatle uğraşmak ve devinmek kişiliğini de olgunlaş-tırmıştı. Bireyselliğe daralmamış bir inadın nasıl da devrimci ola-bileceğini Utkan’dan öğrendik.
Emektar bir örgütçü: Sosyalizm, insanı örgütçülüğe zorlar. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için tek başına yapabileceklerimizin el-bet bir sınırı var. Dahası, içinde yaşadığımız düzen, üzerimizde kurulmaya çalışılan baskı ve hegemonya da bize yan yana gelişin önemini hep hatırlatıyor. Kimi insanlar için örgütçülük hemen edinilebilen bir özellik olmaz. Hatta yapay, insani olmaktan uzak davranışlara neden ola-bilir. Oysa, Utkan doğal bir örgütçüydü. İçine girdiği ortamı anlamak, ona müdahale etmek ve bunu da çevresindeki insanlar-la birlikte yapmak, onda doğuştan gelen bir özellik gibiydi. Örgütlenmek onun için kafa sayısı değil, bir işin halledilmesi, bir görevin yerine getirilmesi, bir alanın dönüştürülmesi sırasında kendiliğinden ilerlerdi. Faaliyeti, yapılacak işleri, verilecek emeği birlikte örgütlemekti. Böyle olunca da, mekanik, insani olanı gö-zardı eden bir ilişki biçiminden sıyrılırdı. Çevresindekilerin dertleriyle üzülen, sevincine ortak olan, derde çareyi birlikte arayan, gerektiğinde konuşan ama daha çok dinleyen bir örgütçülük, do-ğal olarak arkasında büyük bir bağlılık yarattı.
Hem eyleyen hem düşünen bir kadro: Sosyalizm mücadelesinin ihtiyacı çok yönlü kadrolardır. Ancak çok yönlülük kendi doğal akışına bırakılmaması gereken bir eğitim ve gelişim işidir. Çün-kü mücadele, insanların gelişkin yönlerini daha sivriltmesine ve bu sırada başka niteliklerin körelmesine neden olabilir. Mücadele insanı eylem içinde düşünebilen, düşüncesini bir eylemle buluş-turabilen ve böylece yetkinleşen faaliyeti sonraki kuşaklara aktarabilen bir niteliğe ulaşmalıdır. Utkan, evet, mahallesini örgütledi, evet dayanışma faaliyetlerini partinin gündelik mücadelesinin bir parçası kıldı… Ama bütün bunlar kadar önemlisi, deneyimini teorik temellere oturttu, fikir üretti, bunları yazıya dönüştürdü ve bir külliyatın oluşmasına kat kıda bulundu. Bunları yaparken de okudu ve okuttu…
‘Yeni insanı, yeni yaşamı’ arayan bir komünist: Hiçbirimiz sermaye düzeninin yarattığı kirlerden, bencil, ayrımcı ve çıkarcı kültürden azade insanlar değiliz. Bunlardan tamamen kurtulabilmiş topluluklar oluşturabilsek, belki de yeni bir düzen, yeni bir dünya arayışında olmamıza da gerek kalmazdı. Bugünden yapılması gereken, bu kültüre teslim olmamak, tüm toplumu etkileyen bu kirin kaynaklarını kavrayıp ortadan kaldırmaya çalışmak, bu sırada da kendimizi dönüştürmek. Utkan kendi mücadelesinde, bu dönüşümün anahtarını bulmuş, ipucunu yakalamıştı. Dayanışmayı, halkla birlikte mücadeleyi, insanların bu mücadelenin bir öznesi olmasını taktik bir mesele olarak görmüyordu. Onun için bunlar, komünizmin yeni insanını bugünden yaratma faaliyetinin de bir parçası gibiydi.
Emekçilerin yalnızlık duygusunu aşmak, dayanışma faaliyetleriyle yeni bir toplumsal yaşam düşüncesinin bilince çıkarılmasını sağlamak mümkün ve gerekliydi. Toplumsal dayanışma faaliyetlerinin yeni bir kimlik ve kültür yaratacağını görüyordu. Bu yalnız topluluk-lar için değil, bireylerin ve kadroların düşünsel gelişimi için de geçerliydi. Yazının son sözlerini yine onun eş yazarı olduğu makaleden alıntıya bırakalım ve iyi ki vardın ve hâlâ aramızdasın Utkan diyelim…
Kendisine kapalı bir doğrular kalesi kuran, insanları bu kalenin bayrağı altında toplanmaya davet eden dar anlayış yerine, içinde yaşadığı toplumsal formu değiştirme iradesiyle bütünlüklü olarak kavrayan farklı bir yaklaşıma ihtiyaç var. Böyle bir dönüşüm zordur ancak imkânsız değildir, pratik içerisinde, zamanla sağlanabilir. Marx’tan hareketle söylersek mücadele biçimindeki değişimler zaman içerisinde bilinci de belirleyecektir.
Not: Yazıdaki alıntılar, Komünist Dergisi’nin 6. sayısında İlyas Torlak ve Engin Deniz mahlaslarıyla kaleme alınan “Yerelleşme ve Dayanışma Çalışmaları Ekseninde: Bir Çıkış Stratejisi” başlıklı makale, İlyas Torlak mahlasıyla İleri Haber’de yayımlanan “Gerçek sorunlarla yüzleşmek: İyi bir başlangıç” ile “Bir ‘çukur’ olarak emekçi mahalleleri” başlıklı yazılara aittir.
