Yang Geng: Stalin ve Lukacs’ın Ontolojileri Üzerine Yeni Bir Değerlendirme: “Tarihsel Materyalizmin Diyalektik Materyalizmin Toplumsal Tarih Alanındaki Uzantısı ve Tarih Araştırmasına Uygulanmasıdır” Görüşü Üzerine
Mayıs 2015
Yazar: Prof. Yang Geng Çin’in önde gelen Marksist felsefecilerinden, yazı onun Marx’ı Savunmak adlı önemli eserinden alınmıştır

Marksist felsefenin tarihinde Stalin ve Lukacs’ın ayrı bir yeri vardır. Stalin, daima ortodoks Marksist felsefenin kararlı savunucusu ve örneği sayılmıştır. Stalin’in felsefi yorumu uzun yıllar Marksist felsefenin yegane üstün otoritesi olarak görülmüş, bu yorum Sovyetlerdeki Marksist felsefenin temel çerçevesini oluşturmuştur.
Öte yandan Lukacs ise ortodoks Marksist felsefeye karşı isyanın lideri ve “teorik revizyonist” olarak görülmüş, getirdiği felsefi yorum belirli bir dönem “diyalektik materyalizmi iğdiş etmek için onun materyalizmini iptal etme çabası ”olarak suçlanmıştır.
Fakat, Lukacs daha sonra “çağdaş Marksizmin model alınacak düşünürü” ve getirdiği görüşler “Marksist felsefenin yirminci yüzyıldaki en büyük başarısı” olarak görülmüş, Batı Marksizmi olarak anılan akımın öncüsü sayılmıştır. Bu bölümde, Marksist felsefenin ontolojisini daha derinden incelemek ve tartışmak üzere, Stalin ve Lukacs’ın Marksist felsefenin ontolojisi ile ilgili görüşleri üzerine yeni bir değerlendirme ortaya koyacağım.
1. Lenin’den Stalin’e
Marksist felsefenin ontolojisi üstüne Stalin’in sahip olduğu düşünceyi kavramak için, öncelikle Lenin’in bu konudaki düşüncesini incelememiz gerekecektir, çünkü Stalin aslında felsefi alanda doğrudan Lenin’in düşüncelerini izlemiş ve onun görüşlerini en uç noktalara taşımıştır.
Lenin, Marksist felsefenin diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizm olduğuna açıkça işaret etmemiş olmasına karşın, felsefi yazılarında bunu ima eden ifadeler kullanmıştır. Lenin’e göre Marksist felsefe, materyalizmin ilk kez tamamen bütünlüklü olan morfolojisini ortaya koymuştur, yani Marksist felsefe hem doğa üzerine görüşü hem de tarih üzerine görüşü bakımından materyalisttir.
Marx’ın materyalizminin doğa üzerine görüşü “Marx’ın diyalektik materyalizmi”dir, onun tarih üzerine görüşü ise “Marx’ın tarihsel materyalizmi”dir[1]. Fakat Lenin’e göre Marksizmin felsefi düşünce sisteminde diyalektik materyalizm ile tarihsel materyalizmin statüleri farklıdır. Daha özgül bir ifadeyle, diyalektik materyalizm teorik temeldir, tarihsel materyalizm ise onun devamı veya uzanımı niteliği taşımaktadır. Yani Marx’ın tarihsel materyalizmi, diyalektik materyalizmin ya da materyalizmin ilkelerinin uzanımı (editörün notu: genişletilmesi) ve onun devamıdır. Lenin, Marksizmin Üç Kaynağı ve Üç Bileşeni’ adlı ünlü eserinde bu “uzanım teorisini” açıkça ortaya koymuş ve şöyle yazmıştır: “Marx, felsefi materyalizmi derinleştirip, en gelişkin noktaya doğru geliştirmiştir, o doğa üzerine bilişi (cognition) insan toplumu üzerine bilişi içerecek biçimde genişletmiştir.” (Ed notu : Lenin, felsefi materyalizm ifadesi ile materyalist felsefe akımını veya geleneğini kastediyor.)
Lenin’in Karl Marx adlı eserinde de bu “uzanım teorisini” açıkça ortaya koyduğunu görüyoruz, şöyle yazıyor: “materyalist tarih anlayışının keşfi, ya da daha doğrusu, materyalizmin tutarlı biçimde uygulanması ve toplumsal olaylar alanına genişletilmesi…” ..Böylece Marx “felsefi materyalizmin yapısını” taçlandırır: “Marx’ın felsefesi mükemmelleştirilmiş felsefi materyalizmdir.”[2]
Burada, Lenin, tarihsel materyalizmin diyalektik materyalizmden çıkıp onun “devamı ve uzanımı” olması mantığını şöyle açıklar: “Tersine, genel materyalizm, varlığı bilincin sonucu olarak değil, bilinci varoluşun sonucu olarak açıkladığı için, insanlığın toplumsal yaşamına uygulanan materyalizmin, toplumsal bilinci toplumsal varlığın ürünü olarak açıklaması gerekir.”[3]
Burada sorun veya soru şudur: yukarıda Lenin’in sözünü ettiği genel materyalizm akımı ile – tarihsel materyalizmin teorik temeli olan– “Marx’ın diyalektik materyalizmi” arasındaki fark nedir? Bilindiği gibi, Lenin bu “diyalektik materyalizmi”, “doğa üzerine biliş”, “doğa bilimlerindeki en son buluşlarla” doğrulanan şey olarak tanımlamıştı. İşte bu soru ve görüşler, Lenin’in Marksist felsefenin ontolojisi üzerine ufkunu kavramanın anahtarıdır.
Lenin’e göre, doğa üzerine görüş bakımından, Marx’ın materyalizmi ile genel materyalizm arasındaki fark, Marx’ın on sekizinci yüzyıl materyalizmini ve ardından Feuerbach’ın materyalizmini Hegel’in diyalektiği ile zenginleştirmiş olmasıdır. Lenin’e göre, “Marx ve Engels’in yapıtlarında diyalektik materyalizm yerine diyalektik materyalizm sözcüğünü vurgulamış olmalarının sebebi budur.”[4] (Ed. Notu, burada Lenin’in kullandığı italiklere dikkat ediniz.) „Deshalb unterstrichen Marx und Engels in ihren Werken mehr den dialektischen Materialismus als den dialektischen Materialismus.“
Dolayısıyla ona göre ontolojik görüş açısından karşılaştırıldıklarında, Marx’ın materyalizmi ile genel materyalizm arasında temelden bir fark yoktur. Lenin’in ifadesiyle açarsam: “Maddenin varlığı, duyuma bağımlı değildir. Madde birincil olandır. Duyum, düşünce, bilinç, belirli bir biçimde örgütlenmiş maddenin en üst ürünüdür. İşte bunlar, genel olarak materyalizmin, özel olarak da Marx ve Engels’in görüşleridir.”[5]
Açıkça görüldüğü gibi, Lenin, Marx’ın doğa üzerine materyalist görüşünü, genel olarak materyalizmin görüşü ile aynı görmüş ve “tarihi ve tarihsel süreci dışta tutan” bu materyalist görüşü ” tarihsel materyalizmin teorik temeli saymıştır, yani böylece Lenin aslında gerçek insanlıktan ve gerçek insan etkinliğinden yalıtık “soyut töze” ontolojik bir konum atfetmiştir.
Lenin, aslında bu anlamda Marx’ın şu görüşünü anlamamıştır, oysa Marx : “Bugüne kadar var olan bütün –Feuerbach’ınki dahil- materyalizmin başlıca kusuru, gerçekliği, şey’i, duyusallığı yalnızca nesne ya da düşünce (contemplation) biçiminde kavraması, ancak bunları duyusal insan etkinliği olarak, pratik olarak, öznel olarak kavramamasıdır.” oysa bizce Marx’ın diyalektik materyalizmi “duyusallığı pratiksel etkinlik olarak” kavrayan materyalizmdir.[6]
Sonuç olarak, Lenin pratiğin ontolojik önemini görmüş ve hatta “pratik fikri ontolojinin başta gelen ve temel fikridir” ifadesini kullanmış olmasına rağmen , pratiğin ontolojik önemini yeterince anlamamış, dolayısıyla da Marksist felsefenin ontolojisini temelli bir biçimde kavramakta başarısız kalmıştır.
Lenin’in düşüncelerini çok iyi bilen Stalin, onun bakış açısını oldukça uç bir noktaya taşımıştır. Stalin, Marksist felsefeyi kesin bir biçimde diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizm olarak ayıran bir biçimde sınıflandırmıştı. Ona göre diyalektik materyalizm, “doğa fenomenlerine yaklaşımının, bunları inceleme ve anlama yönteminin diyalektik olması ve doğa fenomenlerini yorumlamasının, bu fenomenleri kavrayışının ve teorisinin materyalist (maddi) olması sebebiyle diyalektik materyalizm adını” almıştı.
“Tarihsel materyalizm ise diyalektik materyalizmin ilkelerinin toplumsal yaşamın araştırılmasına uzanması , toplumsal yaşamın fenomenlerine, toplumun ve tarihinin araştırılmasına uygulanmasıdır.”[7]
Aslında Stalin’in diyalektik materyalizmi tarihsel süreçle ilgisi olmayan bir tür doğa anlayışı olarak yorumladığını ve bu sözde diyalektik materyalizmi tarihsel materyalizmin teorik temeli saydığını görmek zor değildir.
Stalin, tarihsel materyalizmin genişletilmiş ve toplumsal tarih alanına uygulanan diyalektik materyalizm olduğunu göstermek için, doğadan topluma doğru bir dizi mantıksal çıkarım yapmış ve şöyle yazmıştı: “Eğer, doğa fenomenleri arasındaki bağlantıların ve bu fenomenlerin karşılıklı olarak birbirine bağımlı olmasının doğanın gelişim yasaları olduğunu kabul ediyorsak, o halde toplumsal yaşamda gördüğümüz fenomenler arasındaki bağlantıların ve karşılıklı bağımlılığın toplumsal gelişimin yasaları olduğunu ve bu fenomenlerin raslantısal bir şey olmadığı” sonucunu çıkarabiliriz. “Eğer doğanın gelişim yasalarına ilişkin bilgimiz nesnel hakikatin geçerliliğine sahip sahici bilgi ise, bundan toplumsal yaşamın da, toplumun gelişiminin de bilinebilir olduğu ve toplumun gelişim yasalarına ilişkin bilimsel verilerin de nesnel hakikatin geçerliliğine sahip sahici veriler olduğu sonucu çıkar”. “Eğer doğa, varlık, maddi dünya birincil ve bilinç, düşünce ikincil ve türetilmiş … bu nesnel gerçekliğin bir yansıması ise, bundan, toplumun maddi yaşamının ve varlığının da birincil, öte yandan toplumun tinsel yaşamının ise ikincil ve türetilmiş olduğu … bu nesnel gerçekliğin bir yansıması olduğu sonucu çıkar”[8], vb. Yani Stalin’e göre, diyalektik materyalizmden tarihsel materyalizme geçiş aslında doğal varlıktan toplumsal varlığa doğru mantıksal bir işlem sürecidir.
Oysa bizce sorun şudur, doğa ile insan toplumu birbirine bağlantılı olmalarına karşın aynı zamanda bunlar arasında temel farklılıklar bulunmaktadır. Doğada her şey kör bir etkileşim içindedir, belli bir amaç sonucu meydana gelmez; oysa insan toplumunda, eylemde ve faaliyette bulunan insanların bilinçli niyetleri vardır, her şey belli amaçlar doğrultusunda meydana gelir. Dolayısıyla, kanımızca tarihin materyalist kavranışı, (Marx’ın tarihsel materyalizmi) materyalist doğa anlayışının “genişletilmesi” , “uygulanması” değildir.
Marx ve Engels şöyle yazıyordu: Helvetius uzun süre önce “onu (materyalizmi) dolaysızca toplumsal yaşama uygulanışı içinde kavramıştı”[9] ama, sonunda vardığı yer idealist tarih anlayışı olmuştu. Feuerbach da ona benzer. “Feuerbach materyalist yanıyla tarih ile ilgilenmemiştir, tarihle ilgilendiği durumda ise materyalist değildir. Ona göre materyalizm ile tarih birbirinden bütünüyle ayrıdır.”[10]
Doğaya ilişkin görüşün tarih görüşü için teorik bir temel oluşturup oluşturamayacağı sorusu bir yana, Stalin’in bakış açısı ölümcül bir teorik hata içermektedir: onun anladığı biçimi ile doğal varlık, gerçek insanlardan, gerçek insan etkinliğinden ve tarihsel süreçten ayrı “soyut doğadır”. Ona göre doğa ve doğal varoluş Marx’ın Feuerbach’ı eleştirirken belirttiği gibi “(bize) tüm ezelilikten doğrudan bir biçimde gelen bir şey, her zaman (değişmeksizin) aynı kalan bir şeydir”.
Stalin, toplumsal gelişimin belirleyici nedeninin doğal çevre olmadığına işaret ederken, doğal çevrede en ufak önem taşıyan bir değişimin meydana gelmesi için milyonlarca yıl gerektiğini ve “on binlerce yıl boyunca neredeyse hiç değişmeden kalan bir şeyin birkaç yüz yıl içinde temel değişimler gösteren bir (toplumsal) gelişimin başlıca nedeni olamayacağını” savunmuştu.Bu noktada aslında Stalin doğal çevreyi yalıtık bir şekilde ele almaktadır ve , Marx’ın sözünü ettiği “tarihin doğası ile doğanın tarihi” ifadesinin derin anlamını kavrayamamıştır. Aynı şekilde Marx’ın “bu doğal temellerden ve bu doğal temellerin tarihin seyri içinde, insanoğlunun eylemi yoluyla geçirdiği değişimden yola çıkma” fikrinin büyük önem taşıyan anlamını görememiş, böylece Feuerbach’ın yaptığı türde bir hata yapmıştır.
Yani Marx’ın eleştirdiği gibi, o da “çevresindeki duyusal dünyanın nasıl bir şey olduğunu göremiyor , bu duyusal dünyanın tüm ezelilikten doğrudan bir biçimde verilen bir şey, her zaman (değişmeksizin) aynı kalan bir şey olmadığını– aslında, duyusal dünyanın, tarihsel bir ürün olması anlamında, art arda gelen insan kuşaklarının etkinliğinin bir sonucu olduğunu kavrayamıyor,….. En basit ‘duyusal kesinliğin’ nesneleri bile ona (insana) yalnızca toplumsal gelişme üzerinden , sanayi ve ticari iletşim üzerinden aktarılır.”[11]
Yaptığı bu ayrım ve soyutlama sonucunda, bir tür “soyut töz” Stalin’in zihninde Marksist felsefenin köşe taşı haline gelmiştir. Böylece, Stalin “numen” ya da “ontoloji” sözcüğünü kullanmamış olmasına karşın, aslında Marksist felsefeyi doğal ontoloji olarak kavramıştır.
Tam da bu nedenle, Stalin’in özünde Marx’ın materyalizmini materyalizm ile karıştırdığını söyleyebiliyoruz. Stalin , “Marksist materyalizmin temel özellikleri” üzerine yaptığı incelemede, bize Marx’ın materyalizmi ile mekanik materyalizmin sadece ortak noktalarını göstermiş, Marx’ın materyalizminin temel özelliğinin pratik materyalizm olduğu ve Marx’ın yeni materyalizmini mekanik materyalizmden ve diğer tüm eski materyalizmden ayırt edenin de bu teorik boyut olduğu gerçeğini farketmemiştir. Stalin, bu çerçevede Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm adlı broşüründe (Bu broşürün içeriği ,aynı zamanda S.B.K.P tarihi kitabının önemli bir parçasıdır.) “madde bütün değişimlerin dayanağıdır” cümlesini Marx’ın sözü olarak aktarmış ve bunun Marx’ın materyalizminin temel özelliklerinden biri olduğunu düşünmüştür. Oysa bu açıkça hatalı bir alıntı olmuştur , yani Stalin Marx’ın alıntılamış olduğu , ve Hobbes’e ait olan düşünceyi bizzat Marx’ın kendi düşüncesi sanmış ve Marx’ın eleştirdiği bu görüşü, onun onayladığı görüş olarak düşünmüştür. Marx’a göre, Bacon’un materyalizmi “naif bir şekilde olmak kaydıyla, içinde çok yönlü bir gelişimin tohumlarını barındırır ve bunları zapt eder. Duyusal, şiirsel bir parıltıyla çevrelenmiş madde, muzafferane gülümseyerek, insanoğlunun bütün varlığını kendisine çekmiş gibidir.” Aksine, Hobbes’in materyalizmi ise “insandan nefrete doğru yönelir”[12]. Zira Hobbes’a göre, “madde bütün değişimlerin dayanağıdır”, insan ise doğal tözün bir tür tezahüründen başka bir şey değildir; “insanın tüm tutkuları, bir başı ve bir de sonu olan, mekanik bir harekettir”; “insan doğa ile aynı yasalara tabidir. Güç (iktidar) ile özgürlük özdeştir”. Bu yüzden Marx, böylece Hobbes’taki “duyusallık” kategorisinin insanla ilgisi olmadığınıve dolayısıyla ondaki duyusallık kategorisinin “şiirselliğini yitirip geometricinin soyut deneyimine geçtiğini” yazar[13]. Başka bir deyişle, onun bu mekanik materyalist düşünce sisteminde, “soyut töz” ya da “soyut duyusallık”, bütün değişimlerin öznesi ya da bütün değişimlerin dayanağı yani- sözde- dünyanın numeni olarak adlandırılan şey haline gelir.
Ne var ki Stalin bunu anlamamış, Hobbes’un görüşünü Marx’ın görüşü sanmıştır. Ben bunun raslantısal bir ihmalkârlık olmadığını, Marx’ın yeni (modern) materyalizmi ile mekanik materyalizm ve diğer tüm eski materyalizm arasındaki temel farkları Stalin’in açıkça algılamadığını düşünüyorum.
Stalin’in anladığı diyalektik materyalizmin özünde diyalektiğe basitçe materyalizm ekleyen bir doğa görüşü olduğunu ve koyu bir mekanik materyalist renk taşıdığını görebiliriz. Marx’ın materyalist doğa görüşünü mekanik materyalizmle karıştıran ilk kişi, Marx ve Engels’in “doğa bilimleri alanında mekanik materyalist, toplum alanında tarihsel materyalist” olduğunu düşünen ve savunan Mehring olmuştu. “Tarihi ve gelişimini dışarıda bırakan” bir diyalektik materyalizm bir kez tarihsel materyalizmin teorik temeli olarak görülünce, tarihsel materyalizm ister istemez “çarpıtılmış” olur: insanla doğa arasındaki “maddesel alışveriş ” (metabolizma) ve Marx’ın odaklandığı “antropolojik doğa” ortadan kalkar; pratik, insanın var oluş tarzı, toplumsal yaşamın özü ve gerçek dünyanın zemini gözlerden gizlenir; insanın öznelliği yok olur. Daha da kötüsü, bu sözde diyalektik materyalizmde doğa insan etkinliğinden ve tarihsel gelişimden koparılmış olur , Marx’ın aslında eleştirdiği “soyut doğa” ya da “soyut töz” haline gelir.
Benim anlayışıma göre bu, Marksist felsefenin çağ açıcı katkılarını büyük ölçüde bir tarafa bırakan, “soyut tözü” numen olarak gören, çok büyük bir teorik gerileme ifade etmektedir.Bu, Stalin’in Marksist felsefeyi popüler- halkın kolayca anlayacağı– bir tarzda açıklamaya çalıştığını ama Marksist felsefeyi ve ontolojisini basit ve tek taraflı bir şekilde anladığını gösterir; bu anlamda aslında Stalin Marksist felsefeyi erken dönem modern materyalizmin mantığıyla yorumlamıştır.
İster tarihsel açısından, ister mantıksal perspektiften bakılsın, tarihsel materyalizm “diyalektik materyalizm”in toplumsal tarih alanına “uzanımı ve uygulanması” değildir. Marx’ın felsefe sisteminin , teorik temelinde tarihsel materyalizmden bağımsız bir diyalektik materyalizm, veya da ayrı/bağımsız bir şekilde uygulanabilme karakteri taşıyan bir tarihsel materyalizm yoktur. Tam tersine, tarihsel materyalizm Marx’ın ilk büyük buluşudur ve tarihin materyalist bir şekilde yorumlanması ile yeni bir gelişim yolu açılmıştır.
Marksist felsefenin oluşum tarihi derinlemesine incelenirse, Marx’ın tarihsel materyalist olmadan önce materyalist olmadığı ve tarihsel materyalist olduğu andan itibaren aynı zamanda diyalektik materyalist olduğu görülür.
Başka bir deyişle, tarihsel materyalizm, diyalektik materyalizm ile aynı gün içinde oluşturulmuştur. Diyalektik materyalizm ile tarihsel materyalizm iki farklı öğreti değil, aynı öğretinin, yani Marx’ın materyalizminin iki farklı adıdır.
“Tarihi ve tarihsel süreci dışta bırakan” ve tarihsel materyalizmden ayrı olan bu sözde diyalektik materyalizm, Marx’ın diyalektik materyalizmi değildir, aksine bu kavrayış özünde eski doğal materyalizmin modern çağda yeniden “restore” edilmesidir ve belirli koşullarda bizi tarihsel idealizme götürmesi kaçınılmazdır. Marx’ın da söylediği gibi, “Doğa biliminin soyut materyalizminin, yani tarihi ve tarihsel süreci dışta bırakan bu materyalizmin zayıf tarafları, onun sözcülerinin ne zaman kendi uzmanlık alanlarının dışına çıkmaya cüret etseler hemen kendilerini gösteren soyut ve ideolojik kavramlarında açıkça görülebilir.”[14]
Böylece, temelini Stalin’in oluşturduğu ve çerçevesini belirlediği Sovyet modeli Marksist felsefenin, temel olarak, Marx’ın sözünü ettiği “soyut materyalizm” ya da “doğa biliminin soyut materyalizmi… tarihi ve tarihsel süreci dışta bırakan materyalizm”olduğunu söyleyebiliyoruz. Bu materyalizm insan etkinliğinden ve toplumsal tarihten ayrılmış bir biçimde “dünyanın maddiliği” üstüne gevezelik etmeye kalktığı her durumda , Marx’ın eleştirdiği gibi, sinsice “bu soyut materyalizme doğru veya daha doğrusu idealizme” sapar.
TAMAMINI OKUMAK İÇİN İNDİRİNİZ
[1] Lenin’in Seçme Eserleri. Pekin: People’s Publishing House, 1995: 3. Baskı, Cilt II, s. 310 – 311.
[2] Marksizmin Üç Kaynağı ve Üç Bileşen Parçası, Lenin’in Seçme Eserleri. 3. Baskı, Cilt II, S. 311.
[3]A.g.e., S. 423.
[4]A.g.e., S. 225.
[5]A.g.e., S. 51.
[6]Karl Marx ve Frederick Engels’in Seçme Eserleri. 2. Baskı, Cilt 1, S. 54 ve 56.
[7] Stalin’in Seçme Eserleri. Cilt II, S. 424.
[8]A.g.e., S. 435 ve 436.
[9]Karl Marx ve Frederick Engels. Çince 1. Baskı, Cilt 2, S. 165.
[10]Karl Marx ve Frederick Engels, Seçme Eserler. 2. Baskı, Cilt 1, S. 78.
[11]A.g.e., s. 76.
[12]Karl Marx ve Frederick Engels. Çince 1. Baskı, Cilt 2, S. 164.
[13]A.g.e., S. 164.
[14]Karl Marx ve Friedrich Engels. Çince 1. Baskı, Cilt 23, S. 410.
