Devlet Kapitalizmi Teorisi, Çin’in Ekonomik Yolu ve Kapitalizmin Bugünkü Krizi
Mayıs 2010
Prof. Zhang Tongyu, Tienjin Üniversitesi Marksist Ekonomi-Politik Fakültesi Dekanı
Lenin’deki Devlet Kapitalizmi Kavramı:
Lenin Rusya’nın sosyalizme ilerleyen yol haritasının kendi ifadesi ile doğrudan ilerleyen bir yol değil, dolaylı ve dolambaçlı bir yol izlemesinin zorunlu olduğu sonucuna varmıştır. Bkz. 1921 yılında 7. Moskova yerel parti konferansında, NEP Üzerine Rapor adlı konuşması. Lenin, bu dolambaçlı veya dolaylı yolu izleyerek sosyalist toplumun kapısına ilerleyecek olan Rusya’nın ekonomisinin proletarya diktatörlüğü altına devlet kapitalizmi olması gerektiği sonucuna varmıştı.
Fakat Lenin’in burada kullandığı devlet kapitalizmi kavramı Almanya, Japonya ve İtalya’dan temelden farklı bir içeriğe sahiptir. Benzerlik sadece biçimdedir, yani benzerlik sadece devletin veya siyasi otoritenin ekonominin çeşitli sektörleri ve çeşitli sınıflar arasındaki çıkar ilişkilerini düzenlemesi, devletin veya siyasi otoritenin ekonomide önder rol oynaması, Almanya, Japonya ve İtalya’daki devlet kapitalizminde Pazar ekonomisinin belirleyici rolü söz konusudur, fakat hükümet çeşitli biçimlerde pazara bütünü gözeten ve en büyük çıkar grubunu gözeten bir yerden müdahale eder…
Lenin aslında bu kavramı kullanırken Almanya, Japonya ve İtalya’daki devlet kapitalizminin bu biçimsel özelliklerinden öğrenme ve yararlanmayı kastetmiştir. Sovyetler Birliği’nde ise bu devlet kapitalizmi farklı bir içeriğe sahip olacaktır. Sovyet Siyasi otoritesi ekonomide merkezi ve en önemli çıkar olarak sosyalizmin gelişmesinde motor gücü oluşturacak olan kamu sermayeli sosyalist işletmeleri güçlendirmeye odaklanacak diğer ekonomik sektörler ile bu sektör arasındaki ilişkileri bu merkezi çıkara göre düzenleyecek, diğer sektörleri öldürmeden bu ilişkileri sürdürmeye çalışacaktır. Sovyet Siyasi otoritesi Tüm ekonomik sektörlere ve kurulacak Pazar ekonomisine, paraya, banka ve krediler alanına dış ticarete bu yönde ekonomik dokunuşlar yapacaktır… Tabii ki, Lenin’e göre bu sistemde Kamu sermayeli şirketler temel olarak ticari çizgide yani kar hedefli olarak çalışacaktır (değer yasası).. Fakat sosyalizm altındaki bu Kamu sermayeli şirketler kar her şeyden önce gelir fetişi anlayışıyla yönetilmeyecek, genel ve bütünsel amaç gösterilerek yerine ve zamanına göre diğer ekonomik sektörlere tavizler verilebilecek veya halkın refahı gözetilerek de kar ilkesinden belirli tavizler verilecektir..
Kısaca Lenin’in devlet kapitalizmi kavramının özü budur…
Lenin şöyle yazar: “Komünizm altında devlet kapitalizmi hakkında tek bir kitap bile yazılmamıştır. Marx’ın aklına bile bu konuda tek bir kelime yazmak gelmemiştir. Ve Marx bu konuda tek bir kesin ifade ya da kesin tavsiye bırakmadan ölmüştür. Bu yüzden bu zorluğun üstesinden tamamen kendimiz gelmeliyiz. Bu raporu hazırlarken yapmaya çalıştığım gibi, basınımızı genel bir zihinsel taramadan geçirir ve devlet kapitalizmi hakkında neler yazıldığını görürsek, hedefi ıskaladığına, tamamen yanlış bir yöne baktığına ikna oluruz”.
Bazıları bugünkü Çin’i eleştirirken biçime takılıp özü unutarak ekonomide sosyalist kamu sermayeli şirket mülkiyetinin gelişme ve güçlenme çıkarlarının merkeze konduğunu görmezden geliyorlar….
Bazıları bugünkü Çin’i eleştirirken biçime takılıp özü unutarak Çin’e devlet kapitalizmi veya bürokratik kapitalizm etiketi yapıştırıyor ve Çin’de ekonomide sosyalist kamu mülkiyetinin (kamu sermayeli şirketlerin veya kamu sermayesinin kontrol hisselerine sahip olan karma sermayeli şirketlerin gelişme ve güçlenme çıkarlarının merkeze konduğunu görmezden geliyorlar….
I- Giriş
Kapitalizmin tarihi, içinde birçok değişimlerin ve gelişmenin olduğu bir toplumsal tarihtir. Kendi içsel çelişmelerinin güdümü ile kapitalizm serbest rekabetçi kapitalizm, özel tekelci kapitalizm, tekelci devlet kapitalizmi aşamalarından geçerek, bugün günümüzde uluslararası tekelci kapitalizm aşamasına ulaşmıştır. Uluslararası tekelci kapitalizm, uluslararası üretimi, uluslararası yatırımı ve uluslararası piyasaları denetimi altına almak ve aynı zamanda da gelişmekte olan ülkeleri siyasi bakımdan baskı altına alıp ekonomik olarak sömürmek için uluslararası sermayeye dayanan kapitalizm aşamasıdır.
Bütün dünyayı etkisi altına alan 2007 mali krizinin patlak vermesinden sonra, Batılı kapitalist ülkeler tarafından alınan, “piyasa işlemlerini ve kapitalizmi istikrara kavuşturmak için devlet kredilerini ve devlet finansmanını genişletme” biçimindeki son önlemler, dünyadaki teorik çevrelerin ilgisini çekmiş ve tartışmaya açılmıştır. Bazı yazarlar, son mali krizin Washington Mutabakatı Modelinin sonunu ilan ettiğini savunarak dünyanın yeniden devlet kapitalizmine yöneldiği şeklinde tahminler yürütmektedirler. Aynı zamanda, uluslararası teorik çevreler farklı bakış açılarına dayanan yorumlarıyla Çin’in izlediği gelişme çizgisine gittikçe daha fazla ilgi göstermeye başladılar. Sağ ve sol kanat akademik çevrelerden bazı yazarlar Çin’in ekonomik çizgisinin asıl içeriğinin devlet kapitalizmi olduğunu ve bu çizginin başarısının devlet kapitalizminin başarısı olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Bu nedenle, gerek Marksist devlet kapitalizmi teorisi konusunda, gerek sosyalist hareketin tarihindeki ve günümüz dünyasındaki devlet kapitalizmi pratikleri hakkında, gerekse Çin’in gelişme çizgisinin gerçek niteliği ve Çin’in gelişme çizgisi ile devlet kapitalizmi arasındaki ilişki hakkında net bir fikir sahibi olmak ve bu soruları teorik ve pratik boyutlarıyla tartışmak önem kazanmıştır. Bütün bu tartışma alanları günümüz kapitalizminin içinde bulunduğu eğilimlerin kavranması ve sosyalizmin günümüz dünyasındaki gerçek konumu ile yakından ilgilidir.
II- Devlet Kapitalizmi ile ilgili temel teoriler
1. Önde gelen Marksist liderlerin devlet kapitalizmi teorileri
Marx ve Engels kapitalist ülkelerdeki devlet kapitalizmini (devlet mülkiyetindeki kapitalizm) analiz etmişler ve onu, kapitalist mülkiyet biçimlerini, özel kapitalist mülkiyeti ve özel sermayeyi kısmen diyalektik olarak reddeden, fakat buna karşın hala kapitalist sistemin sınırlarını aşmayan ilerici bir gelişme olarak değerlendirmişlerdi. Yine onlar, devlet mülkiyetindeki kapitalizmde, kapitalistlerin yerlerini ücretli şirket memurlarına bıraktıklarını, sermayenin üretim sürecini, artık kapitalistlerin değil, bu memurların denetleyip yürüttüklerini belirtmişlerdi. Bu gelişme onların yaşadığı çağda oldukça yeni bir olgu olmasına rağmen gözlerinden kaçmamıştı.
Engels bu konuda şu yorumlarda bulunmuştu: “Kapitalist şirketlerin dev devlet tröstlerine dönüşmesi üretici güçlerin kapitalist niteliğini ortadan kaldırmamasına rağmen… devlet, üretici güçlerin yönetimini ne kadar çok üstlenirse, pratikte o denli çok ulusal (kolektif) kapitalist haline gelir ve o kadar daha çok sayıda yurttaşı sömüren konuma gelir.” Engels, aynı zamanda [başka] bir yazısında [da], “Kapitalistlerin tüm toplumsal işlevleri, şimdi maaşlı görevliler tarafından yerine getirilmektedir. Kapitalistlerin faiz kuponu kesmekten ve menkul kıymetler borsasında kumar oynamaktan başka toplumsal işlevi kalmamıştır…” ifadesini kullanmıştır.
Marx da, kapitalistlerin işlevlerinin -bir taraftan sermayeyi kontrol eden yöneticiler, diğer taraftan da “yalnızca bir sermaye sahipliği ya da yalnızca bir para kapitalisti haline gelme” olarak- ikiye bölünmesi olgusunun, o günler için yeni bir olgu olduğunu ve bu işlev bölünmesinin ilerici bir gelişme olduğunu yazmıştır : “Yöneticinin maaşı basitçe diğer tüm emek türleri gibi fiyatı işgücü piyasasında belirlenen belirli bir vasıflı emek türü için verilen ücrettir veya öyle olmalıdır.”
Kapital’de de Marx şöyle yazmıştır: “… sermaye sahipliğinden oldukça bağımsız olabilen üretimin gözetim ve denetim işini yapacak yöneticilerin ortaya çıkması olgusunu –şimdiden– bizzat kapitalist üretimin kendi gelişimi sağlamıştır. Bu nedenle bu gözetim ve denetim işinin kapitalistler tarafından yapılması oldukça gereksiz hale gelmiştir. Bir orkestra şefi hiç bir şekilde orkestradaki aletlerin sahibi olmak zorunda değildir. Diğer müzisyenlerin ‘ücretlerinin’ ödenmesi işinin [de] –hiçbir şekilde– bir orkestra şefi olarak onun işlevlerinin bir parçası olması gerekmemektedir…”
Daha sonra Lenin ve diğer klasik Marksist yazarlar da devlet kapitalizminin niteliği, tarihsel rolü ve iktidardaki proletarya hükümetlerinin pratikte devlet kapitalizmine nasıl yaklaşmaları gereği üzerine temel bazı ilkeler getirmişler, sistematik ve ayrıntılı açıklamalar yapmışlardır.
Lenin, devlet kapitalizminin, devlet iktidarı ile birleşmiş ve devlet tarafından yönetilen bir kapitalist ekonomik biçim olduğunu yazmıştır. Devlet iktidarının niteliği, devlet kapitalizminin niteliğini belirler. Bir keresinde Lenin, kapitalist ülkelerdeki devlet kapitalizmi ile proletarya diktatörlüğü altında olan devlet kapitalizminin –her ikisinin de– sosyalizme götüreceğini yazmıştır. “Devlet kapitalizmi sosyalizme giriş veya sosyalizmin arifesidir ve sosyalizm açısından sağlam bir zafer elde edebilmek için bir önkoşuldur” (Lenin, Toplu Eserler, 1995, sayfa 536).
“Proletarya sınıfı iktidara geldikten sonra kapitalizmin gelişmesine, sosyalist yönelimin ve proletarya diktatörlüğünün sürdürülmesi ve korunması koşuluyla izin verilir. Proletarya piyasadan ve ticari mal-para ilişkilerinden yararlanarak, işçi-köylü ittifakını daha da sağlamlaştırmak ve güçlendirmek için, sosyalist ekonomi ile doğal köylü ekonomisini (özel bir üretim tarzı) birleştirmeyi amaçlamalıdır. Devlet kapitalizmini diyalektik bir biçimde ele alarak, onu geliştirme işinin üretici güçleri ve üretimi arttırmanın bir aracı olabilmesini güvence altına almalıyız. Buna ek olarak, proletarya sınıfının devlet kapitalizminin etkinlik alanını sınırlayabilmesini ve onun gelişme koşullarını belirleyebilme yeteneğine sahip olmasını güvence altına almalıyız.” ( Lenin, Toplu Eserler, 1995, sayfa 504).
Mao Zedung da, devlet kapitalizminin Çin’deki kapitalist sanayi ve ticareti dönüştürmede ve sosyalist dönüşümü -adım adım- tam olarak sağlamada yararlanılacak zorunlu yol olduğunu yazmıştır. “Devlet kapitalizmi bildiğimiz olağan kapitalist ekonomiden farklıdır ve o belirli bazı sosyalist yönler taşıyan, işçilere ve ülkeye yarar sağlayabilen özel türde bir kapitalist ekonomidir” (Mao Zedung, Seçme Eserleri, 1999, sayfa 282). “Devlet kapitalizmini geliştirme çalışmalarında aceleci koşuşturma yerine, adım adım ve düzenli bir biçimde ilerlemeliyiz. Bir yandan bu çalışmayı yürütürken -aynı zamanda- vergi politikalarıyla, piyasa fiyatlarına getireceğimiz düzenlemelerle ve onun işleyiş koşullarına ilişkin olarak getireceğimiz düzenlemeler vb –uygun ve esnek kısıtlama politikaları– ile kapitalist gelişmeyi sınırlamalıyız.”(Aynı yerde)
Deng Xiaoping, sosyalist inşa sürecinde, içinden geçtiğimiz reform ve dış dünyaya açılma döneminde, özel ekonomik gelişme bölgeleri ve yabancı sermayeli ortak girişim şirketleri oluşturarak ve ayrıca yabancı kapitalizmi öğrenip ondan faydalanarak ilerlemek gerektiğini savunmuştur. “Bu süreçte ‘yurtiçi kapitalizmden’ azami düzeyde faydalanmak için onun varlığını kabul etme, onu yönetme ve kontrol edebilme yeteneklerimizi güçlendirmeli, onun avantajlarını çoğaltma ve dezavantajlarını önleme ve dördüncüsü de onu adım adım yönlendirme ilkelerini uygulamalıyız.”
Bununla birlikte, Deng Xiaoping hem yurtiçi hem de yabancı kapitalizmden öğrenip ondan faydalanma ilkesini ele alırken, “sosyalizmde ısrarın temel bir önkoşul olması gerektiğini” savunmuştur. “Sosyalizmi inşa etmek; üretici güçleri geliştirmek ve özgürleştirmek; ekonominin kamu mülkiyeti altında olan bölümünü güçlendirmek;[bunlar] vazgeçemeyeceğimiz üç bütünlüklü hedefimizdir.” (Deng Xiaoping, Seçme Eserler 3, 1993, sayfa 149)
TAMAMINI OKUMAK İÇİN İNDİRİNİZ
