Stalin: Mao ve Çin Komünistlerinin Yolu Doğru Yoldur; Mücadele Biçimlerini Adım Adım Daha Yüksek Biçimlere Çıkartın  

Stalin’in Hindistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Temsilcileri ile Yaptığı Konuşma

Çeviren: Ferdi Bekir

Türkçeye Çevirenin Notu: 1951’de Hindistan Komünist Partisi temsilcileriyle yapılan bu görüşmede Stalin, kendisine yöneltilen sorulara yanıt verdi. Bu görüşme, Stalin’in Çin Devrimi’nin zaferinin hemen ardından hem bu devrimi hem de Mao Zedung önderliğindeki Çin Komünist Partisi’ni nasıl analiz ettiğini ortaya koyması bakımından büyük önem taşıyor.

Stalin’in Çin devriminin izlediği yol hakkındaki tespitleri, günümüzde Türkiye’de Marksist-Leninist olduğunu savunan bazı çevrelerin yaklaşımlarıyla örtüşmüyor. Örneğin Stalin, Çin’de milli-burjuvazinin “ilerici rolünü” özellikle vurgularken, tartışmayı şu sözlerle sonlandırıyor:

“Mao Zedung haklıydı – kendi ülkesinin koşullarına uygun hareket etti. Kendi çizginizi takip edin ve solcuların yaygaralarına aldırmayın.”

Stalin’in bu değerlendirmelerini yalnızca “Hindistan’a özgü” olarak görüp küçümsemek, Marksizmin diyalektik anlayışına terstir. Stalin’in bu metindeki analizleri ve önerileri, Türkiye’deki sosyalist-komünist örgütlerin özellikle sözde “aşamacılık” eleştirilerine ve ezilen Küresel Güney dünyasındaki burjuvazinin bir bölümünün emperyalizm ile çelişmeler yaşayacağını ve belirli koşullarda ilerici cepheye kazanılabileceğini reddeden görüşlerine güçlü bir yanıt niteliği taşıyor. Bu metin, bu nedenle titizlikle incelenmeli, tartışılmalı ve dünyadaki ve Türkiye’deki güncel meselelerle ilişkilendirilmesi gereken bir kaynak olarak görülmeli.


9 Şubat 1951

Stalin: Sorularınızı aldım. Hepsine birer yanıt vereceğim ve ardından kendi düşüncelerimi açıklayacağım.

Merkez Komite’miz, Hindistan’daki Partinize tavsiyelerde bulunarak yardımcı olmak amacıyla beni sizinle şahsen görüşmekle görevlendirdi. Partinizi ve halkınızı çok az tanıyoruz. Bu nedenle bu işe büyük bir ciddiyetle eğiliyoruz.

Tavsiyelerde bulunduğumuz anda, bu tavsiyelerden doğabilecek hataların sorumluluğunu da üstlenmiş oluruz; bu nedenle size üzerinde düşünülmemiş tavsiyelerde bulunamayız. Sizinle birlikte konuyu derinlemesine incelemek ve ardından tavsiyelerde bulunmak istiyoruz.

Şimdi ikinci soruya gelelim, Çin Devrimi’nin yolu ve Gerilla Savaşı Hakkında

Siyasi ve sosyal alanlarda Çin Devrimi’nin yolu hakkında daha önce konuşmuştum. Bu bir tarım devrimidir. Silahlı mücadeleye gelince, Çinlilerin silahlı mücadeleden bahsetmediklerini, silahlı devrimden bahsettiklerini söylemek gerekir. Bunu kurtarılmış bölgelerle ve bir kurtuluş ordusuyla Partizan (Gerilla) savaşı olarak değerlendirdiler. Bu da silahlı mücadeleden değil silahlı devrimden ve Partizan savaşından bahsetmek gerektiği anlamına gelmektedir. ‘Silahlı mücadele’ ifadesi ilk kez Kominform gazetelerinde kullanılmıştır. Silahlı mücadele bir Partizan savaşından daha fazlasını ifade eder, köylülüğün Partizan savaşı ile işçilerin genel grev ve ayaklanmalarının birleşimi anlamına gelir. Partizan savaşı ölçeği itibariyle silahlı mücadeleden daha dardır. Çin’de silahlı devrim nasıl başladı?

1926-27’de Çinli yoldaşlar milliyetçi Guomindang Partisi ile ittifaktan ayrıldılar. Guomingdang’a karşı 40-50 bin kişilik bir ordu hazırlayarak ayrı bir ordugâh kurdular. Bu ordu Partizan savaşının temelini oluşturuyordu. Kendilerini şehirlerden ve demiryollarından uzakta ormanlarda ve dağlarda sakladılar. Elbette Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin bulunduğu her yerde onlarla birlikte temel kadrolar da bulunacaktı. Çin Halk Kurtuluş Ordusu şehirlere yerleşemezdi ve kolayca kuşatılabilirdi. Kuşatılmamak ve yok edilmemek için şehirleri ve demiryollarını çok geride bıraktılar ve bir dizi kurtarılmış Partizan bölgesi kurdular. Kuşatıldıklarında kuşatmayı yarıyor, eski kurtarılmış bölgeleri geride bırakıp yenilerini oluşturuyor ve savaşa girmemeye çalışıyorlardı. Devam ettikçe Çinli Komünistler işçilere ve kentlere daha da yabancılaştılar. Mao Zedung tabii ki işçilerle ilişkilerini koparmak istemiyordu ama Partizan savaşı yolu onu buna götürdü ve şehirlerle temasını kaybetti. Bu acı bir zorunluluktu. Sonunda Yan’an’a yerleştiler ve burada uzun bir süre kendilerini savunmaya devam ettiler. Köylüleri kendilerine çağırdılar, onlara tarım devriminin nasıl yapılacağını anlattılar, ordularını genişlettiler ve ciddi bir güce dönüştürdüler. Ancak tüm bu süre boyunca Partizan savaşını karakterize eden o eksiklikten (işçilerle ve kentlerle kopukluk – ç.n.) kaçmadılar.

Kurtarılmış bölge nedir? Tamamen bir ada devlettir, bu bölgenin arkasında hiçbir şey yoktur, kuşatılmış ve ablukaya alınmış bir durumdadır; sırtını dayayabileceği hiçbir dayanağı yoktur. İşte böyle oldu. Yan’an kuşatıldı ve Çinliler büyük kayıplar vererek orayı terk ettiler. Eğer Çinli Komünistler Mançurya’ya geçmeye karar vermeselerdi bu durum uzun süre devam edecekti. Mançurya’ya geçerek kendi konumlarını hızla iyileştirdiler, kendilerine dost bir devlet niteliğinde bir dayanak buldular. Artık bir ada değil, bir ucu Sovyetler Birliği’ne dayanan yarımada gibi bir şeydi. Bundan sonra Çan Kay-şek Çinli Partizanları kuşatma olanağını kaybetti. Ve ancak bundan sonra, Çinli Partizanlar rahatlarken, kuzeyden güneye doğru saldırıya geçme olanağına sahip oldular. Tarih böyle akıyor. Peki bundan ne sonuç çıkıyor? Köylülerin Partizan savaşı ciddi bir meseledir ve devrim için büyük bir kazanımdır. Bu alanda Çinliler, özellikle geri kalmış ülkeler için devrimci pratiğe yeni katkılarda bulundular. Ve elbette, köylülerin nüfusun %80-90’ını oluşturduğu bir ülkedeki her Komünist, bu yöntemi mücadelesinde kullanmak zorundadır. Bu tartışılmaz bir gerçektir. Ancak Çinli yoldaşların bu deneyiminden, kurtarılmış bölgelerde Partizan savaşının kendine has büyük eksileri olduğu sonucu da çıkmaktadır. Bu eksiler, Partizan bölgelerinin her zaman ablukaya açık adalar olmasıdır. Bu çemberden zaferle çıkmak ancak istikrarlı bir cephe gerisi yaratarak, dost bir komşu devletle bağlantı kurup ona dayanarak ve bu devleti kendi istikrarlı cephe gerisi haline getirerek mümkündür. Çinliler Mançurya’ya doğru ilerleyerek mantıklı bir adım attılar. Eğer bunu yapmamış olsalardı, meselenin nasıl sonuçlanacağını tahmin bile edemiyorum. Partizan savaşında zafer kazanmaya yetecek güç yoktur. Partizan savaşı, dost bir komşu devlete dayanırsa mutlaka zafere götürür. Çinli yoldaşların Mançurya’ya ulaşana kadar kuşatılmaktan korkarak saldırıya geçmek istememeleri ve ancak bu geçişten sonra ilerlemeyi planlamaya başlamaları ve Çan Kay Şek’in birliklerine karşı başarılar elde etmeleri son derece manidardır. Partizan savaşının bu eksilerini göz önünde bulundurmamız gerekir. Hindistan’da Partizan savaşının devrimin zaferini elde etmek için tamamen yeterli olduğu söyleniyor. Bu doğru bir yaklaşım değil. Çin’de Hindistan’dakinden daha elverişli koşullar vardı. Çin’de hazır bir Halk Kurtuluş Ordusu vardı. Sizin hazır bir ordunuz yok. Çin, Hindistan gibi yoğun bir demiryolu ağına sahip değil, bu da Partizanlar için daha elverişli bir durumdu. Partizan savaşının başarılı olma ihtimali sizin için Çin’den daha düşük. Endüstriyel ilişkilerde (sendikacılık ÇN)  Hindistan Çin’den daha gelişmiş durumda. Bu ilerleme açısından iyi, ancak Partizan savaşı açısından kötü. Ne kadar çok müfreze ve kurtarılmış bölge oluşturulursa oluşturulsun, bunların hepsi yalnızca adacıklar olacaktır. Çinli Partizanların Sovyetler Birliğine dayandığı gibi sırtınızı dayayabileceğiniz dost bir komşu devlete sahip değilsiniz.

Gerilla savaşına ihtiyacınız var mı? Kuşkusuz var.

Kurtarılmış bölgeleriniz ve bir ulusal kurtuluş ordunuz olabilir mi?

Böyle bölgeleriniz olabilir ve muhtemelen böyle bir ordunuz da olacaktır. Ancak bu zafer için yeterli değildir. Partizan savaşını işçilerin devrimci eylemleriyle birleştirmeniz gerekir. Bu olmadan, Partizan savaşı tek başına başarıya ulaşamaz. Eğer Hintli yoldaşlar demiryolu işçilerinin genel grevlerini ciddi bir şekilde örgütleyebilirlerse, bu ülkenin ve hükümetin yaşamını felç edebilir ve Partizan savaşı için muazzam bir yardım olabilir. Köylüyü ele alalım…. eğer ona – bu senin Partizan savaşın ve her şeyi sen yapmak zorundasın – derseniz, o zaman köylü soracaktır – bu ağır mücadele neden sadece bana yükleniyor, işçiler ne halt ediyor? Devrimin tüm yükünü kendi üzerine almayı kabul etmeyecektir, o yeterince zekidir, tüm kötülüklerin -vergiler vs- şehirden geldiğini anlayacak bilince sahiptir. Şehirlerde bir müttefik isteyecektir.

Eğer ona mücadelenin yükünü işçilerle birlikte taşıyacağını söylerseniz, bunu anlayacak ve kabul edecektir. Rusya’da bizim durumumuz da böyleydi. Çalışmalarınızı sadece köylülük arasında yürütmeniz, sadece Partizan müfrezeleri oluşturmanız değil, aynı zamanda işçi sınıfı arasında ciddi ve yoğun bir çalışma yürütmeniz, onların güvenini kazanmaya çalışmanız ve onların çoğunluğunu kazanmanız, işçiler arasında silahlı müfrezelere sahip olmanız, işçilerin, demiryolcuların grevlerini hazırlamanız ve şehirlerde işçi müfrezelerine sahip olmanız gerekir.

Bu iki damar birleştiğinde, zafer güvence altına alınmış sayılabilir. 1905’te Rusya’da Çar’ın halka boyun eğdiğini, Duma’yı ve bir dizi başka özgürlüğü verdiğini biliyorsunuz. Çar geri çekilmek zorunda kalmıştı.

Çar’da böyle bir korku uyandıran neydi? Demiryolu işçilerinin grevleri! Başkentin ülke ile bağlantısı kesilmişti, demiryolu işçileri Petersburg’a sadece işçi temsilcilerinin girmesine izin veriyor ve ne malların ne de başka bir şeyin geçmesine izin vermiyorlardı.

Demiryolu işçilerinin grevlerinin devrimdeki önemi çok büyüktü ve bu Partizan müfrezelerine yardımcı oldu.

Sonra, kışlalar arasında, askerler arasında çalışmak. 1917’de askerler arasında öyle bir propaganda yürüttük ki tüm askerler bizim tarafımızda yer aldı.

Askerleri çeken neydi? Toprak meselesi. Bu öyle bir silahtı ki, Çar’ın muhafız kıtası olan Kazaklar bile buna karşı koyamıyordu. Doğru politika yürütmek için devrimci bir ruh hali yaratmak ve gerici çevrelerle aramızda farklılıklar yaratmak gerekiyordu.

Çin yolu Çin için doğruydu. Ancak Çin devriminin yolu şehirlerdeki proleter mücadeleyi köylülerin mücadelesiyle birleştirmenin gerekli olduğu Hindistan için yeterli değildir. Bazıları Çinli yoldaşların böyle bir birleşime karşı olduğunu düşünüyor. Bu doğru değildir. Mao Zedung, ordusu Nanking’e doğru yola çıktığında Şangay işçileri greve gitseydi ya da işçiler silah fabrikalarında iş bıraksaydı bundan hoşnutsuz olur muydu? Elbette hayır. Ancak Mao Zedung’un şehirlerle ilişkileri kesildiği için bu gerçekleşmedi. Elbette Mao Zedung, demiryolu işçilerinin iş bırakması ve Çan Kay-şek’in mermi alma olanağından mahrum kalması durumunda mutlu olurdu. Ancak işçilerle ilişkilerin olmaması acı bir gereklilikti ama ideal değildi. Eğer Çinlilerin yapamadığını yapmaya çalışırsanız yani köylü savaşını işçi sınıfının mücadelesiyle birleştirmeye çalışırsanız bu çok daha iyi olurdu.

Mücadele Biçimlerini Adım Adım Daha Yüksek Biçimlere Çıkarın

Dange: Biz Partizan savaşı teorisini neredeyse işçi sınıfının katılımını gerektirmeyen bir teoriye dönüştürdük.

Stalin: Hindistan’da Partizan savaşının temel mücadele biçimi olarak kabul edilmesi mümkün değildir, peki en yüksek mücadele biçimi demek mümkün mü?

En yüksek mücadele biçimine uzanan farklı mücadele biçimleri vardır. Köylüler için: toprak sahiplerine karşı boykot, tarım işçilerinin grevleri, toprak kiracılarının iş bırakması, toprak sahipleriyle bireysel çatışmalar, toprak sahiplerinin topraklarına el konulması ve ardından en yüksek mücadele biçimi olarak Partizan savaşı. İşçi sınıfı için: yerel grevler, işkolu düzeyinde grevler, siyasi grevler, ayaklanmaya açılan kapı olarak genel siyasi grev ve ardından en yüksek mücadele biçimi olarak silahlı ayaklanma. Bu nedenle Partizan savaşının ülkedeki temel mücadele biçimi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ülkede iç savaşın tüm hızıyla devam ettiğini iddia etmek de doğru değildir. Telangana’da toprak ele geçirildi ama bu çok az şey kanıtlıyor. Bu hala mücadelenin başlangıcıdır ancak Hindistan’ın henüz uzak olduğu mücadele biçiminin ana biçimi değildir. Köylünün küçük sorunlar üzerinde mücadele etmeyi öğrenmesi gerekiyor – kiraların düşürülmesi, hasattan toprak sahibine ödenen payın düşürülmesi vb. Kadroları bu tür küçük sorunlar üzerinde eğitmek ve hemen silahlı mücadeleden söz etmemek gerekir. Eğer geniş çaplı bir silahlı mücadeleye başlarsanız, Partiniz zayıf olduğu için ciddi zorluklar ortaya çıkacaktır.

Partinin güçlenmesi ve kitle mücadelesini gereken yönde yönlendirmesi ve hatta bazen kitleleri frenlemesi gerekir. Biz 1917’de nasıl yola çıktık?

Orduda, donanmada pek çok sempatizanımız vardı, Moskova ve Leningrad Sovyetlerine sahiptik. Ancak işçilerin ayaklanma yönündeki hareketlerini frenledik. İşçiler Geçici Hükümeti iktidardan uzaklaştırma talebinde bulundular. Ancak Leningrad kışlası elimizde olmadığı için bu planlarımız arasında yer almıyordu. Temmuz ayında, 40-50.000 kişinin çalıştığı ana Putilov fabrikasının işçileri, denizcilerin ve askerlerin de katıldığı gösterilere başladı. Geçici Hükümetin devrilmesini talep ettiler ve bu taleplerle Merkez Komite binamıza geldiler. Planladığımız ciddi ayaklanma için henüz tüm hazırlıkların yapılmadığını biliyorduk ve onları durdurduk. Ayaklanma için nesnel faktör mevcuttu – kitleler harekete geçmişti ama ayaklanmanın öznel faktörü yoktu – Parti daha hazır değildi.

Ayaklanma sorunu bir ay sonra, Eylül ayında yerine oturdu. Ayaklanmayı örgütlemeye karar verdik ama bu bir sırdı. Bu konuda hiçbir şey yayınlamadık. Politbüro üyeleri Kamenev ve Zinovyev ayaklanmayı maceracı bularak karşı çıktıklarında, Lenin onları hain ilan etti ve planlarımızı düşmana teslim ettiklerini söyledi. Bu nedenle ayaklanma hakkında asla konuşmayın, aksi takdirde ayaklanmadaki sürpriz unsuru kaybolur.

Rao Yoldaş burada şöyle diyor: halkın karşısına çıkın ve onlara silahlı ayaklanma hakkında sorular sorun… Bu asla yapılmaz, asla planlarınız hakkında yüksek sesle konuşmayın, hepinizi tutuklarlar. Köylünün şöyle dediğini varsayalım: Evet, bir ayaklanmaya ihtiyacımız var. Ama bu yine de halkı takip etmemiz ve halkın kuyruğunda sürüklenmemiz gerektiği anlamına gelmez. Liderlik, kişinin kendi halkını sürüklemesi anlamına gelir. İnsanlar bazen kendi bölgelerindeki olgu ve olayları çıkış noktası olarak alarak bir ayaklanmaya hazır olduklarını söylerler, ancak ayaklanmanın genel başarılabilirliğine uygun olarak tüm ülkenin bakış açısıyla hareket etmeleri gerekir. Bu soruya tüm Merkez Komitesi tarafından karar verilmelidir.

Parti örgütü, Partiye sadakati konusunda şüpheler bulunan bir üyenin ölüm cezasını infaz edebilir mi diye soruyorsunuz. Böyle bir şey olamaz. Lenin her zaman şunu öğretmiştir: Merkez Komite’nin uygulayabileceği en yüksek ceza biçimi Partiden ihraçtır, ancak Parti iktidara geldiğinde ve bir Parti üyesi devrimin yasalarını çiğnediğinde, o zaman hükümet kendi sorumluluğu olarak kovuşturmayı yürütür. Bazı belgelerinizden yoldaşların düşmana karşı sık sık bireysel terör yönünde eğilim gösterdikleri anlaşılıyor. Bize, Rus yoldaşlara bunu sorarsanız, size şunu söylemeliyiz ki bizde Parti her zaman bireysel terörü reddeden bir ruhla yoğrulmuştur. Eğer köylüler birleşip bir toprak ağasına karşı mücadele verir ve çıkan çatışmada bu ağayı öldürürlerse, kitleler çatışmaya katıldığı için, bunu bireysel terör olarak görmeyiz ve destekleriz. Fakat Partinin kendisi bir toprak ağasını öldürmek için terörist müfrezeler örgütlerse ve bu kitlelerin hiçbir katılımı olmadan yapılırsa, o zaman bireysel teröre karşı olduğumuz için buna karşı çıkarız. Kitleler pasif durumdayken bu tür bireysel terör eylemleri kitlenin bağımsız eylemlilik ruhunu öldürür, kitleleri pasif tutum almaya alıştırır ve dahası insanlar meseleleri şu şekilde değerlendirir: bizim eyleme geçmemize gerek yok, bunu bizim adımıza yapan işte bu kahramanlardır.  Dolayısıyla, bir tarafta bir kahraman, diğer tarafta ise mücadeleye katılmayan bir kitle vardır. Kitlelerin eğitimi ve faaliyetlerinin örgütlenmesi açısından böyle bir görüş çok tehlikelidir. Rusya’da böyle bir Parti vardı – Sosyalist Devrimciler (SR)- devlet bakanlarını öldürmek için özel terör müfrezeleri vardı. Biz her zaman bu Partiye karşı çıktık. Bu Parti kitleler arasında itibar yitirdi. Biz kahramanlar teorisine karşıyız. Bazı yoldaşlarınız Hindistan’da iç savaşın başladığını düşünüyor. Bu henüz erken. İç savaş için koşullar gelişiyor ama henüz iç savaş koşulları gelişmedi.

Bana hangi koşullar altında Partizan (gerilla) savaşına girişilebileceğini de soruyorsunuz. İleri kapitalist ülkelerde Partizan savaşının büyük bir değeri yoktur, burada Partizanlar çabucak ele geçirilir. Orta gelişmiş ve geri kalmış ülkelerde Partizan savaşının özellikle büyük bir önemi vardır. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde ya da Almanya’da Partizan savaşı başlatmak çok zordur. Burada esasen çok sayıda büyük kent, gelişmiş bir demiryolu ağı, sanayi bölgeleri vardır ve bu koşullarda Partizanlar hemen yakalanır. Halk kitlelerinin kendilerini kahraman olarak görmeleri için, düşmana yönelik eylemlerin kitlenin pasifliğine yol açmaması, aksine onların coşkusunu artırması gerekir. Telengana’da ortaya çıkan şeyi her şekilde desteklemek gerekir. Bu iç savaşın ilk filizleridir. Ancak sadece Partizan savaşına bel bağlamak yetmez. Partizan savaşı elbette destek veriyor ama kendisinin de desteğe ihtiyacı var.

Halk arasında, işçiler arasında, orduda, aydınlar arasında, köylülük arasında daha büyük çalışmalar yapmak gerekir. Eğer işçiler arasında silahlı müfrezeler oluşturursanız, genel karışıklık durumunda doğru fırsatta hükümet kurumlarını ele geçirebilirsiniz. Leningrad’da işçi muhafızlarımız vardı, onları eğittik ve işçiler ayaklanma sırasında bize çok yardımcı oldular, Kışlık Sarayı ele geçirdiler. Köylülüğümüz işçi sınıfından büyük yardım aldı. Genel olarak, toplumun tüm sınıfları arasında köylüler işçi sınıfına büyük güven duymaktadır. Bu iki mücadele biçimini – işçilerin ve köylülerin mücadelesini, köylülerin ayaklanmasını ve işçilerin ilerleyişini – birleştirmek gerekir.

Endonezya’daki olayları hatırlıyorsunuz. Endonezya’da Komünist Partinin liderliği iyiydi ama erken bir ayaklanmaya kışkırtıldılar. Onlar iyi, efsanevi, cesur insanlardı ama kışkırtıldılar ve yok oldular.

Büyük Açık Tartışmalar Yapmayın, Çoğunluk Kararlarını Uygulayın

Şimdi sizin ne yapmanız gerekiyor? Elinizde bir program ya da diyelim ki bir eylem platformu gibi bir şey olsaydı iyi olurdu. Tabii ki aranızda anlaşmazlıklar olacaktır. Bizim aramızda da anlaşmazlıklar vardı ama biz şuna karar verdik: çoğunluk tarafından kararlaştırılan her şey geçerli olacaktı. Çoğunluğun kararına katılmayan yoldaşlar bile, Partinin tek bir irade ile hareket etmesi için bu kararları dürüstçe uygulamışlardır. Hepiniz tartışma arzusundasınız. Bu sizin için barış zamanlarında izin verilebilir bir durum olabilir ancak devrimci bir durum söz konusu ve kendinize bu lüksü tanımamalısınız. Partinizde bu kadar az insan olmasının nedeni budur, bitmek bilmeyen tartışmalarınız kitleleri yönsüzleştirmiştir. Bolşevikler 1903-12 döneminde, Çarlık koşullarında mümkün olduğu kadar açık tartışmalar yürüttüler ve o zamanlar Menşeviklerle bölünme doğrultusunda olduğumuz için Menşevikleri saf dışı bırakmayı hedeflediler. Ancak böyle bir durum, Partide birbirine düşman olan unsurların bulunduğu bir ortamda söz konusudur. Ondan sonra, 1912’de Menşevikleri kovup Menşeviklerden arınmış Partimizi kurduğumuzda, Parti homojen hale geldi. Farklılıklar vardı – o zaman dar çevrelerde toplanır, sorunu tartışır ve çoğunluğun kararıyla hepimiz çalışırdık. Bolşevikler iktidara geldikten sonra Troçki Partiye, bizim girmek istemediğimiz bir tartışma dayattı. Troçki provokatif bir şekilde, sanki Parti gerçeğe karşı savaşmak istiyormuş gibi, Partinin tartışma yapmak istemediğini belirtti. Tartışmaya başladık ve Troçki’yi yendik. Ancak bu, tüm Partinin karşı durduğu bir tartışmaydı. Eğer Parti az çok homojen ve ideolojik birliğe sahipse, böyle bir Partinin tartışmaya ihtiyacı yoktur. Büyük tartışmanın dar çevrelerde yürütülmesi gerekir, basında değil. Orada, çoğunluk tarafından ne karar verilirse, o, karardır.

Ghosh: Yoldaş Stalin haklı. Açık tartışma artık bizim için kabul edilebilir değil.

Stalin: Partimizde 5.600.000 Parti üyesi ve 800.000 aday üye var. Aday üyeliğin önemi nedir? Daha önce Partiye üye kabul etmeden önce, Partiye katılmak isteyenleri sınıyorduk. Bazıları dört yıl, beş yıl bekletildi, onları eğittik, sınadık. Pek çok kişi Partiye katılmak istiyordu, ancak öncelikle bu kişilerin sınanması ve ardından eğitilmeleri gerekiyordu. Başlangıç düzeyinde sosyalist eğitim ve ondan sonra da kabul gereklidir. Bizim pratiğimizde adaylık kurumu doğruluğunu kanıtlamıştır. Parti çevresinde geniş bir sempatizan katmanımız var. Ancak Partiyi yeni üyelerle aşırı kalabalıklaştırmamalı, Partiyi aşırı büyütmemeliyiz. Önemli olan kabul edilen kişinin derin bir niteliğe sahip olmasıdır, Partinin üye sayısının çokluğu değil.

Bir platform ya da eylem programınız olması sizin için iyi olacaktır. Bu platformun ya da programın odak noktasına tarım devrimini koyun.

Rao, Dange, Ghosh ve Punnaiah Yoldaşlar: Stalin Yoldaş’a tartışma için teşekkür ettiler ve Stalin Yoldaş’ın talimatları temelinde tüm faaliyetlerini yeniden gözden geçireceklerini ve bu talimatlara uygun olarak hareket edeceklerini beyan ettiler.

Stalin: Size hiçbir talimat vermiyorum bu söylediklerim bir tavsiyedir, sizin için zorunlu değildir, kabul edersiniz ya da etmezsiniz.

Paylaş

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir