Yao Zhongqiu: Batı Tarzı Liberal Demokrasinin Emperyalist Temeli: Engels ve Lenin’in Bu Başlık Üzerine Görüşlerinin Geliştirilmesi

 Ekim 2022

Profesör Yao Zhongqiu, Siyaset Bilimi Bölümü, Uluslararası İlişkiler Okulu, Çin Renmin Üniversitesi; Siyaset Tarihi Araştırma Merkezi Direktörü)

Çeviren: Deniz Kızılçeç

Özet: Engels ve Lenin’in Batı Avrupa’nın sanayileşmiş kapitalist ülkelerinde işçi sınıfının aristokratikleşmesi ve sosyal demokrat partilerin revizyonistleşmesine ilişkin açıklamaları, Batı tarzı demokratikleşme çalışmalarına yönelik dünya sistemik bir yaklaşım inşa etmekte ve bu makale Batı Avrupa’da modern demokrasinin kurulması ve işlemesinin önemli bir önkoşul olarak emperyalizme dayandığı önermesini dile getirmektedir. Antik Atina şehir devletlerinin ve modern Amerikan demokrasisinin kuruluşu ve işleyişi üzerine yapılan daha ileri düzeydeki çalışmalar, bu devletlerin imparatorluğa veya emperyalizme olan benzer bağımlılıklarını ve devletleri içerisinde vatandaşlığın katı bir şekilde dışlandığını ortaya koymaktadır. Bu üç orijinal Batı demokrasisi, negatif dışsallıkları muazzam olan ve evrensel olmayan “dışlayıcı-artık-dağıtımcı demokrasiler” olarak sınıflandırılabilir. Çin Komünist Partisi, Çin halkına ulusal kurtuluş ve bağımsız ulusal kalkınma için tarihi arayışlarında önderlik ederek, insan merkezli çok yönlü ve kapsamlı kalkınmayı merkeze alan, insanlar için evrensel eşitliği garanti eden ve Batı tarzı demokrasiden ahlaki ve siyasi olarak üstün olan “kapsayıcı-kalkınmacı bir demokrasi” türü yaratmıştır.

Anahtar Kelimeler: Leninizm; Batı tarzı demokrasi; emperyalizm; dışlayıcı-dağıtımcı demokrasi; kapsayıcı-kalkınmacı demokrasi

Çağdaş dünyada demokrasi iki temel türe ayrılabilir: Çin tarzı demokrasi ve Batı tarzı demokrasi. Aralarındaki temel farklar nelerdir?  “Büyük Ayrışma” nasıl ortaya çıkmıştır?

Bu sorular demokrasinin kökenlerinin incelenmesini gerektirmektedir.  Batı tarzı demokrasinin kökenleri birçok Batılı akademisyen tarafından incelenmiştir, ancak bu akademisyenler genellikle demokrasinin kökenlerinin din, kültür, tarih, ekonomik gelişmişlik düzeyi ya da gruplar ve sınıflar arasındaki mücadele gibi Batılı ülkelerin kendi iç faktörleriyle açıklandığı metodolojik milliyetçilik yaklaşımını benimsemişlerdir.

ÇN. Kabaca metofolojik milliyetçilik demokrasi, devrim ve sosyalizm için mücadele sorunlarını ulusal ölçek boyutuyla sınırlayan ve dünya-tarihsel ve küresel boyutu gözden kaçıran yaklaşımı kastediyor… Metofolojik milliyetçiliğin Marksist ve liberal versiyonları vardır. Örnek verirsek CHP ve TÜSİAD danışmanı Daron Acem bu yaklaşımın önemli temsilcisidir. Metodolojik milliyetçiliğin Marksist versiyonunu savnanlar arasında Ellen Meiskins Wood’u görüyoruz.

Ancak Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa’da modern demokrasi 19. yüzyılda şekillendi ve oy hakkının orta ve özellikle de çalışan sınıflara kademeli olarak yayılmasıyla belirginleşti. Aynı dönemde bu ülkelerde bir başka önemli olay daha yaşandı: Sömürge imparatorluklarının art arda kurulması ve dünya ölçeğinde faydalar elde edilmesi. Bu iki büyük olay arasında, iç ve dış, bir bağlantı var mı?

Batılı akademisyenler bu konuyu tartışmış, Lipset demokratikleşmenin koşullarından biri olan çoğulcu parti sistemlerinin kökenine ilişkin olarak gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki bölünmeye atıfta bulunan bir toplumsal bölünme teorisi önermiş, Tilly ise sömürgeleşmeyi demokratikleşmenin dört mekanizmasından biri olarak göstermiş ancak her ikisi de bu sorunun mantığını derinlemesine analiz edememiştir.

Engels’in İngiliz işçi sınıfının aristokratlaşmasına ve Lenin’in Batı Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin revizyonistleşmesine ilişkin açıklamalarında görüldüğü gibi, Marksist teori başından beri güçlü bir dünya-tarihsellik bilincine sahipti ve ikisi arasındaki nedensel ilişkiyi görebiliyordu: Avrupa ve ABD’nin sanayileşmiş kapitalist ülkeleri dünyayı paylaşıyordu ve dünya ölçeğinde sağladıkları faydalar kısmen işçi sınıfına yarıyordu; işçi sınıfı ve partileri devrimci amaçlarını yavaş yavaş terk ediyor ve kendilerini kapitalist sistem ve burjuva siyasi sistemiyle özdeşleştiriyor, seçimlere katılıyor ve meşru olarak işçilerin refahını arttırmaya çalışıyordu.

Bu, ana akım siyaset bilimi tarafından tanımlandığı şekliyle demokratikleşme ve siyasi özümseme anlamına gelmektedir ve bu nedenle de argümanları, Batı Avrupa’da modern demokrasinin kurulması ve düzgün bir şekilde işlemesinin emperyalizme dayandığı şeklindeki siyaset bilimi önermesini dile getirmektedir. Bu makale, tarihsel siyaset bilimi yaklaşımını kullanarak bu önermenin siyaset bilimi açısından yeniden ifade edilmesini önermekte, bunu test etmek için antik Atina ve modern Amerika örneklerini sunmakta ve ardından bu önermeyi doğrulamak için Çin tarzı demokrasiyi bir referans noktası olarak kullanmaktadır.

TAMAMINI OKUMAK İÇİN İNDİRİNİZ

Paylaş

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir