Nobel Ödüllü Liberal İktisatçı Daron Acemoğlu: Bugün Türkiye Demokratik Avrupa İle Kaderini Birleştirme Fırsatına Sahip  

Bu Yeni Yolu Açacak Lidere İzin Verilecek Mi?

Mart 2025

Acemoğlu şöyle yazdı: Türkiye’deki demokrasi , geçen hafta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasından önce de zayıf durumdaydı. İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı en güçlü rakip olarak görülüyordu ve birçok kişi, kendisine yöneltilen suçlamaların uydurma olduğunu savunuyor.  Bu olay tek başına bile dikkate değerdi. Ancak, Türkiye’nin Gezi Parkı eylemlerinden bu yana görmediği geniş çaplı protestoları tetiklemesiyle daha da önemli hale geldi. 

Durum şöyle: Trump, yalnızca Amerikan demokrasisini temelden sarsmakla kalmayıp dünya düzenini de yeniden şekillendirmeye çalışıyor. ABD, giderek daha fazla demokratik olmayan, otoriter ülkelerle ittifak kuruyor. Trump, Rusya’nın otokrat lideri Vladimir Putin ile iyi ilişkiler sürdürme konusunda ünlü. Tarifeler ve çip savaşları hakkındaki söylemlere rağmen, Trump Çin’le de daha dostane ve pragmatik-parça başı bir ilişki kurabilir. 

Trump’ın ABD’yi yakınlaştırmak istemediği ülkeler ise Avrupa devletleri ve Kanada gibi görünüyor. Ayrıca, birkaç yıl önce düşünülemez olan NATO’dan çekilme ihtimalini de gündeme getiriyor. 

Bu tablo, 2026’daki ara seçimlerde Demokratların Temsilciler Meclisi’ni geri alarak Trump’ın ABD kurumlarına yönelik saldırısını ve küresel düzeni yeniden şekillendirme çabalarını yavaşlatmasıyla değişebilir. 2028 başkanlık seçimlerini kazanmaları halinde ise bu süreci tersine çevirerek Amerikan demokrasisini yeniden inşa edebilirler. Ancak, bunu başarabileceklerinin garantisi yok. ABD kurumlarının dört yıl daha ayakta kalacağından emin olamayız. 

Öte yandan, yeni bir Avrupa bloğunun (muhtemelen Kanada’nın da katılımıyla), liberal demokrasiye ve kendi savunmasına odaklanan bir yapı oluşturması artık hayal değil. Bu gelişmelerin ışığında Türkiye’nin bir tercih yapma şansı ortaya çıkmış bulunuyor: Her iki blokun da dışında kalabilir, veya İki bloktan biri olan ABD-Rusya-Çin eksenine yanaşabilir ya da Türkiye Avrupa bloğunun bir parçası olabilir. 

Avrupa yolu, ulaşılması imkânsız bir hayal değil. Türkiye, NATO içindeki en büyük ikinci orduya sahip ve Almanya, Fransa ve diğer Avrupa ülkeleriyle ortak bir savunma inşa etme konusunda kritik bir ortak olabilir. Avrupa’da nüfus hızla yaşlanırken, daha fazla Türk göçmeni kabul etme fikri artık eskisi kadar ürkütücü gelmeyebilir. 

Avrupa Birliği’ne ve Avrupa savunma paktına katılmak, Türkiye için büyük bir dönüm noktası olacaktır. Türk ekonomisi, 2006’dan bu yana düşük verimlilik artışı nedeniyle zayıfladı ve bu da reel ücretlerin yavaş artmasına, yoksulluğun ise kronikleşmesine yol açtı. Avrupa pazarları, Avrupa sermayesi ve en önemlisi Avrupa teknolojisi ile Avrupalı şirketlerle ortak girişim fırsatları, Türkiye’nin üretkenlik potansiyelini önemli ölçüde artırabilir. Bu bağlamda, Türkiye’nin yakın geçmişte en hızlı verimlilik artışını yaşadığı 2002-2006 döneminin, AB üyelik müzakerelerinin sürdüğü yıllara denk geldiğini unutmayalım.   Ancak bu Avrupa yolu, Türkiye’nin demokrasiye bağlı kalmasını gerektiriyor. 

Türkiye, Avrupalı ortaklarına, demokratik kurumlarının gerilemesini tersine çevirmeye çalışacağına dair inandırıcı bir sinyal vermek zorunda. Türkiye demokrasinin kötüleşmesi açısından küresel olarak en kötü performans gösteren ülkelerden biri olma gibi bir kötü şöhret kazanmıştır. Türkiye’nin sivil toplum faaliyetlerini ve protestoları kabul etmesi ve hatta desteklemesi gerekecek.  Gençlerin, siyasete duydukları yeni ve güçlü ilgiyi daha da artırarak ülke meselelerine daha fazla dahil olmaları gerekecek.  Halkın, Avrupa’yı ortak olarak görmesi gerekecek ve tüm dünyadaki batılı güçlere yöneltilen açık ulusalcı histerinin yerini işbirliği almalı. 

Bu önerdiğim yolu Hangi Lider izleyebilir?

 Cumhurbaşkanı Erdoğan, son birkaç on yılda zamanın ruhuna ve fırsatlara göre değişebileceğini kanıtladı ve Erdoğan böyle yön değişiklikleri yaptığında kendi seçmen tabanını bir araya getirebildi. Ancak bunun için gerekli olan perspektif ve kurumsal yaklaşım değişimi, Kürtleri siyasi sürece dahil etmek gibi nispeten radikal olan bu hamleden bile daha radikal olmak zorunda.  Şimdi Erdoğan Kürtleri siyasi sürece dahil etme çabası içinde.

Türkiye’nin bu yolu seçip seçmeyeceğinin garantisi yok.  Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu denemezse (ki öyle görünüyor), Türk siyaseti daha belirsiz ve çatışmalı bir hale gelebilir. Bu dönüşümü başlatacak liderin kim olacağı ve böyle bir liderin bu çığı açıcı dönüşümü gerçekleştirmesine izin verilip verilmeyeceği ise belirsizliğini koruyor.’

Paylaş

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir