AKP Hükümeti İran ile İlişkileri İran Karşıtı Bir Savaşa Destek Düzeyine Çıkarır Mı?
İsmet Horasanlı- AKP’ye yakın SETA Think Tank Uzmanı, Ocak 2025
Türkiye-İran İlişkilerinde 2024 Yılında Neler Oldu?
Başlık bize aittir. Orijinali bu rapordan alınmıştır. https://www.setav.org/assets/uploads/2025/01/r257.pdf
Suriye’de, İran destekli Esad rejimi devrildi ve muhalefet iktidara geldi. Yeni yönetim, Türkiye’ye daha yakın politikalar izlemeye başladı.
Türkiye’nin Irak politikasında önemli gelişmeler yaşandı. Kalkınma Yolu Projesi’nde ciddi ilerleme kaydedildi ve terörle mücadele konusunda bir anlaşmaya varıldı.
Zengezur Koridoru üzerindeki müzakereler devam etti. İran, bu projeye karşı çıktı.
İran’ın nükleer programı yeniden gündeme geldi. KOEP’e taraf olan AB ülkeleri, İran’ı “tetik mekanizması” ile tehdit etti.
GİRİŞ
AKP Hükümeti İran ile İhtiyatlı Komşuluk ve Bölgesel Rekabet Politikasını sürdürmeye devam edecek. Türkiye ve İran, Ortadoğu bölgesinin tarihsel, kültürel ve devlet geleneği açısından en önemli ülkelerinden ikisidir.
İki ülke arasında tarihsel benzerlikler olduğu kadar bölgesel jeopolitik rekabet de bulunmaktadır. Bu nedenle Ortadoğu’daki bölgesel değişimler, iki ülke arasındaki ilişkileri doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Bunun yanı sıra İran’ın küresel aktörlerle ilişkileri de iki ülke arasındaki rekabet ve iş birliği dinamiklerini şekillendirmektedir. Bölgesel düzeyde Irak’taki gelişmeler, Suriye’deki rejim değişikliği ve Azerbaycan’ı Nahçıvan’a bağlayan Zengezur Koridoru jeopolitik açıdan önemli olup her iki ülkeyi de yakından ilgilendirmektedir. Buna ek olarak Batı ile İran arasındaki ihtilafın üç ana dinamiği bulunmaktadır: İran’ın nükleer programı, füze programı ve İran destekli milisler. Batı ile İran arasında devam eden gerilimlerde Türkiye temkinli ve ihtiyatlı bir dış politika benimsemiş; İran’ın nükleer programı ve bu program nedeniyle uygulanan yaptırımlar konusunda net bir duruş sergilerken diğer iki meselenin ise mümkün olduğunca dışında kalmaya çalışmıştır.
ANA DINAMIKLER
Irak: Kalkınma Yolu Projesi ve Terörle Mücadele
Türkiye öncülüğündeki “Kalkınma Yolu Projesi”, Basra Körfezi’ni Türkiye üzerinden Avrupa’ya bir otoyol ve demir yolu ağıyla bağlayacaktır. Bu proje aynı zamanda Basra, Bağdat ve Musul gibi Türkiye ile güçlü tarihsel bağlara sahip şehirleri birbirine bağlayacaktır. Buna ek olarak hattın bölge için son derece önemli olan Kerbela ve Necef gibi şehirlerden geçmesi, Türkiye’nin tarihsel bağlarına dayalı yumuşak gücünü bölgede önemli ölçüde artıracaktır. Bu bağlamda Türkiye’nin Irak’taki farklı toplumsal kesimlerde önemli bir etki sahibi olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Kültürel meselelerin yanı sıra Kalkınma Yolu Projesi Türkiye’ye önemli ekonomik faydalar da sağlayabilir. Projenin tamamlanmasıyla birlikte Türkiye ile Irak arasındaki şu anda yaklaşık 20 milyar dolar olan ticaret hacminin 30-40 milyar dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir ki bu da Türkiye’nin Irak pazarlarında daha aktif bir rol oynamasına olanak tanıyacaktır. Bu doğrultuda 2024 oldukça hareketli bir yıl olmuştur. 22 Nisan 2024’te Cumhurbaşkanı Erdoğan on üç yıl aradan sonra Irak’a ilk ziyaretini gerçekleştirmiş ve bu ziyaret sırasında Kalkınma Yolu Projesi’ne ilişkin bir mutabakat zaptı imzalanmıştır.1
Benzer şekilde 29 Ağustos 2024’te projenin tarafları olan Irak, Türkiye, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında İstanbul’da bakanlar zirvesi gerçekleştirilmiştir.2
Ayrıca Türkiye ve Irak arasında terörle mücadele konusunda önemli anlaşmalar imzalanmış ve üst düzey görüşmeler yapılmıştır. 14 Mart’ta Türkiye Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Bağdat’a yaptığı ziyaret bunun bir göstergesidir.3
İran’ın Irak üzerindeki etkisi ise giderek azalmakta ve Irak’taki Şii dini liderler Tahran’ı eleştirmektedir. Bir zamanlar İran yanlısı önemli bir lider olan Mukteda Sadr’ın, İran’ın Irak’taki müdahalelerini eleştirmesi ve Esed rejiminin düşüşüne yönelik olumlu yorumları bunun örneklerindendir.4
Türkiye’nin başarılı girişimlerine rağmen Tahran’ın etkisinin kademeli olarak azalması, İran içinde de eleştirilere yol açmış ve İran’ın özellikle Türkiye ve Suudi Arabistan gibi komşularının gerisinde kaldığına dair değerlendirmeler yapılmıştır. Kalkınma Yolu Projesi de bu eleştirilerde örnek olarak gösterilmektedir.5
Türkiye açısından bu proje bir bölgesel üstünlük perspektifi olarak değil bölge ülkeleri arasındaki iş birliğini artırmak için bir sıçrama tahtası olarak görülmektedir.
Suriye: Rejim Değişikliği
Türkiye, Suriye ile 911 kilometrelik en uzun sınıra sahip komşusu olmasının yanı sıra on üç yıl süren iç savaş nedeniyle en fazla sayıda Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan ülke durumundadır. Ancak uzun yıllardır Suriye’de iktidarda olan Baas rejimi, Türkiye’den uzaklaşmış ve ülkeyi İran’ın askeri ve siyasi manevra alanına dönüştürmüştür. Öyle ki İran, rejimi desteklemekle kalmamış, aynı zamanda doğrudan İran’dan eğitimli milis gruplarını Suriye’ye göndermiş ve bazı durumlarda danışmanlık adı altında üst düzey komutanlarını bölgede tutmuştur. Bu milisler zaman zaman Türkiye’ye karşı faaliyetlerde de bulunmuştur. Tüm bunlara rağmen Türkiye, Esed rejimini müzakerelere davet etmiş ve özellikle mülteciler ve sınır güvenliği konularındaki güvenlik endişelerini barışçıl yollarla çözmeye çalışmıştır. Türkiye’nin bu tutumu, Esed rejiminin muhalifleri tarafından bile sert tepkilerle karşılanmıştır. Ancak Esed rejimi uzlaşma çağrılarına yanıt vermediğinde Türkiye’nin muhalefeti daha fazla tutmasının bir nedeni kalmamıştır. Böylece muhalefet İdlib’den hareket ederek on bir gün içinde Şam’da iktidarı ele geçirmiştir.
Bu gelişme bölge için bir dönüm noktası olarak tarihe geçmiş ve hem ulusal hem de bölgesel düzeylerde önemli değişiklikler getirmiştir. Bir yandan elli üç yıllık Baas rejimi sona ererken diğer yandan da Suriye’yi “stratejik derinliği” olarak tanımlayan İran, bu ülke üzerindeki etkisini kaybetmiştir.6
Bu arada Türkiye’nin etkisi, Türkiye yanlısı politikalar izleyen muhalif grupların iktidara gelmesiyle doğal olarak artmıştır. Böylece Esed’in yerini muhalefetin almasıyla Türkiye ve İran bölgesel jeopolitik etki açısından yer değiştirmiştir.
Güney Kafkasya: Zengezur Koridoru
Zengezur Koridoru, Türkiye ve İran’ın iki bölgesel güç olarak karşı karşıya geldiği bir diğer önemli konu olmuştur. İran, koridorun inşasına son derece olumsuz tepki vermiş ve benzer bir geçişin kendi toprakları üzerinden sağlanmasından yana olmuştur. İran’ın koridorun açılmasına yönelik olumsuz tepkisinin iki ana nedeni vardır. Bunlardan ilki İran’ın Ermenistan ile sınırını ve dolayısıyla Güney Kafkasya ile bağlantısını kaybetmek istememesidir. Bu bağlamda İran, meseleyi coğrafi sınırlarının korunması olarak yorumlamaktadır. Ancak koridor Ermenistan topraklarından geçtiği için ortada hukuki açıdan İran’ı bağlayan bir durum bulunmamaktadır. İkincisi İran bölgesel bir rakip olarak gördüğü Türkiye’nin artan etkisini ve Türk cumhuriyetlerine doğrudan bağlanmasını olumsuz bir gelişme olarak değerlendirmektedir. Bu duruma hukuki bir gerekçe bulamayan İran “Jeopolitik değişim bizim kırmızı çizgimizdir” söylemini geliştirmiştir.7
Ancak sahadaki gerçeklik İran’ın kırmızı çizgilerine değil uluslararası hukuk ve anlaşmalara dayanmaktadır.
İran’ın Nükleer Programı
İran’ın nükleer programı, başlangıçta ABD tarafından “Barış için Atomlar” programı kapsamında başlatılmış olsa da günümüzde iki ülke arasındaki en önemli ihtilaflardan biri haline gelmiştir. Bu bağlamda İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) beş daimi üyesi ve ilaveten Almanya arasında yapılan, Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen ve iki yıllık müzakerelerin ardından imzalanan anlaşma önemlidir. Bu anlaşma uyarınca İran nükleer faaliyetlerini yalnızca barışçıl amaçlarla ve uluslararası güvenliği tehdit etmeyecek şekilde BM denetimi altında sürdürecektir. Bunun karşılığında Tahran’a uygulanan ambargolar belirli bir süre askıya alınacak ve İran yükümlülüklerini tam olarak yerine getirirse tamamen kaldırılacaktır. AB ve BM yaptırımlarının askıya alınması, 18 Ekim 2025’te sona erecek olan BM-2231 kararıyla güvence altına alınmıştır.8
Buna göre KOEP taraflarından biri “tetik mekanizmasını” devreye sokmadığı sürece BM yaptırımları 18 Ekim 2025’e kadar askıda kalacak ve sonrasında tamamen kaldırılacaktır. Diğer bir deyişle KOEP’in Avrupalı taraflarının yaptırımları yeniden uygulamak için yalnızca 18 Ekim 2025’e kadar süreleri bulunmaktadır. Türkiye, İran’ın nükleer programı konusunda her zaman net bir pozisyona sahip olmuştur. Buna göre Türkiye bir yandan İran’ın nükleer programının barışçıl amaçlarla kullanılması gerektiğini vurgulamış diğer yandan bu konuda İran’a karşı ayrımcılık yapılmasına karşı çıkmıştır. Türkiye’nin resmi pozisyonuna göre barışçıl olmayan amaçlarla geliştirilen bir nükleer programın engellenmesi gerekmekteyse de bu yaklaşım yalnızca İran’a yönelik çifte standart olarak uygulanmamalıdır. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan 2018’de yaptığı bir konuşmada İran’a uygulanan ambargoların doğru olmadığını ve bunun dünyadaki dengeyi istikrarsızlaştırdığını ifade etmiştir.9
Türkiye, İran’ın nükleer programı üzerindeki ihtilafa karşı çatışmacı bir yaklaşımı da desteklememekte ve böyle bir yaklaşımın bölgesel istikrarsızlığı daha da artıracağı görüşünü savunmaktadır.
2025 ÖNGÖRÜLERİ
2024’teki gelişmelere paralel olarak İran’ın bölgedeki faaliyetleri, nükleer programı, Zengezur Koridoru’na yönelik politikası ve Kalkınma Yolu’na yaklaşımı 2025’te de gündemde kalmaya devam edecektir. Bu bağlamda Suriye’deki yeni dönem, İran için kısa vadede telafi edilemeyecek bir kayıptır. Nitekim İranlı yetkililer, Suriye’yi İran’ın stratejik derinliği olarak nitelendirmektedir. Dolayısıyla İran’ın kendisi için bu kadar önemli bir ülkeden vazgeçmesi olası görünmemektedir. Bu nedenle İran, yeni Suriye hükümeti ile bir anlaşma yapma dahil farklı yollar deneyecektir. Ayrıca bu yönde Türkiye’den arabuluculuk yapmasını talep etmesi de muhtemeldir. Türkiye ise bölgeye yönelik “ortak duruş” politikası çerçevesinde İran’ı dışlamak istememektedir. Ancak geçmiş deneyimlerine dayanarak İran’a karşı temkinli bir tutum benimseyecektir. Bölgesel jeopolitik açısından büyük öneme sahip diğer iki konu ise Zengezur Koridoru ve Kalkınma Yolu Projesi’dir. İran, doğal sınırlarının değişeceğine ve Kafkasya ile bağlantısının kesileceğine inandığı için Zengezur Koridoru’na karşı çıkmaktadır. Öte yandan koridorun İran’ı baypas ederek Türkiye’yi doğrudan Türk Cumhuriyetleri ile bağlayacak olması da İran tarafından hoş karşılanmamaktadır.
Mevcut durumda Türkiye’nin Türk cumhuriyetleri ve Rusya ile kara bağlantısı büyük ölçüde İran üzerinden gerçekleşmektedir. Bu durum İran’a bu bağlantı hatlarını gözlemleme imkanı verdiği gibi ekonomik olarak da fayda sağlamaktadır. İran, koridorun açılmasıyla yaşayacağı ekonomik kaybı kabul etmemekte ve bu siyasi denklemin dışında bırakılmayı tolere etmemektedir. Bu nedenle 3+3 müzakere formatı gibi platformlara büyük önem vermektedir. 2025’te İran benzer şekilde koridorun kısmen kendi topraklarından geçmesini önererek ve süreci müzakerelerle uzatarak bir rol çalmaya çalışacaktır. Bu sayede hem bu denklem dışında kalmamış olacak hem de diğer çekincelerini aşabilecektir. Ancak bu tür önerilerin diğer taraflarca kabul edilip edilmeyeceği bir soru işaretidir. Zengezur Koridoru’nun aksine İran, Kalkınma Yolu Projesi’ne karşı çıkmamaktadır. İran, Hürmüz Boğazı üzerindeki hakimiyeti sayesinde transit geçişleri kontrol edebilmekte ve aynı zamanda projenin sunabileceği potansiyel iş birliği ve fırsatları hesaba katmaktadır. Ayrıca İran’ın bir parçası olduğu, Hindistan’dan Rusya ve Avrupa’ya İran üzerinden geçen Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru’nun (INSTC) mevcut koşullarda işlevsel olması pek mümkün görünmemektedir.10
Bu nedenle Kalkınma Yolu Projesi’ne engel teşkil eden bir durum bulunmamakta ve Büyük Faw Limanı’nın 2025’e kadar tamamlanmasının projenin diğer ayaklarında önemli ilerlemelere yol açması beklenmektedir. Dolayısıyla Kalkınma Yolu Projesi, 2025’te Ankara ve Tahran arasında iş birliğine dayalı bir ilişkiye zemin hazırlayabilir. 2025’te İran gündeminde yer alacak bir diğer konu, İran’ın nükleer programı olacaktır. Bunun nedeni, İran’a yönelik BM yaptırımlarını askıya alan BM’nin 2231 sayılı kararının Ekim 2025’te sona erecek ve bu tarihe kadar KOEP’e taraf ülkelerden birinin tetikleme mekanizmasını devreye sokmaması durumunda BM ambargolarının tamamen kaldırılacak olmasıdır. Bu nedenle, Ekim 2025’e kadar AB ile İran arasında nükleer mesele konusunda yoğun bir diplomasi yürütülecektir. Öte yandan, yeni Trump yönetiminin İran konusunda benimseyeceği politika da İran gündeminde yoğun bir şekilde yer alacaktır.
Trump’a göre, İran ile yapılacak bir anlaşma İran’ın nükleer programını, balistik füzelerini ve bölgedeki milis güçlerini süresiz olarak kapsamalıdır. Böyle bir anlaşmaya varılamaması durumunda Trump’ın, İran’a yönelik “maksimum baskı” politikasına geri dönerek sert ekonomik yaptırımlar uygulaması olasıdır. Buna karşılık, İran KOEP’i yeniden canlandırmaya veya benzer bir anlaşma yapmaya çalışacaktır. Eğer bunu başaramazsa zaman kazanmaya ve Trump dönemini minimum hasarla atlatmaya çalışacaktır. Bu doğrultuda, mevcut konjonktürün devam etmesi, Türkiye-İran ticaret hacmi açısından olumlu bir durum olarak değerlendirilmektedir. ABD’nin yaptırım uygulamasına rağmen AB ve BM yaptırımlarının askıya alınması nedeniyle iki ülke arasındaki ticaret hacmi olumlu bir seyir izlemiştir. Ancak AB ve BM yaptırımlarının yeniden devreye girmesi durumunda Türkiye-İran ticari ilişkileri bundan olumsuz yönde etkilenecektir. Ayrıca maksimum baskı politikasının yol açacağı ekonomik zorluklar nedeniyle İran’dan Türkiye’ye yönelik olası bir göç artışı da olumsuz bir durum olarak nitelendirilmektedir.
Türkiye’nin İran’ın nükleer programına yönelik tutumu değişmeyecektir. Türkiye, yalnızca barışçıl amaçlar taşımayan nükleer programlara değil aynı zamanda bu tür programlardan kaynaklı tedbirlerin yalnızca İran’a uygulanmasına da karşıdır. Ayrıca Türkiye, İran’a yönelik yaptırımları onaylamamakta ve askeri müdahalenin bir çözüm olmadığı görüşünü savunmaktadır.
- Timour Azhari, Ece Toksabay ve Ahmed Rasheed, “Iraq and Türkiye to Elevate Security, Economic Ties after Erdogan Visit”, Reuters, 22 Nisan 2024. ↩︎
- Bilgay Duman, “Kalkınma Yolu Projesi Umut Veriyor”, Anadolu Ajansı, 31 Ağustos 2024. ↩︎
- “Sayın Bakanımızın Irak Cumhuriyeti’ne Ziyareti”, T.C. Dışişleri Bakanlığı, 14 Mart 2024, https:// www.mfa.gov.tr/sayin-bakanimizin-irak-cumhuriyeti-ni-ziyareti–14-mart-2024–bagdat.tr.mfa, (Erişim tarihi: 12 Ocak 2025). ↩︎
- “Mukteda Sadr: Muntazeer-e tashkeel-e dovlat-e demokratic dar Suriya hastim.” BBC News Farsi, X, 9 Aralık 2024, https://x.com/bbcpersian/status/1866122812919881798, (Erişim tarihi: 12 Ocak 2025). ↩︎
- Hoda Ahmadi, “Akab Oftaden az Hamsayeh”, Tejaret-e Farda, 16 Kasım 2024, https://www.tejaratefarda.com/fa/tiny/news-48132, (Erişim tarihi: 12 Ocak 2025). ↩︎
- İsmet Horasanlı, “İran’ın Suriye’de Kaybettikleri ve Olasılıklar”, Sabah, 11 Ocak 2025. ↩︎
- Mohammad Jamshidi, X, 9 Eylül 2023, https://x.com/MhmmdJamshidi/status/170047332655 0839478, (Erişim tarihi: 12 Ocak 2025). ↩︎
- “Resolution 2231 (2015) on Iran Nuclear Issue”, United Nation, https://main-un-org.translate. goog/securitycouncil/en/content/2231/background?_x_tr_sl=en&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_ pto=tc, (Erişim tarihi: 12 Ocak 2025). ↩︎
- “Cumhurbaşkanı Erdoğan: İran Yaptırımlarını Doğru Bulmuyoruz”, Anadolu Ajansı, 6 Kasım 2018. ↩︎
- Umud Shokri, “North-South Transporot Corridor: Iran-Russia New Railway to Circumvent Western Pressure”, Gulf International Forum, https://gulfif.org/north-south-transport-corridor-iran-russia-new-railway-to-circumvent-western-pressure, (Erişim tarihi: 12 Ocak 2025). ↩︎