Rusya Federasyonu Komünist Partisi: Kapitalizmin Krizi ve Sovyet Mirası Üzerine Değerlendirmeler

Rusya Federasyonu Komünist Partisi Merkez Komitesi Başkanı Zyuganov’un Parti Merkez Komitesi Genel Kurulunda Yaptığı Konuşma, Nisan 2025

Çeviren: Ferdi Bekir

Giriş: Görevimiz ve Tarihsel Sorumluluğumuz

Saygıdeğer katılımcılar, yoldaşlar, dostlar!

Son beş yıl boyunca partimiz, sosyal ve ekonomik sorunları birçok kez ele aldı. Bu meseleler, 18. KPRF Kongresi’nin tüm aşamalarındaki belgelerde yansımış ve özellikle Merkez Komitesi’nin üç ayrı Genel Kurul toplantısında kapsamlı biçimde tartışılmıştır. 2020 Temmuz’unda “Yeni Siyasal Gerçeklik ve KPRF’nin Emekçilerin Çıkarları İçin Mücadelesindeki Görevleri” başlığı altında incelemeler yaptık. Aynı yılın Ekim ayında ise “KPRF’nin Sol-Yurtsever Halk Cephesi, Emekçilerin Hakları ve Rusya’nın Ulusal Çıkarları İçin Mücadelesindeki Görevleri” konusunu ele aldık.

2023 Ekim’inde yapılan 7. Merkez Komitesi Genel Kurulun’da, Orlov bölgesinin başındaki A.E. Klıçkov ile Hakasya Cumhuriyeti lideri V.O. Konovalov’un faaliyetleri değerlendirildi. Merkez Komite, bu çalışmaları genelleyerek deneyimlerin yaygınlaştırılmasının önemine dikkat çekti. Bugün, Ukrayna Özel Askerî Operasyon koşullarında ve kapitalizmin yapısal krizinin ortasında, KPRF’nin yerel birimlerinin emekçilerin sosyal haklarının korunmasına yönelik çalışmalarını tartışıyoruz. Merkez Komite Prezidyumu, bu meseleyi Genel Kurul gündemine getirerek, halk kitlelerinin çıkarları uğruna verilen mücadelede düşünsel ve pratik alanda bir adım daha ileri gitmeyi amaçlamaktadır.

Anayurdun Tarihsel Trajedisi ve Emekçilere Yönelik Saldırılar

Yoldaşlar!

Yaklaşık kırk yıl önce, 1985 yılında, ülkemizin ve partimizin yönetimi sosyalizme ihanet eden bir klik tarafından ele geçirildi. Bu grup, Sovyetler Birliği’ni sinsice karşıdevrim yoluna sürüklemeye başladı. Gorbaçov’un öncülüğünde başlayan “Perestroyka”, ülkemizin tarihinde bir gerileme dönemini başlattı. Bu gerileme; toplumsal, ekonomik, bilimsel-teknik, kültürel ve eğitsel tüm alanları etkiledi. Kapitalizmin ülkeye dönüşünü; ülkede sanayisizleşme, yoksulluk, kitlesel ölüm, ahlaki çöküş ve her alanda bir çürüme getirdi.

Düşüş zamanla yayıldı. Ülke eşi benzeri görülmemiş bir ihanete doğru sürüklenirken, bu süreç yoğun bir beyin yıkamayla başladı. Parti yönetimini ele geçiren Gorbaçov, Yakovlev, Şevardnadze ve işbirlikçileri, sosyalizmin temellerini zayıflatma yoluna girdiler. Toplumu komünist ideolojiden vazgeçmeye hazırlıyorlardı. Böylece halk ekonomisinin ve Sovyet siyasi yapısının tasfiyesi başlamış oldu.

Karar alma süreçleri giderek dış güçlerin yönlendirmesiyle şekillendi. Nihayetinde, Sovyet Anayurdumuzun yıkımı suç teşkil eden bir biçimde gerçekleşti. Daha önce Gorbaçov’a destek sunan ABD yönetimi, Belarus ormanlarında bir otelde toplanan çetenin SSCB’yi yıkma planlarına onay verdi. Emperyalistler sevinç çığlıkları attı. Böylece sadece ülkemizin değil, tüm dünya emekçilerinin çıkarlarına ağır bir darbe indirildi.

Sonrasında, Yeltsin, Gaidar ve Çubays’ın öncülük ettiği yıkıcı politikalar devreye sokuldu. Batı etkisi giderek derinleşti. Zirve noktası, Ekim 1993’te Sovyet halk egemenliğinin savunucularına karşı düzenlenen terördü. Moskova merkezinde, Halk Vekilleri Kongresi’nin tanklarla bombalanması CNN tarafından tüm dünyaya canlı yayımlandı. Bu, komünistlere ve yurtseverlere karşı sembolik bir cezalandırma eylemi oldu.

Sovyet Anayasası ve onu savunanlara karşı girişilen bu saldırı, emekçileri yoksullaşan ve haklarından mahrum bırakılmış bir çoğunluk haline getirdi. Şok terapisi ekonomi yöntemleri, o döneme dek Şili diktatörü Pinochet ve benzeri kanlı cuntalar tarafından başarıyla uygulanmıştı.

Komünist partiyi yasaklayarak, Rusya’daki bu sahte demokratlar, burjuva düzeninin tam anlamıyla restorasyonu için siyasi alanı “temizliyorlardı”. Sovyet yurttaşlarının birkaç neslinin emeğiyle yaratılan halkın ortak mülkiyetini, türedi oligarkların ellerine dağıtmaya başladılar. Komprador burjuvazi yeni düzenin dayanağı, iktidar ise onun çıkarlarının koruyucusu haline geldi.

Rusya, uluslararası arenada mevzilerini teslim ediyordu. Yerel yeni zenginler, bu hizmetleri karşılığında küresel sermayeden güçlü bir destek aldı. Küresel sermaye, 1993 darbesi sırasında, 1996 seçimlerinde ve 1998 devalüasyonunda Yeltsin’e tam destek verdi. Neoliberaller, Rusya halkıyla alay edercesine hareket ediyordu. Emekçilerin durumu felaket bir hal aldı.

SSCB’nin yıkılması, kapitalizme muazzam bir doping sağladı. Kapitalizmin genel krizinin keskinliği geçici olarak yumuşatıldı. Ancak emperyalizmin özü değişmedi. Bunu anlamak için Yugoslavya’nın, Irak’ın ya da Libya’nın parçalanma kaderini hatırlamak yeterlidir.

21. yüzyılda küreselci hareketlerin agresifliği artmaya devam etti. Bu durum, her geçen gün daha da belirginleşti. Dünya üzerindeki yeni savaş tehdidi güçlendi. Kapitalizm ve savaş arasındaki bağ, Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından çoktan ortaya konmuştu. Bolşevizmin kurucusu Lenin, bunu emperyalizm dönemiyle ilgili yazılarında derinlemesine incelemişti.

1927 yazında Moskova’da, Bolşevik Partisi Merkez Komitesi ve Kontrol Komitesinin birleşik Genel Kurul’u düzenlendi. 1 Ağustos’ta, Stalin bu toplantıda Sovyetler Birliği’nin savunması ve uluslararası sorunlarla ilgili bir konuşma yapmıştı. Stalin, şunları belirtti: “Neden bildik emperyalist çevreler SSCB’ye göz dikiyor ve ona karşı birleşik bir cephe kuruyor? Çünkü SSCB, onlar için en zengin pazar ve sermaye ihracı alanı olarak görülüyor. Aynı şey Çin için de geçerli. Bu ve benzeri sebepler, yeni bir savaşın kaçınılmazlığını gösteriyor. İşte burada, ayrı emperyalist koalisyonlar arasında olsun ya da SSCB’ye karşı olsun, yeni bir savaşın kaçınılmazlığının temeli ve kaynağı vardır.”

Karşı devrimin hemen arakasından Rusya’yı “Rusya–NATO” ortaklığına çekmeye çalışanlar, Marksizm-Leninizm konusunda son derece cahillerdi. Aksi takdirde, bunun bir başarıya ulaşamayacağını görebilirlerdi. Rusya ile Batı arasında çatışma, kapitalizmin doğası gereği kaçınılmazdır. Bu gerçekten kaçmak, ancak ulusal çıkarların tamamen unutulması, düşman karşısında silahsızlanma ve “sessizce” sömürgeye dönüşmeyle mümkündü.

Şunu iyi anlamak gerekir: Batı ile “barışma” meselesi, Biden’ın “kötücüllüğü” veya Trump’ın “iyiliği” meselesi değildir. ABD başkanlarından hiçbiri Rusya’nın çıkarlarının savunucusu olmayacaktır. Eğer biri hala bunu kavrayamadıysa, vah onun haline.

Batı ile ilişkilerin iyileşmesi bazen mümkün ve bazen faydalıdır. Sadece Churchill ve Truman’ın şiddetli anti-Sovyetizmini değil, Roosevelt ve De Gaulle’ün Stalin’e saygısını da hatırlıyoruz. Ancak Sovyet liderleri, tek tek Batılı liderlerin sempatilerine güvenmiyorlardı. Onlar kendi emekçi halkına ve onun proleter partisine, sosyalist toplumun sosyal ve ideolojik birliğine, güçlü bir ekonomiye ve sağlam bir savunmaya dayanıyorlardı.

Bugün, partimiz yayın organlarımız “Pravda”, “Sovyet Rusya”, “Kızıl Hat”, “Siyasi Eğitim” gibi yayınlarla bu temel ilkeleri en güçlü şekilde savunuyor. Parti televizyon kanalımız etrafında oluşturulan uzman topluluğuna bakıldığında, bu çalışmaların ne kadar değerli olduğu açıkça görülüyor.

Elbette, fikirler mücadelesinde zafer kazanmak için, Rusya Federasyonu Komünist Partisi kadrolarının durmaksızın bilgi dağarcığını genişletmesi, entelektüel olarak gelişmesi gerekiyor. Y.P. Belov’un inisiyatifiyle, Leningrad Bölge Komitesi Lenin’in Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması çalışması üzerine büyük bir bölgelerarası seminer düzenledi, onları kutluyoruz. Bu deneyim, parti eğitimi haznemize değerli bir katkıdır.

Merkez Siyasi Eğitim Kurumumuzun yeni bir program olan Kızıl Kürsü’yü başlatması da önemli. Bu programın, bölgelerimizdeki yoldaşlarımızın politikaya hazırlanmasında iyi bir destek olduğu şimdiden belli. Bu çalışma, büyük parlamenter seçimlere giden yolda, önemli adımlar atmamıza yardımcı olacaktır.

İdeolojik-teorik, propaganda ve bilgilendirme çalışmaları, partimizin mücadelesinin kilit yönleridir. Bu çok yönlü ve karmaşık görevde, D.G. Novikov, V.V. Çikin, B.O. Komotski, S.E. Anihovski, A.A. Yuşçenko, İ.N. Makarov ve daha birçok yoldaşımıza güveniyoruz.

Kapitalizmin Sistemi: Burjuva Düzeni

Saygıdeğer Genel Kurul katılımcıları!

Yeltsin’in vahşi döneminden bu yana 25 yıl geçti. Bu uzun bir süre. Bu süreçte doğan egemen sınıf, daha deneyimli hale geldi. Açıkça anladılar ki, “kaba kuvvetle” hareket etmeleri, yurttaşların kitlesel direnişiyle karşılaşır ve komünistlerin etkisini artırır. Bu yüzden egemen çevreler, daha esnek bir politikaya geçti.

İktidar, işçilerin ve emekçilerin hak ve güvencelerini küstahça ellerinden almaya devam ederken, bunu verdikleri bazı sosyal tavizlerle destekliyor. Bir yandan, halkımız sosyal yardımların nakde çevrilmesini, insanlık dışı emeklilik reformunu, Birleşik Rusya Partisi’nin Partimizin  savaş çocuklarını koruma girişimlerini desteklemeyi defalarca reddetmesini yaşadı. Diğer yandan, emekli maaşları ve ücretlerde periyodik artışlar, annelik yardımı, uygun konut kredisi ve diğer programlar devreye girdi.

Emekçilere başka konularda da tavizler verildi. Bilgi ve kültür alanında manevra yapmaya başladılar. Sovyet iktidarını tamamen değil seçici bir şekilde karalamaya başladılar. SSCB’ye duyulan özlemi gidermek için, halkın sevdiği ilerici yurtsever filmler kısmen televizyon ekranlarına geri döndü. Bazı hükümet yanlısı propagandacılar Stalin’i bile övmeye başladılar.

Elbette, burada da kararsız tutum açıkça görülüyor. Rusofobinin bir biçimi haline gelen antisovyetizmin sayısız tezahürünü defalarca ifşa ettik. Bunlar, 9 Mayıs’ta Lenin Mozolesi’nin bir perde ile örtülmesi, Yeltsin Merkezi’nin çalışmaları, sokakların ve meydanların yeniden adlandırılması gibi uygulamalardır. Tüm bunlar devam ediyor ve Stalingrad’a adını geri vermiyorlar. Bu, yüksek makamlardan teşvik edilen “karşı devrimci beyaz muhafız yurtseverliğinin” bir sonucudur.

Tüm bunların Anglo-Saksonların ve NATO üyelerinin Rus dünyasına karşı acımasız savaşı ortamında gerçekleştiğini özellikle belirtmek istiyorum. Ve bu ölçekteki önemli savaşlarda, birlik düşmanı yenmede belirleyici rol oynar.

Aynı zamanda, ülkenin emekçilerinin Sovyet devletinin kahramanlıklarıyla gurur duyma hakkını geri kazandıklarını vurgulamak gerekir: bugünlerde  “Ölümsüz Alay” halk hareketi doğdu. İktidar, azgın ve vahşi anti-komünizmden daha “yumuşak” bir versiyona geçiş taktiğine başvurmak zorunda kaldı.

Bonapartçı hükümet etme taktikleri, mevcut siyasi rejimin toplumsal tabanını genişletti. Petrol, doğal gaz ve diğer hammaddelerin dünya fiyatlarındaki artış gibi nispeten elverişli ekonomik koşullar da hükümetin taviz imkanlarını güçlendirdi.

Rus burjuvazisinin davranışı da biraz değişti. Güçlendi, ülke içindeki kitlesel hoşnutsuzluğu bastırdı, kendine daha güvenli hale geldi. Komprador sermayenin yanı sıra, kârlarını rakiplerle paylaşmak istemeyen ulusal sermaye de kendini göstermeye başladı. Batılı oligarkların Rusya içinde daha fazla güçlenmesi de bir hoşnutsuzluğa neden oldu. Bu durum Putin’in dış politika yaklaşımlarını değiştirmesine yardımcı oldu.

Putin’in olumlu Münih konuşmasını mümkün kılan bir diğer temel faktör, ülkede ulusal bilincin yükselmesidir. Batı’nın ikiyüzlülüğü giderek daha belirgin hale geliyor. Rusya’yı “en büyük sekiz” ülke arasına dahil eden NATO yöneticileri, onu “büyük yedi” ülkenin yanında küçük bir oyuncu yapmaya çalıştılar. Yurttaşların yurtsever duyguları incinmişti ve Rusya komünistlerinin etkisi, sivil protestoların renkli devrimlerin liberal kargaşasına veya Rus tarzı Nazi Banderacılığına sapmasına izin vermedi.

İktidarın davranışındaki düzelmeler, burjuva düzeninin özünü değiştirmiyor. Egemen sınıf, kendisini küresel kapitalist sistemin dışında görmüyor. Bu sınıfın önemli bir kısmı, Rusya’nın çevresel bir “güç” olarak kalmasından memnun. Bu pozisyon açıkça çarpık: “en güçlü konumda olan birinci dünya ülkelerine” hammadde tedarik etmek ve hazır ürünleri, özellikle yüksek teknoloji ürünlerini ithal etmek.

Rusya ekonomisindeki hammadde dengesizliği 2000 yılından sonra azalmadı, hatta bazı açılardan arttı. 1990’larda makine ve elektronik sanayisindeki birçok işletme hala bir şekilde çalışıyordu. Daha sonra tamamen kapatıldılar. Sovyet Rusya yılda 100 binden fazla metal işleme tezgâhı üretiyordu. 2010’ların başında üretimleri 3-5 bin adede düştü. 2014 yılında makine yapımı ürünlerindeki ithalat payı %80’i aştı.

Egemen sınıf, her zaman ulusal çıkarları kendi kâr amacına tabi kılar. Rus oligarşisi, Batı’nın Rus çıkarlarını dikkate almasını istiyor. Kapitalizm koşullarında bu, kendi etki alanını korumak ve bundan ayrıcalıklar elde etmek anlamına gelir. Ekonomik modeli değiştirmek, Rus oligarşisinin gündeminde değil. Burjuvazi içerde liberal-piyasa politikasını değiştirmeye de hazır değil. Özü, oligarkların işgücü sömürüsü ve ülkenin doğal kaynakları aracılığıyla zenginleşmesidir. Maliye Bakanı Anton Siluanov’un yeni bir kitlesel özelleştirme ihtiyacı hakkındaki açıklamaları hiçbir tepki çekmedi. Aksine, Rusya liderleri onun “girişimlerini” ciddi bir şekilde tartışmaya hazır. Ancak bu bizce tamamen kusurlu ve savaş koşullarında suç teşkil ediyor.

Savaştan Sosyalizm İçin Savaşa

Saygıdeğer Yoldaşlar! Kapitalizm, Rusya’ya yalnızca geri dönmedi. Ülkemizi, pençeli ve kemikli elleriyle sıkıca tutuyor. Doğal bir soru ortaya çıkıyor: Emekçiler, sosyalizme giden yolu yeniden nasıl açabilir?

Cevap biliniyor. Kapitalizmi aşmak için, zihinsel ve fiziksel emeğin proleterlerinin doğrudan bu hedefi belirlemeleri ve ona doğru ilerlemeleri gerekir. Zafer için ideolojik, birleşmiş, mücadeleci bir öncü güce ihtiyaçları var. Komünistlerin bir parti halinde birleşmesinin anlamı, çalışmamızın özü ve amacı budur!

1991’de iktidarı ele geçirenler, işçi sınıfı ve emekçi köylülerin siyasi örgütünü ortadan kaldırmak için acele ettiler. Komünist partinin yasaklanması kararnamesi çıkarıldı. Bu, halkın ortak mülkiyetinin yağmalanmasına ve Sovyet döneminin sosyal kazanımlarının tasfiyesine kimsenin engel olmaması için yapıldı. SSCB’nin yıkıcıları, emekçi halkı soyduktan sonra onu suç dünyasının kucağına, yoksulluğun ve maneviyatsızlığın girdabına attılar. Sosyalizmi cehennemden çıkma bir şey, yurtseverliği ise şeytan işi ilan ettiler. Bu küstah zümre, yeni toplumun kurucularının ve faşizme karşı mücadelenin kahramanlarının anısını acımasızca çiğnedi. Sessizce boyun eğmek imkânsızdı. Sessizce boyun eğmek imkansızdı. Ve bizler, emekçilerin çıkarlarını savunmak için dimdik ayakta durduk.

Komünistler tarihi her zaman iyi bilmeli. Tarihin dersleri bize adaleti hayal etmeyi, gerçek için savaşmayı, kötülüğe boyun eğmemeyi, Marksizmi öğrenmeyi, Lenin’in haklılığını savunmayı öğretti. Sovyet Anayurtını ihanet etmek, bizim için en aydınlık ve kutsal olan her şeyi kötülüğe teslim etmek anlamına geliyordu. Gerçek komünistler, partinin yasaklanmasını kabul etmedi. Birleştiler ve harekete geçtiler. Her alanda çalıştılar. Sokaklarda mücadele ettiler. Gazeteler ve broşürler yayımladılar. Gazilerle, gençlerle ve gerçek yurtseverlerle güçlerini birleştirdiler. İdeallerini, zaferin kırmızı bayrağı altında savundular.

Anayasa Mahkemesi’nde ideolojimizi yasaklardan ve zulümden koruduk. Komünist partisi yeniden doğdu. Emekçilerin desteğine dayanarak, KPRF’nin siyasi alanda kenara itilmesine izin vermedik. Eski Sovyet ülkeleri komünistleri ile birlikte uluslararası niteliği olan Sovyet Komünist Partiler Birliği’ni kurduk. Dünyanın dört bir yanındaki fikirdaşlarımızla bağlarımızı güçlendirdik.

Oligarşik çetelerle mücadele ederek Rusya’nın tamamen satılmasına izin vermedik. Ülke ve halka karşı suçların faillerini ismen ifşa ettik. Yeltsin’e karşı azil sürecini başlattık. Yurtdaşların hakları, dürüst seçimler, halk iktidarının zaferi için sokaklarda mücadele ettik.

Partimiz KPRF, zararlı reformlara, işçilerin ve köylülerin, gazilerin ve gençlerin yoksullaşmasına karşı mücadelelerin ön saflarında yer aldı. Devlet ve siyaset İmtiyazlarının nakde çevrilmesine, fiyat artışlarına ve vergilere, soyguncu emeklilik reformuna karşı çıktık. Rusya Bilimler Akademisi’ni savunduk. Halkın ve onun büyük kültürel ve eğitim mirasının korunması için mücadele ettik.

Destekçilerimizi Rusya’nın yeniden doğuşu ve gelişimi için bir programla donattık. Primakov – Maslyukov – Geraşçenko’nun sol merkezci hükümeti, ekonomik çöküşten sonra ülkeyi kurtararak KPRF’nin yaklaşımlarının geleceğini doğruladı. Bunu, zorlu 90’lı yıllarda “kızıl kuşak” pratiği ve komünistlerin Novosibirsk, İrkutsk, Oryol, Ulyanovsk bölgelerinde ve Hakasya Cumhuriyeti’ndeki yönetim tecrübesi de gösterdi. Kolektif ve halk işletmeleri, verimli çalışmanın ve sosyal iyimserliğin örnekleri olarak öne çıkıyor. Tüm bunlar, Halk Güven Hükümeti’nin oluşturulması ve yeni bir politikanın yürütülmesi için önemli koşullardır.

Ekibimizde devlet çapında yöneticiler yer alıyor. Bunlar arasında İ.İ. Melnikov ve V.İ. Kaşin, N.M. Haritonov ve S.E. Savitskaya, N.V. Kolomeytsev ve Y.V. Afonin, D.G. Novikov ve A.E. Lokot, L.İ. Kalaşnikov ve A.E. Klıçkov, P.N. Grudinin ve V.O. Konovalov, N.V. Arefyev ve S.G. Levçenko, K.K. Taysayev ve A.Y. Russkih, N.A. Ostanina ve S.P. Obuhov, N.İ. Vasilyev ve İ.İ. Kazankov, O.N. Smolin ve V.İ. Sobolev, A.V. Kurinnıy ve İ.A. Sumarokov, Y.P. Sinelşçikov ve N.İ. Osadçiy bulunuyor. Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin 100. yıldönümünde KPRF, Lenin Ödülü’nü yeniden canlandırdı. Birçok yönetici, bilim ve kültür insanı bu ödülün sahibi oldu. Yoldaşlarımız ve güvenilir destekçilerimizle gurur duyuyoruz.

Partimiz, anti-Sovyetizmin ve Rusofobinin vahşetini, sosyalist Anayurtın büyük başarılarını lekelemek için yapılan girişimleri teşhir ediyor. Bu mücadelelerin önemli bir kısmı, 9 Mayıs günü Kızıl Meydan’ın tarihi görünümünün korunması ve Stalingrad’ın gururlu adının geri kazanılması için verilen mücadeledir. Bu günlerde Rusya’nın kentlerinin ve kasabalarının sakinleri, KPRF’nin “Büyük Zaferimiz” otomobil konvoyu-bayrak yarışını memnuniyetle karşılıyor.

Saldırgan anti-Sovyetçilerin, küstah Rusofobların, kafasız milliyetçilerin ve hileli kozmopolitlerin yolunu kararlılıkla kesiyoruz. Bizim için yurtseverlik ve enternasyonalizm ayrılmaz bir bütündür. KPRF her zaman Rusya’nın güvenliğini ve egemenliğini korumak için kararlı bir şekilde durdu. NATO ile yakınlaşmaya ve ordudaki yıkıma karşı protesto ettik, neo-faşizme karşı mücadeleye kararlılıkla girdik. Partimiz ve destekçilerimiz, kahraman askerlerimize ve Novorossiya halkına yardım etmek için 136 insani yardım konvoyu gönderdi. Binlerce komünist ve komsomol üyesi bu ortak davaya kişisel katkı sağlıyor. Bu çok yönlü çalışmanın koordinasyonunda yoldaşlarımız V.İ. Kaşin ve K.K. Taysayev’e özel bir rol düşüyor.

Sevgili yoldaşlar! Silah arkadaşlarım!

Gurur duymak için birçok nedenimiz var, ancak kibirlenmeye veya umutsuzluğa hak tanıyacak bir dayanak yok. Ana görevler çözülmedi. Ülke, kapitalist çöküşün kıskacından kurtarılmadı. Dış tehditler artıyor. Batı’nın politikasını kötü niyetli anti-Sovyetçiler ve Rusofoblar yönlendiriyor. Rusya içinde anti-komünizm, büyük sermaye tarafından cömertçe ödüllendiriliyor.

Lenin’in tarihsel devrimci iyimserliğini hatırlayarak ilerlemeye çağrılıyoruz. 1917’de şöyle yazmıştı: “Yalnızca proleter sosyalist devrim, insanlığı emperyalizmin ve emperyalist savaşların yarattığı çıkmazdan kurtarabilir. Devrimin zorlukları ve olası geçici başarısızlıkları veya karşı-devrim dalgaları ne olursa olsun, proletaryanın nihai zaferi kaçınılmazdır.”

Şüphemiz yok: sosyalizmin davası kazanacak! Ancak bu kendiliğinden olmayacak. Parti ve Rusya’nın sol yurtsever güçler cephesinin önünde daha çok iş var. Bugünün en öncelikli görevi, ülke dışındaki neo-faşizme karşı zaferi sağlamaktır. Gevşemek ve başarılarla yetinmek, komünistlere yakışmaz. Hiçbirimiz ortak büyük görevlerimizi unutma hakkına sahip değiliz!

Kapitalizm Modelleri Arasında

Batı’nın Ukrayna rejimine verdiği yoğun destek, Ukrayna’nın askerden arındırılması ve Nazi unsurlarından temizlenmesi görevlerinin hızla çözülmesini engelledi. Bu durum, Rusya ekonomisinde zorunlu değişikliklere yol açtı. Yönetici çevreler, “askeri Keynesçilik” olarak adlandırılan uygulamaya başvurdular. Keynes’in teorisi, devletin ekonomiye müdahale ederek sosyal harcamaları artırarak krizlerin sonuçlarını hafifletmesi gerektiğini öngörür. Ancak oligarklar emekçilere yardım konusunda cimriler. Onlar için devletin rolünü, askeri-sanayi kompleksine destek yoluyla güçlendirmek daha uygundur. Silahlara yatırım yaparak ve savaşları körükleyerek sermaye, iki hedefi birden vurur: Ekonomik büyümeyi teşvik eder ve yeni pazarları ele geçirir. “Devletin askeri harcamaları, yurttaşların gelirlerini ve vergi gelirlerini artırır. Bütçeye gelen gelirler ise yeni askeri harcamalara olanak sağlar.”

Yakın zamanda Mecliste, hükümetin çalışmaları hakkında Mihail Mişustin bir rapor sundu. Ekonomik büyümeden de bahsedildi. Evet, bir iyileşme var. 2015-2019 yıllarında yıllık Milli Gelir büyümesi %1’in oldukça altındaydı. 2024’te Milli Gelir %4’ten fazla arttı. Ancak bu, iç tüketimin büyümesinden çok, askeri üretimin artmasıyla ilgili. Makine üretim hacmi 17 trilyon rubleye ulaştı; bu, ülke sanayi üretiminin %14’ü demek. Bu, 1990’dan beri en yüksek seviye.

Ne var ki, bu değişiklikler 1991’den sonra oluşan sistemin temellerini sarsmadı. Askeri-sanayi kompleksi ve ilgili sektörler, ekonominin geri kalanı ve sosyal alanın büyümesi için lokomotif haline gelmedi. Serbest piyasa, büyük sermaye temsilcileri ve birçok bürokrat için hâlâ bir tapılan bir ideal.

“Etkili yöneticilerimiz” diğer ekonomik modelleri “görmezden geliyorlar”. Kısmi planlı bir sisteme bile geçmek istemiyorlar. Her alanda direnç gösteriyorlar. Sosyalizm, onlara dizlerinin titremesine neden olacak kadar korkutucu. Bu türden en ufak bir ima bile, onlara şeytan görmüş gibi korku salıyor. Rusya halkının yaşamı endişe verici belirtilerle dolu. Tüketici harcamalarının büyüme hızı düşüyor. Tarımda ve diğer sektörlerde de olumsuz eğilimler var. 2024 yılında Rusya’da tahıl üretimi bir önceki yıla göre %13,8 daha az. Şeker pancarı üretimi %21 daha az. Patates hasadı %11 azaldı.

Uzmanlar 2025 yılı için bir dizi risk belirtiyor. Kilit risklerden biri enflasyondaki artış. Yıllık fiyat artışı %10’u aşıyor. Ve bu, düşük resmi verilere göre.

Federal bütçeye giren kaynakların yaklaşık üçte biri petrol ve gaz gelirlerinden geliyor. Bu, Rus kapitalizminin çevresel niteliğini doğruluyor.

Neoliberal öncelikler, federal bütçenin yapısında da görülüyor. Sağlık hizmetlerine devlet harcamalarının oranı yalnızca %4,5. Eğitime ayrılan pay daha da az: %3,7. Bu alanda neredeyse hiçbir değişiklik yok. Sosyal politikaya ayrılan bütçe, 2024 harcamalarından %18,6 daha az.

Asıl kazancı hâlâ oligarklar elde ediyor. 2023’ten 2024’e, Forbes’un dünya milyarderler sıralamasındaki Rus milyarder sayısı 110’dan 125’e yükseldi. Bu bir rekor. Özel Askeri Operasyon’un ilk yılında, Rus milyarderlerin toplam serveti %43 artarak 456 milyar dolara ulaştı. Bu “büyüme eğilimi” devam etti.

2024 yılında en “başarılı” 25 Rus’un serveti 18,5 milyar dolar arttı. 2025’in ilk iki ayında “cepleri” 8 milyar dolar daha ağırlaştı. Özel Askeri Operasyon’un başlangıcından bu yana bazı “şanslılar” servetlerini %100-200 artırdı. Ve bu, ülke kurtarılan topraklara ve cephedeki askerlere yardım için “herkesten bir parça” toplarken gerçekleşti.

Bazı işaretlere göre durum Birinci Dünya Savaşı dönemini andırıyor. O zaman askerler “Tanrı, Çar ve yurt” için ölürken ve genç kızlar hastanelerde çalışmaya giderken, becerikli iş adamları askeri tedarikten kâr sağlıyordu.

Bazı avantajlara rağmen, Rus sermayesi “savaş ekonomisinden” yorulmaya başlıyor. “Anti-Batıcıyı oynamak yeter,” onların ruh hali budur. Güçlü bir ekonomiye sahip bir devlet kurmak istemiyorlar.

Hükümet ve Merkez Bankası “frene basmayı” ve “ekonominin aşırı ısınmasına son vermeyi” teşvik ediyor. Ama Lenin ve Stalin’in Rusya’nın Elektrifikasyonu Devlet Komisyonu’nun (GOELRO) temposunu yavaşlattığını ve “aşırı ısınmadan” korkarak sanayileşmeyi engellediğini hayal edebilir misiniz? Böyle olsaydı, Hitler’in askeri güçleri ile çarpışma nasıl olurdu? Şu an da tam anlamıyla bir savaş ortamı var. Ama bu saçma “yavaşlama” çağrıları yüksek sesle yankılanıyor.

Emekçiler için bu politika, durumlarının kötüleşmesi anlamına geliyor; ülke içinse, hammadde sıkıntısı içinde yerinde saymak demek. Sovyet mirasına sonsuza kadar güvenmek mümkün olmayacak. Emperyalistler arası rekabetin şiddetlenmesi, “yenilip yutulma” riskini artırıyor. Bundan kaçınmak için Rusya’nın bilimde, teknolojide, modern üretimde, kaliteli ve herkes için erişilebilir eğitimde gerçek atılımlara ihtiyacı var. Ancak durum sadece kötüleşiyor.

Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) her yıl 78 göstergeye dayalı olarak “Küresel İnovasyon Endeksi” sıralaması hazırlıyor. 2024’te Rusya, 133 ülke arasında sekiz basamak düşerek Ukrayna ve Kuzey Makedonya arasında 59. sırada yer aldı.

Rusya Bilimler Akademisi, dünyanın araştırma merkezleri sıralamasında 23 basamak düşerek 94. sıraya geriledi. Bunlar, KPRF’nin kararlı bir şekilde mücadele ettiği reformların sonuçları.

Açıkça görülüyor ki, durum daha da kötüleşecek. Bunun nedeni, yetkililerin Rus eğitimine taktığı prangalar. Kronik yetersiz finansman ve yoğun bürokrasinin yanı sıra, BDT içindeki Bologna sistemi ve diğer neoliberal uygulamalar bu prangaları oluşturuyor.

Nüfus, doğal olarak azalıyor. Son 10 yılda 4 milyondan fazla insan kaybettik. 2000’lerin başından bu yana nüfus, 11 milyondan fazla azaldı. Geçen yıl, ölenlerle doğanlar arasındaki fark %20 arttı; bu, yaklaşık 600 bin kişi demek.

Doğum oranı, 1999’dan bu yana en düşük seviyede. Doğum katsayısı, 2023’e kıyasla %3,3 düştü. Ölüm katsayısı ise yükseldi.

Stratejik açıdan kritik olan Uzak Doğu’da yaşam süresi, ülke ortalamasından daha kısa. Bu kaynak zengini bölgeden nüfus göçü devam ediyor. Bu durum, devletin özel dikkatini gerektiriyor. N.M. Haritonov, bu bölgelerin ve Kuzey’in çıkarlarını savunmak için tüm imkanlarını kullanıyor. Yakın zamanda V. Afonin ve yerel KPRF komiteleriyle birlikte Salekhard’da bir etkinlik düzenledi.

Yetkililer, demografi sorununu resmen kabul ediyor, ancak tüm önlemleri yüzeysel. Asıl meseleler – uygun fiyatlı konut, sosyal destek, yarına güven – giderek daha keskin hale geliyor.

Verilere göre, Moskova’da ipotekle iki odalı bir daire satın almak için ayda 500 bin rubleden fazla kazanmak gerekiyor. St. Petersburg’da 414 bin ruble gelir gerekiyor. Kazan’da 321 bin, Volgograd ve Voronej’de 170-175 bin ruble kazanmak gerekiyor. Bunlar bankaların talepleri. Yurtdaşlarımızın ne kadarı bunu karşılayabilir?

Rusya’da ortalama aylık nominal maaş 88 bin ruble. Ancak bu lafta kalıyor. 2024’te medyan maaş 61 bin rubleydi. Yani çalışanların yarısı daha az parayla hayatta kalmaya çalışıyordu.

Anketlere göre, her üç Rus’tan biri sadece gıda alabiliyor. Giysi ya da ayakkabı almak onun için zor. %30’u giysi alabiliyor ama ev aletleri alamıyor. Sadece %5’i araba alabilecek durumda. Yurttaşlarımızın %60’ının acil durumlar için birikimi yok.

Borçluluk çok yüksek. Yurttaşlar, bankalara ve mikro finans kuruluşlarına 37 trilyon ruble borçlu. Borçlu sayısı artıyor. İki, üç veya daha fazla kredisi olanların sayısı da çoğalıyor.

Rusya yurttaşları dış tehditlerin derecesinin farkındalar. Halk kitlelerinde yönetime karşı biriken şikayetler yumuşatıldı. Ancak “büyük özelleştirme” gibi planların uygulanması durumunda otoritenin itibarı kesinlikle düşecektir. Bu tür şeyler, her zaman emekçilere kapitalizm çerçevesinde yönetici çevrelere güvenmenin son derece anlamsız olduğunu hatırlatır. Çıkarlarını korumak için halk kitleleri birleşmeli ve harekete geçmelidir.

Paylaş

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir