TKP 14. Kongresi’ne Sunulan Tezler: Tipik Bir Tikelliğe Aşırı Vurgu ve Evrenselliğin, Dünyadaki Çağdaş Trendlerin Bütünsel Analizinin Gözden Kaçırılması
Kemal Okur
Mayıs 2024
1970-80’lerde Britanya’da Neo-marksist okullar ve yazarlar içinde ortaya çıkan büyük tartışma Batı dünyasında ve Türkiye’de etkili olmuş, bu ülkelerdeki Marksistlerin görüşlerini etkilemişti. Althusser’in “çoklu belirlenim” teorisi, Miliband ve Poulantzas’ın burjuva akademisinde ve Sosyal demokrat akımda etkili olan çoğulcu devlet teorisinden etkilenen devletin hakim sınıf olan burjuvaziden özerkleştiğini savunan Neo-Marksist devlet teorileri de Türkiye’ye de girmişti.
Bu Neo-Marksist yorumcular arasında E.P Thompson’un tikelliğe aşırı vurgu yapan, ampirizimi yücelten ve teorik modeller kurma gereksinimini görmezden gelen görüşleri de Türkiye’de de etkili olmuştur. Thompson’ın görüşü, teoriler yerine olguları, kaçınılmazlık yerine şans ve tesadüfleri ve evrensel yerine tikeli vurgulamıştır.
Thompson, kendi tarihselci görüşünün ilkelerini savunurken, tarih araştırmalarında kullanılan yöntemleri teorik soyutlama düzeyine yükseltmeyi ve bunu teorik bir yöntem olarak ele almayı reddetmiştir. Bu tam da tarihselci okulda somut ve tikel olana yapılan vurgunun, aslında soyut ve evrensel olanın ihmal edilmesinin bir ifadesiydi.
Thompson etkisi Türkiye’nin Marksist akımı içinde Türkiye’deki politik ve sosyal gelişmeler içine hapsolmayı, dünyadaki yeni toplumsal ve politik trendlerin araştırılmasının ihmaline, dünya sosyalizm akımındaki yenilikleri araştırmanın ihmaline yol açmıştır. Oysa– belirli koşullarda tikelin evrensel olana karşı etkisi ihmal edilmemek koşuluyla–
evrensel ile tikel arasındaki ve Dünya ile Türkiye arasındaki diyalektik ilişkide belirleyici olan dünyadaki temel trendler ve evrenselliktir.
Aşağıda bu hatanın tipik bir yansıması olan bir örneği okuyucuların dikkatine sunuyoruz:
2014 yılı TKP Parti Kongresi’ne Sunulan tezler:
TEZ 1. Kapitalizmin dünya ölçeğinde yaşadığı ideolojik, siyasal ve iktisadi kriz göz önüne alındığında, tek tek ülkelerde ve özel coğrafyalarda verilen (ilerici/devrimci/sosyalist) mücadelelerin dünya ölçeğindeki duruma etkisi düne göre daha fazla olacaktır. Başka bir deyişle, sosyalizmin belirli bir ülkede ya da coğrafyada başarısı tüm dünyayı çok daha fazla etkileyecek, belki de aradan geçen gerileme dönemi sonrasında çağımıza bir kez daha “sosyalizme geçiş çağı” adının verilmesi mümkün olacaktır.
Bugün içinde yaşadığımız dönemi dünya ölçeğinde özel bir adla tanımlayamayız. 19. yüzyıla kapitalizme karşı yükselen ilk direniş ve mücadele dalgası damga vurmuştu. 20. yüzyılın 1917 sonrası uzunca bir dönemine “kapitalizmden sosyalizme geçiş çağı” denmişti.
a)Dünya sosyalist sistemi, b) gelişmiş kapitalist ülkelerdeki sınıf mücadeleleri ve c) emperyalizme karşı ulusal kurtuluş savaşları— bu uzun dönemin belirleyici ana öğeleriydi.
Bugün ise içinde bulunduğumuz çağın adı sağ ve liberaller tarafından konulmaktadır: “Bilgi toplumu”, “küreselleşme çağı”, “çoğulcu-ileri demokrasi dönemi” vb. gibi. Genel olarak (ÇN. Marksist) solun, içinde bulunduğumuz döneme kendini merkez alarak koyabileceği bir ad yoktur.
Bunun anlamı, yaşadığımız çağın (tarihsel dönemin) adının tek tek ülkelerde ve özel coğrafyalarda verilen sınıf mücadeleleriyle ve ancak belirli bir birikim ve olgunluk sonrasında konabilecek olmasıdır.
Bu tek tek ülkelerde ve özel coğrafyalarda verilen sınıf mücadelelerinin başarısız kalması durumunda ise çağımıza ancak “barbarlık çağı” adı verilebilecektir.
