Savaş ve Barış Sorunu: Bazıları Sınıf Bilinçli İşçileri ve Sosyalist Kamuoyunu Nasıl Aldatıyor?
Bugünkü Dünyanın Savaş ve Barış Güçleri Hangileri? (1)
Kemal Okur

Narodnik-popülist sosyalist partiler burjuva-kapitalist yerli ve yabancı medyanın estirdiği milliyetçi-sağ kanat popülizmi rüzgarı arkalarına alarak, ABD ve Rusya’yı hatta Çin, Hindistan v.b ülkeleri bugünkü dünyadaki savaş ve silahlanmanın kaynağı olarak gösterme gayreti içine girdiler. Bir parti “Rusya’nın saldırısına da NATO’nun genişlemesine de dur diyoruz” derken, diğer bir Parti bugünkü Rusya’yı Rus Çarlarının izinden gitmekle suçluyor…
Bu söylemler öne çıkarılırken, bazıları sınıf bilinçli işçilerin kafasını karıştıracak bir biçimde bildirilerine şu ifadeleri de koyuyorlar: “Yalnız Rusya-Ukrayna hattını değil, yerkürenin pek çok bölgesini istikrarsızlaştıran başlıca etken NATO’nun kendisi ve genişleme hedefleridir”. “Başını ABD’nin çektiği ve emperyalizmin savaş aygıtı olarak işlev gören NATO, dünya halkları için en önemli tehdit anlamına gelmektedir“. Rusya’nın Ukrayna’ya dönük askeri harekatı başladı. Moskova iktidarının, yayılmacı girişimleri … kabul edilemez. (Bkz. İleri Haber).
Türkiye’nin sınıf bilinçli işçileri, Amerikancı, Batıcı hakim sınıfların ve onların ideologlarının “Rusya düşmanlığı” konusunda güçlü bir hafızaya sahiptir.
Aynı Anda İki Tarafı Birden Suçlamak Sizi Barışçı Sosyalist Yapmaz
Bugün hakim sınıf partilerini destekleyen farklı kanatlardan çeşitli ideologlar, muhafazakar milliyetçiler, sol-kanat liberaller, radikal liberaller, liberal Kemalistler, postmodern radikaller burjuva medyasında hep bir ağızdan sözde Amerika’nın güvenilmezliğinden ve Rusya’nın ebedi ve değişmez sıcak denizlere inme hedefli yayılmacı stratejisinden söz ediyorlar. Türkiye’nin genel milliyetçi-muhafazakâr ideolojik iklimi içinde bu tür popülist görüşlerin alıcısının çok olmasına şaşırmıyoruz.
Bu genel ideolojik koşullar içinde bazı sosyalist partilerin büyük bir aymazlık içinde, Rusya’yı da ABD ve NATO gibi yayılmacı olarak damgalayan bildirileri, bu görüşü ne kadar yumuşatmaya çalışırlarsa çalışsınlar, nesnel olarak uzun vadede kendi ayaklarına kurşun sıkmaktan ve bugünkü dünya gerçekliği konusunda kara-ütopyalar yaymaktan başka bir amaca hizmet etmiyor. Bu tür bildiriler günümüz dünyasında barışı savunma ve korumada kilit bir rol oynayan Rusya’yı karalayarak nesnel olarak halk kitlelerini çeşitli türden burjuva partilerinin ideolojik etkisine açık hale getiriyorlar.
Bu örgütlerin tabanındaki sosyalist kitleler sormuyor mu, eğer Rusya bugün dünya çapında bir yayılma peşinde ise, bölgeden çok uzakta olan sosyalist Küba, ilerici Venezuela, Bolivya Nikaragua hükümetleri neden Rusya’yı destekleyen tutum alıyorlar?
Aşağıda bugünkü dünyanın bütünsel büyük resmini kısaca analiz ederek, sınıf bilinçli işçilerin savaş ve barış sorununda ortaya attığı çeşitli sorulara yanıt vermeye çalışacağız.
Günümüz Dünyasında Savaş ve Barış Sorunu
Bugünün dünyasında savaş ve barış sorunu, günümüz dünyasında emperyalizm ve dünya hegemonyacılığını ayakta tutmaya çalışan ABD mali sermaye sınıfının çıkarlarından, bu çıkarlar doğrultusunda ayakta tutulmaya çalışılan eski tipte uluslararası çeşitli siyasi-askeri ve ekonomik ittifak sistemlerinden-NATO, AUKUS, G7, Amerika-Japonya Amerika-Güney Kore İttifak Sistemi v.b, bağımsız bir biçimde ele alınamaz.
Bugünkü ABD mali sermaye sınıfının eski Batı ittifakını canlandırarak, hegemonyasına taze kan sağlamak için hangi stratejiyi hayata geçirmeye çalıştığı gerçekçi bir şekilde kavranmadan, ne dış görünüşte Ukrayna’nın nesnesi olduğu çatışma, ne de Fransa ve Almanya’daki çeşitli hakim sınıf partilerinin ABD’nin dünya ve Batı Avrupa-Doğu Avrupa stratejisi karşısında kararsız direnme tutumu açıklanamaz. Ne de 30 yıldır diz çöktürülmeye ve Batı’ya bağlanmaya çalışılan Rusya’nın zaman zaman ortaya çıkan savunmacı hamleleri anlaşılabilir.
Daha açık söyleyelim, Rusya bugün sadece dünya barışını savunmuyor aynı zamanda saldırı konumunda olan ABD ve NATO güçleri karşısında stratejik savunma konumundadır. Bazı Batıcı burjuva ideologlar iştahla konuşuyorlar, Rusya’nın işini bitiriyoruz, ardından Çin’i çökertmemiz çok daha kolay olacak.
Daha yakın bir zamanda yapılan NATO strateji toplantısında, sosyalist Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya, NATO’nun hedef alması gereken rakip ve düşman ülkeler olarak saptandı.
Bunun nedeni bu iki devletin kararlı bir şekilde eski hegemonik dünya sistemine ve bu sistemin ayakta tutulması için üretilmiş olan eski uluslararası ilişkiler ideolojilerine, reel politik, neo-muhafazakar, dış politika ideolojilere karşı mücadele etmeleri…
Yani, Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya’nın demokratik bir uluslararası ilişkiler sistemini savunmaları, kalıcı dünya barışını savunmaları, ülkeler arasında askeri ve siyasi bloklaşmaya ve cepheleşmeye karşı çıkmalarıdır. Bu iki ülke, kendi kırmızı çizgilerine karşı bir dış tehdit söz konusu olmadıkça diğer ülkeleri taraf tutmaya zorlamıyorlar, en fazlası çeşitli diplomatik yollarla bu ülkeleri tarafsız konumda kalmaya ikna etmeye çaba sarf ediyorlar. Rusya, çeşitli yollarla Ukrayna’yı uzun yıllar bu tarafsızlık çizgisine ikna etmeye çalıştı.
Fakat, ABD ve batılı güçler tarafından kışkırtılan bir avuç dar görüşlü, maceracı Ukraynalı politikacı tam tersi bir yol izledi, sözde güvenlik bahanesi ile Rusya’ya karşı yürütülen saldırgan kuşatma politikalarının ve siyasi kampanyaların aleti oldular.
Savaş ve Barış: Yeni ve Demokratik Bir Uluslararası ilişkiler Düzeni İçin Mücadele
Bu demokratik talep artık başta Güney ülkeleri olmak üzere dünya ülkelerinin ezici bir çoğunluğunun talebi haline gelmiştir. Çin ve Rusya başta gelişmekte olan Güney ülkeleri olmak üzere tüm dünya ülkelerini, hegemonyacılığın aşıldığı bu yeni uluslararası ilişkiler düzeninin inşası için mücadele doğrultusunda teşvik ediyorlar.
Çin ve Rusya, Amerika ve Batı merkezli dünya sistemini görece zayıflatan ve dünyada geri dönülmez bir trend haline gelen çok kutupluluk trendini olumlu bir yöne çekmeye çalışıyorlar. Çin ve Rusya’nın gelişmekte olan ülkeler arasında artan prestiji tam da bu olumlu politikalardan ve aynı zamanda bu ülkelerin toplumsal ve ekonomik kalkınma haklarını kararlı bir biçimde savunmalarından geliyor.
Son Batı-Rusya krizinde Rusya’ya çeşitli biçimlerde destek veren ülkelere bakalım, bu ülkeler son on yıl içinde ABD hegemonyacılığından en fazla zarar görmüş ülkeler, Küba, Venezuela, Nikaragua, Çin, Kuzey Kore, Sırbistan (ABD ve Batının parçaladığı Yugoslavya) Suriye, İran, Belorusya… Bu ülkeler savaşı ve silahlanmayı mı savunuyorlar, yoksa savaş ve cepheleşme politikalarına ve hegemonyacılığa mı karşı çıkıyorlar?
Ütopik ve Soyut Kapitalizm-Sosyalizm Karşıtlığı Üzerinden Barış Savunusu
Bugünkü Narodnik-popülist sosyalizmin iki farklı türü var:
Birincisi, bugünkü dünyayı bir yanda tüm dünyaya yayılmış kapitalist gerici hükümetler, diğer yanda ezilen işçiler ve ezilen halklar olarak iki temel kampa ayırıyor. Bunlar, Leninizmin özünü çoktan tarihe gömdüler, “halkların bağımsızlığı ve egemenliği” gibi uydurma bir talep icat ettiler. Bir Güney ülkesinin hükümeti ABD ve müttefiklerinin savaş hedefi olduğunda, müdahale veya küstah ambargolarına karşı direnişe geçtiğinde, sözde bu gerici hükümetin mücadelesini önemsizleştirmek ve değersizleştirmek için onlarca takla atıyorlar. Bunlar için varsa yoksa ülke içindeki demokrasi ve insan hakları, onlara göre dünya çapında uluslararası demokrasi, barış mücadelesi ve hegemonyacılığa karşı mücadele gereksiz…
Narodnik-popülist sosyalizmin ikinci türü, tamamen felsefi bir dünyada yaşıyor. Dünya sosyalist ve komünist partilerinin ve Marksist akademisyenlerin büyük çoğunluğu bugün dünyada yaşayan sosyalizm inşasının başarıları üzerine değerlendirmeler yaparken, sosyalizm yolundaki ülkelerin Kovit pandemisine karşı başarıları ile sosyalizmin kapitalizm karşısındaki üstünlüğünü sergilerken, bunlar tüm bu başarıları gizlemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bunlara göre, bugünkü dünyada çeşitli nedenlerle kapitalizme taviz vermek zorunda olan sosyalist Küba ve kapitalizmle uzlaşan birkaç sosyalist ülke dışında hiçbir ilerici ülke ve hiçbir ilerici uluslararası trend bulunmuyor. Bu durumda bugünkü dünyada barış için mücadele eşittir, anti-kapitalist mücadele oluyor. Barış için mücadele sosyalizm güçlerinin tekeli altında olmalıdır, çünkü sadece anti-kapitalist güçler barış için mücadele edebilir. Lenin’in önerdiği sosyalist ülkelerin dünyanın ezilen ülkelerini yanına çekerek dünyada geniş bir anti-emperyalist birleşik cephe oluşturması ve emperyalist ülkeleri saldırgan politikalardan vazgeçmek zorunda bırakması “ekonomik” nedenlerle olanaksızdır.(Bkz. Lenin’in Marksizm’in Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm broşürü) Belirli tarihsel koşulların ürünü olarak sosyalist ülkelerle kapitalist ülkelerin barış içinde bir arada yaşamaları “ekonomik” olarak olanaksızdır. Dünyada belirli bir barış döneminin var olabilmesinin yegane koşulu, bir güçlü kapitalist kutbun, diğer görece zayıf kutupları kendi kontrolü altında tutmasıdır. Eğer bugünkü gibi bunun tersi bir durum söz konusu ise, dünya daha şimdiden emperyalist savaşa giden bir yola girmiştir.
Bu ütopik felsefi görüşler bu ikinci akımı bir felaket tablosu çizmeye götürüyor. Yükselen Çin-Rusya emperyalist bloku, dünyadaki en güçlü blok olarak ABD önderliğindeki emperyalist blokun hakimiyetine meydan okuduğu için yeni bir emperyalist paylaşım savaşı kaçınılmazdır. Tabii ki, bu tablo içinde dünyanın ezici çoğunluğunu oluşturan dünya halklarının ve 190’a yakın ülkenin barış, toplumsal-ekonomik kalkınma ve işbirliği talebinin hiç bir değeri ve önemi yoktur. Dünyanın birçok ülkesinde var olan sosyalizm ve sosyalizm dışı ilerici güçlerin barış talebinin hiç bir önemi yoktur.
Böylece, Narodnik-popülist sosyalizm bugünkü dünyanın savaş ve barış sorunlarının gerçekliğini kavrama süreci kaplumbağa hızıyla ilerliyor. Marksizmin bu başlıktaki 170 yıllık bütün teorik ve Pratik birikimi bir kenara atılmıştır. Bunların bir tanesi son günlerde şöyle bir görüş ortaya attı: bugün Rusya’nın isteyeceği en son şey savaşmaktır … çünkü ekonomik-toplumsal egemenliğini tam kuramamış olan Rusya burjuvazisinin olası bir savaşta (halktan) tüm çaldıklarını yitirme olasılığından kaygı duyuyor.”
Bu akımların ideologlarının hala başka bir dünyada—kendi kafalarında ürettiği bir dünyada yaşadığı görülüyor. Bu akımların ütopik ve soyut bir kapitalizm ve savaş eleştirisinden öteye geçemedikleri her olayda açığa çıkıyor. Bugünkü çatışmayı Avrupa ile sınırlı gören bir parti bildirisine şu ifadeyi koymuş: “gerginlik, henüz Avrupa halklarını derinden etkilemiş değil”.
Bu ne aymazlık, işçi sınıfın geri kesimlerinin bilincini yansıtan bu görüşü savunmak, sınıf bilinçli işçilerin kafasını bulandırmak değil de nedir? Avrupa ve dünyanın sınıf bilinçli işçileri NATO’nun 10 yıldır ABD’nin ambargolarla Rusya’yı hedef aldığını ve iki aydır tehditkar ve saldırgan bir üslupla Rusya’yı hedef aldığını görmüyor mu?
Bu kampanyaların NATO ve Rusya arasında bir savaşı kışkırttığını görmüyor mu? Avrupa ve dünyanın sınıf bilinçli işçileri bu savaş tehdidinden dolayı başta enerji olmak üzere tüm ürünlerde artan fiyatları yaşamıyor mu?
Aynı bildiri, savaş ve barış sorununu somut olarak tartışmak yerine hangi hükümetin halktan yana olup olmadığını tartışıyor. Bu akıma göre dünyada halktan yana bir hükümet yok ki, neden bu kriteri tartışıyor. Bildiri, aynı zamanda “Rusya ve Çin, Almanya, Fransa ve çeşitli Avrupa ülkelerinin savaştan kaçındıklarını” söylüyor. (Bkz. Evrensel Gazetesi)
Peki, bu devletler neden savaş istemiyorlar? Bildiri sahipleri, bu sorunun yanıtını hiç bir analiz yazılarında ele almadıkları gibi, bugünkü dünyada eski düzenin güç ve silah kullanmaya dayalı politikaları asıl ayakta tutmaya çalışan süper devleti belirsizleştiriyorlar. Bunların mantığına göre, bugün dünyada savaş ve hegemonyacılığın bir değil 5-6 kaynağı var ama nasıl oluyorsa, bugün Rusya ve Çin, Almanya, Fransa ve çeşitli Avrupa ülkeleri savaş istemiyor.
Uzatmayalım, sınıf bilinçli işçilerin kafasını karıştırmaktan başka hiç bir işlevi olmayan bu bildirilerde tek tek ele alınması gereken çok ciddi sorunlar ve çarpıtmalar var. Bu çarpık görüşleri eleştirmek her sınıf bilinçli işçinin ertelemeyeceği bir görevdir.
Bu makalenin yazarı, işçi sınıfının sosyalist barış ilkesine göre, süren askeri çatışmaların bir an önce son bulması ve ilgili tarafların müzakere ve diplomasi masasına geri dönmesi görüşünü savunmaktadır.
