Bugünkü Dünyanın Barış ve Savaş Güçleri Hangileri? (2)
Kemal Okur

Narodnik-popülist sosyalizmin savaş ve barış sorunlarındaki aymazlığını eleştirmeye devam edelim. Yazımızın bu bölümünde dünyadaki barış ve savaş güçlerinin mevzilenmesini tartışacağız.
Avrupa ve dünyanın sınıf bilinçli işçileri NATO’nun 10 yıldır ABD’nin ambargolarla Rusya’yı hedef aldığını ve iki aydır tehditkar ve saldırgan bir üslupla Rusya’yı hedef aldığını görmüyor mu? Bu kampanyaların NATO ve Rusya arasında bir savaşı kışkırttığını görmüyor mu? Avrupa ve dünyanın sınıf bilinçli işçileri bu savaş tehdidinden dolayı başta enerji olmak üzere tüm ürünlerde artan fiyatları büyük sıkıntıları yaşamıyor mu? Avrupa zaten işçi sınıfı ve küçük burjuva kitleleri iliklerine kadar sömüren büyük bir ekonomik kriz ve yoksullaşma yaşamıyor mu?
Aynı bildiri, savaş ve barış sorununu somut olarak tartışmak yerine hangi hükümetin halktan yana olup olmadığını tartışıyor. Bu akıma göre dünyada halktan yana bir hükümet yok ki, neden bu kriteri tartışıyor. Bildiri, aynı zamanda “Rusya ve Çin, Almanya, Fransa ve çeşitli Avrupa ülkelerinin savaştan kaçındıklarını” söylüyor. (Bkz. Evrensel Gazetesi)
Peki, bu devletler neden savaş istemiyorlar? Bildiri sahipleri, bu sorunun yanıtını hiç bir analiz yazılarında ele almadıkları gibi, bugünkü dünyada eski düzenin güç ve silah kullanmaya dayalı politikaları asıl ayakta tutmaya çalışan süper devleti belirsizleştiriyorlar. Bunların mantığına göre, bugün dünyada savaş ve hegemonyacılığın bir değil 5-6 kaynağı var ama nasıl oluyorsa, bugün Rusya ve Çin, Almanya, Fransa ve çeşitli Avrupa ülkeleri savaş istemiyor.
NATO’nun Savaş Yanlısı Gerici Niteliği
Hatırlatmakta yarar var. NATO görüşleri ve tutumları itibariyle eski dünya düzeni içinde olan ve gün geçtikçe zamanı geçmekte olan bir uluslararası askeri ve siyasi örgüttür. Kuruluş amacı, dünyada sosyalizmin güçlenmesini önlemek, özellikle Avrupa ve çevresinde Sovyetler Birliği’ni ve sosyalist yola sonradan giren ülkeleri kuşatmak ve ABD’nin Avrupa ve çevresindeki askeri ve siyasi çıkarlarını güvence altına almak olmuştur. Soğuk Savaş döneminde Avrupa ve çevresinde içte ve dışta sosyalizm güçlerine karşı vurucu gücü olarak işlev görmüştür. NATO’nun kuruluşundan bu yana işlediği suçlar saymakla bitmez.
Son 30 yıl içinde ABD ve küçük müttefikleri tarafından başlıca Rusya’ya ve Yugoslavya’ya karşı adım adım diz çöktürmek için kullanılmıştır. Avrupa’daki bugünkü çatışmalara ve sorunlara yol açan jeopolitik ortamı haritayı yaratan güç NATO’dur.
Şangay İşbirliği Örgütü: Dünya Barışını Savunan Örnek Bir İşbirliği Örgütü
NATO’dan her bakımdan tamamen farklı olan Şangay İşbirliği Örgütü kurulmakta olan yeni, demokratik uluslararası düzenin inşacısı olan bir uluslararası işbirliği örgütüdür. Kuruluş felsefesi ve mücadele hattı NATO’dan tamamen farklıdır. Başlangıçtaki kuruluş amacı Sovyetler Birliği’nin dağıldığı koşullarda yeni bağımsızlığını kazanan çeşitli Asya ülkelerinde ortaya çıkan terörizm, aşırı akımlar vb. istikrarsızlık unsurlarını kontrol altına tutmak, ABD ve müttefiklerinin bu sorunlardan yararlanarak Asya’ya yerleşmesinin önünü kesmekti. Şangay İşbirliği Örgütü, Çin ve Rusya’nın fakat özellikle de Batının stratejisi konusunda daha net bir vizyona sahip olan Çin’in önderliğinde kurulmuştur. Nitekim hala bugün dahi gelişmekte olan bir ülke olan aynı zamanda 1955 yılında oluşan Bağlantısızlar Hareketinin kurucusu olan Çin’in dış politika kültürü, bu örgütün kuruluş manifestosuna önemli ölçüde yansımıştır. Bu doğrultuda, Çin Anayasası’nın giriş bölümü şu kesin ifadeleri içermektedir: Çin kararlı ve tutarlı bir biçimde emperyalizme, hegemonyacılığa ve sömürgeciliğe karşı çıkar. Tüm diğer ülkelerin halkları ile dayanışmasını güçlendirmeye çalışır, ezilen halkların ve diğer gelişmekte olan ülkelerin bağımsızlıklarını kazanma ve bağımsızlıklarını koruma ve ekonomilerini geliştirme amaçlı haklı mücadelelerini destekler ve aynı zamanda dünya barışını korumak ve insanlığın ilerleme davasını teşvik etmek için çaba içinde olur.
Şangay İşbirliği Örgütünün Kuruluş Manifestosu ve Barış Mücadelesi
Bilindiği gibi Şangay İşbirliği Örgütü kurulduğu günden bu yana hiç savaş operasyonuna katılmamıştır. Yukarıdaki görüşleri dünya nüfusunun yarısını içine alan Şangay İşbirliği Örgütü’nün 2002 yılındaki kuruluş manifestosundan en önemli maddeleri vererek derinleştirelim: Hedefler ve Görevlerimiz: dünyada yeni, demokratik, adil, rasyonel bir ekonomik ve politik düzenin inşasını teşvik etmek. Uluslararası anlaşmazlık ve çatışmaların barışçı yollarla çözümü için işbirliği yapmak.
Şangay İşbirliği Örgütü dünyadaki her hangi bir devlete karşı ve uluslararası örgüte karşı mücadele hedefini gütmez…. Şangay İşbirliği Örgütü … uluslararası ilişkilerde saldırgan tutumlara, müdahaleci tutumlara, ülkelerin iç işlerine karşı müdahalelere, uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanımına veya kuvvet kullanma tehdidi yoluna başvurulmasına, üye ülkelerin bitişik alanlarındaki diğer ülkelere karşı tek yanlı askeri üstünlük kurma politikalarına karşı çıkar.
Şangay İşbirliği Örgütü’nün 2017 Astana Bildirgesi de şu vurguları yapıyor: Uluslararası politik ortamda ve küresel ekonomide ortaya çıkan kapsamlı değişimleri dikkate alan örgütümüz, daha hakkaniyetli, eşitlikçi, dünyadaki eksiksiz tüm ülkelerin çıkarlarına yanıt verebilecek çok merkezli bir dünya düzenini inşa etmeyi savunur. Bu düzen uluslararası hukuka dayalı olmalı…. Karşılıklı yarara dayalı işbirliği, çatışma ve cepheleşmeden arınmış, güvenlik sorunlarında eşitlikçi ve bölünmez güvenlik ilkesini merkeze alan bir düzen olmalı ve insanlığın ortak kader topluluğunun inşa çabasını ilerletmeye katkıda bulunmalıdır.
Şangay İşbirliği Örgütü’nün 2017 Astana Bildirgesinden bir parça daha aktaralım, böylece bugün dünyada barışı kimlerin savunduğunu net bir şekilde ortaya koyalım:
Üye devletler, Arap devletlerinin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki krizleri ve çatışmaları birbirlerinin çıkarlarına karşılıklı saygı yoluyla, birbirlerinin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne karşılıklı saygı temelinde, dış müdahaleler olmaksızın kendi kaderlerini belirleme hakkı temelinde, uluslararası hukukun norm ve ilkeleri dahil olmak üzere hukukun üstünlüğü temelinde siyasi ve diplomatik çözüme ulaştırma arzusunu memnuniyetle karşılamaktadır. Şangay İşbirliği Örgütü’ne üye devletler, ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarına dayanan, Suriyelilerin önderliğine geniş kapsamlı bir Suriye içi diyalog yoluyla Suriye Arap Cumhuriyeti’nde siyasi bir çözümü savunuyorlar.
Üye devletler, tüm etnik gruplardan halkların, dinlerin barış, güvenlik içinde, eşit hak ve fırsatlardan yararlanarak yaşadığı yeni, laik ve demokratik bir Suriye’nin inşasını destekler, böyle bir Suriye’nin geleceğini yalnızca Suriye’liler belirlemelidir.
Bugünkü Dünyanın Barış Mücadelesinin Merkezindeki Güçler Hangi Güçler: Sosyalizm Güçleri
Bugünkü dünyada barışın korunması, emperyalizmin ve eski hegemonyacı düzeninin tarihin çöplüğüne atılması için kararlı mücadele eden güçlerin merkezinde, dünyanın sınıf bilinçli işçilerini temsil eden çeşitli türden sosyalist ve komünist partiler ve sendikalar, sosyalizm yolunda ilerleyen 5 sosyalist ülke, dünyanın çeşitli bölgelerinde emperyalizme, hegemonyacılığa ve savaşa karşı direnen 7 ilerici sosyalist hükümet bulunuyor (Nepal’den, Nikaragua’ya…).
Bu merkezi güçler dünyada barışın korunması, emperyalizmin ve eski hegemonyacı düzeninin tarihin çöplüğüne atılması mücadelesinin önder güçleridir. Dün olduğu gibi bugün de dünyanın sosyalizm güçleri emperyalizme, hegemonyacılığa karşı ve dünyada barışın korunması mücadelesinin önderlik ediyor ve diğer tüm güçleri bu yönde teşvik ediyor ve onlara yol gösteriyor. Bu güçler tüm ülkelerin işçilerini ve ezilen halklarını emperyalizme, hegemonyacılığa ve savaşa karşı mücadeleye katmak için eğitiyorlar.
Barış Mücadelesinin İkinci Temel Gücü: Güney Ülkeleri, Gelişmekte Olan Ülkeler
10’u aşan bölgesel ve küresel ölçekli işbirliği ve dayanışma örgütünde örgütlü olan aralarında büyük çeşitlilik gösteren Güney ülkeleri ve bunların kurduğu ekonomik ve politik örgütler, Afrika Birliği, Asya Ekonomik Birliği, Latin Amerika Ülkeleri Birliği, 204 üyeli Bağlantısız Ülkeler Örgütü (G77), Şangay İşbirliği Örgütü, Arap Ülkeleri Birliği, İslam Ülkeleri İşbirliği Örgütü, emperyalizme, hegemonyacılığa ve savaşa karşı mücadelenin temel güçlerinden biri ve önemli bir itici gücüdür. 1960’lardan bu yana bu ülkeler dünya siyasetinin ve ekonomisinin önemli özneleri haline geldiler. Bu örgütlerin bir çoğu sosyalist ülkeleri kendi örgütlerine almakta ve önder kabul etmektedir, örneğin 204 üyeli Bağlantısız Ülkeler Örgütü (G77) bunların biridir. Çin-Afrika İşbirliği Forumu örgütü 20.yılını doldurmuştur. Bu ülkelerin büyük bir çoğunluğu sosyalist ülkelerin çok yönlü desteği ile emperyalist-sömürgecilik sistemini (eski emperyalizmi) alt etmişler ve sosyalizme karşı sıcak duygular beslemektedirler. Bu ülkelerin mücadele gücü ve potansiyeli her geçen daha fazla artmaktadır.
Rusya’nın Özel ve Dikkat Çeken Mevzilenmesi ve Tutumu
Rusya’nın özel ve dikkat çeken bugünkü tutumu, 1917 Sosyalist Ekim Devrimi’nden bu yana görülmedik, eşi benzeri olmayan bir olgudur. 100 yıllık dünya tarihi sürecinde Rusya çapında bir güçlü kapitalist devletin dünya siyaset ve ekonomi sahnesinde istikrarlı bir şekilde uluslararası düzlemde sosyalizm yolundaki ülkelere ve sosyalist hükümetlere ve ilerici Güney ülkelerinin taleplerine destek vermesi görülmemiştir. Bu ülkeyi bu dış politikaya yönelten nesnel iç ve dış dünya koşulları kavranmadan Rusya’nın bu tercihi ve öznel konumu anlaşılamaz. Çin ve Rusya, Rusya-Vietnam, Rusya-Kuzey Kore, Rusya-Küba, Rusya-Venezuela, Rusya-Suriye arasındaki stratejik işbirliği ve ortaklık anlaşmalarının tarihleri, 20 ila 50 yıl arasında güçlü bir tarihi geçmişe sahiptir. Bugün, Amerika’yı çılgına çeviren etkenlerden biri de budur.
Dünyadaki ABD dışındaki 7 büyük kapitalist devlet arasında sadece Rusya kararlı bir biçimde savaş güçlerine karşı kararlı bir tutum almakta, ulusal güvenliğini, siyasal güvenliğini kendi bağımsızlığını korumak için geniş bir vizyonla hareket etmekte, bu çerçevede savaş ve hegemonyacılığın son bulduğu yeni bir uluslararası sistemi talep etmekte ve büyük dünya devletleri arasında yeni tipte ilişkileri– yani barış ve işbirliğine dayanan ve bir diğerinin kırmızı çizgilerine saygı gösteren– ilişkileri kararlı bir şekilde savunmaktadır. Daha çok yakında Rusya bu tutumunu Çin-Rusya ortak bildirgesinde dünyaya şöyle ilan etmiştir, aktaralım: “Rusya tarafı, Çin tarafınca insanlığın ortak sorunlarına ve zorluklarına yanıt vermek için uluslararası toplumun birliğini ve çabaların yoğunlaştırılmasını temin etmek için önerilen “insanlığın ortak kader toplumunu” inşa etme görüşünün önemini belirtir.”
Bizler, Rusya ve Çin bugünkü uluslararası sistemin sorunlarının merkezinde barış, kalkınma ve işbirliğinin yattığına inanıyoruz. Kalkınma, ülkelerin refahını sağlamada önemli bir itici güçtür…Küresel kalkınma adına işbirliği ve ortaklık ilişkilerini geliştirmek ve küresel kalkınmanın yeni aşamasının denge, uyum ve kapsayıcılık ile tanımlanmasını sağlamak hayati önem taşımaktadır.
Çin ve Rusya, belirli Devletlerin, askeri ve siyasi ittifakların ve koalisyonların, haksız rekabet uygulamalarına başvurarak jeopolitik rekabeti keskinleştirmek, uzlaşmaz karşıtlıkları ve çatışmayı körüklemek ve uluslararası güvenlik düzenini bozmak ve küresel stratejik istikrarı ciddi şekilde baltalamak dahil olmak üzere, başkalarının güvenliğine zarar verecek şekilde, doğrudan veya dolaylı olarak tek taraflı askeri avantajlar elde etmeye çalıştıklarına inanmaktadır.
Çin ve Rusya, NATO’nun daha da genişlemesine karşı çıkıyor ve NATO Kuzey Atlantik İttifakını ideolojik soğuk savaş yaklaşımlarından vazgeçmeye, diğer ülkelerin egemenliğine, güvenliğine ve çıkarlarına, uygarlıklarının, kültürel ve tarihi geçmişlerinin çeşitliliğine saygı duymaya ve diğer ülkelerin barışçıl gelişimine yönelik objektif nesnel ve adil tutum almaya çağırıyor. Taraflar, Asya-Pasifik bölgesinde diğer ülkelere kapalı olan bloklaşma yapılarının ve karşıt kampların oluşmasına karşı çıkıyor ve ABD’nin Hint-Pasifik stratejisinin bölgedeki barış ve istikrar üzerindeki olumsuz etkisi konusunda son derece dikkatli duruyorlar. Rusya ve Çin, Asya-Pasifik Bölgesi’nde barışı, istikrarı ve refahı teşvik eden ve üçüncü ülkeleri hedef (ÇN. düşman) olarak göremeyen adil, açık ve kapsayıcı bir güvenlik sistemi inşa etmek için tutarlı çaba sarf ediyorlar…
Hiçbir devlet, diğer devletlerin güvenliği pahasına kendi güvenliğini sağlayamaz veya sağlamamalıdır. Uluslararası toplum, evrensel, kapsamlı, bölünmez ve kalıcı güvenliği sağlamak için küresel yönetişime aktif olarak dahil olmalıdır. Bizler, temel çıkarlarının korunması, devlet egemenliği ve toprak bütünlüğü için karşılıklı güçlü desteklerini yinelerler. Dış güçlerin iç işlerimize müdahalesine karşıyız. Devam ediyor…
Birleşmiş Milletler merkezli ve BM güdümlü uluslararası mimariyi ve uluslararası hukuka dayalı dünya düzenini birlikte korumalıyız, Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi’nin merkezi ve eşgüdüm sağlayan bir rol oynaması yoluyla gerçek bir çok kutupluluk arayışına girmeliyiz.
Rusya’nın bu açık tutumu onun sosyalizm yolundaki ülkeler ve sosyalist hükümetler ve Güney dünyasının ülkelerinin yanında bir tutumu benimsediğini açıkça ortaya koyuyor.
ABD dışındaki 7 Büyük Kapitalist Devletin Savaş ve Barış Sorununda Tutumu
Bu 7 devletin biri Rusya’dır ve onun tutumunu yukarıda inceledik, diğer 6 ülke içinde Kanada, İngiltere, Japonya çeşitli nedenlerle ABD’nin dış politikasına, hegemonyacı ve savaş politikalarına çeşitli biçimlerde destek veriyorlar. Aslında bunlar, ikinci sınıf dünya güçleridir ve savaş politikalarında sadece destekçi ülke konumundadırlar.
Bu 3 ülke nesnel konumları itibariyle ABD’yi tümüyle ve körü körüne izlemeleri olanaksızdır. Savaş ve barış güçleri arasındaki mücadele keskinleştikçe bunların tutumlarında olumlu yönde bazı değişimler beklenebilir. Bu nedenle bu ülkelere karşı izlenecek tutumda bunları ABD ile yekpare bir blok olarak görmek doğru değildir. ABD birçok kararı tek başına almakta, bu ülkeleri çeşitli baskılarla ve komplolarla kendi çizgisine çekmeye çalışmaktadır. ABD çeşitli siber programlarla bu ülkelerin liderlerinin önemli görüşmelerini bile gizlice dinlemektedir.
Fransa, Almanya ve İtalya’nın Konumu
Bunlar da ikinci sınıf büyük dünya güçleridir, bunlar ABD’nin savaşçı ve hegemonyacı politikalarında sadece destekçi konum almakta, birçok durumda kendi başlarına büyük çaplı gerici sınır ötesi operasyonlara girişmemektedirler. Libya örneği. Bazı durumlarda ABD’yi yalnız bırakmakta veya pasif destek vermektedirler: örnek Irak savaşları ve Afganistan savaşı.
Bu ülkelerin ve bunların önderlik ettikleri irili ufaklı ülkelerin üç alanda (askeri-ekonomik ve siyasi) sahip oldukları güçler çok dengesizdir. Avrupa ülkelerinin, askeri güçleri Rusya ve Amerika ile kıyaslanamaz.
Fransa, Almanya ve İtalya, G7 ve NATO içinde olmalarına ve çeşitli politikalarında ABD ile işbirliği içinde olmalarına karşın, bunların nesnel çıkarları Çin ve Rusya ile işbirliğini ve Amerikan politikaları ile aralarına belirli bir mesafe koymayı emretmektedir. Bu ülkeler dahil Avrupa ülkelerinin, Çin ile askeri ve jeopolitik çıkar çatışmaları oldukça sınırlıdır.
Örneğin bunlardan, Fransa ve Almanya, İran ile yapılan nükleer antlaşmanın yenilenmesi konusunda (Trump bu anlaşmayı iptal etmişti, Biden ayak diriyor) Rusya ve Çin ile ortak tutum alabiliyorlar. Bunların ABD ile ittifaktan beklentileri ile ABD’nin bu ülkelerle ittifaktan beklentileri arasında önemli fark vardır. Bu 3 ülkenin Çin ve Rusya’ya karşı mücadele konusunda genel politikaları ile ABD’nin Çin ve Rusya’ya karşı mücadelede belirlediği hedefler ve yollar arasında önemli farklar vardır. Bu ülkelerin kurallara dayalı uluslararası ekonomik ve politik ilişkiler görüşü ile ABD mali sermayesinin görüşleri arasında çeşitli farklar bulunuyor.
ABD’nin bu ülkeleri kendi çizgisine çekme doğrultusunda baskıları arttıkça bu ülkelerdeki siyasi ve ekonomik güçler ve bunları temsil eden partiler arasında keskin bir iç mücadele ortaya çıkmıştır. Tüm bu olgular, bu 3 ülke ile ABD’yi aynı kefeye koymanın hatalı olacağına işaret ediyor.
8 Büyük Kapitalist Ülke Dışındaki Çeşitli Ülkelerin Oluşturduğu Grup
Ukrayna 1991’den bu yana, bu gruba dahildir. Bunların çoğunluğu 27 üyeli Avrupa Birliği veya bir kısmı NATO üyesidir, Avrupa Birliği dışında çeşitli Doğu, Kuzey ve Güney Avrupa ülkeleri, Güney Kore, Yeni Zelanda, Avustralya da bu gruba dahildir. Bunların güçleri ve savaş ve barış sorununda tutumları çok geniş bir çeşitlilik gösteriyor.
Bazıları ikili askeri ve siyasi anlaşmalarla ABD’ye güçlü bir şekilde bağlanmıştır, fakat ekonomik ve ticari ilişkilerinde Avrupa Birliği, Rusya ve Çin ile yakın işbirliği içindedirler. Bazıları, Fransa, Almanya ve İtalya’nın çizgisine görece daha yakındır, fakat Çin ve Rusya ile iyi ekonomik-ticari ve siyasi bağlar içindedir.
Dünyada ABD hegemonyası zayıfladığı ölçüde, Avrupa’da barış yanlısı eğilim güçlendikçe bu ülkelerin bir bölümünün dünya sorunlarında güçlü bir biçimde ilerici tutumlar almaları potansiyeli bulunuyor. Bu ülkelerle karşılıklı yarara dayalı pragmatik işbirliği ilişkileri geliştirmek uzun vadede büyük kazanımlar getirecektir.
Rusya’nın Savaş Operasyonu ve Son Sözler
Amerika, son 10 yıl içinde Polonya, Çekya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan vb. birçok ülkeye Rusya’yı hedefleyen füzeler yerleştirdi, bu ülkelerde askeri üsler kurdu, birçok ülkeyi NATO’ya alarak Rusya’yı köşeye sıkıştırmaya çalıştı. Karadeniz’de ABD ve İngiltere Rusya’ya yönelik birçok provokatif askeri tatbikat yaptı. Rusya’nın müttefiki Belorusya’yı istikrarsızlaştırmak için birçok girişimde bulundu ve turuncu devrimi kışkırttı. Son 5 yıl içinde Rusya’ya karşı uygulanan ekonomik ve teknolojik ambargolar, siber saldırılar, itibar kırıcı çeşitli kampanyalar hiçbir zaman son bulmadı.
Ukrayna ve NATO güçleri dünyanın birçok ülkesinden paralı askerler getirerek, Rus azınlığın yaşadığı bölgeleri düşmanlaştırdı ve sürekli bir biçimde saldırılara maruz bıraktı.
Amerika yıllardır Ukrayna’yı ve Avrupa’daki müttefiklerini Rusya’ya karşı çatışma ve savaşa kışkırtmakla kalmadı aynı zamanda son 6 ay içinde yaklaşık 2 Milyar dolar değerinde silah ve mühimmat gönderdi. Eğer, ABD önderliğindeki Batılı güçler barışçı diplomatik çözüm yolunu seçmiş olsaydı ve çatışan taraflar birbirlerinin askeri ve siyasi güvenlik endişelerini dikkate almış olsaydı, Rusya’nın son 10 yıl boyunca artan haklı güvenlik endişelerini dikkate almış olsaydı, bugünkü durum daha farklı olabilirdi.
Rusya dünyanın büyük güçlerinden biridir, BM’nin kurucusu ve en yüksek organı olan BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üye ülkesinden biridir. Rusya izlediği diplomatik stratejiyi ve giriştiği son operasyonu kendisi belirlemekte ve ulusal çıkarlarını nasıl koruyacağına kendi başına bağımsız bir biçimde karar verme kabiliyetine sahip olan bir ülkedir.
Amerikan emperyalistleri Rusya’nın bu son operasyonu Çin’in desteği ile yaptığı gibi bir suçlama ile Çin’i dünya kamuoyunda yıpratmaya çalışıyorlar. Çin sorumlu bir ülke olarak hiçbir ülkenin kendi sorunlarını nasıl çözeceğine karar vermeyi ilke olarak reddetmektedir.
Çin tutarlı bir biçimde çatışan tarafları diplomasi ve barışçı çözüme davet etmiş aynı zamanda Rusya dahil tüm ülkelerin güvenlik endişelerin dikkate alınması şeklinde görüşlerini açıkça ilan etmiştir: “NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemesi, Rusya çevresine silah ve füzeler konuşlandırdığı için Rusya üzerinde ağır bir baskı yarattı. Rusya’nın etrafındaki ülkelerde kurulan NATO savunma sistemleri ve Avrupa’daki nükleer stratejik dengeyi bozdu”.
Çin ile Rusya arasında yakın stratejik bağları bulunuyor fakat iki büyük ülke arasındaki ilişki bir ittifak ilişkisi değildir. Çin ister en son durumla ilgili olsun isterse geçmişteki Kırım meselesiyle ilgili olsun, her zaman tarafsız konumda kalmış anlaşmazlıklarda barışçı çözüm yolunu teşvik etmiş ve savaş kışkırtıcısı tutumları teşhir etmiştir. İki ülke arasındaki ilişkilerin 3 temel ilkesi bulunuyor: ittifak ilişkisi yok, birlikte diğer ülkelere karşı cepheleşme çizgisi yok, birlikte üçüncü bir ülkeyi hedef almak yok… Dünya koşulları bu günkü genel çizgilerini koruduğu sürece Çin bu ilkelerde ısrar edecektir. Bunlar yukarıda da açıkladığımız Çin ve Rusya’nın yeni tipte bir uluslararası ilişkiler vizyonuna işaret ediyor.
Bu makalenin yazarı, işçi sınıfının sosyalist barış ilkesine göre, süren askeri çatışmaların bir an önce son bulması ve ilgili tarafların müzakere ve diplomasi masasına geri dönmesi görüşünü savunmaktadır.
