Lenin’in İki Taktik Eserindeki Teori ve Türkiye’nin Burjuva Devrimi
Lenin’in İki Taktik Kitabının Tarihsel Materyalist Teorik Özü
Lenin: “Burjuva devrim, burjuvaziden çok proletaryaya yarar.”
Ferdi Bekir, Ekim 2025


Çevirenin Notu: Lenin’in bu eseri Atatürk önderliğindeki Kemalistlerin genel olarak kapitalizmin gelişmesini—özel olarak bürokratik devlet kapitalizmini – hatta özel kapitalizmi teşvik etmelerine, nasıl yaklaşmamız gerektiği açısından oldukça önemlidir. Her şeyden önce bu çaba tarihin gelişme trendine uygun ve nesnel olarak ilerici idi. Ancak bunu bir tür Türkiye’ye özgü sosyalizm olarak değerlendiren görüşlere katılmıyoruz. Bizim görüşümüze göre gözden kaçan şey, bu Kemalist çabanın “devrimci burjuva demokratik” bir yol izlemediğini görmektir.
Burjuvazi ve Kapitalist Gelişme İçin Çalışan Ama Kendisi Başka Bir Özne
Almanya’da burjuva devriminin öznesi Aristokrasi sınıfı idi. Kemalist hükümetler (Almanya modelinden esinlenen) bürokratik burjuva bir yol izlemiş, toprak ağaları ve büyük toprak sahipleri ve dış kapitalist güçlerle uzlaşmış (ekonomiye dış sermaye sağlamak için). Tarımda feodal, yarı-feodal üretim ilişkilerini süpürmekten kaçınılmış, nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan köylülüğün eski üretim ilişkilerinden özgürleşmesi ve kapitalist yola girmeleri engellenmiş ve köylülük pre-kapitalist üretim biçimlerine mahkum edilmiştir. Sonuç olarak Türkiye’de kapitalizmin ve kırları da içeren bir Pazar ekonomisinin daha gür ve daha kapsamlı bir biçimde gelişmesine set çekilmiştir. Bu durum hem bu devrimin öznesinin muhafazakar yanına hem de izlenen yolun muhafazakar yanına işaret etmektedir.
Kemalist iktidar altında bir tarımsal ekonomi (köylü) ülkesi olan Türkiye’de köylüğün ve kırların sahip olduğu potansiyel güç harekete geçirilmediği için yerli kapitalist gelişme ve yeni üretici güçlerin gelişmesi güdük kalmış ve emperyalist kapitalizme bağımlı olan bir kapitalist gelişme yoluna girilmiştir. Dış merkezlerin ihtiyaçlarına göre şekillenen bir mali ve ekonomik yapı kurulmuştur. Kapitalizm Batı Avrupa’nın bazı ülkelerinde olduğu gibi özgür ve uygar bir biçimde değil, siyasal despotizmin izlerini taşıyan “Asyai bir biçimde” gelişmiştir. (Lenin)
İzlenen bu yol tabii ki Türkiye’deki işçi sınıfının büyümesini ve mücadelesini de olumsuz etkilemiştir. İşçi sınıfının sendikalaşmasına ve kapitalist sömürüye karşı mücadelesine yapılan diktatoryal baskıları saymıyorum, bile…. Lenin’in aşağıda yazdığı gibi, işçi sınıfı kapitalizmden değil, kapitalizmin yetersiz gelişmesinden çekmiştir. Türkiye Komünist Partisi ilk günden itibaren en acımasız terör ile karşılaşmış; yasal çalışamamıştır. Marksist ve her türlü muhalif yayın yasaklanmış ve halkın aydınlanmasına engel olunmuştur.
Bu yazdıklarımızdan yola çıkarsak 1923’ten sonra alınan Kemalist tedbirlerin “demokratik devrimci” değil “burjuva devrimci” olduğunu ve yarım kalan şeyin de “demokratik devrim” değil derin iç çelişmeleri olan bir burjuva devrim süreci olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye sosyalist hareketi, Kemalistlerin izlediği politikaların yukarıdaki “ikili” yapısına dikkat etmeli, çelişmeleri ve kısıtları hakkında net bir tutuma sahip olmalıdır. Bu politikaların ve izlenen darbeci bürokratik eylem tarzının çeşitli olumsuz sonuçları daha sonraki dönemlerde ağır siyasi, kültürel ve etnik sorunlara yol açmıştır. Bu notların anlaşılması için Lenin’in aşağıda yazdıkları dikkatle incelenmelidir.
Ferdi Bekir, Ekim 2025
TUTARSIZ BURJUVAZİYE KARŞI MÜCADELEDE İŞÇİ SINIFININ ELİ-KOLUNUN BAĞLI KALMASI TEHLİKESİ NEREDEN GELEBİLİR?
MARKSİSTLER, Rus devriminin burjuva niteliği üzerine kesin emindirler. Bu ne demektir? Bu demektir ki, siyasal sistemdeki demokratik reformlar ve Rusya için bir zorunluluk haline gelmiş bulunan toplumsal ve ekonomik reformlar, kendi başlarına, kapitalizmin yok edilmesi, burjuva yönetiminin yok edilmesi anlamına gelmezler. Tersine, bunlar, gerçekten ilk kez olarak, Rusya’da kapitalizmin, Asyai biçimi ile değil de, Avrupa biçimi ile yayılması ve hızlı bir biçimde gelişmesi için gerekli ortamı yaratacaktır; bunlar, Rusya’’da ilk kez, sınıf olarak burjuvazinin iktidarını olanaklı kılacaktır. Küçük burjuvaziyi temsil eden Sosyalist-devrimciler, meta üretiminin ve kapitalist üretimin gelişme yasalarının abecesini bilmediklerinden ötürü, bu düşünceyi kavrayamazlar; bunlar, bir köylü ayaklanmasının eksiksiz bir başarısının bile, bütün toprağın köylüler yararına ve onların isteklerine göre yeniden dağıtılmasının bile.. ya da buna benzer bir şeyin bile), kapitalizmi hiç de yıkmayacağını, tersine, onun gelişmesi için bir dürtü yaratacağını ve köylülüğün sınıf olarak ayrışmasını ve çözülüşünü çabuklaştıracağını görememektedirler. Bu gerçeği kavramaktaki başarısızlıkları, sosyalist-devrimcileri, küçük-burjuvazinin bilinçsiz ideologları haline getirmektedir. Bu gerçek üzerinde direnmek, sosyal-demokrasi için yalnızca teorik görüş açısından değil, aynı zamanda pratik siyaset açısından da son derece büyük bir önem taşımaktadır, çünkü, bugünkü genel demokratik hareket içersinde proletarya partisinin kesin sınıfsal bağımsızlığının kaçınılmaz bir koşul olduğu buradan çıkmaktadır.
Ama bu hiçbir zaman demek değildir ki, demokratik devrim (toplumsal ve ekonomik özüyle burjuva olan devrim) proletarya için son derece büyük bir önem taşımayacaktır. Bu demek değildir ki, demokratik devrim, esas olarak, hem büyük kapitalistler, parababaları ve “aydınlanmış ileri” toprak beyleri yararına olacak bir biçimde, hem de işçiler ve köylüler yararına olacak bir biçimde yer alamaz.
Menşeviklerin önderliğindeki Yeni-İskra grubu, burjuva devrimin anlamını ve önemini bir kategori olarak tümüyle yanlış anlıyor. Tezlerinde sürekli olarak yer alan fikir, burjuva devrimin yalnızca burjuvazi için yararlı olabileceğidir. Ne var ki, bundan daha yanlış bir düşünce olamaz. Bir burjuva devrim, burjuva, yani kapitalist toplumsal ve ekonomik sistem çerçevesinin dışına çıkmayan bir devrimdir. Burjuva devrim, kapitalist gelişmenin gereksinmelerini ifade eder ve kapitalizmin temellerini yıkmaktan çok uzaktır, tersi yönde bir etki yapar – bu temelleri genişletir ve derinleştirir. Onun için bu burjuva devrim, yalnızca işçi sınıfının çıkarlarını değil, tüm burjuvazinin çıkarlarını da ifade eder. Burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki egemenliği kapitalizm koşullarında kaçınılmaz olduğuna göre, bir burjuva devrimin, proletaryanın çıkarlarını, burjuvazinin çıkarlarını ifade ettiği kadar etmediği pekala söylenebilir.
Narodnizm ve Anarşizmin Hatası
Ama bir burjuva devrimin proletaryanın çıkarlarını hiç ifade etmediğini düşünmek çok saçmadır. Bu saçma düşüncenin özü, ya burjuva devrim, proletaryanın çıkarlarına karşı ters düşer ve bu yüzden burjuva anlamda siyasal özgürlüğe gereksinmemiz yoktur diyen eski Narodnik teoriye dayanır, ya da proletaryanın burjuva devrimde ve burjuva parlamentarizminde, burjuva siyasetine katılmasını kökten yadsıyan anarşizme dayanır. Teori açısından bu düşünce, Marksizmin, meta üretimine dayanan kapitalist gelişmenin kaçınılmazlığı ile ilgili temel önermelerini önemsemez. Marksizm, bize, meta üretimine dayanan ve uygarlaşmış kapitalist ülkelerle ticari ilişkiler içerisine giren bir toplumun, gelişmesinin belli bir aşamasında, kaçınılmaz olarak, kapitalizm yolunu tutmak zorunda olduğunu öğretir. Marksizm, örneğin Rusya’nın kapitalist gelişmeyi atlayacağı, kapitalizmden kaçınacağı, ya da, bu aynı kapitalizm temeli üzerinde ve onun çerçevesi içersinde, sınıf savaşımından farklı bir yolla ondan kaçınacağı yolundaki Narodnik ve anarşist söz kalabalıklarıyla bağını kesin bir biçimde koparmıştır.
Marksizmin bütün bu ilkeleri, hem genel yönden ve hem de özel yönden Rusya’ya ilişkin olarak en küçük ayrıntısına kadar tanıtlanmış ve açıklanmıştır. Ve bu ilkelerden, işçi sınıfının kurtuluşunun, kapitalizmin daha da gelişmesi dışında başka bir yerde aranması düşüncesinin, gerici bir düşünce olduğu sonucu çıkar. Rusya gibi ülkelerde, işçi sınıfı, kapitalizmin yetersiz gelişmesinden çektiği sıkıntıyı, kapitalizmden çekmez. Bundan ötürü, işçi sınıfı, kapitalizmin en geniş, en özgür ve en hızlı bir biçimde gelişmesinden en kesin bir biçimde yanadır. Kapitalizmin geniş, özgür ve hızlı gelişmesini engelleyen eski düzenin bütün kalıntılarının ortadan kaldırılması, işçi sınıfının kesin olarak yararınadır. Burjuva devrim, geçmişin kalıntılarını, (yalnızca otokrasiyi değil, monarşiyi de içeren) feodal kalıntıları, en kararlı bir biçimde süpürüp atan, ve kapitalizmin en geniş, en özgür ve en hızlı bir biçimde gelişmesini en eksiksiz bir biçimde güvence altına alan bir altüst oluşun ta kendisidir.
İşte bu yüzden, burjuva devrim, proletaryaya en büyük ölçüde yarar sağlar. Burjuva devrim, proletaryanın çıkarları için mutlak bir gerekliliktir. Burjuva devrim, ne kadar tam, kararlı ve tutarlı olursa, proletaryanın sosyalizm uğruna burjuvaziye karşı başarısı o ölçüde güvence altına alınmış olacaktır. Ancak bilimsel sosyalizmin abecesinden habersiz olanlar, bu vargıyı, yeni, garip, ya da çelişkili görebilirler. Ve bu vargıdan çıkan sonuç, öteki şeyler yanında, bir burjuva devrimin, bir anlamda burjuvaziden çok proletaryanın işine yarayacağı tezidir.
En Çok İşçi Sınıfına Yarar
Bu tezin doğruluğu şu anlamda tartışma götürmez: burjuvazinin, proletaryaya karşı, geçmişin bazı kalıntılarına, örneğin monarşiye, sürekli orduya, vb. dayanması, onun yararınadır. Burjuva devrimin geçmişin bütün kalıntılarını tam olarak süpürüp atmaması ve bunların bazılarını alıkoyması, yani bu devrimin tam olarak tutarlı olmaması, sonuna dek götürülmemesi ve kararlı ve amansız olmaması, burjuvazinin çıkarınadır. Burjuvazinin kendi kendine ihanet ettiğini, özgürlük davasına ihanet ettiğini, sonuna kadar demokrat olarak davranamayacağını söyleyerek, biz Marksist sosyal-demokratlar, bu düşünceyi çoğu kez, biraz farklı bir biçimde ifade etmektedirler.
Burjuva demokrasisi doğrultusunda zorunlu değişmelerin daha yavaşça, daha tedrici, daha dikkatli, daha az kararlı, devrim yoluyla değil de, reformlar yoluyla olması burjuvazinin daha çok işine gelir. Bu değişmelerin feodal sistemin “saygıdeğer” kurumlarını (monarşi gibi) olabildiğince kayırması burjuvazinin daha çok işine gelir; burjuvazi, bu değişmelerin, tabandaki halkın, yani köylülerin ve özellikle de işçilerin bağımsız devrimci eylemini, inisiyatifini ve enerjisini olabildiğince yavaş geliştirmelerini ister. Çünkü, Fransızların dediği gibi, işçilerin “silahlarını bir omuzdan öteki omuza aktarmaları”, yani burjuva devrimin onlara sağladığı silahı, devrimin getireceği özgürlüğü ve feodal sistemden arınmış zemin üzerinde yükselecek demokratik kurumları burjuvaziye karşı çevirmesi daha kolay olacaktır.
Öte yandan, burjuva demokrasisi doğrultusundaki zorunlu değişmelerin reformla değil de, devrim yoluyla gerçekleşmesi, işçi sınıfının daha çok işine gelir, çünkü reform yolu, ulusal organizmanın çürümüş parçalarının acılı, yavaş, çözüşmesini geciktiren, erteleyen bir yoldur.
Bu çürümeden, her şeyden önce ve her şeyden çok proletarya ve köylülük acı çeker. Devrimci yol, çürümüş organın en çabuk bir biçimde kesilip atılmasında proletaryanın en az acı çekeceği bir yol, kokuşmuş olan şeylerin atılmasında en kestirme yol, monarşiye ve onun getirdiği iğrenç, aşağılık, çürümüş ve zararlı kurumlara en az boyun eğmeyi ve bunları en az dikkate almayı gerektiren yoldur.
Böylece liberal-burjuva basınımızın devrimci yolun izlenme olasılığından telaşa kapılmasının, devrimden korkmasının, Çarı devrim öcüsüyle korkutmaya çalışmasının, devrimden kaçınma yollarını araştırmasının ve reformcu yolu temel alarak o aşağılık reformları elde etmek umuduyla yaltaklanmasının ve dalkavukluk etmesinin nedeni yalnızca sansür, yalnızca “Yahudi korkusu” değildir.
Bu bakış açısı,….. Osvobojdenye dergisi tarafından da paylaşılıyor. Sınıf olarak burjuvazinin kapitalist toplumda tuttuğu yer, onu demokratik devrimde kaçınılmaz olarak tutarsızlığa götürmektedir. Sınıf olarak proletaryanın tuttuğu yer, onu tutarlı bir demokrat olmaya zorlar. Burjuvazi, proletaryayı güçlendirme tehlikesi yaratan demokratik ilerlemelerden korktuğu için muhafazakardır.
Proletaryanın zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur, ama demokrasinin yardımıyla kazanacağı tüm bir dünya vardır. İşte bundan ötürüdür ki, demokratik dönüşümlerini gerçekleştirmede burjuva devrim ne denli tutarlı olursa, kendisini, yalnızca burjuvazinin yararına olan şeylerle o denli az sınırlandıracaktır. Burjuva devrim ne denli tutarlı olursa, proletarya ve köylülüğün demokratik devrimden sağladığı yararlar da o denli güvence altına alınmış olur.
Marksizm, proletaryaya, burjuva devrimden uzak kalmamayı, ona karşı kayıtsız olmamayı, devrimin önderliğinin burjuvazinin eline geçmesine izin vermemeyi, tam tersine, devrimde en etkin rolü oynamayı, tutarlı proletarya demokrasisi uğruna, devrimin kesin sonucuna ulaşması uğruna, en kararlı biçimde savaşmayı öğretir.
Rus devriminin burjuva demokratik sınırlarının dışına çıkamayız, ama bu sınırları fazlasıyla genişletebiliriz, ve bu sınırlar içersinde proletaryanın çıkarları uğruna, ivedi gereksinmeleri uğruna ve geleceğin kesin zaferi için güçlerini hazırlamasını olanaklı kılacak koşullar uğruna savaşabiliriz ve savaşmalıyız.
Burjuva demokrasisi vardır, burjuva demokrasisi vardır. Yani çeşitli türden burjuva demokrasileri vardır… Bir üst meclisin kurulmasından yana olan ve bir yandan gizlice, el altından, çarlıkla, kuşa çevrilmiş bir anayasa için pazarlığa girişirken, öte yandan genel oy hakkı “isteyen” Zemstvo monarşisti de bir burjuva demokrattır. Toprak beylerine ve devlet yetkililerine karşı silaha sarılan ve “safça bir cumhuriyetçi düşüncee” ile “çarın kapı dışarı edilmesini” öneren köylü de bir burjuva demokrattır.
Almanya’dakine benzer burjuva demokratik rejimler olduğu gibi, İngiltere’dekine benzer olanlar da vardır; Avusturya’dakine benzer olanlar olduğu gibi, Amerika ve İsviçre’dekilere benzer olanlar da vardır. Demokratik bir devrim döneminde demokratlığın dereceleri arasındaki bu farkı ve bunun aldığı biçimler arasındaki farkı göremeyen ve bunun ne de olsa “bir burjuva devrim”, bunlar “burjuva devrim”in meyvesidir olduğu sonucunu çıkarmak için “zekice” sözlerle yetinen bir kimse pek iyi bir Marksist sayılamaz.
Gerçekte miyopluklarıyla övünen bizim Menşevik yeni-İskracılar işte böyle zeki kişilerdir. Tam da gerekli olduğu zamanda ve yerde cumhuriyetçi-devrimci burjuva demokrasisi ile monarşist-liberal burjuva demokrasisi arasında bir ayrım yapabilecekken, tutarsız burjuva demokratlık ile tutarlı proleter demokratlık arasındaki ayrımdan hiç sözetmeksizin, devrimin burjuva niteliği üzerine nutuk atıyorlar. Sözkonusu olan, şu andaki devrime demokratik önderlik sağlamak iken, Liberal Bay Struve ve ortaklarının haince sloganlarından farklı olarak ilerici demokratik sloganları vurgulamak, toprak beylerinin ve fabrikatörlerin liberal pazarlıklarından farklı olarak proletaryanın ve köylülüğün gerçek devrimci savaşımlarının ivedi amaçlarını açıkça ve dobra dobra koymak iken, bunlar… “düşman sınıfların karşılıklı savaşım süreci” konusunda can sıkıcı konuşmalarla yetiniyorlar. İşte baylar, sorunun sizin gözden kaçırdığınız özü budur, yani; devrimimiz, gerçek bir zaferle mi sonuçlanacak, yoksa yalnızca sefil bir pazarlıkla mı; proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğüne kadar varacak mıdır, yoksa ….bir liberal anayasa ile mi “tükenecek”tir?
İlk bakışta, bu soruyu ortaya atmakla konumuzdan tümüyle ayrıldığımız sanılabilir. Ama bu ancak ilk bakışta böyledir.
Aslında Marksizmin önderliğindeki Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Üçüncü Kongresinin taktikleriyle, Menşeviklerin önderliğindeki yeni-İskra yandaşlarının konferansında ortaya atılan taktikler arasında daha şimdiden açık-seçik hale gelmiş ilke ayrılığının temelinde yatan işte bu sorundur.
Menşevik Yeni-İskra yandaşları işçi partisinin çok daha karmaşık, çok daha önemli ve çok daha hayati sorunlarını, yani devrim sırasındaki taktiklere ilişkin sorunlarını çözmede ekonomizmin yanılgılarını diriltmek için geriye doğru iki değil, üç adım atmış bulunmaktadır. İşte bundan ötürü, ortaya attığımız sorunu gerekli olan bütün dikkatimizle incelemek zorundayız.
Burjuva demokrasisi içerisinde erime tehlikesi
Menşevik Yeni-iskracıların kararının yukarıya aktardığımız kesimi, sosyal-demokratların burjuvazinin tutarsız siyasetine karşı savaşımda elini-kolunu bağlayacağı, burjuva demokrasisi içersinde eriyeceği tehlikesine işaret ediyor. Bu tehlike korkusu tüm Menşevik yeni-iskracı yazını kaplamaktadır.
Partimizdeki bu bölünmeye ilişkin ilkenin temelinde bu yatmaktadır…. Hiçbir kaçamağa başvurmaksızın bu tehlikenin gerçekten de varolduğunu, hele şimdi Rus devriminin doruğunda bu tehlikenin özellikle ciddi bir hale gelmiş olduğunu kabul ediyoruz. (Lenin)
Bu tehlikenin hangi yönden geldiğini ortaya çıkarmak gibi ivedi ve son derece sorumluluk gerektiren görevi, sosyal-demokrasinin biz bütün teorisyenlerine …düşmektedir. Çünkü anlaşmazlığımızın kaynağı, böyle bir tehlikenin varolduğu ya da olmadığı tartışması değil, bu tartışmaya “azınlık”ın kuyrukçuluğunun mu, yoksa Bolşevik “çoğunluk”un devrimciliğinin mi neden olduğudur.
Bütün yanlış yorumları ve yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak için, her şeyden önce söz konusu ettiğimiz tehlikenin, sorunun öznel yanında değil de, nesnel yanında, sosyal-demokrasinin savaşımda alacağı tutumda değil de, bugünkü tüm devrimci savaşımın maddi sonuçlarında yatmakta olduğunu belirtelim.
Sorun, şu ya da bu sosyal-demokrat grubun burjuva demokrasisi içersinde erimek isteyip istemeyeceği ya da böyle bir şeyi istediklerinin farkında olup olmadıkları değildir .Kimsenin böyle bir şey söylediği yok.
Herhangi bir sosyal-demokrat böyle bir erime isteğine kapılmaz… bu, hiç de bir istek sorunu değildir.
Sorun, şu ya da bu sosyal-demokrat grubun, bütün devrim süresince burjuva demokrasisine karşı biçimsel olarak bağımsızlıklarını, kişiliklerini ve kimliklerini koruyup koruyamayacakları sorunu da değildir.
Böyle bir “bağımsızlığı” salt ilan etmekle kalmayıp, onu biçimsel olarak koruyabiliriz de, ama gene de, burjuvazinin tutarsızlığına karşı savaşımda elleri-kolları bağlı kalabilirler. Devrimin kesin siyasal sonucu, sosyal-demokrasinin, görünüşteki “bağımsızlığı”na karşın, Komünistler ayrı bir parti olarak tam bir örgütsel kişiliğe sahip olmasına karşın, gerçekte bağımsız olmadıklarını ortaya koyabilir, partimiz olayların akışı içersinde, bağımsız olmasının damgasını olaylara vuramayabilir. Partimiz öylesine zayıf olabilir ki, tüm olarak ve son tahlilde, burjuva demokrasisi içersinde “erimesi” her şeye karşın tarihsel bir olgu haline gelebilir. İşte asıl tehlike buradadır.
Asıl tehlike nerden gelebilir
Şimdi bu tehlikenin hangi yönden bizi tehdit ettiğini görelim – Menşevik yeni-İskra’nın temsil ettiği sosyal-demokrasinin sağa kaymasından….,; ya da Bolşevik “çoğunluk”un, Vperyod’un, vb. temsil ettiği sosyal-demokrat kanadın sola kaymasından, ki Menşevik yeni-İskra grubunun inancı budur.
Bu sorunun yanıtı, belirtmiş olduğumuz. gibi, çeşitli toplumsal güçlerin işlevlerinin nesnel bileşimi ile belirlenir. Bu toplumsal güçlerin niteliği, Rus toplumsal yaşamının Marksist tahlili ile teorik olarak ortaya konmuştur.
Şimdi ise, bu, devrimin gelişimi içersinde, grup ve sınıfların açık eylemleri ile pratikte belirlenmektedir. Şu anda içinden geçmekte olduğumuz dönemden çok önce, Rıs Marksistleri tarafından yapılan tüm teorik tahliller ve devrimci olayların gelişiminin pratik gözlemleri, nesnel koşullar açısından göstermektedir ki, Rusya’daki devrimin iki olası yolu ve iki olası sonucu vardır.
Nesnel Olarak İki olası yol ve iki olası sonuç
Rusya’da ekonomik ve siyasal sistemin dönüşümünün burjuva demokratik doğrultuda olması zorunludur ve kaçınılmazdır.
Yeryüzünde hiçbir kuvvet bunu değiştiremez… ama onu etkileyen mevcut güçlerin bileşik eylemi iki şeyden biri ile sonuçlanabilir, bu dönüşümün iki yolundan birini getirebilir. Ya, olaylar “devrimin çarlık üzerinde kesin bir zaferi” ile son bulacaktır, ya da bu güçler kesin bir zafer için yetersiz kalacak ve olaylar çarlık ile burjuvazinin en “tutarsız” ve en “çıkarcı” unsurları arasındaki bir pazarlıkla sonuçlanacaktır.
Kimsenin önceden kestiremeyeceği sonsuz derecede olaylar ve durumlar genel çizgileriyle, bu sonuçlardan birine ya da ötekine varacaktır.Şimdi bu iki olasılığı, önce toplumsal önemleri açısından, ve sonra da Marksist sosyal-demokrasinin bu sonuçlardan biri ya da ötekisi içindeki konumu (“erimesi” ya da “ellerinin-kollarının bağlanması”) açısından ele alalım.
Birinci yol “Devrimin çarlık üzerinde kesin bir zaferi” ile ne denmek isteniyor?
Daha önce de gördük ki, bu ifadeyi kullanırken Menşevik yeni-İskra gurubu, bunun ivedi siyasal önemini bile kavrayamamaktadır.
Hele bu kavramın sınıfsal özünü ise hiç anlamıyor. Elbette ki, biz Marksistler, hangi koşullar altında olursa olsun, bir sürü devrimci demokratın yaptığı gibi “devrim” ya da “büyük Rus devrimi” gibi sözcükler ile aldatılmaya fırsat vermemeliyiz.
Bizim “çarlığa” karşı duran ve ona karşı “kesin bir zafer” kazanabilecek gerçek toplumsal güçlerin neler olduğunda tam bir açıklığa kavuşmuş olmamız gerekir. Büyük burjuvazi, toprak beyleri, fabrikatörler, Osvobojdenye’nin başını çektiği “topluluk”, böyle bir güç olamaz. Görüyoruz ki, bunlar kesin bir zaferi istemiyorlar.
Biliyoruz ki, sınıfsal konumları gereği, çarlığa karşı kesin bir savaşım verme yetenekleri yoktur; kesin bir savaşıma girmekte, özel mülkiyet, sermaye ve toprak, bunların ayaklarına ağır bir köstek olmaktadır. Bunların, proletaryaya ve köylülüğe karşı kullanmak için, çarlığın, bürokratik, askeri ve polis güçlerine öylesine büyük gereksinmeleri vardır ki, çarlığın yıkılmasını isteyemezler.
“Çarlık üzerinde kesin bir zafer” kazanabilecek tek güç halktır, yani eğer esas ve büyük güçleri alır ve kır ve kent küçük-burjuvazisini (bunlar da “halk”ın bir parçasıdır) ikisi arasında paylaştıracak olursak, proletarya ve köylülüktür.
“Devrimin çarlık üzerindeki kesin bir zaferi”, proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünün kurulması demektir….Çarlığa karşı kesin bir zafer kazanabilecek olan başka bir güç yoktur.
Yığınların silahlandırılmasına Dayanan bir diktatörlük
Ve böyle bir zafer, bir diktatörlüğün ta kendisi olacaktır, yani kaçınılmaz olarak ve “yasal” ya da “barışçıl” bir yolla kurulan şu ya da bu tür kurumlara değil, askeri güce, yığınların silahlandırılmasına, bir ayaklanmaya dayanmak zorundadır. Proletarya ve köylülük için acil ve mutlak olarak gerekli olan değişikliklerin gerçekleştirilmesi, toprak beylerinde, büyük burjuvazide ve çarlıkta amansız bir direnişe yol açacağından, bu, ancak bu böyle bir diktatörlük olabilir.
Bir diktatörlük olmaksızın direnmeyi kırmak, karşı-devrimci girişimleri püskürtmek olanaksızdır. Ama, kuşkusuz, bu sosyalist bir diktatörlük değil, demokratik bir diktatörlük olacaktır.
Demokratik bir diktatörlük
Bu diktatörlük (ilerdeki devrimci gelişmenin bir dizi ara aşamaları olmaksızın) kapitalizmin temellerini etkilemeyecektir.
En fazlası, köylülüğün yararına olarak toprak mülkiyetinin köklü bir yeniden dağıtımını sağlayabilecek, bir cumhuriyetin kurulması da dahil olmak üzere tam ve tutarlı bir demokrasi kurabilecek, Asya tipi köleliğin bütün baskıcı özelliklerini yalnız kırda değil, fabrika yaşamında da silebilecek, işçilerin koşullarını köklü bir biçimde düzeltebilecek ve onların yaşam düzeylerini yükseltebilecek temelleri atacak ve Rus devrim yangınını Avrupa’ya taşıyabilecektir.
Böyle bir zafer, henüz burjuva devrimimizi hiçbir biçimde sosyalist bir devrime dönüştürmeyecektir. Bu demokratik devrim, bir anda burjuvazinin toplumsal ve ekonomik ilişkilerinin sınırlarını geçmeyecektir; bununla birlikte Rusya’nın ve bütün dünyanın gelecek gelişmesi için böyle bir zaferin önemi son derece büyüktür. Rusya’da şimdiden başlamış olan bu devrimin kesin zaferi kadar hiçbir şey, tüm dünya proletaryasının devrimci enerjisini bu ölçüde yükseltmeyecek, hiçbir şey tam zafere giden yolu bu ölçüde kısaltamayacaktır.
Böyle bir zaferin olasılığının ne olduğu bir başka sorundur. Bu konuda hiç de düşüncesizce iyimserliğe kapılma eğiliminde değiliz. Bir an bile olsun bu görevin çok büyük güçlüklerini unutmuyoruz, ama dövüşmek için yola çıktığımıza göre, zaferi kazanmayı istemeli ve ona varan doğru yolu gösterebilmeliyiz. Böyle bir zafere öncülük edebilecek olan eğilimler kuşkusuz vardır.
Halk İçinde Etkimiz Çok Yetersiz
Proletarya yığını üzerindeki etkimizin -Marksist sosyal-demokrat etkinin- henüz pek, pek yetersiz olduğu; köylülük yığınları üzerindeki devrimci etkimizin çok önemsiz olduğu; proletaryanın ve özellikle de köylülerin dağınıklığı, geriliği ve bilinçsizliğinin hala korku verici ölçüde zayıf olduğu doğrudur. Ne var ki, devrim, onları hızla birleştirir, hızla aydınlatır ve bilinçlendirir.
Devrim gelişmesinin her adımında, yığınları uyandırır ve onları karşı konmaz bir güçle devrimci programın yanına, onların gerçek ve hayati çıkarlarını tam ve tutarlı bir biçimde ifade eden bu biricik programın yanına çeker.
Tarihte de, bir devrimin yıkıcı gücü, önemli bir ölçüde özgürlük için savaşımın baskısının ne denli güçlü ve uzun olduğuna, ve çağı geçmiş “eski üstyapı” ile zamanımızın yaşayan güçleri arasındaki çelişkinin derinliğine bağlı olmuştur.
Uluslararası siyasal durum da, birçok yönlerden, Rus devriminin çıkarlarına en uygun bir biçimde biçimlenmektedir. Rusya’da İşçi ve köylü ayaklanması daha şimdiden başlamış bulunmaktadır; bu ayaklanma, dağınık, kendiliğinden ve zayıftır, ama tartışma götürmez bir biçimde ve kuşkuya yer bırakmayacak şekilde, kararlı bir savaşımı verebilecek, kesin bir zafere doğru yürüyebilecek güçlerin varlığını ortaya koyuyor.
Eğer bu güçler yetersiz kalacak olurlarsa, çarlık, liberal monarşist Buligin’ler ve Struve’ler tarafından daha şimdiden kotarılmakta olan pazarlığı bitirecek zamanı bulacaktır. O zaman her şey sahte bir anayasa ile sonuçlanacak, ya da daha kötüsü, bir anayasa güldürüsüyle sonuçlanacaktır.
Bu da bir “burjuva devrim” olacaktır, ama bu, bir düşük, bir erken doğum, bir kürtaj olacaktır. Sosyal-demokrasi bu konuda hayallerle oyalanmıyor; burjuvazinin hainliğini biliyor;
Biz burjuva-anayasacı siyasi güçlerin mutluluğunun en kötü günlerinde bile, proletaryayı sınıf eğitiminden geçirme işindeki direngen, sabırlı ve soluklu görevimizi bırakmayacağiz, bu konuda cesaretimizi yitirmeyeceğiz. Böyle bir sonuç, yani bu “burjuva devrim” Avrupa’daki tüm 19. yüzyıl demokratik devrimlerinin az çok bir benzeri olacaktır, ve partimizin gelişmesi, çetin, uzun ama bilinen ve açılmış bir yol izleyecektir.
Şimdi soru şudur: Marksist sosyal-demokrasi, tutarsız ve bencil burjuvaziye karşı savaşımında bu iki olasılıktan hangisinde gerçekten de elleri-kolları bağlı kalacak, burjuva demokrasisi içersinde kendisini gerçekten de “erimiş” ya da hemen hemen erimiş bulacaktır? Bu soruya hiçbir güçlükle karşılaşmaksızın bir yanıt alabilmek için, soruyu açık bir ‘biçimde ortaya koymak gerekir.
İki Yol
Eğer burjuvazi çarlıkla uzlaşarak Rus devrimini engellemeyi başarırsa, sosyal-demokrasi, tutarsız burjuvaziye karşı savaşımda gerçekten de eli-kolu bağlı kalacaktır; bu durumda sosyal-demokrasi, kendisini, burjuva demokrasisi içersinde proletaryanın devrime kesin “damga”sını vurmayı başaramayacak, çarlıkla proleterce, ya da Marx’ın bir zamanlar söylediği gibi, “halkçı biçimde” hesaplaşamayacak ve “erimiş” bulacaktır.
Eğer devrim kesin bir zafer kazanacak olursa – o zaman çarlıkla jakoben, ya da “halkçı biçimfe”. hesaplaşacağız.
“Tüm Fransız terörizmi”, diye yazıyordu Marx 1848’de….. “burjuvazinin düşmanlarıyla, mutlakıyetle, feodalizmle ve darkafalılıkla halkçı pleb biçimde hesaplaşmaktan başka bir şey değildir.” (Bkz: Marx, Nachlass, Mehring baskısı, C. III, s. 211.)
Demokratik devrim döneminde, Rusya’daki sosyal-demokrat işçileri “jakobencilik” öcüsüyle korkutmaya çalışan bu insanlar, Marx’ın bu sözleri üzerinde hiç düşünmüşler midir?
Menşeviklerin önderliğindeki Yeni-İskra grubu çağdaş Rus sosyal-demokrasisinin jirondenleridir. Bunlar liberal Osvobojdenye grubuyla kaynaşmıyorlar ama, sloganlarının niteliği gereği, bunların kuyruğunda yürüyorlar. ve liberal Osvobojdenye grubu, yani liberal burjuvazinin temsilcileri, otokrasiyle, aristokrasiyi, soyluları, ya da saray erkanını gücendirmeden, incelikle ve kibarlıkla -özenle, hiçbir şeyi kırmaksızın…… centilmenlere yakışır bir biçimde nezaketle ve terbiyelice, reformcu bir biçimde hesaplaşmak istiyorlar.
Biz sosyal-demokrasinin jakobenleri -bolşevikler, Vperyod yandaşları, “Kongre” grubu, Proletari yandaşları, bizler sloganlarımızla, devrimci ve cumhuriyetçi küçük-burjuvaziyi ve özellikle de köylülüğü, bir sınıf olarak kişiliğini tümüyle koruyan proletaryanın tutarlı demokratlığın düzeyine yükseltmek istiyoruz. Biz halkın, yani proletarya ve köylülüğün, monarşi ve aristokrasiyle, serfliğin, Asyatik barbarlığın ve insanın aşağılanmasının her türden lanetli kalıntılarına hiçbir ödün vermeksizin özgürlük düşmanlarını acımasızca yok ederek, direnmelerini kuvvet yoluyla kırarak, “halkçı pleb biçimde” hesaplaşmayı istiyoruz.
Bu. elbette, 1793 jakobenlerine öykünmeyi, onların görüşlerini, programlarını, sloganlarını ve eylem yöntemlerini almayı zorunlu olarak önerdiğimiz anlamına gelmez. Böyle bir şey yok.
Bizim programımız eski bir program değil, yeni bir programdır – Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin asgari programıdır. Yeni bir sloganımız var: proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü.
Eğer devrimin gerçek zaferini görecek kadar yaşayacak olursak, tam bir sosyalist devrim için çaba gösteren işçi sınıfı partisinin niteliğine ve amaçlarına uyan yeni eylem yöntemlerimiz de olacaktır. Fransız Jakpbenlerle kurduğumuz bu paralellik ile açıklamaya çalıştığımız tek şey, 20. yüzyılın ilerici sınıfının, proletaryanın temsilcilerinin, yani sosyal-demokratların, 18. yüzyılın ilerci sınıfının temsilcilerinin, burjuvazinin, jirondenler ile jakobenler olarak bölünmelerine benzer biçimde iki kanada (oportünist ve devrimci) bölünmeleridir.
Demokratik devrimin tam zafere ulaşması
Ancak demokratik devrimin tam bir zafere ulaşmasıyladır ki, proletarya, tutarsız burjuvaziye karşı savaşımında eli-kolu bağlı olmayacaktır; ancak bu durumdadır ki, proletarya, burjuva demokrasisi içersinde (“erimeyerek”, tüm devrime, proleter, ya da daha doğrusu proleter-köylü damgasını vuracaktır.
Kısacası, tutarsız burjuva demokratlera karşı savaşımında eli-kolu bağlı kalmaktan sakınmak için, proletarya, sınıf bilincine sahip olmalı ve köylülüğü devrimci bilince kavuşturacak kadar güçlü olmalı, köylülerin savaşımına önderlik etmeli, ve böylece, bağımsız olarak, tutarlı proleter demokrat çizgiyi izlemelidir.
Tutarsız burjuvaziye karşı savaşımda elimizin-kolumuzun bağlı kalması tehlikesi sorununa -Meşevik yeni-İskra grubu tarafından böylesine beceriksizce ele alınan bu soruna- ilişkin sorun budur.
Burjuvazi her zaman tutarsız olacaktır. Eğer yerine getirilecek olursa, bizim burjuva demokratlarını, halkın gerçek dostları olarak görmemizi sağlayacak koşullar ve maddeler öne sürmekten daha aptalca ve boş bir şey yoktur.
Demokrasinin tutarlı savaşçısı ancak proletarya olabilir. Ancak köylü yığınlarının, proletaryanın devrimci savaşımına katılmasıyladır ki, proletarya, demokrasinin başarılı bir savaşçısı olabilir. Eğer proletaryanın gücü buna yetmezse, demokratik devrimin başında burjuvazi bulunacak ve devrime tutarsız ve çıkarcı bir nitelik aşılayacaktır. Proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünden başka hiçbir şey bunu önleyemez.
Böylece, burjuva demokratların ekmeğine yağ sürenin, nesnel niteliği gereği, Menşevik yeni-İskra’nın taktikleri olduğu yadsınamaz sonucuna varıyoruz.
Plebisite, uzlaşma ilkesine ve parti yayınlarının partiden ayrılmasına kadar varan örgütsel dağınıklığı öğütlemek; devrimci ayaklanmanın amaçlarını küçümsemek; devrimci proletaryanın halka mal olmuş siyasal sloganlarını, monarşist liberal burjuvazinin sloganlarıyla karıştırmak; “çarlık üzerinde devrimin kesin zaferinin” gereklerini çarpıtmak proletaryayı şaşkınlığa sokan, onu dağıtan, kavrayışını bulanıklaştıran bir tutumdur.
Zafere giden tek doğru yolu göstermek ve halkın devrimci ve cumhuriyetçi unsurlarının proletaryanın sloganlarına uymalarını sağlamak yerine, sosyal-demokrasinin taktiklerini küçümseyen bütün bu şeyler, bir arada alındıklarında, devrimci bir dönemdeki kuyrukçuluk siyasetinin ta kendisidir.
