Ermenilerin Agos Gazetesi: Çin’deki yeni yönetim dünya Dengelerini Değiştirecek

Cem Kızılçeç ile Röpörtaj

Çin’i yakından izleyen araştırmacı-editör Cem Kızılçeç, ÇKP’nin son kongresinden sonra yaşanacak gelişmeleri anlattı: “Çin’i uluslararası sahnede çok daha etkili bir aktör olarak göreceğiz. Çin agresif olmayacak ama uluslararası toplumdan gücü oranında bir kabul bekliyor olacak. Çin uluslararası düzenin kurallarının oluşturulmasında etkili ve aktif bir oyuncu olmaya hazırlanıyor.”

Röportaj: Ferda Balancar – Bu Röportaj 16.11.2012 tarihli AGOS’un 865. Sayısında yayınlandı.

Cem Kızılçeç, Türkiye’de Çin’i yakından izleyen araştırmacıların başında geliyor. Canut ve Kalkedon Yayınları’ndan Çin’de son yıllarda yayımlanan güncel kitapları Türkçe olarak yayımlayan Kızılçeç’in Çin’e olan ilgisi 1970’lerde başlamış. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde uluslararası ilişkiler bölümünü bitiren Kızılçeç, “1973’ten bu yana Marksistim” diyor. O günlerden bu yana Çin’deki ve Sovyetler Birliği’ndeki gelişmeleri takip eden Kızılçeç, 1992’den beri Çin’de İngilizce olarak yayımlanan ‘Çin’de Sosyal Bilimler’ adlı dergiyi izliyor. Kızılçeç, zamanla bu derginin editörleri ve yazarlarıyla yazışmaya başlamış ve ardından 2003’te ilk kez Çin’e gitmiş. 2005’te kurulan Marksizm Akademisi’yle bağlantı kuran Kızılçeç, bu akademi vasıtasıyla kurulan Dünya Marksist Ekonomi Politikçiler Derneği’nin üyesi olmuş ve derneğin yıllık forumlarına katılmaya başlamış. Bu çerçevede Çin’e sürekli gidip gelen Kızılçeç, 2007’de Çin’de ekonomi, politika, felsefe ve ideoloji alanlarında yapılan güncel tartışmaları içeren kitapları Türkçe yayımlamaya karar vermiş. Önce Kalkedon Yayınları’ndan ardından da kendisinin kurduğu Canut Yayınları’ndan Çin’le ilgili pek çok kitap yayımlayan Kızılçeç ile Xi Jinping’in Genel Sekreter seçildiği Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) 18. Ulusal Kongresi’nin sonuçlarını ve önümüzdeki dönem Çin’in dünyada oynayacağı yeni rolü konuştuk.  Geçen hafta sonu başlayan ve Çarşamba günü biten ve 2 bin 500 delegenin katıldığı kongre sonucunda Çin’in yeni lideri Xi Jinping oldu. Görevi selefi Hu Jintao’dan devralacak olan Jinping’in başarılı olduğu takdirde en fazla iki dönem yani toplam 10 yıl Çin’i yönetmesi bekleniyor. Cem Kızılçeç’e göre Jinping’in döneminde Çin uluslararası alanda çok daha etkili bir güç olarak ortaya çıkacak. 

Siz kendinizi bir Marksist olarak tanımlıyorsunuz ve Çin’de yaşanan gelişmelerle ilgili iyimser bir tutumunuz var. Oysa genel olarak hem Türkiye’de hem de dünyada Marksistlerin çoğunluğu Çin’in sosyalizm yolundan saptığını düşünüyor. Sizin Çin’le ilgili iyimserliğinizin nedeni nedir?

Öncelikle bugün sosyalizmin inşası ile ilgili sorun alanları artık çok daha iyi görülüyor. Daha önce tüm dünyada çok kitabi bir anlayış egemendi ve sosyalizmle ilgili birbirinin tekrarı olan çalışmalar yer alıyordu. Sovyetler Birliği’nde yaşanan sosyalizm pratiği, dogmatik biçimde tekrarlanmaya çalışılıyordu. Bunun doğru olmadığını ilk fark edenlerden biri de Çinliler oldu. 1956’daki ÇKP Kongresi’nde Çin gibi demokrasi deneyimi yaşamamış bir ülkede önce ülkede oldukça geri olan üretici güçlerin geliştirilmesi gerektiği fikri kabul edildi. Sınıf mücadelesi vurgusu yerine ekonomik gelişmeye önem verilecekti.. Fakat Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkelerde ortaya çıkan bazı hükümet karşıtı isyanlar ve Çin’de 1957’de meydana gelen küçük çaplı bir burjuva isyan ülkenin kaderini değiştirdi. Bu kader değişikliğinde 1956’da Sovyetler Birliği Komünist Partisi 20. Kongresinde Stalin’i karalayan rapor da önemli bir rol oynadı. Mao ve ÇKP bu olayları soğukkanlı bir biçimde değerlendiremediler ve Parti yönetiminde sol sapma görüşler güçlenmeye başladı. ÇKP bu “sol” görüşlerin etkisiyle Sovyet iktidar partisi ile ilişkileri sağlıklı bir şekilde ele alamadı. Bunun sonucunda içerde ve dışarda “sınıf mücadelesini” teşvik etme düşüncesi hakim görüş haline gelmeye başladı. Dışarda çağdaş Sovyet revizyonizmine içerde partide sağcı unsurlara karşı mücadele çizgisi böyle ortaya çıktı. Bu çizgi pratikte 1956’daki 8. Kongre’de belirlenen çizginin büyük ölçüde iptal edilmesi anlamına geliyordu. Sol hatalar güçlendikçe ve ÇKP bu hataları kararlı bir şekilde düzeltmeyi başaramayınca 1966 yılında Proleter Kültür Devrimi’ni başlatmaya karar vermek durumunda kaldılar. 10 yıl süren bu Kültür Devrimi parti tarihinde aşırı sol hataların egemen olduğu en olumsuz dönem oldu. Çin’in kalkınma çabaları büyük ölçüde aksadı ve ülke bir siyasi kaosa ve totaliterizme sürüklendi.  Önde gelen birçok parti lideri ve değerli kadrolar heder edildi ve ülke iki darbe girişimi ile karşı karşıya kaldı. Lin Biao ekibi ve Mao’nun Dörtlü Çete olarak adlandırdığı ekip sırasıyla 1971 ve 1976’da darbe girişiminde bulundular. Mao bu zor dönemde Deng’i sürgünden geri çağırdı ve kendisinden işleri düzeltmesini istedi…Neyse ki Parti yönetimi bu darbeleri bastırdı ve 1976 yılında büyük tahribat yaratan Kültür Devrimi’ne son vererek işleri düzeltmeye başladılar. Emektar yaşlı kuşak Parti liderleri bu olumsuzluklardan dersler çıkararak sosyalizmin inşasında yeni bir yol arayışı için düşünmeye başladılar. Bu koşullarda Partinin sevilen lideri ve 1966 öncesinde Partinin önderlik kolektifinde ilk sıralarda bulunan Deng Xiaoping siyasi yetenekleri ile ön plana çıktı ve Parti 1978 sonunda onu dümenin başına getirdi.  

Aslında 1978-1980’lerde başlayan süreç 1956’deki kongrede alınan kararlara geri dönüş anlamına geliyordu. Üretici güçlerin geliştirilmesi ve ekonomik gelişmeye odaklanılması, Parti içi yaşamın ve ülkede demokrasinin teşvik edilmesi yönünde adımlar atılmaya başlandı..

1980’lerin başında Çin’in sosyalizminin henüz sosyalizmin ilk başlangıç aşamasında olduğunu tespit eden ÇKP yönetimi Çin’in öncelikle ekonomik ve sosyal yapıyı daha gerçekçi bir şekilde ele alıp geliştirmesi gerektiği tespitini yaptı. Bu duruma uygun bir strateji benimsediler. Bu strateji 3 boyutlu bir stratejiydi: Çin’e özgü sosyalist yol; Çin’e özgü sosyalist sistem ve Çin’e özgü sosyalizm teorisi. O dönemden bu yana da bu strateji yürürlükte.

Bu hafta gerçekleşen 18. Kongre’de ne tür sonuçlar alındı?

Bu kongrenin iki çok önemli sonucu oldu. Çin yönetimi 2003’ten bu yana ekonomik kalkınma odaklı politikaların sosyal sorunları çözmekteki yetersizliğini gördü. Ancak bu kongreyle sosyal gelişmeye yönelik kapsamlı bir politika uygulamaya ve yolsuzluklara karşı daha etkili mücadeleye karar verdi. ÇKP’de yolsuzlukların kaynağı konusunda net bir görüş olmasına karşın pratikte istenen başarı sağlanamadığı için kamuoyu ve Parti kitlesi çok huzursuz.. 24 kişilik Siyasi Büro üyesi ve Çonking eyalet kentinin Parti lideri Bo Şilay ve avukat eşinin yolsuzluğu ve bir cinayet bardağı taşıran olay oldu. Bo Şilay Mao’ya dönüş şarkıları söyleyerek ve onun bayrağını sallayarak yaptığı büyük yolsuzluk ve yasa dışı eylemlerini gizlemeyi başarmıştı. Fakat onun büyük hırsları kursağında kaldı. Karısının cinayet pervasızlığı bu eyaletteki bütün yasadışı olayların ortaya çıkmasını sağladı.

Çin’de Ne tür sosyal sorunlar var?

Hızlı ekonomik gelişme gelir dağılımını büyük ölçüde bozdu. Özellikle kentlerdeki gelir artışıyla kırsal kesimdeki gelir artışı arasında büyük bir uçurum oluştu. Bu kongre sonrasında gelir dağılımı konusunda köklü adımlar atılacak. Ayrıca hızlı kalkınmayla birlikte birçok yapısal boşluk ortaya çıktı. Bu da yolsuzluğu artırdı. Mesela kırsal bölgelerdeki arazileri pazar mekanizmasına ve sanayi yatırımcılarına açtığınız zaman öngöremediğiniz bazı sorunlar ortaya çıkıyor. Kırsal kesimdeki topraklar aslında kolektif mülkiyettir ve kırlardaki belediyelerin kontrolü altındadır. Çiftçiler işledikleri toprakları belediyelerden 15 ila 30 yıl arasındaki bir süre için kiralıyorlar. Belediyelerdeki yetkililer köylülerin aleyhine işlemler yapabiliyorlar. Bu da yolsuzluk anlamına geliyor.

Peki, denetim mekanizmaları yok mu?

Çin yönetiminde “bürokratik bir şekilde toplumu güdeyim” anlayışı yok. Bir yaklaşım benimseniyor ve pilot proje olarak deneme sürecine konuluyor. Süreç içinde çıkan sorunları toplum çözsün ve dengeyi bulsun isteniyor. Çin’de 2 önemli denetim kurumu var. ÇKP içinde parti yönetiminden bağımsız bir denetim komisyonu var. Çok sıkı çalışıyor ve parti yönetimi bu kuruma müdahale etmiyor. Ayrıca bir de devlet denetim kurumu var. Mesela Çin’de hızlı tren sistemine geçiliyor. Bunun için yapılan birkaç köprüde inşaat sorunu çıktı ve bir tren kazasında 40 kişi öldü. Denetim raporları sonucunda demiryolları bakanı görevden alındı. Bu tür örneklere rağmen çok ciddi yolsuzluk sorunları var ama buna karşı mücadele çabası da var. Son yıllara kadar yolsuzluğa karşı ideolojik mücadele veriliyordu. Ancak bu kongrede partinin denetim komisyonu raporu açıklandı ki bu ÇKP tarihinde ilk kez oluyor: Bu rapora göre yolsuzlukla mücadele konusunda önleyici tedbirlerin artırılacak. Raporda “öncelikle önleyici sonra cezalandırıcı olacağız” vurgusu yapılıyor.

Çin’de siyasi demokrasi eksikliği konusunda adımlar atılacak mı?

Çin’deki siyasi yapı çok fazla bilinmiyor. ÇKP ülkeyi 8 partiyle birlikte yönetiyor. Bunların içinde 2 milyon üyesi olan ve hükümete bakanlar veren İşçilerin ve Köylülerin Demokratik Partisi gibi partiler ve bunun yanı sıra diğer partiler de var. 800 milyon nüfus barındıran kırsal kesimde parti adayı olarak değil, kişi olarak seçime giriyorsunuz. Bunu da Çinliler kırlarda “doğrudan demokrasi” olarak tanımlıyor. Batı tipi liberal bir demokrasi olmasa da Çin toplumu bugün demokrasi deneyimine çok da yabancı değil. Öte yandan Çin’de hâlâ toplumun yüzde 45’i kırda yaşıyor. Şehirlerdeki nüfusun önemli bir kısmı da kırdan göç etmiş ve kentte henüz düzenli bir yaşam kuramamış insanlardan oluşuyor. Mesela Çin’in en büyük şehirlerinden Şanghay’da 24 milyonluk nüfusun % 48’i kırdan göç etmiş ve şehirde henüz düzenli bir işi olmayan insanlardan oluşuyor. İşsizlik sigortası da Türkiye’deki gibi henüz son derece sınırlı. Öte yandan kentlerde yerleşik insanların ise yüzde 90’ı kendi evinde oturuyor.

Çin’in dünyadaki rolünde önemli bir değişiklik olacak mı?

Çin’in uluslararası alandaki etkinliğinin ekonomik gücüne oranla artması gerekiyor. Örneğin ABD’nin ya da diğer Batılı ülkelerin uluslararası alandaki etkileri ve güçleri ekonomik güçlerine paralel. Oysa Çin özellikle son 20 yılda kaydettiği ekonomik gelişmeyle orantılı bir uluslararası aktör konumunda değil. İşte önümüzdeki dönemde Çin’i uluslararası sahnede çok daha etkili bir aktör olarak göreceğiz. Burada Çinliler özellikle büyük güçlere ve gelişmekte olan ülkelere şu mesajı vermeye çalışıyor: “Biz bu ekonomik gelişmeyi diğer ülkelerin aleyhine yapmayacağız. Bizim faaliyetimiz ‘kazan kazan’ (Win-win) ilkesine göre olacaktır.” Bu kimilerine ütopik gelebilir ama ciddiye almalıyız.

Neden Çin’in bu iddiasını ciddiye alalım?

Çin, 1970’lerde Mao döneminde ABD ve diğer Batılı güçlerle çatışma politikasını terk ederek onlarla uyumlu bir politika izlemeye başladı. Bu Sovyetler Birliği’nden Çin üzerine gelen baskıyı dengelemek amacı ile yapılan bir tercihti. Bu Sovyetler Birliği’ni kısmen caydıran bir rol oynadı. Fakat Sovyet yöneticileri Çin’e baskı ve kuşatma politikasından vazgeçmediler. Ayrıca ABD ile silahlanma yarışını sürdürdüler ve dünya çapında askeri yollarla yayılmacılığı devam ettirdiler. Bu koşullarda Mao Sovyetler’den gelen bir dünya savaşı olasılığı üzerinden anti-Sovyet bir birleşik cephe politikasına geçti ve ABD ve batılı ülkelerle savaş karşıtı işbirliği amacıyla diplomatik ve jeopolitik koordinasyon çabalarını arttırdı.  

Deng ve Parti 1980’lerin başında dünya durumunu yeniden değerlendirerek bir dünya savaşı olasılığının zayıf olduğunu dünya ülkelerinin en önemli taleplerinin barış ve ekonomik kalkınma olduğu görüşüne geçti. Uluslararası ilişkiler bu yeni politikaya göre yeniden düzenlenmeye başladı.  Bu yeni politikaya göre Çin Batı ile ekonomik ve ticari işbirliği çabalarını arttırdı. Japonya, Avrupa ve ABD ile normalleşme ve işbirliğine odaklandı. Ardından Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkeleri ile ilişkileri normalleştirmeye girişti.  Bu, sadece ideolojik değil dış dünyaya güven vermeye ve kalkınmada gerekli olan çatışmasız ortam gereksinimine yanıt vermeye yönelik uzun vadeli bir politikaydı. Ayrıca batının gelişmiş teknolojisinden yararlanma ve Batıdan Çin’e sermaye çekmek amaçlanıyordu.

Xi Jinping’in seçildiği bu kongreden sonra Çin dış politikası agresif olmayacak ama uluslararası toplumdan gücü oranında bir kabul bekliyor olacak. Çin Uluslararası düzenin kurallarının oluşturulmasında aktif bir oyuncu olmaya hazırlanıyor. Gücü 5 ise 3 oranında bir kabul bekliyor. Çin’i büyük bir dünya aktörü olarak kabul etmeme gibi bir uluslararası psikolojik faktörü düşünerek Çin biraz daha geriden gelmeyi kabul ediyor ama aktör olmak konusunda ısrarlı. Çin yönetimi buna uygun da bir politik üslup benimseyecek. Bugüne kadar bir konuda Rusya ve Çin açıklama yapınca Rusya’nın sesi daha çok duyulurdu çünkü Rusya süper güç olarak algılanıyordu ama bu durum değişecek. Artık Çin’in sesi daha sık duyulacak.

Bunun Ortadoğu’ya ne tür yansımaları olabilir?

Çin’in İran ve Mısır’la çok yakın ilişkileri var. Mısır’ın yeni lideri Muhammed Mursi cumhurbaşkanı seçilince ilk ziyaretini ABD’ye değil Çin’e yaptı. Bu tesadüf değildi. Mısır, Çin’in Afrika ve Ortadoğu’da en yakın olduğu ülkelerden biri. Mısır’da Çince eğitim veren üç üniversite var. Bu, ancak iki ülke arasındaki güven ile olacak bir şey. Ortadoğu’da da Çin’i önümüzdeki dönemde daha fazla göreceğiz fakat sert güç kullanan bir güç olarak değil diplomasi…

Çin’in Türkiye ve Türkiye’nin çevresindeki ülkelerle ilişkileri nasıl?

Çin, Türkiye ile ilişkileri son derece hızlı biçimde gelişiyor. Ayrıca Çin’in Kafkasya’da Ermenistan ve Azerbaycan’la da çok iyi ilişkileri var. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin ÇKP kongresine gönderdiği mesaja baktığınızda bile Irak’la Çin arasında son derece yakın ilişkiler olduğunu anlıyorsunuz. Filistin yönetimi Çin’e gönderdiği mesajda “Çin her zaman en başından beri Filistin davasını hiçbir koşul öne sürmeden desteklemiş ve bizim yanımızda olmuştur” ifadesi yer alıyor.

Bu kongreyle birlikte Çin’de lider değişikliği de oldu. Yeni liderin kişilik özellikleri de bir farklılık yaratabilir mi?

Yeni lider Xi Jinping, daha önce başkan yardımcısıydı. Çin’de 23 eyalet var. Her eyalette de bir parti okulu var. Ayrıca merkezi bir parti okulu var. Jinping, Merkezi Parti Okulu’nda görev yapmış birisi. Daha önceki lider Jintao da aynı okuldan gelmişti. Her ikisi de daha önce Genç Komünistler Birliği adlı 79 milyon üyeli partinin gençlik örgütünün lideriydiler. İki liderin birbirinden çok farklı kişilik özelliklerine sahip olduğuna dair elimizde bir veri yok. Xi Jinping’in eşi Çin’in önde gelen popüler ses sanatçılarından birisi. Bu yönüyle popüler medyaya konu oluyor. Çin’de eğer olağanüstü bir durum söz konusu olmazsa ve başarılı olduğu takdirde bir lider iki dönem yani toplam 10 yıl görev yapıyor. Bunu siyasi istikrar açısından böyle yapıyorlar. Diğer parti organlarında da aynı ilke geçerli… 2 dönemden fazla görevde kalamıyorlar. Xi Jinping, 2022’ye kadar Çin’in en üst düzey yöneticisi olarak kalacak.

Paylaş

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir