Xi Jinping: Marksizm Nedir? Nasıl Bir Teorik Sisteme Sahiptir? Marksizm Bugün Nasıl İncelenmeli?

Marx’ın Doğumunun 200. Yıl Anma Toplantısında Yaptığı Konuşma

Çeviren: Deniz Kızılçeç

Mayıs 4, 2018

Yoldaşlar,

Bugün burada Karl Marx’ın doğumunun 200. yıldönümünü anmak üzere saygı dolu bir şekilde toplanmış bulunuyoruz, Onun güçlü karakterini ve tarihsel başarılarını hatırlayacak, seçkin ruhunu ve parlak fikirlerini gözden geçireceğiz. Marx, tüm dünyada proletaryanın ve emekçi halkın devrimci önderi, Marksizmin baş kurucusu, Marksist partilerin ve uluslararası komünist hareketin kurucusu ve modern çağın en büyük düşünürüdür. Onun ölümünden sonra Aradan iki yüzyıl geçti ve bu süre zarfında insan toplumu büyük ve derin değişimler geçirdi.

Ancak Marx’ın adı dünyanın dört bir yanında saygıyla anılmaya ve Marx’ın teorileri parlak hakikat ışınlarını yaymaya devam ediyor.

Marx, 5 Mayıs 1818’de Almanya’nın Trier kentinde bir avukat ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi.

Marx daha ortaokul yıllarında insanın mutluluğu için çalışmayı arzuluyordu. Üniversite yıllarında Marx, insan toplumunun gelişiminin altında yatan sırların peşinde felsefe, tarih ve hukuk üzerine kapsamlı ve yoğun çalışmalar yaptı. Marx Rheinische Zeitung gazetesinde çalışırken, despot Prusya hükümetinin otokratik yönetimine saldıran ve halkın haklarını savunan keskin makaleler yazdı. Marx 1843 yılında Paris’e taşındıktan sonra Marx işçi hareketinin aktif bir katılımcısı oldu. İşçi hareketine katılımı sırasında devrimci pratik ile teorik sorgulamayı bir araya getirdi ve böylece bir idealistten materyaliste ve devrimci demokrattan komüniste geçişini tamamladı.

 1845’te Marx ve Engels, tarihsel materyalizmin temel ilkelerinin nispeten sistematik bir şekilde ele alındığı ilk eser olan Alman İdeolojisi’ni birlikte yazdılar. Marx ve Engels 1848’de Komünist Parti Manifestosu’nu birlikte kaleme aldılar – ki bu Manifesto yayınlanır yayınlanmaz dünyayı sarstı. Engels, Komünist Parti Manifestosunu “tüm sosyalist literatürün en yaygın, en uluslararası üretimi, Sibirya’dan Kaliforniya’ya milyonlarca emekçinin kabul ettiği ortak platform (program)” olarak tanımlamıştı.

1848’de Avrupa’yı kasıp kavuran burjuva demokratik devrimi patlak verdiğinde, Marx kendini bu mücadelenin içine attı ve ona rehberlik etti. Devrimin başarısızlığa uğramasının ardından Marx, devrimden çıkardığı dersleri gözden geçirerek sistematik bir politik-ekonomik analize tabi tuttu ve böylece kapitalizmi yöneten nitelikleri ve örüntüleri (ÇN yasa) ortaya çıkardı. 1867’de, en derin ve bereketli eseri olan ve “işçi sınıfının İncil’i” olarak onurlandırılan Kapital yayınlandı. Daha sonraki yıllarda Marx, küresel gelişmedeki yeni eğilimleri ve işçi hareketindeki yeni olayları yakından izlemeye devam etti ve insan toplumunun gelişmeyle ilgili meseleleri daha da geniş bir bakış açısıyla yansıtmak için büyük çaba sarf etti. Marx’ın yaşamı, yüce idealler barındıran ve insanlığın kurtuluşu için mücadeleye adanmış bir yaşamdı.

 1835 yılında 17 yaşındaki Marx, lise mezuniyet kompozisyonu olarak yazdığı “Genç Bir Adamın Meslek Seçimi Üzerine Düşünceleri” başlıklı yazısında şöyle diyordu: “Hayatta en çok insanlık için çalışabileceğimiz konumu seçtiysek, hiçbir yük bizi eğemez, çünkü bunlar herkesin yararına yapılan fedakarlıklardır. O zaman küçük, sınırlı, bencil bir sevinç yaşamayacağız, mutluluğumuz milyonlara ait olacak, eylemlerimiz sessizce yaşayacak ama sürekli olarak iş başında olacak ve küllerimizin üzerine asil insanların sıcak gözyaşları dökülecek.”

Marx yaşamı boyunca mücadeleci bir yaşamın getirdiği zorluklarla karşılaştı, yoksulluk ve hastalıklarla boğuştu, ama yine de yolundan sapmadı, ilk hedefinden asla sapmadı, kendini insanlığın kurtuluşu gibi yüce bir ideale adadı ve yüce bir yaşamı başardı. Marx’ın hayatı, zorluklar karşısında meydan okumanın ve hakikat arayışında cesurca yeni entelektüel/düşünsel zirvelere tırmanmanın hayatıydı.  Marx bir keresinde şöyle yazmıştı: “Bilime giden asil bir yol yoktur ve yalnızca sarp yollarının yorucu tırmanışından korkmayanların onun aydınlık zirvelerine ulaşma şansı vardır.”  Marx, bilimsel teorik sistemini kurarken, nihayetinde aydınlık zirveye ulaşana kadar çoğu sıradan insanın hayal bile edemeyeceği zorluklara katlandı.

İyi okumuş ve bilgili biri olarak, yalnızca felsefe ve sosyal bilimlerin tüm disiplinlerini değil, aynı zamanda bir dizi doğa bilimini de derinlemesine anlamış ve incelemiş, tüm insanlığın uygarlık başarılarından dersler çıkarmak için özenle çalışmıştı.  Marx hayatı boyunca kendini özverili bir şekilde işine adamış, düzenli olarak günde on altı saat çalışmıştır.  Marx, Kapital adlı eseri hakkında bir keresinde arkadaşına yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Sürekli olarak mezarın eşiğinde geziniyordum”. Bu nedenle, çalışabildiğim her anı görevi tamamlayabilmek için kullanmak zorundaydım.”

Marx, ilerleyen yıllarda sürekli hastalanmasına rağmen, yeni bilimsel alanlara ve hedeflere doğru ilerlemeye devam etti ve tarih, insani bilimler ve matematik alanlarında çok sayıda bilimsel makale yazdı. Engels’in dediği gibi, “Marx’ın araştırdığı her alanda – ve hiçbiri yüzeysel olmayan çok sayıda alanı araştırmış – o her alanda, hatta matematik alanında bile, bağımsız keşifler yaptı.” Marx’ın yaşamı, eski dünyayı yıkmak ve yeni bir dünya yaratmak için durmaksızın mücadele etmekle geçmiştir. Engels’in dediği gibi, “Marx her şeyden önce bir devrimciydi… Mücadele onun hayatının bir öğesiydi. Ve çok az kişinin rakip olabileceği bir tutku, azim ve başarıyla savaştı.” Marx’ın yaşam boyu üstlendiği misyon insanlığın kurtuluşu için mücadele etmekti. Marx, sömürü ve baskıya maruz kalan insanların kaderini değiştirmek için, kendisini hiç tereddüt etmeden dinamik işçi hareketinin içine attı ve her zaman devrimci mücadelenin öncüsü oldu. Onun önderliğinde 1847’de dünyanın ilk proleter partisi olan Komünistler Birliği kuruldu ve Marx dünyanın ilk uluslararası işçi örgütü olan Uluslararası İşçi Birliği’ne önderlik etti. Ayrıca, işçi sınıfının siyasi iktidarı ele geçirdiği ilk devrim olan Paris Komünü’nü gayretle desteklemiş ve dünya çapında işçi hareketinin gelişimini hararetle ve durmaksızın yönlendirmiştir.

Marx büyük bir insandı, yenilmez ve gözü pek bir ruha sahipti, yine de o bizler gibi etten kemikten bir insandı. Hayatı tutku ile severdi; samimi, dürüst, duygulu, sorunlara önyargısız ve insanlara eşit gözle yaklaşan biriydi. Marx ve Engels’in devrimci dostluğu 40 yıl sürmüştü. Lenin’in bir yazısında söylediği gibi, “Eski efsanelerde pek çok etkileyici dostluk örneği vardır”, fakat Marx ve Engels’in dostluğu “eski çağların insanlar-arası dostluklarıyla ilgili en etkileyici hikayelerde gördüklerimizi bile aşıyordu”. Marx devrimci davayı büyük özveriyle finanse etti; yaşamının en zor anlarında bile birlikte mücadele ettiği devrimci yoldaşlarına yardım edebilmek için yapabileceğinin en fazlasını yaptı. Marx ve eşi Jenny, birçok zorluklara birlikte katlanarak ideallerin ve aşkın ilahi bir senfonisini bestelediler.

Yoldaşlar,

Marx’ın bize bıraktığı en etkili ve en değerli mirası, onun ismiyle anılan Marksizm (Çeviren. Marksizm’in teorik sistemi).

 Bu teorik sistem etkileyici bir gündoğumu gibi insanlığın tarihin örüntülerini keşfettiği ve kendi kurtuluşunu aradığı yolu aydınlatır. Marx’ın meşhur sözü gibi “Eleştiri silahı tabii ki silahların eleştirisinin yerini alamaz, maddi bir güç maddi güçle alaşağı edilmek zorundadır; ancak teori kitlelerin eline geçtiği andan itibaren değiştirici bir maddi güce dönüşür.

 Marksizm başlıca üç bileşen parçadan oluşur: felsefe, politik ekonomi ve bilimsel sosyalizm.

 Ayrı ayrı ele alındıklarında, bu bileşenlerin kökleri klasik Alman felsefesi, klasik İngiliz politik ekonomisi ve ütopik Fransız sosyalizmindedir. Ancak bu kaynakların nihayetinde Marksizm’in içine rafine edilebilmesinin temel nedeni Marx’ın dünyaya ve içinde yaşadığı çağa dair keskin gözlemleri ve toplumun gelişiminin altında yatan örüntülere dair derin bilgi ve araştırmaya sahip olmasıdır.

 Marx’ın yazdığı gibi “Komünistlerin vardığı teorik yargılar hiçbir şekilde şu veya bu “sözde evrensel reformcu” birileri tarafından keşfedilmiş veya da bulunmuş fikirlere veya (soyut-tarih üstü) ilkelere dayalı değildir. Bu teorik yargılar, -genel düzeyde- yalnızca süren mevcut sınıf mücadelelerinden ve gözlerimizin önünde cereyan eden bir tarihsel hareketten türeyen gerçek ilişkileri ifade ederler.”

Bizler sadece ve sadece insanlık tarihinin uzun seyrini dikkate alarak tarihsel hareketlerin özüne ve içinde bulunduğumuz çağın gelişmelerinin yönüne dair bir perspektif edinebiliriz.

 Marx’ın bilimsel araştırması tam da Lenin’in anlattığı gibidir: “O eleştirel bir tarz ile insan toplumu tarafından yaratılmış her şeyi yeniden şekillendiriyor, bunu yaparken tek bir detayı bile gözden kaçırmıyordu. Böylece o insan düşüncesinin yaratmış olduğu her şeyi (fikri), yeniden değerlendirmeye ve işçi sınıfı hareketi yönünden eleştiriye tabi tuttu ve tüm bu fikirleri işçi sınıfı hareketi üzerinde doğrulamaya girişti ve bu işlemler sonucunda burjuvazinin sınıfsal kısıtları tarafından kuşatılmış ya da burjuvazinin önyargılarına bağlanmış insanların çıkartamayacağı yeni yargılar üretti.”

Marksizm bilimsel bir teoridir; insan toplumunun gelişiminin altında yatan örüntüleri ustalıkla açığa çıkarır.

 Ütopik sosyalistler, Marx’ın bilimsel sosyalizm üzerine fikirlerini savlamasından çok daha öncesinden beri var olmuşlardı; toplumun kötülükleri ve hastalıklarından ve ideal topluma ilişkin kulağa güzel gelen pek çok fikirleri vardı. Ancak onlar toplumun gelişiminin altında yatan örüntüleri kavramadıkları için, ideallerini gerçekleştirecek etkili bir yol bulamadılar ve sonuç olarak onların fikirlerinin toplumun gelişmesine gerçek bir etkisi olmadı.

Marx’ın keşfettiği iki teori, tarihsel materyalizm ve artı değer teorileri, birincisi toplumun gelişiminin altında yatan örüntüleri ortaya koydu, ikincisi kapitalist faaliyetleri yöneten spesifik yasaları gün ışığına çıkarttı. Bu keşifler insanlığın zorunluluk aleminden özgürlük alemine ilerlemesini olanaklı kılan yolu aydınlattı ve insanlığın özgürlüğü ve kurtuluşu gerçekleştireceği yola ışık tuttu.

Marksizm, Halk-yönelimli bir teoridir, insanların kendi öz-kurtuluşlarını kendi çabaları ile elde edebilmeleri için kurulmuş olan ilk düşünce sistemidir.

 Marksizm, çok kapsamlı ve derinlikli bir yapıya sahip olmasına karşın, tek bir cümle içinde özetlenebilir – insanlığın özgürleşmesinin peşinde koşmak. Marx’tan önce toplumda hakim konumda bulunan teoriler, topluma hükmeden sınıflara hizmet eden teorilerdi. Marksizm, insanlar için özgürlüğe ve kurtuluşa giden yolu–halkın (talep ve özlemleri) perspektifinden keşfetmeye girişen ilk teoriydi; Marksizm, -en nihayetinde- içinde baskı ve sömürü olmayan, insanların eşit ve özgür olduğu ideal bir toplumun yaratılmasının yolunu sergilemek için bilimsel teorileri kullanır. Marksizm’in etkisi çağların ve ülkelerin sınırlarının ötesine uzanmaktadır, çünkü onun kökleri insanların içindedir ve Marksizm insanlık için doğru olan seyir yolunun, insanların üzerinde tarihi ileriye doğru ittikleri yol olduğunu açıklar.

Marksizm pratiksel bir teoridir; insanlara kendi edimleriyle (pratikleri ile) dünyayı değiştirmelerine yol gösterir.

 Marx bir yazısında “Tüm toplumsal yaşam, özünde pratiktir” ve “Filozoflar şimdiye kadar yalnızca dünyayı çeşitli şekillerde yorumladılar, önemli olan onu değiştirmektir” ifadelerini kullanmıştı. Pratik ve varoluş Marksist epistemolojinin temel duruş noktalarıdır ve Marksist teoriyi diğer tüm teorilerden ayırt eden niteliği pratiksel olmasıdır. Marksizm araştırmaya hapsolmuş bir akademizm değildir, aksine Marksizm insanların önlerine konulmuş yaşamlarını ve önlerine konulmuş pratiklerini değiştirmek için kurulmuştur.

Marksizm –pratik içinde– insanlığın özgürleşme peşinde koştuğu yol içinde ortaya çıkmış, rafine edilmiş ve sürgit zenginleştirilmiş ve   insanların dünyayı anlaması-kavraması ve yeniden şekillendirmesi için güçlü bir ilham kaynağı sunmuştur.

Marksizm, açık uçlu ve sürekli gelişen ve derinleşen bir teoridir; Marksizm daima çağının en önündedir.

 Marx, Marksizm’in bir dogma olmadığı, pratikteki değişikliklerle birlikte sürgit derinleştirilmesi ve geliştirilmesi gereken bir eylem rehberi olduğunun unutulmaması için insanları tekrar tekrar uyarmıştır.

 Marksizm’in gelişmesinin tarihi, onun Marx, Engels ve onların ardıllarının çabalarıyla çağların, toplumsal pratiğin ve bilginin gelişimine uyarlı olarak geliştirilmesinin tarihidir. Onun gelişim tarihi daima süren bir öz-arıtma ve öz-derinleşmenin tarihidir, insanlığın tüm saygın kültürel ve düşünsel kazanımlarını içselleştiren ve özümseyen bir öz-arıtmanın tarihidir. Bu yüzden Marksizm, çekici tazeliğini ve gençliğini ilelebet korumayı başarabilmekte ve içinde bulunduğu çağın gelişmeleri ile birlikte ortaya çıkan yeni sorunlarını keşfetmeye devam edebilmekte ve insanlığın karşılaştığı yeni meydan okumalara yanıtlar üretmeyi sürdürebilmektedir.

TAMAMINI OKUMAK İÇİN İNDİRİNİZ

Paylaş

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir