Batı Marksizmi ve Totaliterizm
Prof. Gao Fang, Bilimsel Sosyalizm Araştırmaları Kıdemli Araştırma Görevlisi, Pekin, Mayıs 2018
Çeviri ve Editör: Ozan Polat

Batı Marksizmi kavramının kökeni 1920’lere kadar götürülebilir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Rus Devrimi zafere ulaşmış, ancak Orta ve Batı Avrupa’daki devrimler başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Lukacs, Korsch ve diğer bazı Marksist düşünürler işçi devrimlerinin başarısızlığının nedenlerini teorik düzeye yükseltme çabası içinde ve gelişkin Batı ülkelerindeki devrimin yolu üzerine keşif çabaları içinde, bu devrimlerin başarısızlığının nedeninin İkinci Enternasyonal’in ekonomik determinizminden kaynaklanan proletaryanın sınıf bilincini kaybetmesi olduğuna işaret ettiler. Onlara göre, bu yenilgiler aynı zamanda Rus Devriminin yolunun Orta ve Batı Avrupa’da uygulanabilir olmadığını da kanıtlamıştı. 1923’e gelindiğinde Lukacs ve Korsch, Marksizmi hümanist bir bakış açısıyla yorumlayan ve Marx’ın düşüncesinin Hegel’in düşüncesiyle sürekliliğini vurgulayan kitaplar yazmışlardı.
Batı Marksizminin Temel Kavramları ve Güçlü Anti-totaliter Tonu
Günümüzde, Batı ülkelerinde totalitarizme karşı çıkan Marksist bir düşünce eğilimi vardır. Bu anti-totalitarist düşünce akımı ilk olarak 1920’lerde ortaya çıkmış ve başlangıçta Komünist Enternasyonal içinde bir “sol” eğilim olarak belirmiştir. Bu eğilim Komünist Enternasyonal tarafından eleştirildikten sonra komünist parti dışında gelişim göstermiştir. Bu eğilim başlangıçta kendisini “Batı Marksizmi” olarak adlandırmamış veya bu şekilde anılmamıştır. 1955’te Merleau-Ponty, “Diyalektiğin Serüveni” adlı kitabında Marksizm ve totalitarizm arasındaki karşıtlığı vurguladı ve Batı Marksizmi st düşünce geleneğinin geçmişe doğru izini sürdü ve 1923’te G. Lukacs tarafından yayımlanan “Tarih ve Sınıf Bilinci” eserine kadar götürdü. O zamandan beri insanlar, bu düşünce eğilimini Batı Marksizmi olarak adlandırmak için yaygın bir şekilde bu kavramı kullanmıştır.
Batı Marksizmi akımı 1960’ların sonlarında, Batı’da ortaya çıkan Yeni Sol akımı tarafından, özellikle de 1968’deki Fransa’daki “Mayıs Fırtınasında”, radikal genç öğrenciler ve işçiler tarafından gelişmiş kapitalist toplumun hiyerarşik ve yabancılaşma üreten sistemine karşı ideolojik bir silah olarak görülmüştür.
Batı Marksizmi, Marksizmi modern felsefe okullarının bazı düşünceleriyle bilimsel bir şekilde birleştirir ve günümüz kapitalist toplumunun analizi, sosyalizmin geleceği ile devrimin strateji ve taktikleri konularında yazar ve totalitarizme karşıt görüşler öne sürer.
Batı Marksizminin İki Farklı Kolu
Batı Marksizmi düşünce akımı içinde iki farklı eğilim bulunmaktadır:
Birinci eğilim: Marksizmi Hegelcilik, Freudculuk ve varoluşçuluğun ruhuna uygun olarak yorumlayıp geliştirmeye çalışır. Bu eğilim ‘Hegelci Marksizm’, ‘Freudcu Marksizm’ ve ‘Varoluşçu Marksizm’ olarak adlandırılır.
İkinci eğilim: Marksizmi neo-pozitivizm ve yapısalcılığın ruhuna uygun olarak yorumlayıp geliştirmeye çalışır. Bu eğilim de ‘Neo-pozitivist Marksizm’ ve ‘Yapısalcı Marksizm’ olarak adlandırılır. Freudcu Marksizm, Alman filozoflar Reich, H. Marcuse ve E. Fromm tarafından temsil edilir ve cinsel dürtünün, tıpkı açlık, susuzluk ve çalışma-emek verme gibi insanın maddi ihtiyaçlarından biri olduğunu vurgular.
Bu temele dayanarak, Freudcu Marksistler diyalektik materyalizmin bir dalı olarak ‘diyalektik ve hümanizm rehberliğinde bir psikanaliz’ teorisi geliştirilmesini savunmuşlar ve bu teoriyi, insanın baskı altına alınma sürecini açıklamak ve sosyalist devrimin cinsel içgüdünün bastırılmasına karşı mücadele ve cinsel içgüdünün özgürleştirilmesi hedefini kapsaması gerektiğini öne sürmüşlerdir.
Varoluşçu Marksizm ise Fransız filozoflar J.-P. Sartre ve Merleau-Ponty tarafından temsil edilir ve insanın ana özünün, kendi yaratıcı pratiğinde yattığını belirtir. Bu nedenle, insanın bireysel yaratıcı pratiği diyalektik yöntemin temel başlangıç noktası haline gelmeli ve kişisel özerklik ve özgür irade için mücadele, Marksizmin ulaşmayı amaçladığı gelecekteki sınıf mücadelesinin başlıca içeriği olmalıdır.
Varoluşçu Marksizm, Marksizmin tarihsel süreçlerin nesnel yönlerini insan faaliyetlerinin sonuçları perspektifinden anlama çerçevesi içinde, bireylerin öznel yaşam deneyimlerini kavramak için kullanılmasını savunur.
İtalyan filozoflar Della Volpe ve Colletti tarafından temsil edilen Neo-pozitivist Marksizm, politik olarak bilimin yerine muğlak hümanizm ve Hegelci retoriğin geçirilmesi politikasına karşı çıkarlar ve modern kapitalizmi yanlış anlar. Fransız filozof L. Althusser tarafından temsil edilen ‘Yapısalcı Marksizm’, Marksizmi insan öğesinden arındırılmış bir şekilde yorumlar ve tüm anti-bilimsel ideolojik kategorilere savaş açar.
Bu amaçla, L. Althusser, Marx’ın düşüncesinin gelişimini Marx’ın erken dönem bilim dışı ideolojik dönemi ve Marx’ın daha sonraki bilimsel dönemi olarak ikiye ayırır; Marksizmi anti-ampirizm, anti-tarihselcilik ve teorik olarak anti-hümanizm şeklinde yorumlar.
Batı Marksizmi, Marksizmi Yeniden Keşfetmeyi ve Yeniden Yaratmayı Savunur
Batı Marksizmi, Marksizmin giderek tarihin hareketinin gelişme trendleri ile uyumsuz hale geldiğini savunmuş ve Marksizmin Ortodoks Marksizm dışında var olan düşünce akımlarının kazanımlarını kullanmayı reddettiğini ileri sürmüştür: “Sonuç olarak, Marksizm işçi sınıfının ve diğer sınıfların değişim ve gelişim deneyimlerini anlamama tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bu sorunu önlemek ve aşmak için Batı Marksizmi, dogmatizme karşı çıkar ve her nesil Marksistin Marksizmi yeniden keşfetmesi ve yeniden yaratması gerektiğini savunur.” Marksizmi yeniden keşfetme ve yeniden yaratma sürecinde, Batı Marksizminin farklı eğilimleri ve okulları genellikle tek yanlı bir biçimde Marksizm’in bir yönünü vurgularlar ve başka bir yönünü eleştirir ve reddederler; Batı Marksizminin farklı eğilimleri çoğu kez çeşitli fikirlerle Engels ve Lenin’e karşı çıkarak bunlara karşı Marx’ı savunmuş ve Engels ile Lenin’in bazı görüşlerine hücum etmişlerdir.
Batı Marksizmin farklı eğilimleri ve okulları genel bir oydaşma ile modern burjuva felsefesinin katkı ve kazanımlarını ödünç almayı vurgulamıştır. Batı Marksizmin farklı eğilimleri ya belirli modern burjuva felsefe okullarından kavramları, terimleri ve kategorilerini sistematik olarak ödünç almışlar ya da Marksizmin eksiklerini tamamlamak ve yenilemek için belirli Marksizm dışı felsefi fikirleri kullanmışlardır. Böylece Marksizm ile modern burjuva felsefi okulları arasında bilimsel ve organik bir birleşim oluşturmuşlardır.
Batı Marksizminin farklı eğilimleri ve okulları, gelişmiş kapitalist toplumlarda ortaya çıkan yeni durumların ve yeni olguların analizine ve incelenmesine dayanarak, kapitalist sistemin kronik hastalıklarını ve sorunlarını derinlemesine ortaya koymuş, Batı ülkelerindeki devrim yolunu araştırmış ve Sovyetler Birliği’ndeki sosyalizm modelinin eksikliklerini ve kusurlarını eleştirmişlerdir.
1923’te Lukacs ve Korsch, Marksizmi bir tür hümanizm olarak yorumlayan ve Marx’ın düşüncesinin Hegel’in düşüncesiyle sürekliliğini vurgulayan kitaplar yazdılar. Bu, İkinci Enternasyonal’in “bilimselci” yorumundan ve Üçüncü Enternasyonal’in Leninist yorumundan temelde farklıydı ve sert bir şekilde eleştirilmişti. Lukacs, Üçüncü Enternasyonal tarafından özeleştiriye zorlandı ve görüşlerini geri çekeceğini açıkladı; ancak Korsch, özeleştiriyi reddetti ve 1930’da Üçüncü Enternasyonal’e karşı eleştirilerini içeren bir makale yayımladı. Burada Korsch, ilk kez Batı Marksizmi kavramını kullandı ve bu kavramın ortodoks Marksizm ile, özellikle de Leninizm ile karşıtlığını vurguladı. Ancak 1970’lerden sonra Batı Marksizmi kavramı geniş çapta kullanılmaya başlandı.
Elbette, Batı Marksizmi kavramının bu yaygın kullanılma sürecinde araştırmacılar arasında Batı Marksizmi üzerine aşağıdaki gibi çeşitli farklı görüşler ortaya çıktı. Özetle, dünya çapında Batı Marksizmi kavramına dair dört ana farklı değerlendirme bulunmaktadır:
Birincisi, Batı Marksizmini Tamamen Bölgesel Bir Kavram Olarak Ele Alan Görüş:
Batı Marksizmi, dünyanın Batı’sındaki Marksizmdir; bu, hem Batı ülkelerinin Marksizmi, Batı’daki Marksizmdir; bu, hem Batı ülkelerinin bağımsız ve partisiz düşünürlerinin Marksist teorilerini hem de Batı ülkelerinin Komünist Partilerinin teorilerini içerir.
İkincisi, Batı Marksizmini Bölgesel Kavramların öncülüğünde belirli ideolojik içeriği vurgulayan ve Leninizme karşı bir akım olarak gören görüş:
bu görüşe göre Batı Marksizmi, Leninist siyasi sisteme meydan okuyan bir felsefi-teorik görüşler sistemidir.
Üçüncüsü, Batı Marksizminin bölgesel kavramların öncülüğünde araştırma temalarında yaptığı dönüşümü vurgulayan görüş:
Bu görüş Batı Marksizminin, araştırma temalarını siyasi ve ekonomik konulardan kültürel ve ideolojik konulara kaydırdığını, bununla birlikte hem hümanist Marksizmi hem de bilimsel Marksizmi kapsadığını savunur.
Dördüncüsü, Bölgesel Olmayan Bir Yaklaşımı öneren ve ideolojik analizi temel alan görüş:
Bu görüşe göre, İkinci Enternasyonal’in bilimsel sosyalizmini, Üçüncü Enternasyonal’in Leninizmini ve Dördüncü Enternasyonal’in Troçkizmini dışlayan bir yeni Marksist teori, bölgesel olarak doğuda veya batıda olsun, Batı Marksizmi olarak adlandırılabilir.
Peki Batı Marksizmi kavramı neden bu kadar farklı değerlendiriliyor ?
Bunun nedeni bizzat Marksizmin kendisinde yatmaktadır.
Batı Marksizminin Sonraki Dönemlerdeki Gelişimi
Batı Marksizmi, 90 yıllık gelişim sürecinde üç dönem geçirmiştir. Farklı dönemlerde, bu akım içinde farklı sorunlara yanıt olarak farklı eğilim ve vurgulara sahip birçok düşünce okulu ortaya çıkmıştır.
Birinci dönem, 1920’ler ve 1930’lar, Batı Marksizminin oluşum dönemidir. Proleter devrimin başarısızlığının nedenlerini ararken ve Avrupa’daki devrimci yolu keşfetme çabası içinde, Lukacs ve diğerleri Hegelci Marksizm akımını oluşturmuşlardır. Bu dönemde, Batı Marksizmi yalnızca uluslararası komünist hareket içinde olan ortodoks olmayan bir Marksist görüş olarak varlık göstermiştir ve henüz bağımsız bir sosyal düşünce haline gelmemişti.
1930’lar ile Başlayıp 1970’e Kadar Olan Dönem
İkinci Dönem: Bu ikinci dönemde Frankfurt Okulu, Varoluşçu Marksizm, Freudcu Marksizm, Yapısalcı Marksizm ve Neo-pozitivist Marksizm gibi akımlar ortaya çıkmıştır. Ve bu dönemde Batı Marksizmi araştırmacıları Marx’ın “1844 Ekonomik ve Felsefi El Yazmaları” eserindeki ‘filozof Marx ’ı keşfetmeye odaklandılar.
Ayrıca faşizmin yükselişinin psikolojik kökenlerini analiz etmişler; aydınlanma ruhu, araçsal rasyonalite, bilim ve teknoloji ile popüler kültür üzerine düşünceler geliştirmişlerdir. Gelişmiş sanayi medeniyetini eleştirmeye kendilerini adamışlar, bu görüşlerle eleştirel teorinin felsefi temelini oluşturmuşlardır. Bu düşünürler Marksizmi açıklamak, eksikliklerini gidermek ve yeniden yapılandırmak için Batıda var olan çeşitli sosyal düşünceleri kullanmışlardır.
Bu dönemde Batı Marksizmi, uluslararası komünist hareket içindeki ortodoks olmayan bir Marksist düşünce eğiliminden görüşlerden, kendi ortodoks olmayan Marksizmlerini Marksizm-dışı düşünceler ile birleştiren ve tüm dünyada etkisi artan bir sosyal düşünce akımına doğru evrilmiştir.
1970’lerden sonra Batı Marksizmi yeni bir dönüşüm geçirmiştir
Üçüncü dönem: 1970’lerden sonra Batı Marksizmi bir geçiş dönemine girdi ve bu dönemde Batı Marksizmi çeşitlenme yönünde bir gelişim gösterdi. Frankfurt Okulu, Varoluşçu Marksizm, Freudcu Marksizm ve Yapısalcı Marksizm arasında ayrışmalar yaşandı; ve bunlara ilaveten Batı Marksizmi içinde Analitik Marksizm, Ekolojik Marksizm ve Postmodern Marksizm gibi yeni akımlar ortaya çıktı.
Bu akımlar, bilim ve teknolojideki gelişmelerin sosyal etkileri, ekolojik krizler ve diğer sorunlar üzerinde yoğunlaştılar. Bu yeni araştırma sürecinde, ortodoks olmayan Marksizm’den Marksizm-dışına doğru bir dönüşüm geçirdiler.
Batı Marksizminde 1990’lardan İtibaren Geçirilen Değişim
1990’ların başından itibaren Batı Marksizminin araştırma konuları felsefe ve kültürel meselelerden politik, ekonomik ve diğer pratik konulara kaydı. Bunlara ilaveten araştırma odakları kapitalizmi eleştirmekten Pazar sosyalizmini incelemeye kaydı. Bu dönemde Doğu Avrupa’nın anti-totaliter ortodoks Marksizmi, Doğu Avrupa’nın Neo-Marksizmi ve Batı Marksizmi bir kaynaşma yaşamıştır. (sosyalist Doğu Almanya dahil) Doğu Avrupa’nın Neo-Marksizmi birçok ünlü düşünürün çabalarının bir sonucudur. Başlıca okullar arasında Yugoslav Pragmatizm (Praksis) Okulu, Macar Budapeşte Okulu, Çekoslovak Varoluşçu Antropoloji Okulu ve Polonya Felsefe ve Beşeri Bilimler Okulu sayılabilir. Doğu Avrupa’nın sosyalist sisteminde 20. yüzyılın başlarında, özellikle 1950’lerden itibaren ortaya çıkan yeni bir Marksist eleştirel teori türüdür ve halen dünyanın dört bir yanındaki Marksist teorisyenlerin ilgisini çekmektedir.
Özetle, Batı Marksizmi farklı araştırma odaklarına ve farklı ideolojik bakış açılarına sahiptir ve bu akımın düşünürleri birleşik bir ideolojik sistem oluşturmamışlardır. Batı Marksizminin bu farklı okullarının düşünürleri arasında gerçek bir iletişim eksikliği olduğu gibi, üstelik aynı okulun düşünürleri arasında dahi içsel tartışmalar yaşanmaktadır. Batı Marksizminin düşünürlerinin farklı ideolojik eğilimleri ve farklı bakış açıları olmasına rağmen, bazı ortak özellikleri de vardır: Ortodoksi karşıtlığı, yenilikçilik; ucu açık düşünme, çeşitlilik; aşkınlık, akademikleşme; değişkenlik, tek yanlılık; bölgesellik, Batılılaşma.
Ancak bu ortak özellikler, Batı Marksizminin özelliklerinin yalnızca ana yönleridir ve başka özellikleri olduğunu da söylemeliyiz. Batı Marksizmi, 20. yüzyılın tarihsel ve kültürel arka planı altında, zamanın değişimlerine ayak uydurarak Marksizmi yeniden yorumlayan ve toplumsal gerçekliği Batı felsefesi perspektifinden yola çıkarak analiz eden bir grup aydının ürünüdür. Batı Marksizmi’nin Marksizm ve Leninizm yorumları, hem İkinci Enternasyonal’den hem de Üçüncü Enternasyonal’den farklıdır; bu düşünürlerin kapitalizm ve sosyalizm konusundaki tutumları ise hem anti-Marksist düşünürlerden hem de geleneksel Marksizmden ayrılır.
Bu nedenle, Batı Marksizmi hem bölgesel/coğrafi sınırlılığa sahiptir – yani dünyanın özel bir parçası olan Batı’da ortaya çıkmış ve gelişmiştir; hem de Batı Marksizmi belirli ideolojik çağrışımlara sahiptir –— yani Batı Marksizmi ortodoks Marksizmden ve neo-Marksizmden farklıdır. “Yenilikçi” Marksistler olarak, Batı Marksizmi düşünürleri Marksizmin ucu açık bir düşünce olmasını ve çeşitliliğini/ çoğulcu olmasını savunurlar ve Marksizmin çağdaşlaşmasını gerçekleştirmek için Marksizmi açıklamak, eksikliklerini gidermek ve yeniden inşa etmek için Batı dünyasındaki çeşitli farklı ana-akım sosyal düşüncelerin kullanılmasını savunurlar. Hem endüstriyel-teknolojik gelişim uygarlığını hem de gerçek kapitalist toplumu eleştirirler.
Bir bütün olarak bakarsak, Batı Marksizmi 20. yüzyılda dünya çapında etkisi olan Batılı sosyal düşüncelerden biridir ve aynı zamanda bir tür ‘ortodoks olmayan’ Marksizmdir.
Batı Marksizminin Ana Figürleri ve Eğilimleri
Erken Dönem Batı Marksizmi: Lukacs, Korsch, Gramsci, Bloch
Frankfurt Okulu: Horkheimer, Adorno, Benjamin, Marcuse, Habermas, Schmitt
Freudcu Marksizm: Reich, Marcuse, Fromm
Neo-pozitivist Marksizm: Colletti, Della Volpe
Varoluşçu Marksizm: Lefebvre, Merleau-Ponty, Sartr
Yapısalcı Marksizm: Althusser
Analitik Marksizm: G. A. Cohen, Jon Elster ve John Roemer.
Ekolojik Marksizm: Andre Gorz, Ben Agger, Lewis, Pepper
Post-Marksizm: Ernest Laclau, G. Mouffe , Jacques Derrida
Postmodern Marksizm: Fredric Jameson
