Mustafa Suphi Vakfı: Kemal Atakan: “Yeni Üretici Güçlerin Yüksek Nitelikli Geliştirilmesi” Üzerine Sesli Düşünceler

Mustafa Suphi Vakfı Başkanı Kemal Atakan, 19-20 Kasım 2024 tarihlerinde “Çin’in İçinden Dünyaya Bakış” (China in Sight, Global Insight) adı altında düzenlenen konferansta aşağıdaki konuşmayı yaptı:

Mustafa Suphi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Atakan

Değerli yoldaşlar, Değerli arkadaşlar, Değerli panelistler.

Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Uluslararası İlişkiler Dairesini ve Çin Komünist Partisi Guizhou Eyalet Komitesi sekreterlerini saygıyla selamlıyorum. Bu konferansa bizi davet edip konuşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederiz. Üretici güçlerin günümüzde yeni kalitede gelişimi üzerine olan konuşmamı sesli düşünceler olarak nitelemek istiyorum. Deng Şiao Ping yoldaşın 1978 yılında başlattığı Çin Halk Cumhuriyeti’nin modernleşmesi, gelişmesi ve gelişmiş sosyalist toplumun kurulması için devasa teorik ve ideolojik adımlar atmıştır. Marksizm-Leninizm ve Mao’nun öğretileri temelinde, onların günümüz koşullarına ve Çin Halk Cumhuriyeti özelinde uygulanılması için atılan bu cesaretli adım on yıllar içinde meyvelerini verdi ve Çin Halk Cumhuriyeti gerek ulusal anlamda gerekse de uluslararası alanda bugün erişmiş olduğu noktaya geldi.

Çin Komünist Partisi 18. Parti Kongresi Şi Cin Ping önderliğinde ile Çin Halk Cumhuriyeti açısından yeni bir dönemin sürecini başlattı. Özellikle ekonomik gelişmenin ideolojik ve politik gelişmeyle birlikte gelişmesini hedefleyen bu süreç 12 yıllık dönemin sonunda başarısını kanıtladı. Başta Sovyetler Birliği olmak üzere sosyalist ülkelerin en önemli sorunu bilimsel teknolojik gelişmelerin üretimin ve toplumun kullanımına sunulması ve ekonomik anlamda emek üretkenliğinin artırılması sorunuydu. Bir dizi ideolojik ve politik sapmanın haricinde Reel Sosyalizm devletlerinin 90’lı yılların başında karşıdevrim sonucu tekrar kapitalist toplum düzenine dönmelerinin baş etkeni ekonomik sorunlar idi. Merkezi sosyalist planlı ekonomi asıl adları “inkårcı” olması gereken sözde “yenilenmeciler” tarafından işlevsiz ve zararlı ilan edildi. Burada uzun uzun girmek istemediğim ama aslında çok önemli olan bu konuda ekonomik sorunlar, ideolojik konularla ilişkilendirildi ve sonunda geliştirilen yanlış politikalar sonucunda Sovyetler Birliği’nde rejim değişti.

 Dünya için, uluslararası işçi sınıfı için çok ciddi bir yıkım olan bu karşı-devrim sürecinin en önemli aktörü olan Mihail Gorbaçov 1992 yılında İstanbul’da verdiği bir konferansta şu cümleyi kurdu: “Eğer 1989 yılında Tiyaneman Meydanında eylemde olan gençlere benim konuşma yapma fırsatı tanınsaydı bugün dünya daha barışçıl olurdu”. Bu ne demektir? Mecazen “Ben Çin Halk Cumhuriyeti’nde de karşı-devrimin gelişmesine katkı sunardım” demektir. Biz bugün Çin Halk Cumhuriyeti topraklarından artık yaşamayan Gorbaçov’a şöyle sesleniyoruz: “İyi ki sana Tiyaneman meydanında konuşma fırsatı vermemişler. Bugün Çin Halk Cumhuriyeti olmasaydı dünya barışı daha da tehlikeye girmiş olacaktı.” Çin Halk Cumhuriyeti öncü partisi Çin Komünist Partisi yönetiminde çok zor dönemleri komünist bilim ve irade ile aşarak bugün dünyanın en önemli ekonomisi durumuna geldi. Dünyanın en önemli ekonomisi demek aynı zamanda dünyanın en önemli politik gücü olmak demektir. Biraz siyaset ile ilgilenen herkes bunu anlamalıdır. Şimdi Çin Komünist Partisi geçmiş yakın tarih sürecinin bir değerlendirmesini yaparak bundan sonraki adımlar için önüne görevler koyuyor.

Bunların biri de üretici güçlerin günün koşullarına uygun ve yeni kalitede gelişimi konusudur. Bilimsel teknolojik gelişmelerin Çin Halk Cumhuriyeti işçi sınıfına, Çin halklarına ve giderek dünya işçi sınıfı ve dünya halklarına bir sömürü aracı olarak değil, gelişmenin ve özgürleşmenin aracı olarak nasıl yansıması gerektiğini tartışıyoruz. Kapitalist ülkeler işçi sınıfı ve halklarının klasik sınıf savaşımının gerilediği koşullarda sınıf savaşımını tekrar nasıl yükseltebileceği sorusuna da bir yanıt olarak, biz kapitalist ülkeler komünistlerinin bu konuda görüşler geliştirmemiz ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin deneylerinden yararlanmamız gerekiyor. Kuşkusuz ki her ülkenin koşulları farklıdır. Kapitalist ülkeler arasında da geldiğim ülke olan Türkiye ile Almanya’nın, Mısır’ın, Togo’nun, Şili’nin koşulları farklıdır. Ancak işçi sınıfının bilimi tektir. Onu yaratıcılıkla kendi ülke koşullarında uygulamak ve bu uygulamayı gerçekleştirmek için de ideolojik çalışmalar yapmak, politikalar geliştirmek ise her ülkenin Komünist Partisi’nin görevidir. Bu konuda ne kadar başarılı olunduğu sorgulanmalıdır. Bence çok eksiklerimiz var. Bunları gidermek için ise Çinli yoldaşlarımızın deneylerinden yararlanmamız, kolektif araştırma ve geliştirme çalışmalarına ağırlık vermemiz gerekiyor. Bu noktada şu soruyu ortaya atmak istiyorum.

Üretici güçleri yeni kalitede geliştirirken ve kapitalist-emperyalist ülkelerin bilimsel teknolojik kazanımlarını değerlendirirken bir bütün olarak son tahlilde onlar tarafından sömürüyü artırma amacıyla geliştirilen bu süreçleri işçi sınıfı ve halkların yararına nasıl değerlendireceğiz. Onları tarih sahnesinden silmeyi amaçlarken, onların etkisine girmeden bu dengeyi nasıl kuracağız? Çin Komünist Partisi bu konuda engin deneye sahip. Bir yandan uluslararası sermayeye Çin’de yatırım olanağı sunarken diğer yandan Çin sosyalizmini geliştirmeyi hedefliyor? Bunun diyalektik bağı ve sonuçları açısından sosyalist pazar ekonomisine nasıl yansıyor? Bu konularda tartışmaya ve önümüzü görmeye ihtiyacımız var. Bu konuşmam ile bu konuya olan ihtiyaca değinmek istedim. İlginiz için teşekkür ederim.

Paylaş

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir