1955 Bandung Konferansı: Çin Bandung Konferansı İlkelerini Bugünkü Dünya Koşullarına Kararlılıkla Uygulamalı
Fang Xuting, Şanghay Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Merkezi Araştırma Görevlisi
Yazı Harici adlı web sitesinden alınmıştır
70 yıl önce 18-24 Nisan 1955 tarihleri arasında 29 Asya ve Afrika ülkesi ile bölgesinden hükümet heyetleri, tarihi Asya-Afrika Konferansı için Endonezya’nın Bandung kentinde bir araya gelmişti. Bandung Konferansı’nın 70. yıl dönümünde, “Küresel Güney”in yükselişi ve geleneksel uluslararası güç dinamiklerinin yeniden yapılandığı, hızla dönüşen küresel düzenin arka planında, konferansın anısını ve kalıcı “Bandung Ruhunu” yeniden düşünmek büyük stratejik önem kazanıyor. Günümüz Çin’i için bu durum, çok taraflı diplomasiyi ilerletme, Güney-Güney işbirliğini derinleştirme ve uluslararası düzenin yeniden yapılandırılmasına katkıda bulunma açısından büyük bir anlam taşıyor.
Bandung Konferansı’nın tarihsel bağlamı
1950’lerde, Soğuk Savaş’ın yoğunlaştığı dönemde, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği liderliğindeki iki ideolojik blok, Üçüncü Dünya ülkeleri üzerinde nüfuz edinmek için giderek daha fazla rekabet ediyordu. Asya ve Afrika’da yeni ortaya çıkan devletlerin liderleri kendi kaderlerini tayin hakkını ararken, anti-emperyalist ve sömürgecilik karşıtı hareketler ivme kazanmaya başlamıştı. Emperyalist batılı Sömürgecilik sistemi çözülmeye başlamıştı. Asya ve Afrika’daki yeni bağımsız uluslar, uluslararası ilişkilerde tarafsızlıklarını savunmada daha cesur hale gelmişler ve 1950’lerin başlarında Birleşmiş Milletler forumlarında giderek daha aktif rol almaya başlamışlardı. Örneğin Hindistan, defalarca Asya ve Arap ülkeleri adına konuşarak Kore Savaşı’nda ateşkes ve barışçıl çözüm çağrısında bulundu. Amerikan askeri politikasını açıkça eleştirdi ve kaba güç siyasetinden korkmadığını gösterdi.
1954 sonlarında düzenlenen Bogor Konferansı’nda beş ülke —Hindistan, Endonezya, Burma (şimdiki Myanmar), Seylan (şimdiki Sri Lanka) ve Pakistan— 1955’te ilk Asya-Afrika Konferansı’nı resmen başlatmak üzere ortak bildiri yayınladı. “Bağımsızlık” ilkesine dayanılarak, Çin dahil otuz ülke bu konferansa katılmaya davet edildi.
Çin’in diplomasisindeki değişim açısından bakıldığında, bir yıl sonra düzenlenen Bandung Konferansı, yeni kurulan Çin Halk Cumhuriyeti’nin devrimci dış politikadan uzaklaşıp devlet diplomasisine dayalı politikaya yöneldiği önemli bir anı temsil ediyordu. Bu, değişim iki kutuplu Soğuk Savaş çatışmasını aşıp barış içinde birlikte yaşamaya dayalı bağımsız dış politikaya geçişi simgeliyordu. Aslında, konferanstan önce bile —özellikle Kore Savaşı’ndan (1950–1953) sonra— Çin, Asyalı ve Afrikalı komşularına karşı daha barışçıl imge sunmak için dış politikasını yumuşatma eğilimi göstermişti.
Çin’in Kore Savaşı’na katılımı ile daha geniş çatışmanın sadece parçası olsa da, rolü askeri açıdan belirleyiciydi. Savaşın sonuçları, Asya’daki sosyalist hareketlerin ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin seyrini kayda değer ölçüde etkilemişti. Hem Asya’da hem de Avrupa’da sosyalist devletlerin ortaya çıkışı, Batılı güçlere karşı bir jeopolitik denge sağlamıştı. Uzun süre, Doğu ile Batı arasındaki iki kutuplu çatışma stratejik dengeyi korudu, zira Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki Batılı güçler artık sadece Avrupa’daki sosyalist blokla değil, hem Avrupa hem de Asya’daki sosyalist ülkeler ittifakını karşıya almıştı.
Dahası, Kore savaşı, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana Çin ile bir büyük Batılı güç arasındaki ilk doğrudan askeri çatışmaya işaret ediyordu. Azimli mücadeleyle Çin, Amerika Birleşik Devletleri’ni müzakere masasına dönmeye zorladı, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni krizden kurtardı, aynı zamanda kendi ulusal sınır güvenliğini savundu, Çin-Sovyet ittifakını pekiştirdi ve uluslararası konumunu yükseltti. Çin, savaşın haklı gerekçesini —”ABD saldırganlığına direnmek ve Kore’ye yardım etmek; ve kendi vatanını korumak”— olarak tanımlamıştı ve bu anlatısını küresel anti-emperyalist mücadelelerle ilişkilendirerek, yeni ortaya çıkan Asya ve Afrika uluslarının sömürgecilik karşıtı özlemlerine hitap etmiş oluyordu. Bu retorik ve ideolojik tutum, Çin’in Üçüncü Dünya ile dayanışması için sağlam temel oluşturmuştu.
Son olarak, Çin’in Kore Savaşı sırasındaki Panmunjom müzakereleri de dahil olmak üzere diplomatik ve askeri sürece dahil olması, Batı ile ilişkilerinde değerli bir deneyim sağladı; bu deneyim daha sonra Çu Enlay’ın Bandung Konferansı’ndaki diplomatik başarısında etkili olacaktı.
18 Nisan 1955’te Bandung Konferansı resmen başladı. 24 Nisan akşamına gelindiğinde, son toplantı oturumu, tarihte 29 Asya ve Afrika ülkesi tarafından topluca yayınlanan ilk ortak bildiri olan Asya-Afrika Konferansı Nihai Bildirisi’ni oybirliğiyle kabul etti. Bildiri, sömürgecilik karşıtlığı ve ulusal bağımsızlıkla ilgili konuları ele alan Bandung’un On İlkesi’ni içeriyordu ve aynı amanda küresel barış ve işbirliğini teşvik eden kararları benimsiyor ve Asya ve Afrika halklarının saldırganlığa karşı çıkma ve dünya barışını koruma yönündeki ortak özlemini yeniden teyit ediyordu.
Bandung Ruhu’nun tarihsel değeri ve Çin’in katkıları
Bandung Konferansı, zamanının en geniş coğrafi alanı ve nüfusu kapsayan, en büyük ve en temsili kıtalararası zirvesiydi. Asya ve Afrika uluslarının emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı çıkma, ulusal bağımsızlığı koruma ve barış ile kalkınmayı teşvik etme yönündeki kolektif iradesini somutlaştırmıştı. Bandung Ruhu —farklılıkları koruyarak ortak zemin arama, barış içinde birlikte yaşama, dayanışma, işbirliği ve ortak mücadele— bunlar o zamandan beri dünya tarihinde değerli entelektüel miras haline geldi. Gelişmekte olan ülkelerin daha sonra uluslararası ilişkilere yaklaşımını derinden etkiledi. Barış ve hegemonyacılığa karşı sadık bir destekçi ve aktif katılımcı olarak Çin, Çin’in bilgeliğini ve diplomatik deneyimini sunarak Bandung Ruhu’nun oluşumuna önemli katkıda bulunmuştu.
1) Çin’in barış içinde birlikte yaşamanın beş ilkesinin Önermesi
Bandung Asya-Afrika Konferansı Nihai Bildirisi’nin sonuç bölümü, Çin’in önerisi üzerine oybirliğiyle kabul edilen dünya barışını ve işbirliğini teşvik etme beyanını içeriyordu. Bu beyan, temel insan haklarına ve Birleşmiş Milletler Kuruluş İlkelerinin amaç ve ilkelerine saygı, tüm ulusların egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı, büyük ya da küçük tüm ırkların ve ulusların eşitliğinin tanınması ve diğer ülkelerin iç işlerine müdahale etmeme gibi uluslararası ilişkilerin yürütülmesine yönelik on ilkeyi ana hatlarıyla belirtiyordu. Bandung’un On İlkesi, Çu Enlay’ın Barış İçinde Birlikte Yaşamanın Beş İlkesi’nin tüm unsurlarını tam olarak içeriyor ve bunları daha da geliştiriyordu.
2) Çin’in tutarlı anti-emperyalist ve sömürgecilik karşıtı duruşu
Çin liderleri, 1950’lerin “bugün savaş ve devrimler dönemindeyiz” ile karakterize edilen tarihsel bağlamı temel almışlardı. Çin liderleri, aynı zamanda yeni kurulan Halk Cumhuriyeti’ni sömürgeci saldırıya uğramış ve ulusal bağımsızlığını kazanmış sosyalist ulus olarak tanımlamışlardı. Bu kimlik, Çin’in Bandung dönemindeki dış politikasına rehberlik etti. Konferansa giden daha önceki toplantılarda Çu Enlay, kapitalist blok içindeki ülkelerin tipolojisini ortaya koyarak, Çin’in Amerika Birleşik Devletleri’ni izole etmesi, ara bölgelerde bulunan devletleri kendi yanına kazanması ve Çin’in en çok ezilen ve en yoksul uluslarla birleşmesi gerektiğini savundu. Buna göre, Çin’in Bandung Konferansı’na katılmaktaki temel amacı, kendi üzerindeki uluslararası tecriti kırmak ve Asya ile Afrika’daki ulusal kurtuluş için verilen haklı mücadeleyi tam olarak desteklemekti; böylece Çin Bandung Ruhu’nun şekillenmesinde temel rol oynadı.
3) Çin’in “farklılıkları koruyarak ortak zemin arama” diplomatik yaklaşımını benimsemeye başlaması
Katılımcı ülkelerin farklı ideolojik yönelimleri ve Amerika Birleşik Devletleri ile müttefiklerinin öncülüğündeki anti-komünist propaganda göz önüne alındığında, pek çok heyet komünist Çin’e karşı temkinliydi. Hatta bazıları toplantıda hem sömürgeciliğin hem de komünizmin kınanması gerektiğini savundu. Bu zorlukla karşı karşıya kalan Çu Enlay, uzlaşmacı ve kapsayıcı bir yanıt verdi: “Aramızda anlaşmazlıklar var, ancak bu tür farklılıkları kabul etmek, kendi başına bir anlaşma biçimidir”. Çin, suçlamalara yanıt olarak devrimci veya ideolojik retorikten kaçınarak bilinçli olarak “tartışmayı yatıştıran pragmatik” bir yaklaşım benimsedi. Bu, konferansın sorunsuz ilerlemesini sağladı.
Konferans sırasında Çin, farklılıkları koruyarak ortak zemin arama ilkesine bağlı kalmıştı ve Endonezya ile Çifte Vatandaşlık Anlaşması’nı imzaladı. Endonezya Dışişleri Bakanı Sunario, anlaşmayı “iki Asya ülkesi arasında iyi niyet ve hoşgörü ruhu içinde” varılan anlaşma olarak övdü; Sunario’ya göre göre bu ruh, Bandung Konferansı’nın kendisine de rehberlik etmişti.
Bandung Ruhu’nun günümüzdeki önemi ve Çin tarafından miras alınması
Geçtiğimiz 70 yıl içinde küresel manzara derin dönüşümler geçirdi. Sömürgecilik sistemi çöktü, iki kutuplu Soğuk Savaş çatışması geçmişte kaldı ve ekonomik küreselleşme derinleşti. Barış, kalkınma, işbirliği ve ülkeler arası ilişkilerde karşılıklı faydayı gözetme, dönemin hakim temaları haline geldi. Fakat, uluslararası toplumdaki temel çelişkiler kökten değişmedi. Adaletsiz ve eşitsiz siyasi ve iktisadi düzen devam ediyor ve medeniyetler, ideolojiler, siyasi sistemler ve kalkınma modelleri arasındaki çelişme ve gerilimler varlığını sürdürüyor.
Şu anda küresel manzarayı üç temel özellik tanımlamaktadır:
Birincisi, güvenlik alanında, büyük güç rekabeti, blok çatışması, bölgesel çatışmalar ve iç karışıklıklar birbirini etkileyip güçlendirerek uluslararası güvenlik düzenini şekillendiriyor. 2022’de Ukrayna krizinin patlak vermesi, Soğuk Savaş sonrası dönemin sonunu ve akademisyenlerin artan küresel istikrarsızlığa işaret eden “Soğuk Savaş sonrası ikinci yeni döneme girdik olarak” değerlendirdiği dönemin başlangıcını işaret ediyor.
İkincisi, ideolojik alanda, Batı’nın “demokratik ülkeleri otoriter rejimlere karşı mücadele ediyor” anlatısı, Küresel Güney’in “çoklu modernleşme” olanaklıdır savunusuyla çatışan bir ideoloji. Amerika Birleşik Devletleri değer temelli (Batılı değerler) diplomasiyi ve Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi gibi dışlayıcı ittifakları teşvik ederken, Küresel Güney ülkeleri kalkınma haklarına ve egemen eşitliğe öncelik vererek Batılı hegemonyacı mantığı reddediyor. Bu arada, ABD merkezli Batı sosyal medyadaki algoritmik enformasyon ve propaganda savaşını yoğunlaştırdı ve küresel kamuoyunu büyük güçlerin yumuşak güç rekabetinin yeni arenasına dönüştürdü.
Üçüncüsü, iktisadi alanda, Küresel Güney’in yükselişi ve yeni Güney-Güney işbirliği biçimlerinin ortaya çıkışı, küresel kalkınma manzarasını yeniden şekillendiriyor. Geçmişle karşılaştırıldığında, güney ülkeleri artık daha fazla maddi kapasiteye, kalkınma deneyimine ve birlikte ortak kurumsal platformlara sahip. Bu ülkelerin yapısal güçleri ciddi ölçüde arttı ve günümüzün küresel dönüşümlerinde giderek daha etkili roller oynamalarına olanak tanıyor.
Bandung Konferansı’na katılan ve Küresel Güney’in kilit liderlerinden biri olan Çin, giderek adım adım çok kutuplu hale gelen dünyada kendi diplomatik söylemini etkili şekilde ifade edebilmek için Bandung Ruhu’nu miras almalı ve yeni dönemin özellikleriyle uyumlu hale getirerek Bandung ruhunu ilerletmelidir.
1) Blok Çatışmasını azaltmak için “barış içinde birlikte yaşama” ilkesini kullanmalıyız
Çin, Soğuk Savaş zihniyetine karşı çıkmada ısrar etmeli ve güvenliğe yönelik “kapsamlı, işbirlikçi ve sürdürülebilir” yaklaşımı teşvik etmeye devam etmeli. Bugün Çin’in önerdiği Küresel Güvenlik Girişimi, Küresel Güney ülkelerinin endişelerinin çoğuna yanıt veriyor. Bu nedenle, Küresel Güvenlik Girişimi bir Küresel Güney Güvenlik Perspektifi oluşturmak için yol gösterici çerçeve işlevi görebilir. Pratikte Çin, Küresel Güney ülkeleri arasında hem ikili hem de çok taraflı diplomasiyi güçlendirmelidir.
Bugün Çin’in katkısıyla İki tipik çok taraflılık biçimi ortaya çıkmış bulunuyor:
Birincisi, BRICS’in tipik bir örneği olduğu büyük Küresel Güney güçleri arasında çok taraflı işbirliği. Yoğunlaşan büyük güç rekabeti bağlamında, BRICS’in genişlemesi —özellikle Orta Doğu devletlerinin dahil edilmesi— BRICS mekanizmasının güvenlik yönetişiminde daha büyük rol oynayabileceğinin sinyalini veriyor. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS gibi platformlar, Küresel Güney ülkelerinin güvenlik çıkarlarını koordine etmek ve ABD’nin Hint-Pasifik stratejilerinin dışlayıcı tutumuna karşı koymak için kullanılmalıdır.
İkincisi, Küresel Güney güçleri ile tüm bölgesel gruplar arasındaki işbirliği. Örnekler arasında Çin’in Afrika, Arap devletleri ve Pasifik adaları ülkeleriyle işbirliğini yer alıyor. Çin-Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC) ve Çin-Arap Devletleri İşbirliği Forumu gibi forumlar, bölgesel sıcak noktalarda gerilimini düşürmek ve blok temelli çatışmayı aşmak ortak için platformlar sağlıyor.
2) Değer temelli diplomasiyi “farklılıkları koruyarak ortak zemin arama” ilkesiyle birlikte yürütmek
İlk olarak Çu Enlay tarafından Bandung’da önerilen farklılıkları koruyarak ortak zemin arama kavramı, pragmatik işbirliği yaklaşımıyla ideolojik alanda dogmatizme direnmeyi vurgulamıştır. Bugün Çin, egemen eşitlik ilkesini ve tüm ulusların kendi kalkınma yollarını kendi bağımsız iradeleriyle seçme hakkını vurgulayarak “demokrasi ülkeleri otoriter ülkelere karşı” mücadele ediyor şeklindeki Neoliberal Batılı anlatıya meydan okumalı. Karşılıklı saygı ve kapsayıcılık ilkesi, medeniyetler arası diyaloğu ve sistemler arası karşılıklı öğrenmeyi vurgulayan yaklaşımı öne çıkararak uluslararası ilişkilere rehberlik etmeli.
Çin, tek taraflılığa, sıfır toplamlı düşünceye ve hegemonik uygulamalara karşı çıkmalı, karşılıklı saygı, adalet, hakkaniyet ve kazan-kazan işbirliğine dayalı yeni tip uluslararası ilişkileri teşvik etmeli. Ayrıca kalkınma haklarına öncelik veren Küresel Güney söylem sisteminin inşasını hızlandırmalı. BM İnsan Hakları Konseyi gibi uluslararası platformlarda Çin, Batılı güçler tarafından insan haklarının siyasallaştırılmasına direnmeli. Dahası, Çin CGTN ve TikTok gibi platformlar aracılığıyla uluslararası iletişim güçlendirilmeli, algı savaşına karşı koymak için başarılı Kuşak ve Yol işbirliği vakalarını daha iyi anlatmalı.
3) Güney-Güney işbirliği yoluyla eski geleneksel kalkınma paradigmasını aşmak
Barış İçinde Birlikte Yaşamanın Beş İlkesi’nden Bandung Ruhu’na ve yeni Güney-Güney işbirliğinin ortaya çıkışına kadar, öz her zaman kalkınma yollarının çeşitliliğine saygı ve eşitlik, dayanışma ve karşılıklı faydaya dayalı ortaklıklar olmuştur. Amaç, yoksulluğu ve az gelişmişliği aşmak, adil bir küresel düzen inşa etmek ve çeşitlilik içinde birliği gerçekleştirmek olmalı.
Çin, özellikle Asya ve Afrika’da altyapı ve kapasite işbirliğine odaklanarak Kuşak ve Yol Girişimi’nin (KYG) yüksek kaliteli gelişimini derinleştirmelidir. Gelecek On Yıl İçin Kuşak ve Yol Girişimi’nin Yüksek Kaliteli Gelişimine Bakış‘a göre, Çin “küçük ama güzel” geçim ve kalkınma projelerine öncelik vermeli, böylece Bandung’un ekonomik karşılıklı yardım idealini yerine getirmelidir.
Çin, Güney-Güney işbirliği açısından yenilikler yapmalı. Büyük ölçüde gelişmiş Batı ülkelerinin modernleşme deneyimleriyle şekillenen mevcut yerleşik geleneksel kalkınma paradigmaları, tek yönlü akma eğilimindedir ve kredi ve destek alan ülkeleri kurumsal olarak Batı normlarına uymaya zorlamaktadır. Buna karşılık Çin, Afrika ile sürdürdüğü ortak modernleşme modelini teşvik etmeye devam etmeli. Karşılıklı etkileşimi ve ortak iradeyi vurgulamalı, istişare, ortak inşa ve ortak kader paylaşımı yoluyla diğer gelişmekte olan ülkelerin kendi yerli inisiyatifini teşvik etmeli ve böylece daha eşit ve sürdürülebilir kalkınma ortaklıklarını desteklemelidir.
Çin, gelişmekte olan ülkelere modernleşme modeli olarak hizmet etmelidir. Çine özgü modernleşmenin yeni uygulamaları, yalnızca Çin’in Küresel Güney kalkınmasındaki liderliği için sağlam temel sağlamakla kalmaz, aynı zamanda diğer Küresel Güney ülkelerine alternatif kalkınma yolları sunabilir. Çin-Afrika ortak modernleşmesi de kilit stratejik odak noktası olarak, Çin yeni uluslararası modernleşme işbirliği paradigmasına öncülük etmeye yardımcı olabilir.
1955’te Bandung Konferansı’nın sunduğu fırsatı değerlendirerek, Çin Halk Cumhuriyeti Batı’nın izolasyonunu ve ablukasını başarıyla kırdı ve kendisini Üçüncü Dünya için güvenilir bir ortak olarak sundu. 70 yıl sonra Çin, Bandung deneyiminden tekrar yararlanmalı, Bandung Ruhu’nu yeni dönemde Çine özgü diplomasi pratiğiyle bütünleştirmeli. Bunu yaparken Çin, daha adil ve rasyonel bir uluslararası düzenin inşasına yardımcı olmalı ve dünya barışı ve Küresel güneyin kalkınmasına katkıda bulunmalıdır. Bu sadece tarihe karşı bir saygı duruşu değil, aynı zamanda mevcut meydan okumalara karşı bir yanıt ve geleceğin keşfi olabilecektir.